‘Örgütlenen kadın özgürleşen vatandır’
YJA Star gerillası Besra Roj, kadınların bulundukları bütün alanları örgütlenme zemini yapması gerektiğini belirterek, “Örgütlenen kadın, özgürleşen toplumdur, vatandır” dedi.
YJA Star gerillası Besra Roj, kadınların bulundukları bütün alanları örgütlenme zemini yapması gerektiğini belirterek, “Örgütlenen kadın, özgürleşen toplumdur, vatandır” dedi.
Kadınların KBDH/HBDH örgütlenmelerinde somutlaşan birleşik mücadelede yer alarak ve tarihi önem arz eden olayların yıl dönümlerindeki etkinliklerle kendini sınırlandırmadan faşizme karşı güçlü bir mücadele vermesinin önemine işaret eden YJA Star gerillası Besra Roj, “Kadın-ulusun rengi, ırkı yoktur. Düşünce bilinci geliştikçe, mücadele gerçekliği daha büyük örgütlülükle kendisini dayatacaktır. Örgütlü her kadın yenilmez kadındır. Örgütlü kadınların bir araya gelişi sonuç alacaktır. Yeter ki öz güvenle pratiğe girsin. Bu noktada aşılması gereken kimi yetersizliklerin olduğunu belirtmek gerekir” diye konuştu.
YJA Star gerillası Besra Roj, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Tarihsel ve güncel bağlamı içerisinde 8 Mart’ın bugün yüklendiği anlam nedir?
Erkek egemenlikli sisteme, sömürüye karşı halklar, özgürlük ve eşitlik adına tarih boyunca mücadele vermiştir. Erkek egemen kapitalist sistemin sömürücü karakteri gereği tarihte yok ettiği halklar, diller ve kültürler olmuş. 100 yıl kadar kısa bir süre öncesine kadar kendi topraklarında yerleşik olarak yaşayan, taşıdıkları özgün kimlik, kültür ve konuştukları dil ile ikamet ettikleri coğrafyanın zenginliğini oluşturan halklar, ulus-devlet sisteminin azami kar ve sömürü yasası gereği gasp ve soykırımlara tabii tutulmuş. Tüm bu soykırımcı ve gaspçı politikalar neticesinde kendi ülkelerindeki yaşam olanakları ortadan kaldırılan halkların hayatta kalan mensuplarının büyük bir kısmı, anayurtlarını terk etmek durumunda kalırken küçük bir kısmı da halk olmaktan kaynaklı sahip olunan hakların büyük oranda ortadan kaldırılması sonucu azınlık olarak hayata tutunmaya çalışmış. Bugün bu halklar, hem devletin hem de ulus-devletin mazlum halklar karşısında ‘egemen ulus’a tanıdığı haklara dayanarak şovenizme meyleden kesimlerin tüm baskıcı ve hamasi tutumlarına rağmen dil ve kültürlerini yaşatma mücadelesini veriyor. Her ne kadar resmi ideoloji tarafından kadın için eşitlikçi, özgürlükçü bir sistem olarak propaganda edilse de kapitalist ulus-devlet sisteminin kadınlara reva gördüğü şey derinleşmiş bir kölelikti. Bu anlamda egemen-ulus karşısında diğer halklara uygulananlar, ‘egemen-cins’ olarak erkek karşısında da kadına karşı uygulanmıştır. Ulusal ve sınıfsal kimliği kadar kadın kimliğinden de feragat ettiği oranda kadını öne çıkarıp kendi tahakkümcü sistemini estetize etmeyi esas alan tekçi ulus-devlet sistemi, asli kimlik aidiyetlerinden taviz vermeyen kadına karşı ise adeta canavarlaşmıştır. Bugün toplumda yaşanan tüm hastalıklı hallerin temeli buraya dayandığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Tek cinsi esas alarak gelişen sistem, eşini, kızkardeşini, hatta onu dünyaya getiren annesini dahi katletme hakkını kendinde gören erkek tipini yarattı. Sistem bunun zeminini, bunun kültürünü, yasalarını oluşturmuş. Devlet içerisinde bütün bürokrasi, bu siyaset ve bu mantıkla erkeğe açıktan ya da gizli kapaklı destek veriyor. Kadın en çok da erkek tarafından katlediliyor. Kadının ihtiyacı sahte sahip değil, artık kendisini bundan kurtarmalı. Tarihsel toplumsal bilinçlenmeyle örgütlü güç olunmalıdır. Kadınlar tarihin her döneminde direnmiş; direnişleri katliamlar ve en hunharca yöntemlerle bastırılmış olsa da gözünü budaktan sakınmaksızın özgürlük yürüyüşüne devam eden kadın iradesinin gelenekle geleceğe taşındığı değer ve semboller de hiç durmaksızın yaratılmıştır. Engizisyon mahkemelerinde cadı avı adıyla katledilen bilge kadınların sayısı günümüzde dahi açıklanmamıştır. Yani erkek-egemen sistem katliamlarla dolu kirli tarihini gizlemek kadar kadının direniş tarihini de hafızalardan silmek ve unutturmak adına saldırısını daha sinsi biçimlerde sürdürmesine rağmen günden güne büyüyen ve kapitalizmin çirkin yüzünü ortaya çıkaran kadın mücadelesi, insanlık için en önemli güç ve ilham kaynağı konumunda bulunuyor. Özgür kadın hareketi verdiği mücadeleyle dünyanın her yerinde seçme-seçilme hakkı, kürtaj hakkı gibi hakları aldı, almaya da devam ediyor. Önemli bir direniş, mücadele verilirken, kapitalist sistemin egemenleri kaba-fiziki saldırılarının yanı sıra inceltilmiş saldırı yöntemlerini bugün de uygulayarak kadın mücadelesini geriletmeye, elde edilen kazanımları yok etmeye çalışıyor. Mesela feminizme karşı uygulanana benzer, marjinalize etme, genel toplumsal istemlerle kadın talepleri arasında aşılamaz bariyerler varmış gibi bir algı yaratma, yine kadın hareketini elitist bir eğilim olarak yansıtma çabası, bugün de yoğunca kullanılan yöntemler olarak öne çıkıyor.
Kadının örgütlü mücadele tarihinin gelenek ile geleceğe aktarılan mücadele değerlerinden ve sembollerinden biri de 8 Mart. 1857’de ABD’nin New York kentinde çalışan kadınlar daha iyi çalışma koşulları ve eşit ücret için eylem verirken 120 kadın burjuva patronların ve erkek-devletin çıkar ortaklığıyla yakılarak katledildi. Erkek-egemen sistemin iradeli kadına tahammülsüzlüğü ve sermayenin doymak bilmez kar hırsının neden olduğu azami sömürü istemi, kadına sınır çizmenin hak olarak görüldüğü bir çarpık durumu beraberinde getiriyor. 120 kadının yakılarak katledilmesi, meşru olarak böyle bir sınırın varlığına ve o sınırın aşılması durumunda kesilecek cezanın sınırsız olması gerektiğine inancın göstergesi. Hem 8 Mart katliamına gerekçe diye gösterilen örgütlü direngen kadın iradesi hem de 8 Mart’ın insanlığın özgürlük yürüyüşünde bir bayrağa dönüşmesinde belirginlik kazanan mücadele değerlerini sahiplenerek mücadeleyi büyütme iradesi, bizce hem kadın hem de erkek tarafından doğru okunması gereken bir hakikati ifade etmektedir. Erkek-egemen sistemin bilinçli ve örgütlü sahtekarlığı ancak örgütsüz kalan haklı-mağdurlar için çaresizlik gerekçesi olabilir. Oysa kadın mücadelesi göstermiştir ki haklı olmak, hak elde etmek için asla yeterli değildir. Haklılık, ancak örgütlü bir mücadele ile özgürlük adına elde edilen kazanımlara dönüşerek anlam kazanabilir. Erkek ise örgütlü kadın iradesinin inşa ettiği hakikate saygı duyduğu oranda geri-eril güdülerini terbiye edip toplumsallaşabilir ve hakiki anlamda özgürleşebilir. İran’da zorla evlendirilmek istenilen kadın, kardeşi tarafından 8 Mart günü bedeni parçalanarak katlediliyor. Kadın şahsında bir toplum katlediliyor. Oradaki sahtekarlık, siyaset budur. Egemen siyasetin bütün siyasi ilişkileri böyledir. Siyaset, ekonomi, kültür, söylem, pratik her alanda sahtekarlık egemen halde. Toplum bu şekilde yozlaştırılıp kadına düşman ediliyor. Bununla topluma ait değerler, insanlığa, kadınlığa ait güzel değerler yok ediliyor. 8 Mart 1857’de gerçekleştirilen katliam erkek egemen sistemin kadın düşmanı, toplum karşıtı pozisyondaki ısrarının ifadesidir. Kadının mücadele etmesine tepkidir.
8 Mart’ın bir direniş sembolüne dönüşmesi ise kadın şahsında, emekçilerin, baskı altında tutulan halkların, gençliğin ve sömürü sisteminden rahatsız tüm kesimlerin onurlu, adil ve özgür bir yaşam hedefinden hiçbir koşul altında taviz vermeyeceğinin ilanıdır.
Günümüzde Önder Apo felsefesi ışığında ABD’de katledilen 120 emekçi kadın şahsında bütün emekçi, katledilen, evinde dahi olsa en zor koşullarda yaşayan, kapitalizm tarafından en ağır ve derin kölelik koşulları dayatılmışken dahi sınırsız özgürlük sunulmuşçasına sisteme bağlı olması beklenen tüm kadınlara sahip çıkıyoruz. Sadece 8 Martlarda alanlarda değil, kadın kurtuluş ideolojisi çerçevesinde partileşerek, ordulaşarak ve örgütlenerek yaşamın her anı ve alanında erkek-egemen sisteme karşı mücadele veriyoruz. Bu anlamda 8 Mart, kadının mücadele tarihine 165 yıl önce 120 kadın işçinin şehadetiyle katılan bir değer olarak, kadının özgürlük tutkusu ve azimle büyüttüğü kavganın ilham kaynaklarından biri olmakta, yaratılan yeni değerlerle büyüyen bir geleneğin dayandığı en güçlü sembollerden biri olarak sahiplenilmektedir.
Kapitalist dünya-sistemin etkilerinden bağımsız olmamakla beraber, toplumsal mücadeleler tarihinde daima Ortadoğu’nun özgün bir yeri olmuştur. Ortadoğu denildiğinde halklar ve tüm ezilenler için akla ilk gelen konu, demokrasi için mücadele ve demokratik devrim olmaktadır. Bu yönüyle Ortadoğu ve Kadın Özgürlük Hareketi arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz; Ortadoğu siyaseti ve kültürünün demokratikleşmesinde kadının rolü ve görevleri nelerdir?
Ortadoğu coğrafyasında insanlık değerleri ilk olarak kadın öncülüğünde gelişti ve bütün insanlığa mal oldu. Kadınlar olarak özümüz bu topraklarda gizlidir. Anka kuşu misali bu topraklarda kendi emeğimizle ilk özgürlüğü, toplumsallığı yaratarak yaşadık ve bu topraklarda köleleştirildik, şimdi burada yeniden tarih sahnesine kadınlar olarak çıkıyoruz. Önder Apo bir değerlendirmesinde “Bu coğrafyadaki tarih ve toplumun gerçeğinde aslında başlangıçta bir tanrıça kadar ileri olan kadının, günümüzde ise tamamen unutulması, mezara gömülmekten beter bir duruma getirilmesi benim için her zaman temel bir sorun olmuştur. Bunun için büyük bir özgürlük mücadelesine giriştim” diyor. Bugün Önder Apo felsefesinin ışığında Ortadoğu’dan bütün halklara yansıyan özgürlük değerleri gelişiyor. Bu ışığın ulaştığı her yerde kadın özgün örgütlüğü ile mücadelenin her alanına gücünü ve rengini veriyor. Kadına karanlığı dayatan tarihsel bir gerçeklik var. Bu karanlık toplumsal gerçeklik içinden çıkmak ve özgürlük arayışına girmek sıradan bir durum değil, izinsiz evden dışarıya çıkamayan kadının devrime katılması bile başlı başına devrim niteliğinde bir gelişmeyi ifade etmektedir. YJA Star yılların tecrübesiyle bugün savaşın olduğu her alanda aktif yerini almaktadır. Kürdistan dağlarında 40 yıla yakın bir tecrübeyle sadece düşmanı hareket edemez durumda bırakmakla sınırlı kalmadı, haksızlıklara karşı yürütülecek devrimci savaşı sadece erkeğe ait gören herkesin fikrini de değiştirdi. Yeni tekniğe rağmen bir yıldır Behdinan alanına yapılan operasyonda en aktif yaratıcı yöntemlerle savaşan bir kadın gerçekliği var. Rojava’da DAİŞ’e karşı verilen mücadelede kadını oynadığı başarıdan etkilenen Arap kadınları devrime büyük ilgi gösteriyor. Cephelerde, mevzilerde savaşıyor, toplumsal alanda demokratik özerklik sisteminin inşasında aktif yer alıyor. Öldüğünde taziye çadırı kurulacak kadar değer verilmeyen, kan davalarının, aşiret kavgalarının nesnesi olarak görülen, savaşlarda ganimet olarak el konulan kadından, eşbaşkanlık sisteminin kurucu öznesi olarak toplumu özgürlük ahlakı ve politika yapma gücüyle buluşturan öncü kadına ulaşmak nerden ele alınırsa alınsın muazzam bir devrimdir.
Halk demokrasisinin itici gücü kadınlardır Ortadoğu’da artık, devrim burada yaşam bulmuştur. Mahkum edildiği kaderine rıza göstermesi beklenen kadın, kendiyle sınırlı kalmaksızın halk gerçekliğini de devrimci temeller üzerinde dönüştürüyor. Kürdistan ve Ortadoğu’da kadın, Önder Apo’nun felsefesini bilince çıkarıp esas alarak, yüzyıllardır bitmeyen savaşların çöle çevirdiği Ortadoğu’yu özgür ve eşit koşullarda yaşamın boy verdiği bir coğrafyaya dönüştürüyor. Kadın öncülüğünde radikal halk demokrasisinin yaşam bulması ve toplumsal özgürlüğün adım adım inşa ediliyor olması yönleriyle birlikte bugün başta Rojava Devrimi’nde yaşananlar günümüzün en ileri ve hakiki özgürlük değerlerini ifade etmekte. Kapitalist modernite güçleri bugün sermayedarların çıkarları doğrultusunda liberal demokrasi adına kadının bütün yeteneklerini sermayenin hizmetine sunuyor. Acıdır ki, Batılı kadınlar büyük oranda kapitalizmin ideolojisi liberalizmin dayattığı bu çarpık ‘özgürlüğün’ etkisinde, sömürüldüğünün farkına bile varamamaktadır. Avrupalı kadının geri gördüğü Ortadoğulu kadın, Önder Apo ideolojisiyle Batılı kadının emeğinin nasıl sömürüldüğünü daha güçlü ve gerçekçi çözümleyecek güce ulaşmıştır. Özgürlük arayışı adına kararlı ve samimi bir duruşa sahip kadınların dünyanın her yerinden Rojava’ya akması, buradaki gelişmelerle heyecanlanması tesadüf değildir. Gelişimi ve ilericiliği kapitalist modernitede gören anlayışın etkisini taşıyan kadınlar bile yoldaşlarımızla kurdukları ilk temasta sahip oldukları algının kırıldığını paylaşmaktadır. Çeşitli platformlarda bir araya geldiğimizde Batılı kadının ilk bakışı kendisinden geri görme ve akıl verme iken, ayrılırken Kürt kadının mücadele azmi ve gelişimine karşı hayranlığını belirtip, kendi ülkesindeki demokrasiyi ve kadının durumunu sorgulamaya başlamaktadır. Rojava’daki devrime enternasyonal kadın katılımı böylelikle gelişmektedir. Kürt Özgür Kadın Hareketi, kadın kurtuluş mücadelesinde umut haline gelmiştir. Kadın mücadelesinde dünyada tanınan ve örnek alınır hale gelmiş durumdadır. Doğal olarak bu hem Ortadoğu’da kadına bakışı köklü bir şekilde dönüştürmekte hem de Ortadoğu kültürü ve siyaseti üzerinde devrimci demokratik bir gelişime imkan sunmaktadır.
Kürdistan’da ulusal demokratik devrimde örgütlü kadın iradesinin yeri, Türkiye’deki kadın örgütleriyle geliştirilen mücadele ittifakı ve bu iki ayağın birden AKP-MHP faşizmine karşı mücadelede etkisi nedir, Türkiye ve Kürdistan’da Kadın Özgürlük Hareketi’ni bekleyen mücadele gündemleri nedir?
Türkiyede din adı altında kadınlar sömürülüyor. Avrupa’da kadınlar sahte demokrasi adı altında sömürülüyor. Sonuç itibarıyla varılan nokta aynıdır; aldatmaya ve sahtekarlığa dayalıdır. Erdoğan kadın gücünden yararlanarak iktidara geldi. Bütün devlet kurumlarını ele geçirdikten sonra kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı. Şimdi boşanmada kadın lehine olan nafaka, korunma gibi yasalarda aleyhte değişikliklere gidiyor. AKP-MHP faşist soykırımcı ittifakı sadece Kürt halkına değil, demokrat Türk halkına da faşist politikalar uyguluyor. Soykırım siyasetini uygulayarak binlerce Kürt kadın siyasetçi zindanlara konulmuştur. Kadın mücadelesine saygı duymak ve desteklemek kadar, öldüren kapitalizm ve Türkiye’deki izdüşümü AKP-MHP faşist çete iktidarına karşı demokratik halk mücadelesi için gerekli birlik ve dayanışmayı örgütlemek her zamankinden daha hayati bir gerekliliği ifade etmektedir.
Bu anlamda Kadınlar KBDH/HBDH örgütlenmelerinde somutlaşan birleşik mücadelede yer alarak ve tarihi önem arzeden olayların yıl dönümlerindeki etkinliklerle kendini sınırlandırmadan faşizme karşı güçlü bir mücadele verecek ciddi bir güç konumundadır. Demokrasi İttifakı’nda kadın cephesinde kadın hakları, demokrasi ve ekolojinin mücadelesini verme zemini vardır. Sistem karşıtı güçlerle yapacağı ittifakla demokratik ittifak cephesinde ciddi bir güç durumuna gelme zemini vardır. Demokrasi İttifakı ise azınlık psikolojisinden çıkıp haklılığı kadar gücüne ve yapabileceklerine inanarak eyleme geçtiği andan itibaren destek görecektir. Çalışmaları bütün toplumu etkileyecek bir rol oynayacaktır. Kadın-ulusun rengi, ırkı yoktur. Düşünce bilinci geliştikçe, mücadele gerçekliği daha büyük örgütlülükle kendisini dayatacaktır. Örgütlü her kadın yenilmez kadındır. Örgütlü kadınların bir araya gelişi sonuç alacaktır. Yeter ki öz güvenle pratiğe girsin. Bu noktada aşılması gereken kimi yetersizliklerin olduğunu belirtmek gerekir. Mesela faşist soykırımcı AKP-MHP iktidarının özel savaş politikası ve bu kapsamda kullandığı teknikleri tahlil etmede yetersizliğin bulunduğunu belirtmek gerekir. Özel savaşın inceltilmiş, sinsi yöntemleriyle toplumsal değerlerin yozlaşması ve bu suretle toplumun bağışıklık sisteminin çökmesi hedeflenmekte. Bu, bir toplum için faciadır. Yaşarken ölmek, sürünerek yaşamak demektir. Bugün sadece kadın cephesinde değil, bir bütün toplumsal örgütlülük ve güçlü bir halk muhalefeti adına daha ileri bir noktaya gelinememişse, olması gereken düzeyin hala altında kalma durumu geçerliyse böylesi bir facianın yeterince bilince çıkarılmadığını belirtmek gerekir. İnsanları ve toplumları harekete geçiren en önemli itki, ihtiyaç farkındalığıdır. İhtiyaç duyulursa, insanlar canını dişine takar. Bu örgüt ve devrimci eylem için de geçerli bir husus olmaktadır. Bilmeyi kuru söylemsel tekrarlara indirgememek gerekir. Azimli bir örgütlenme çabasına, muazzam silahları öncelikle sözümona kendi halkına kullanmak üzere stoklayan ulus-devlet güçlerine bile korku salacak bir cesaretle gerçekleştirilecek eylemlere ihtiyaç duymak gerekmektedir. Çünkü halkları, herkesi bekleyen tehlike bu kadar büyük ve bu kadar onursuzlaştırıcıdır. Özel savaşın varlığı ve etkisi fark edilse bile bunu sonuç alıcı bir tepki geliştirecek düzeyde derinlikli ele alma gelişmiyor. Bugün ekonomik ve siyasal olarak Türkiye'nin içinde olduğu durum karşısında kadın ve gençlik en çok olumsuz etkilenen kesimdir. Fakat buna karşı da gerekli refleks gösterilmiyor. Önder Apo, kadının kimlik sahibi olma konusunda ’’Kadın kendi özgür yaklaşımını geliştirmeli, doğru anlamalı, giderek örgütlemeye taşırmalı. Hem toplumsal ve hem doğa yaklaşımında erkek egemenliğine karşı kadın, eşit ve özgür yaklaşımını hedef almalı. Yaşamınızdaki küçük bir şeyi dahi oturup düşünün. Yaşamda en basit maddi bir ihtiyacı giderdikten sonra oturup nasıl bir Kimlik sahibi olacağınızı düşünün. Kendinizi nasıl kimlik sahibi kılacağınızı düşünün. Kimlik sahibi olmak gerek, ama ilgi duyulmuyor’’ diyor. Özel savaşın etkisine girmemek ya da çıkabilmek için sorgulama gereklidir. Bu kadar genç kadının özel savaş yöntemleriyle kandırılıp sonra şantajlara maruz kalması, bırakalım en küçük olayı sorgulamayı hiç sorgulamadan, devletin her türlü komplosuna karşı savunmasız konumda kalışı, katetmemiz gereken yolun çok olduğunu gösteriyor. Uyuşturucunun bu kadar yaygın kullanılması, artık açıktan satılmasını dahi sorgulamıyor ve birbirimiz uyarmıyorsak özel savaşın yöntemlerini boşa çıkartamayız.
Demokrasi mücadelesi, kadın özgürlük mücadelesinde nasıl bir izdüşüm oluşturmakta ve hangi sorumlulukları yüklemektedir?
Bir toplumun ya da halkın demokratik özgürlük düzeyi, o toplumda yaşayan kadının özgürlük düzeyidir. Kadın özgürlük düzeyi, erkek egemenlikli iktidarın kanunları, anlayışlarıyla bağlantılıdır. Kadının beyni, fiziğinin işgal edildiği bir yerde demokrasiden bahsedilmez. Demokrasi eşit durumda olanlar arasında olur. Önder Apo, “Beni yurtseverliğe götüren en temel olgulardan biri de kadın gerçeği etrafında olup bitendir. Kadın kurtarılması gereken vatan gibidir’’ diyor. Erkek egemenlikli toplumsal yaklaşıma karşı kadının kaybolan doğasını yeniden keşfetmek, doğaya ve topluma bakış açısını oluşturmak önemli bir konudur. Kadın, tarihsel olarak içinde bulunduğu koşullar ve kendisine layık görülen, dayatılan dezavantajlı konum gereği eşitlikçiliği, paylaşımı ve demokrasiyi savunur. Tarihsel gerçekliğine dönük bilinç kazanmış kadının sosyalizm ideolojisiyle buluşması ve benimsemesi zor olmamaktadır. Bu yönleriyle kadın ekoloji mücadelesini de ayrılmaz bir öğesi olarak gördüğü sosyalizmin öncülüğüne 21. yüzyılda en yatkın kesim olarak değerlendirilebilir. Bunun için kadınlar bulundukları bütün alanları örgütlenme zemini yapmalı. Örgütlenen kadın özgürleşen toplumdur, vatandır. Böyle bakan her bir kadın güçlenecek kadındır. Faşizmin; tek devlet, tek bayrak ve tek dil sloganını hiçbir kadın benimsememeli özü gereği sosyalist yaklaşarak ortak mücadele alanlarını güçlendirmelidir. Bugün demokrasi herkesten çok kadının ihtiyacıdır. Örgütlü kadın ise bir bütün toplumun ihtiyaç duyduğu bir öznedir. İdeolojiler insanlığın sorunlarına çözüm ürettiği müddetçe kabul görür ve yaşam bulur. Bugün Özgür Kadın Hareketi ideolojisi ve felsefesi dünyada devrimci demokrat çözüm arayışında olan tüm özgürlükçü güçlere umut veriyor. Enternasyonal devrimci kadınlar, Önder Apo’nun ideolojik felsefesini kendisi için kurtuluş olarak görüyor, bu temelde katılıyor. Kadın kurtuluş ideolojisi kadınların umudu haline geldi.
Emekçi kadınlar, sadece fabrikada bir iş kolunda çalışanlar olarak değil ,yaşamın her alanında emek verenler olarak örgütlenmek ve emeğine sahip çıkmak sizin hakkınız ve göreviniz. Her şeyden önce zenginlik, özgür ruhtur. Özgür ruhu esaret altından kurtarma mücadelesini vermek gerekir. En büyük zenginlik olan ruhu yakaladıktan sonra verimli emek ortaya çıkar. Sadece sendikalarda değil, yaşamın her alanında örgütlü olmak, mücadele vermek önemli. Bunu için ortak platformlarda bir cephede hareket etmek güç katacaktır.