Başaran: İmralı tecridi tüm ülkenin geleceğine karşı

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, tutsakların açlık grevlerine dikkat çekerek, "Bugün tecridin Türkiye’nin geleceğine dönük olduğunu biliyoruz" dedi.

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Genel Merkezinde basın toplantısı düzenleyerek kadın gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Başaran'ın konuşmasının satır başları şöyle:

"Sabah saatlerinde merkez üssü Siirt’in Kurtalan ilçesi olan 5,2 büyüklüğünde meydana geldi. Tek tesellimiz, çevre illerde de hissedilen depremde şu ana kadar can kaybı olmaması. Ancak bir kez daha gördük ki deprem yaşamımızın bir hakikati haline geldi ve bu konuyla ilgili felaket gelmeden daha fazla önlem alınması gerekiyor.

Yine arkadaşlar bugün Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasının üzerinden 26 yıl geçti, 26 yıldır failler bulunamadı, failler halen aramızda. Özgür Ülke saldırısında yaşamını yitiren Ersin Yıldız’ı buradan bir kez daha saygı ile anıyoruz.

25 KASIM

Geçen hafta 25 Kasım’ı geride bıraktık. HDP Kadın Meclisi olarak 7 Kasım’da Türkiye ve Kürdistan’ın birçok ilinde 'Erkek-devlet şiddetine karşı mücadeledeyiz' şiarıyla startlar vermiş, ev ev, kapı kapı, mahalle mahalle, iş yeri iş yeri, kadınlarla bir araya gelip hem bu saldırılara karşı nasıl bir dayanışma öreceğimizi hem de buna karşı nasıl ortak mücadele edeceğimizin tartışmasını yürüttük.

En son Türkiye ve Kürdistan’ın birçok ilinde bütün saldırı ve engellemelere rağmen kadınların ısrarlı ve kararlı duruşu ile yürüyüş ve açıklamalar gerçekleştirdik.

Sadece Türkiye ve Kürdistan değil, dünyanın pek çok yerinde kadınlar, Şili’den Arjantin’e, Lübnan’dan Rojava’ya, Amerika’dan Polonya’ya, İran’dan Bolivya’ya kadar erkek egemenliğine karşı sesini yükseltti. Cinsiyetçi, faşist, militarist erkek iktidarlara boyun eğmeyeceğini, daha önce de eğmediğini ve bundan sonra da eğmeyeceğini, kadın özgürlükçü bir sistem kurana kadar mücadeleyi yükselteceğini bir kez daha ifade etti.

Kadınlar hakları, yaşamları ve gelecekleri için alanlarda, sokaklarda mücadele yürütürken maalesef erkek şiddeti, devlet şiddeti durmadı. Sadece Kasım ayı içinde 29 kadın erkekler tarafından katledildi,10 kadın yine şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi.

Geçtiğimiz hafta içerisinde sadece bir hafta içerisinde 3 kadın yaşamını yitirdi. Ve bu 3 kadın, en yakınları tarafından çocukları, boşanmak üzere oldukları erkek ve kuzenleri tarafından katledildi. Tam bunlara karşı ısrarlı çağrılarımıza, ses yükseltmemize, mücadelemize rağmen AKP iktidarı halen hamesi tavırlarla, sayılar üzerinden şiddeti manipüle etmeye ve kadınları hedef göstermeye devam ediyor.

Bu hakikat şu anda gözler önündeyken, iktidar sadece söz kurmaya başladı. Tabii ki bu da büyük bir başarı. İktidar kadına yönelik şiddetin var olduğunu, uzunca bir süreden sonra ifade etmiş oldu. Ancak iktidar sadece şiddetin varlığı üzerinden söz kurmaz, iktidar olmak buna karşı mekanizmaları işletmek ve var olan mekanizmaları tartışmaktan vazgeçmektir. Tabi ki şiddetin sadece fiziki olanını yaşamadı kadınlar. Pandeminin ilk gününden beri ısrarla ve inatla Kadın Meclisi olarak kadınlara dönük acil eylem planı açıklanması gerektiğini her yerde ifade ediyoruz.

Çünkü kriz ve savaş dönemlerinin kadınlar üzerindeki etkilerini hep beraber yaşıyoruz. Şu anda ortaya çıkan tablo, sadece şiddet açısından bir savaş tablosudur. Kadınlar bu süreçte, sadece fiziki şiddetle karşı karşıya kalmadı.

Bakın Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın geçen hafta açıkladığı bir rapor vardı. Olağan koşullarda bile büyük zorluklarla çalışan ev işçisi kadınlar, pandemi döneminde daha büyük zorluklarla yüz yüze kaldılar. Sadece pandemi döneminde işten çıkarılan ev işçilerinin büyük çoğunluğunun kadın olduğunu biliyoruz. Bu oran, yüzde 56. Bu kadınların yüzde 77’si aile ve hane içinde şiddete maruz kalıyor. Ve Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın bir çağrısı var, biz de o çağrının sözcüsü olmayı görev ediniyoruz. En kısa zamanda ev işlerinin statülerinin belirlenmesi ve bu konuda acil eylem planının açıklanması lazım. Ev işçileri için insan onuruna yakışır 189 Sayılı ILO Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından en kısa zamanda onaylanması gerektiğini ifade ediyoruz.

'KÜRT ÇOCUKLARI VAHŞET YAŞIYOR'

Evet, Türkiye kadınlar açısından büyük bir kriz, savaş dönemi yaşarken maalesef çocuklar ve en fazla Kürt çocukları açısından daha büyük bir vahşetle karşı karşıyayız. Daha üç gün önce Hakkari’de Özcan Erbaş adında 2004 doğumlu bir çocuk havada seken bir kurşunla yaşamını yitirdi. Maalesef Türkiye'de Kürt çocuklarına vaadedilen yaşam, havada seken kurşunla hayatını kaybetme. Ceylan Önkol gibi daha fazla kurşunla yaşamını kaybetme, Muhammed ve Furkan gibi evlerine giren zırhlı araçla uyurken yaşamının son bulması... Bazen Efe gibi yolda oyun oynarken zırhlı araçla katledilmek... Kemal Kurkut gibi Newroz alanına giderken bütün dünyanın gözü önünde katledilirken bunun cezasızlık ile ödüllendirilmesi, İpek Er gibi tecavüze uğrayıp günlerce hürriyetinden yoksun bırakıldıktan sonra intihara sürüklenmesi... Maalesef Türkiye ve Kürdistan’da çocuklara vaadedilen yaşam bu şekilde ölüm. Bunların toplamının ortak bir özelliği var. Çünkü bu iktidarın bir politikası olarak karşımıza çıkıyor. Çok uzak değil, ama Erdoğan'ın bir söylemi halen kulaklarımızda çınlamakta “Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak” söylemi şu anda bütün bu katliamları, bütün bu saldırıları iktidarın yargı eliyle cezasızlık politikasıyla üstünü örtmesi ve normalleştirmesi sürecidir.

Bu süreç içerisinde Türkiye’de kadınlara yönelik başkaca saldırılar geliştirilirken iktidar önlem alması gerekirken, iktidarın hedefi partimiz, partili arkadaşlarımız oldu. Bir hafta içerisinde partimizin çalışanları, eşbaşkanları, yöneticilerinin de olduğu yaklaşık 1000 arkadaşımız gözaltına alındı. Bir hafta içinde 1000 arkadaşımız, çalışanımız gözaltına alındı. Bunların içerisinde önemli bir yer tutan Berivan Kutlu’dan söz etmek istiyorum. Berivan Kutlu, günlerce gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Seçildiği günden bugüne 4 kez gözaltına alındı. Her gözaltına alındığı dosyada tutuklanacak, suçlanacak tek bir gerekçe yoktu. Ama iktidar; gözaltı, tutuklamayı bir sindirme politikası olarak kullanıyor partimiz ve kadınlara karşı. Berivan Kutlu’nun evine baskın düzenlendi. Kutlu’ya saatlerce işkence yapıldı, 8 saat kelepçeli bir şekilde tutuldu, dün serbest bırakıldı. Önceki gözaltısında da 'ülkeyi terk et' şeklinde tehditlere maruz kalmıştı.

AÇLIK GREVLERİ

İktidar özellikle partimize, partimiz içindeki kadınlara 'demokratik siyaset yürümeyeceksiniz' diyor. Çünkü iktidar kendini güvenlikçi, şiddet politikalarıyla ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun en büyük örneğini de bugün cezaevlerinde görüyoruz. 27 Kasım itibarıyla Türkiye ve Kürdistan’daki pek çok cezaevinde tecride ve cezaevindeki koşullarına dönek süresiz ve dönüşümlü açlık grevi başlatıldı. Bugün tecridin Türkiye’nin geleceğine, Türkiye halklarının birlikte yaşama umuduna dönük olduğunu hep beraber biliyoruz. Tecride ve cezaevlerindeki gayriinsani koşullara karşı başlatılan açlık grevine iktidarın cevabı, Kandıra Cezaevi’ndeki arkadaşlarımızın odalarına baskın yapmak oldu.

Kadınlar dört duvar arasında olsa bile mücadele etmeye devam edecek.

'FİİLİ İDAM!'

Bunlar gelişirken cezaevlerinde şu anda onlarca hasta tutsağın olduğunu biliyoruz. En önemlilerinden biri, ismini iyi bildiğiniz Rojbin Çetin’i sizinle paylaşmak isterim. Rojbin Çetin’in işkence görüntüleri hala hafızamızda. Sadece demokratik siyaset yürüttüğü için, bu ülkede kadın özgürlükçü bir sistemin olabileceğine inandığı için gözaltına alındı, saatlerce köpekli işkenceye maruz kaldı. En nihayetinde tutuklandı. Rojbin Çetin arkadaşımız rahim kanseri. Cezaevinde zor koşullarda tutuluyor, ilaçları verilmiyor. İktidar, cezaevlerini muhaliflere yürüttüğü sistemle fiili bir idam rejimine çevirmiş durumda. Tüm bu hakikatler ortada iken biz buradan iktidara bir kez daha seslenmek istiyoruz. Başta hasta tutsaklar olmak üzere, cezaevlerindeki bu gayri insani uygulamalardan vazgeçmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

'DİRENME GÜNÜDÜR'

Bütün bu saldırılar varken kadınlar hiçbir zaman umudunu, mücadelesini bırakmadı. Cezaevlerinde tehdit edildik, ama ülkeyi terk etmedik. Saldırılarla tehdit edildik, ama mücadeleden vazgeçmedik. Önümüz bariyerlerle kapandı, o bariyerleri aşa aşa geldik. 25 Kasım bunun en önemli göstergesiydi. Özellikle kadınlar için, HDP’li kadınlar her gün 25 Kasım’dır, her gün devlet ve erkek şiddetine karşı mücadele etme günüdür. Her gün kurumsallaştırılmak istenen faşizmi ortadan kaldırmak için mücadele etme günüdür. Erkek egemen sisteme karşı direnme gücüdür.

Bize yaşam alanı dahi bırakmayan faşist iktidara karşı birlikte mücadele edelim."