Yeşil: Demokratik bir ekonomi mümkün

Demokratik bir ekonominin mümkün olduğunu belirten KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, “Bütçe sarayda belirlenip, mecliste kalkan parmaklarla oylanacak bir süreç olarak işlenmemeliydi. Bizim karşı çıktığımız süreç budur” dedi.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, mecliste devam eden bütçe görüşmelerinin emeği, kadını, işçiyi yok saydığını söyleyerek, sokağın sesinin duyulması gerektiğini ifade etti. Bütçenin yapılış tarzına bakıldığında AKP-MHP iktidarının emekçileri yok sayan bir yerde olduğunu ifade eden Kablan, şunları söyledi: “Emeği yok sayan, kadınları yok sayan, ekonomik kriz yokmuş gibi aynı şekilde krizin yükünü de emekçilere yükleyen yaklaşımlı görüşmeler devam ediyor. Dün meclis bahçesinde ciğer partisi yapılması aslında bu ülkedeki yoksulluğa açlığa, sefalete ne kadar duyarsız olunduğu, bu iktidar tarafından gözler önüne serilmiş oldu.

Meclisin 2018’den bu yana tek adam rejimiyle birlikte, bütçe görüşmelerinde baypas edildiği bir süreç olarak değerlendirdiğimizde bütçenin bir bütün olarak bu ülkedeki sermayenin, büyük şirketlerin lehine yapılan bütün düzenlemelere karşı, muhalefet partilerin vekilleri kürsüden her ne kadar tepkileri dile getirse de bütün bakanlıklar bütçesine tek tek ele alındığında bunun karşılıksız kaldığı iktidar tarafından bir karşılık bulmadığı aşikar. Çünkü bütün bütçe tercihini sermayeden yana kullanan bu iktidar, hala başta kamu alanı, kamusal alan olmak üzere rant politikalarında ısrar ediyor. Dolayısıyla muhalefetin bu anlamda daha güçlü söz kurması gerekirdi.”

SOKAĞIN SESİ DUYULMALI

Sokağın sesini duyan bir bütçe yapılmasını istediklerini belirten Kablan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Asgari ücret tespit komisyonu toplanıyor, görüşmeler devam ediyor. Bütün bunlar arasında 2024 bütçesi çerçevesinde ele alınması, özellikle bütçeyle bağlantılı olarak değerlendirebileceğimiz, iktidarın orta vadeli programına baktığımızdaki emek alanına, işçi izin haklarına dönük gasp edilecek haklarının ön plana çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda çok yeterli bir muhalefet yapılmadığını söyleyebiliriz. Orta vadeli programa baktığımızda, hedeflenen enflasyon oranında ücretlerin artışı söz konusu.

Başta hedeflenen enflasyon denen şeyin bu ülke gerçekliğinin çok uzağında olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) artık kamu kurumu olmanın ötesinde iktidarın bir kurumu olarak hareket ediyor. Dolayısıyla bunun anlamı şu, bu bütçe ve sonraki süreçlerde olsa vadeli programda da mevcut olan iktidar, milyonlarca ücretlinin. Hak ettiği gerçekten emeğinin karşılığı olabilecek ücret artışlarını tırpanlamaya devam edecek.”

VERGİ ADALETSİZLİĞİ GİDERİLMELİ

Bütçe ile halka ciddi vergilendirmelerin gelmesini de değerlendiren Kablan, alım gücünün sürekli düştüğünü ve halkın ağır vergi yükleriyle karşı karşıya geldiğini ifade etti: “Verilen zamlı ücretlerin, halkın cebine girmeden vergi adaleti ve vergi yüküyle kat be kat fazlasının cebinden alınması söz konusu. Buna dair de, iktidar tam da sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, büyük şirketlere, patronlara vergi istisnalarıyla milyon dolarlarla bir bütçeden peşkeş çekilen bir rakam var. Sürekli yapılan zamlar karşısında ağır vergi yükü altında daha fazla yoksullaşma ve daha fazla sefalet ücretleri bekliyor halkı.

Her geçen gün artık yaşam koşulları daha zorlaştı. Bugün hep dile getirdiğimiz az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi sisteminin hayata geçmesi ve vergi belli bir oranın üzerinde kazananlardan servet vergisinin alınmasının bu ülkede hayata geçirilmesi gerekiyor. Devasa holdingler, yeri geldiğinde çalıştırdığı bir asgari ücretli kadar bile vergi ödemiyor. Bu ülkede böylesi korkunç bir makasın olduğu işçilerin, emekçilerin aleyhine işleyen bir vergi sistemi var. Bu mevcut haliyle bütçedeki vergi kalemleri göz önünde bulundurduğumuzda kiradan gıdaya, 2024 yılında bu ülkenin yüzde 99’u için milyonlarca emekçi için daha fazla yoksulluk ve sefalet demek olduğunu görmek mümkün.”

NE KADAR ÇOK MERMİ O KADAR AZ EKMEK

Bütçenin sadece rakamlardan oluşmadığını aynı zamanda iktidarın tercihlerini yansıttığının altını çizen Kablan , “Emeğin yok sayıldığı, emekçilerin, bu ülkedeki milyonların yok sayıldığı bir bütçeyle karşı karşıyayız. En büyük bakanlık bütçesi, sanayi ve savunma, güvenlik ve savunma harcamaları adı altında bu bakanlığa ayrılıyor. İktidarda geçmişten bugüne aslında savaş politikalarında, çatışma politikalarında ısrarcı davrandı. Hatırlanacağı üzere geçen dönem 2023 bütçe görüşmelerinde kürsüden bir merminin fiyatı soruluyordu. Emekçiler aslında bir merminin fiyatını çok iyi biliyor. Çünkü ne kadar çok mermi, o kadar az ekmek olduğunu biliyor. Savaş politikalarının, bu ülkedeki emekçilerin her geçen gün daha fazla kazancından çaldığını, sofrasından eksilttiğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla biz evet bütçeyle barış politikasını, savaş karşıtı bir politikayı çok iç içe ve yan yana görüyoruz bu anlamda. 2024 bütçesinde geçmiş AKP bütçeleri, saray bütçeleri gibi ne yazık ki yine aynı çerçevede savaş politikalarına ve bu bu çatışma halinde ısır eden politikalara ayrıldığını görmek mümkün” dedi.

KESK olarak bir mücadele örgütü olduklarını hatırlatan Kablan, bütçenin demokratik bir bütçe olması için mücadele edeceklerini belirterek sözlerini noktaladı: “Bizim açımızdan demokratik bir ekonomi mümkündür. Halktan, emekten yana bir bütçe mümkündür. Yeter ki bu ülkenin kaynaklarının nereden, hangi taraftan yana kullanılacağı net bir şekilde ortaya konulsun. Bütçeye baktığınızda bütçenin yüzde 80’i bizlerden toplanan vergilerden oluşuyor. Ancak bu vergilerin bize geri dönüşü ne yazık ki olmuyor. Bütçe sarayda belirlenip, mecliste kalkan parmaklarla oylanacak bir süreç olarak işlenmemeliydi. Bizim karşı çıktığımız süreç budur. Bu ülkedeki emek meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, konfederasyonların, kadınların, gençlerin aslında görüşleri alınarak ihtiyaçları, beklentileri alınarak bir bütçe oluşturulması, demokratik bir ülkenin temel prensiplerinden biridir.

KESK, olarak biz bir mücadele örgütüyüz. Örgütlü olduğumuz kamusal alandaki özelleştirme politikalarının son bulması başta olmak üzere herkesin ulaşabileceği nitelikli kamu hizmeti mücadelesini yükseltmek anlamında, bunun bir ayağı da bütçe hakkına sahip çıkmak ve bütçe oluşum süreçlerinin halkın katılımıyla karşılayacağı bir süreci var etmek gerekir. Bu da elbette bu ülkedeki demokrasinin yeniden tesis edilmesinden halkların eşit bir arada kendini ifade edebildiği emekçilerin, işçilerin kendini ifade edebildiği bir ortamdan geçer.”