'Örgütlenme hakkımızı kullandığımız için yargılanıyoruz'

Rosa Kadın Derneği'nin hedef alınmasına ve üyelerinin tutuklanmasına tepki gösteren derneğin kurucu üyesi Ayla Akat Ata, "Örgütlenme hakkımızı kullandığımız için yargılanıyoruz" dedi.

Kadına yönelik şiddetin politik olduğunu her alanda ifade ettiklerini söyleyen Rosa Kadın Derneği kurucu üyesi Ayla Akat Ata, kadın cinayetlerini ve şiddetini önlemeye yönelik iktidarın üzerine düşeni yerine getirmediğini belirtti. Hükümetin kadın cinayetlerine göz yumduğunu altını çizen Akat, bu durum kadına yönelik şiddetin politik olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu vurguladı. Yıllardır bu durumu ifade ettiklerini sözlerine ekleyen Akat, "Sadece, Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye açısından değil, küresel anlamda dünya kadın hareketlerinin kadına yönelik şiddeti her boyutu ile tartıştığı bir süreçten geçiyoruz.

Türkiye kadın hareketi ile Kürt kadın hareketi yıllardır bu sürecin en aktif ve dinamik gücü oldu. Hatta son 20 yıl bu coğrafyada verilen en önemli, en değerli mücadelelerden birisi kadın özgürlük mücadelesi oldu. Büyük kazanımlar da elde etti. Bugün Diyarbakır'da bu kazanımlar üzerindeki saldırıya, tahammülsüzlüğe karşı koymak için kadınlar bir araya gelip eş başkanlık mor çizgimizdir diyor. Kadınların daha fazla kazanım elde etmemesi için de ciddi bir baskı ve şiddet politikası yürütülüyor" diye konuştu.

KADINLAR HER GÜN GÖZALTINA ALINIP TUTUKLANIYOR

Kürt kadın hareketi olarak dünya kadın hareketinin ortaya koyduğu mücadeleyi miras olarak kabul ettiklerini ifade eden Akat, kadının en çok ezildiği, yok sayıldığı Mezopotamya coğrafyasında bu mücadeleyi gün geçtikçe büyüttüklerini söyledi. Yine eşbaşkanlık gibi ilk kadın kazanımlarının da bu coğrafyada ortaya çıktığına dikkat çeken Akat konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Elde ettiğimiz kazanımları yok etmek için her gün gözaltı ve tutuklama operasyonları yapıyorlar. İstanbul sözleşmesi gibi bir sözleşme olmasına rağmen Türkiye'de örgütlendirilen bir karşı duruş var.

Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketi olarak bu duruma karşı direniyoruz. Hem önümüzdeki süreçte daha büyük kazanımlar elde etmek için, hem de var olan kazanımlarımızı korumak için direniyoruz. Bu direnişe karşı kadını yok saymayı esas alıyorlar, kadına yönelik şiddet görmezden geliniyor. 170 gündür kayıp olan Gülistan Doku nerededir diyoruz. Fuhuşun engellenmesi konusunda net bir tavır içerisindeyiz. Kadın haklarının güvence altına alınması ve İstanbul Sözleşmesi'nin eksiksiz uygulanmasını istiyoruz.

Kadın katliamlarının önlenmesinin ve şiddete uğrayan kadınların ulaşabileceği mekanizmaların etkin bir şekilde altını çiziyoruz. Ama kadın şiddete uğradığını söylediği tüm kurumlardan eve gönderilmeye çalışılıyor. Kadına şiddet uygulayan faillerin dışarıda rahat bir şekilde dolaşmasına sosyal medyadan kadınların tepsi göstermesinin ardından gözaltına alınıyor veya tutuklanıyorlar. Sosyal medyada bile örgütlü olduğumuz zaman sonuç alıyoruz. Yani bu durum ancak örgütlü bir mücadele ile engellenebilir. Yoksa sistem şu an kadın katillerin dışarıda dolaşmasından, kadınlara yönelik şiddet rahatsız değildir."

GÜLİSTAN DOKU DOSYASINDA HALA TEK BİR TUTUKLU YOK

Kadının en çok zulüm gördüğü yerde en büyük direnişlerin ortaya çıktığını hatırlatan Akat, "Buradaki politika biraz daha stratejiktir. Örneğin Dersim'de yaşanıyor olması bununla bağlantılıdır. Gülistan Doku olayında ortada birçok soru işareti var. Gülistan'ın kardeşi arama kayıtları üzerinde oynandığını, kayıtların silindiğini ve yeni deliller yaratılmaya çalışıldığını söyledi. Yine avukatlar da soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmediğini açıkladı. Buna rağmen dosyada tek bir tutuklu yok. Kadına yönelik şiddetin politik boyutunun stratejik olarak Kürdistan coğrafyasına yansıdığını görüyoruz" diye konuştu.

KADIN AVUKATIN ETEK BOYUNA KARIŞAN HAKİMLER VAR

Yargılama sırasında katil erkeklerin kravat taktığı, 'rızası var' dediği için indirim aldığına dikkat çeken Ayla Akat Ata, kadına yönelik şiddetin failden başladığını, soruşturmayı yürüten kolluk gücünden, hakime kadar uzandığını belirtti. Feodalizmin ve dinin toplumsal değerler üzerinde bir etkisi olduğunu vurgulayan Akat, kadının haklarının ailenin ve toplumun denetiminde olmaması gerektiğini kaydetti. Kadının da temel hakları olduğunu söyleyen Akat, "Ama içinde bulunduğumuz toplumun değer yargıları göz önünde bulundurulduğunda, adı polis de olsa, savcı da olsa, hakim de olsa bu değer yargılarından sıyrıldığı anlamına gelmiyor. Kadına yönelik şiddeti çok normal karşılayabiliyorlar. Biz de bunun karşısındayız bu normal değildir. Eğer normal karşılıyorlarsa cinayeti politikleştiriyorlardır, cinayetin failleridir.

Bir kadın avukatın etek boyunu ölçmeye çalışan hakimler görev başında. Çok ciddi bir tepkinin oluşmasının ardından o hakim görevden alındı ama şuan tekrar göreve verilmiş de olabilir. Avukatın etek boyunu ölçen kadının giymiş olduğu eteği şiddete gerekçe yapabiliyor. Çünkü eşi o etek boyuna rıza göstermiyordur ve hakim de bunu normal karşılıyor. O yüzden bu ülkede polisinden hakimine toplumun kadın konusunda eğitim alması gerekiyor. Kadının insan hakları konusunda gerçekleşmesi gereken bir devrim var ve biz bunun öncüleriyiz. Bu konuda da ciddi çalışmalar gerçekleştireceğiz" ifadelerini kullandı.

KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET ÜLKENİN UTANÇ TABLOSUDUR

Rosa Kadın Derneği'nin kurulduğundan beri kadına her türlü şiddetle mücadele eden bir dernek olduğunu belirten Akat, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Kadına uygulanan şiddetin ekonomik boyutu, psikolojik boyutu, sosyal boyutu, ideolojik boyutu vardır ve dernek bunların hepsinin karşısındadır. Uygulanan her türlü şiddete karşı kadının yanındadır. Kadının kendisini ifade edebileceği bir merkezdir. Rosa aynı zamanda bu şiddetin toplumda yaşanmaması için de mücadele eder. Bizim amacımız eğitimle bunun yaşanmayacağı bir toplum yaratmaktır. Toplum bir bütün eğitildiğinde, farkında olduğunda birbirine şiddet uygulayan insanlar azalır.

Örneğin geçmişte eşine şiddet uygulayan adam kahveye gidip 'görevimi yerine getirdim' diyordu. Şu anda örgütlü bulunduğumuz hiçbir alanda bir erkek bunu gerçekleştiremiyor. İnsanlar kınıyor, bazen eşine nasıl şiddet uygularsın diye yüzüne tükürüyorlar. Biz zamanın 'kahramanlıkları' bugünün utanç pratikleri oldu. Bu da örgütlü kadın mücadelesi ile gerçekleşti. Rosa da kurulduğu ilk günden beri bunun mücadelesini veriyor. Şu an görüyoruz ki Rosa'ya yönelik saldırılar da bu duruma tahammülsüzlüğü ortaya koyuyor. Bizler örgütlenme hakkımızı kullandığımız için yargılandık.

Biz her dernek kurduğumuzda kapatıldı. 2016 yılında KHK'lerle kapatılan derneklerimiz var. Ama biz yenisini kurmayacak mıyız? Tabi ki her temelde kendimizi örgütleyeceğiz, anayasal haklarımızı korumak için derneklerimizi açık tutacağız. Şu an görüyoruz ki son dönemin gözaltı tutuklama meselesi gizli tanık beyanlarına dayandırılıyor. Cezaevinde Rosa derneğimizin 7 üyesi arkadaşımız var, 2 arkadaşımız da elektronik kelepçe ile ev hapsinde bulunuyor. Türkiye'de mücadele eden kadınlar için sonuç budur ama ülkenin insan hakları karnesi açısından baktığımızda da bir utanç tablosudur."