Başaran: Cezaevlerinde işkenceci zihniyet var
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı tecridine ve cezaevlerindeki işkenceye tepki göstererek, "Toplum yoksullukla cebelleşirken iktidar milliyetçilikle ayakta durmaya çalışıyor" dedi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı tecridine ve cezaevlerindeki işkenceye tepki göstererek, "Toplum yoksullukla cebelleşirken iktidar milliyetçilikle ayakta durmaya çalışıyor" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Amed İl Örgütü binasında gündemdeki gelişmelere dair açıklama yaptı.
Başaran, 2021’in tüm kesimler için krizler halinde geçtiğini vurgulayarak, "2021 yılı ayrıca tecridin mutlaklığını koruduğu ve derinleştiği bir yıl olarak tarihe geçti" dedi.
Başaran, "1999 yılından bu yana Sayın Öcalan üzerinde mutlak bir tecrit uygulanıyor. Özellikle son süreçte içerisine girdiğimiz siyasi atmosfer nedeniyle aylardır Sayın Öcalan ile herhangi bir irtibat sağlanmış değil. Ailesi, avukatları ve siyasetçiler ısrarlı çağrı yapmalarına ve görüş talep etmelerine rağmen daha önce görüş için hiçbir problem olmadığını söyleyen Adalet Bakanlığı, görüşmeyi engelleme konusunda bir problem olmadığını söyleyen iktidar, bu süreç içerisinde sessizliğini korumaya ve hukuksuzluğu derinleştirmeye devam etti" diye konuştu.
İMRALI TECRİDİ VE KÜRT SORUNU
Başaran, şu değerlendirmeleri de yaptı:
"Sayın Öcalan üzerindeki tecrit politik bir tercihtir. Biz biliyoruz ki bu ülkenin en temel sorunu, görünmez kılınmaya çalışılıyor. Bu ülkenin en temel sorunu, ısrarlı bir şekilde çözümsüz bırakılmaya çalışılıyor. Etrafında gelişen bütün problemler de aslında tecritten kaynaklanıyor. Yaşadığımız süreç, bir gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi olarak tariflenebilir.
İktidar bir süredir, Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmekten vazgeçerek aslında ülkenin en temel sorununu, yani gömleğin ilk düğmesini ısrarlı bir şekilde yanlış ilikliyor. Attığı adımlarla sanki bu ülkenin problemlerini çözecekmiş gibi bir illüzyon yaratıyor, hakikati flulaştırmaya çalışıyor.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü, bu ülkedeki ekonomik krizin derinleşmesine, milliyetçiliğin, militarizmin, savaş politikalarının yükseltilmesine, kadınlara savaş ve şiddetin artmasına neden oluyor, topluma yoksulluk olarak geri dönüyor, doğaya, ekolojik yıkım olarak geri dönüyor. İktidar bu çözümsüzlüğünde de ayakta durmaya, toplumu farklı manipülasyonlarla kandırmaya, algılarını başka yöne çevirmeye çalışıyor. Son süreçte yaşadığımız bu büyük ekonomik krizin esaslı nedeni, aslında iktidarın yürüttüğü tekçi politikadır, savaş politikalarıdır. Toplum açlıkla cebelleşirken, kadınlar yoksullukla yüzyüzeyken, Diyarbakır'da iki yaşındaki bir çocuk DEDAŞ’ın elektriklerini kesmesi nedeniyle yaşamını yitirirken, her gün kadınlar işsizlik ve yoksullukla cebelleşirken, Batman’ın köylerinde sular aylarca kesilirken iktidar dış güç arıyor. Biz kendilerine buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki bu ülkedeki tek dış güç iktidarın kendisi.
Yoksulluğun, krizlerin dışında; kendilerine sağladıkları ortamlarda, konforlu mekanlarda topluma kemer sıkma telkinlerinde bulunuyorlar. Kendi konforlu alanlarında dış güçlerle mücadele ettiklerini ifade ediyorlar. Kendi konforlu alanlarında savaşı derinleştirmekten vazgeçmiyorlar. Hala ülkenin dört bir yanında savaş politikaları; dışarıda da savaşı derinleştiren, bir taraftan Güney’e, bir taraftan Rojava'ya yönelik politikalar… İktidar kendini bu sorunların dışında tutarak konforlu alanlarda topluma telkinlerde bulunuyor.
Toplum yoksullukla cebelleşirken iktidar milliyetçilikle ayakta durmaya çalışıyor.
CEZAEVLERİNDE İŞKENCE
Tam da bu tecrit politikaları nedeniyle aslında yılın son ayında gerçekten toplumsal vicdanda büyük bir yara açan cezaevleri ve hasta tutsakların durumuyla yüz yüze kaldık. Sadece 10 günde Türkiye cezaevlerinden toplam 7 cenaze çıktı. Bunlardan 2’si şüpheli bir şekilde yaşamını yitirenlerden Garibe Gezer ve Vedat Erkmen’di. Garibe’nin yaşadıkları, maruz kaldığı işkence, cinsel saldırı bütün kamuoyuna yansımıştı. Garibe, milletvekillerine mektuplar gönderdi, ailesi vasıtasıyla kamuoyuna sesini duyurmaya çalıştı. Garibe tekli hücrede kalmaya devam etti. İşkence ile yüz yüze kalmaya devam etti, sonunda şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Aynı Vedat Erkmen gibi. Tekli hücrede yaşamını yitiren bir diğer tutsak da Vedat Erkem idi. Biz çok iyi biliyoruz ki bunun esas sorumlusu iktidarın kendisi ve Kürtlere dönük yürüttüğü düşmanca politikalardır. Israrlı bir biçimde cezaevindeki -604’ü ağır olmak üzere- toplam bin 605 hasta tutsakla ilgili olarak adım atmama yaklaşımını sergiliyor. Bu Türkiye tarihinde ilk defa gördüğümüz bir yaklaşım değil. 80 dönemini hatırlayalım. Kenan Evren, 'Asmayalım da besleyelim mi' diyordu. Esat Oktay, Diyarbakır’da binlerce siyasi tutsağa işkence uygulayanlardı. Bugün cezaevlerinde Esat Oktay, iktidarın başında da Kenan Evren’in zihniyeti var.
'FİİLİ İDAM!'
İdamın olmadığını söylüyorlar; ama cezaevlerinde fiili bir idam uygulanıyor. Göz göre göre cezaevlerinde Adli Tıp Kurumu’nun da desteğiyle hergün cenazeler çıkıyor. İktidar hala insan haklarına saygılı olduğunu ve insan haklarında gelişim sağladığını ifade ediyor. Hala bu ülkede iktidar, işkenceye sıfır tolerans uyguladıklarını ifade ediyor. Ama Garibe Gezer gibi cezaevlerindeki hasta tutsaklar da ölümle yüzyüze bırakılmaya devam ediyor. Bunlardan biri -bütün kamuoyunun bilgisinin de olduğu üzere- Aysel Tuğluk arkadaşımız. Aysel Tuğluk, bu ülkede milletvekilliği yapmış, önceki dönem partilerimizde eş genel başkanlık yapmış, DTK eşbaşkanlığını yapmış, kadın mücadelesi yürütmüş, en son tutuklandığında HDP’nin hukuktan sorumlu Eş Genel Başkanı olan arkadaşımız. Tuğluk, bu ülkede yıllardır kadın ve demokrasi mücadelesi veren bir arkadaşımız. Maruz kaldığı hukuksuzlukların yanı sıra Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen, bütün toplumun vicdanını yaralayan, annesinin cenazesinin mezardan çıkartılmasıyla da toplumun hafızasına kazınmış bir arkadaşımız .
Aysel Tuğluk’un yaşadığı sağlık sorunları her geçen gün artıyor
Tuğluk’u cezaevinde tutmak, yaşamını daha zor duruma getirmesi ve hastalığının ilerlemesi anlamına geliyor. Bunun için bir kez daha toplumsal vicdana sesleniyoruz: Artık bir cenazenin daha, bir tabutun daha cezaevinden çıkmasına tahammülümüz kalmadı! İktidarın Kürt ve kadın düşmanı politikalarına karşı hep beraber mücadele edelim. 2021 yılında tekrar benzer tablolarla yüz yüze kalmayalım diye çağrımızı yinelemek istiyoruz.
KADIN KATLİAMLARI
Yine maalesef 2021 yılı, kadın katliamlarının arttığı yıllardan biriydi. İktidar, 2021 yılında tek adamın bir gece kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildi. Kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarını işlevsiz hale getirdi. Sadece mekanizmaları işlevsiz hale getirmiyor, sürekli bir biçimde kadınların yerini ve haddini bildirmek için destek veriyor erkeklere. Erkeklerle fiili ve fikri bir ittifakının olduğunu daha önce de söylemiştik. Aslında bugün kadına yönelik şiddet vakalarında da bu pratikleri ve uygulamaları görebiliyoruz. Erdoğan, daha önce hatırlarsınız kamuoyunda “Kadınlar ve erkekler fıtraten eşit olamaz” demişti. Doğalarında eşitlik olmadığını söylemişti. Ne kadar büyük bir tesadüftür ki bir kadını, Başak Cengiz’i katleden Can Göktuğ Boz “Korumasız ve zayıf olduğunu düşündüğüm için katlettim” demişti. İşte iktidarın, yürütücülerin en tepeden söylediği sözlerin topluma yansıması. Kadına yönelik şiddetle mücadele edenlere bir kez daha sesleniyoruz: Siz en tepeden kadınlara erkeklerle eşit değil derseniz, siz en tepeden kadınların gülüşünden, kılığından dem vurup kadınlara yönelik koruma mekanizmalarını ortadan kaldırırsanız sokaklarda erkekle samuray kılıcıyla kadınları katleder. Bu sizin yürüttüğünüz politikaların sonucudur.
Bu ülkede kadınların değil, erkeklerin geleceği üzerindeki etkileri önemli!
Mücadele eden kadınlar müebbet hapis cezası alırken kadınları katledenler tutuksuz yargılanıyor.
DENİZ POYRAZ DURUŞMASINA ÇAĞRI
Önümüzdeki günlerde yine bir siyasi suikast olan ve bir taraftan da Kürt kadınlarının verdiği mücadeleyi hedefleyen Deniz Poyraz’ın katledilmesinin duruşması var. 29 Aralık’ta İzmir’de Deniz Poyraz’ı katleden katilin yargılanması görülecek. Bu katliamın sadece Deniz Poyraz şahsında kadın mücadelesi yürütenlere, Türkiye demokrasisine, Kürtlere yönelik bir saldırı olduğunu söylemiştik. Tam da bu nedenle bütün duyarlı kamuoyunu 29 Aralık’ta İzmir’de görülecek olan Deniz Poyraz duruşmasına çağırıyoruz. Gelin hep beraber tetiği çekenleri değil, bu ülkede güvensizlik ortamı yaratanları, nefret söylemiyle partimizi ve kadınları hedef gösterenleri hep beraber yargılayalım, gelin hep beraber mücadeleyi yükseltelim.
GENÇLİK KONGRESİ
Yine 26 Aralık’ta, Gençlik Meclisimiz kongresini gerçekleştiriyor. Biliyoruz ki bu ülkede gençlerin nefessiz bırakıldığı, sadece barınmak için bile mücadele ettikleri, yaşamlarının iktidarın iki dudağı arasına sıkıştırıldığı, AKP’li ve kindar gençlik değillerse yaşamın her alanında izole edildikleri bir dönemde Gençlik Meclisimiz büyük bir heyecan ve kararlılıkla çalışma yürütüyor. 26 Aralık’ta Diyarbakır’da bütün gençleri örgütlüğün içinde yar almaya, iktidarın gençliğe yönelik politikalarını boşa çıkarmaya, geleceğin ve yeni yaşamın inşacısı olmaya çağırıyoruz."