Av. Vurgun: Özel savaş yargıda da görülüyor

ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Av. Özüm Vurgun, Türkiyeli kadınlara saldırıldığını ama Kürdistanlı kadınlara yönelik ayrı ve özel bir savaş politikasının varlığının, yargılamalarda da görüldüğünü söyledi.

Kürdistan’da 90’lı yıllardan beri devam eden üniformalı şiddetin alenileşerek format değiştirdiğini kaydeden avukat Özüm Vurgun, “Bu saldırıların önüne geçmek, deşifre etmek için mücadele eden hemcinslerimiz ise yargısal mekanizmaların saldırılarına maruz kalmakta. Neden bu kadar ceza aldıklarına yönelik soru sormadan önce neden yargılandıklarını sormamız gerekir” dedi. 

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Eşbaşkanı Av. Özüm Vurgun, son bir yıldaki kadın ‘yargılamalarını’ ANF’ye değerlendirdi. 

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadın alanında bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceğini ortaya koyduğunu kaydeden Av. Vurgun, bu stratejinin tamamen kadınlara karşı düşmanlık yürütmek ve onları yok etmek üzerine kurulduğunu kaydetti.

SALDIRILAR BOYUT DEĞİŞTİRDİ

Kürdistanlı kadınlara yönelik çok daha farklı bir düşman hukukunun ilerletildiğini söyleyen Av. Vurgun, şöyle devam etti: “Türkiyeli kadınlara karşı da saldırılar muhakkak var ama Kürdistanlı kadınlara yönelik ayrı ve özel bir savaş politikası var. Bunu kadın yargılamalarında görmek mümkündür. Örneğin; TJA aktivistleri Zelal Bilgin’e 10 yıl, Ayşe Gökkan’a 30 yıl verildi. Yine avukat Ruşen Seydaoğlu’na 6 yıl, Şaziye Cantepe ve birçok Kürt kadın aktivistine çeşitli cezalar verildi. Özel ve soğuk savaş olarak niteleyebileceğimiz saldırıyı yargı alanında eril bir zihniyetle yürütüyorlar. 90’lı yıllardan beri ortaya çıkan, kadınları hedef alan bu özel savaş politikalarının, bugün boyut değiştirerek halen Kürdistan’da devam ettiğini görüyoruz.”

KADINLARA ANAYASAL STATÜ

Kadın zihniyetini ve mücadelesini yok etmeye çalışan özel savaş politikalarının, fail Musa Orhan ve Onur Gencer şahsında ilerletilmeye çalışıldığını ifade eden Av. Vurgun, “Bu failler bir şekilde kamu görevlileriydi. Giydikleri üniformalarla bu cinayetleri işlediler. 90’lı yıllardan beridir bu üniformalı şiddeti devam etmektedir. Kürdistan’da bu şiddet, daha aleni bir şekilde yapılarak format değiştirmiş oluyor. Bu saldırıların önüne geçmek, deşifre etmek için mücadele eden hemcinslerimiz ise yargısal mekanizmaların saldırılarına maruz kalmakta. O yüzden artık Kürt kadının anayasal statüsünü tartışmamız gerekir, diye düşünüyorum. Aktivist kadınların neden bu kadar ceza aldıklarına yönelik soru sormadan önce neden yargılandıklarını sormamız gerekir. Çünkü tüm saldırıların temelinde kadınının alanını daraltma ve onu öldürme hedefi vardır” şeklinde konuştu.

DÜŞMAN HUKUKU

Türk yargı sisteminin kadınlar söz konusu olduğunda cezasızlık politikasında ayrı bir büyüme yaşadığını söyleyen Av. Vurgun, şu değerlendirmelerde bulundu: “Kadın katliam ve kırımından zaten farklı bir süreç ilerlerken Kürdistanlı ve siyaset alanında olan kadınlara karşı düşman hukukunun direkt işletilme sürecini görüyoruz. Bakış açıları tamamen ‘makul’ bir kadın yaratma bakış açısıdır. Bu olguya uymayan kadınları da baskılama yöntemini devreye sokuyorlar. Yargılamalarla bir sindirme politikası güdüyorlar. Bu politikalarını da topluma yayma amacındalar. Eril devlet, bakış açısını ve yöntemlerini sokaktaki erkeğe de empoze ediyor.”

MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ

Sistemin kadınlara saldırılarının karşısında duracakların vurgulayan Eşbaşkan Özüm Vurgun, şunları ekledi: “Kadınların direnişi ve devrimi her daim güçlüdür. Katliamları ve zorbalıklarıyla bizimle baş edemeyecekler. Biz kazanımlarımızı asla vermeyeceğiz. Kadın bakış açısıyla yasalar yaparak bu süreci ilerletebiliriz. Kendilerince kirli zihniyetlerini kadınlar üzerinde var etmeye çalışsalar da biz asla mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Musa Çitil ile başlayan Kürt kadınlarına yönelik üniformalı şiddeti bugün Musa Orhan ile her ne kadar devam etse de, biz bu saldırıların karşısında durup direnişimizi sürdürerek kazanımlarımızı koruyacağız.”