HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Genel Merkezinde basın toplantısı düzenleyerek, kadın gündemine dair değerlendirmeler yaptı.
'KÜRDİSTAN'DAKİ VAKALAR ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARIDIR'
Başaran'ın açıklamasının satır başları şöyle:
"HDP’deki kadın mücadelesi; bir asırdır devam eden feminist kadın mücadelesi, yarım asırdır devam eden Kürt kadın mücadelesi ve birçok kesimden oluşan kadın mücadelesinin bileşkesidir. Bizler, bu kadın mücadelesini emek vererek, büyük mücadelelerle elde ettik. Bu mücadelenin mimarları, hala cezaevlerinde olan Figenler, Sebahatlar, Gültanlar'dır. Bu mücadelenin mimarları, yaşamını bu yolda yitiren kadın yoldaşlarımızdır. Buradan ifade etmek istiyoruz; bizler HDP’li kadınlar olarak bu mücadelenin sekteye uğratılmasını, berhava edilmesini sağlayacak herhangi ibir adıma, yönelime ve saldırıya izin vermeyeceğiz.
Son dönemlerde maalesef istismar ve kadına yönelik şiddet vakalarının, bir politika olarak her geçen gün kendisini daha fazla gösterdiği bir dönemden geçiyoruz. Özellikle Kürdistan’da ortaya çıkan istismar vakalarının AKP-MHP ittifakı tarafından oluşturulan bir özel savaş yöntemi olduğunu çok iyi biliyoruz. Şırnak’ta 13 yaşında bir kız çocuğunun taciz edildikten sonra, Valiliğin yaptığı açıklama, bu düşüncemizi destekler nitelikteydi. Maalesef 13 yaşında bir kız çocuğu tacize uğradı, ama valilik yaptığı açıklamada alkollü bir kişinin çevreye verdiği zarar şeklinde lanse edildi. Bu da bize gösteriyor ki bu taciz suçunu işleyen sadece oradaki uzman çavuş değil, bunu cesaretlendiren, bu suçu aklamaya çalışan valilik ve yetkililerin tümüdür.
'TECAVÜZCÜ UZMAN ÇAVUŞLAR ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZİYOR'
Yine Batman’da 16 Temmuz tarihinde basına da yansıyan 18 yaşında bir genç kadının yaşadıkları oldu. 18 yaşında bir genç kadın, bir uzman çavuş tarafından tecavüze uğruyor. Bunu kamuoyuyla paylaşmak istediği zaman 20 gün özgürlüğünden alıkonuluyor, 20 gün boyunca her türlü tehdide maruz kalıyor. Bu uzman çavuş tıpkı Şırnak’taki uzman çavuş gibi iktidardan aldığı güçle, iktidarın bunu bir savaş politikası olarak yürüttüğünün bilinciyle, genç kadını tehdit ediyor paylaşırsa bile cezasız kalacağını ifade ediyor ve genç kadın intihar girişiminde bulunuyor. Biz Batman’da iken aile ile yaptığımız görüşmede genç kadın arkadaşımızın durumunun hala ağır olduğunu öğrendik. Uzman çavuşun, tıpkı Şırnak'taki uzman çavuşun serbest bırakılması gibi, serbest kaldığını elini kolunu sallayarak bu tür girişimlerde bulunmaya devam edeceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bunun, AKP ve MHP ittifakının bir politikası ve bir özel savaş yöntemi olduğu gerçekliği her gün kendisini gösteriyor. Rojbin Çetin'in köpeklerle işkenceye uğramasından, 70 yaşındaki kadın arkadaşımızın tutuklanmasından, 200 gündür kayıp olan Gülistan’dan Rosa Kadın Derneği ve TJA’lı kadınlara yönelik saldırılardan biz niyetlerinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. “Biz kadınlara saldırı gerçekleştireceğiz ama siz bunun karşısında mücadele edemezsiniz, mücadele yürütürseniz, bizim her türlü zor aygıtımızla karşı karşıya kalırsınız” mesajı veriliyor. Ama bunun karşısında kadınlar her türlü yöntemle mücadele etmeye devam ediyor.
'SON 12 YILDA 3 BİN 45 KADIN KATLEDİLDİ'
Kadına yönelik şiddet vakaları bu kadar artmışken maalesef hala AKP-MHP ittifakı kendilerini bu meselede bir öz eleştiri verme konumunda saymıyor, spesifik olaylarmış gibi değerlendirmeye devam ediyorlar. Sadece Haziran ayında 2020’de, 27 kadın öldürüldü, 23 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. AKP’nin son 12 yıllık iktidarında 3 bin 45 kadın kadın katledildi ve maalesef her geçen gün bu katliamlar yükselerek devam ediyor. Kadın cinayetleri bu ülkede artık bir kadın kırımı haline geldi.
Son kadın cinayetlerinden biri Pınar Gültekin’di. Maalesef Pınar Gültekin cinayetinde de, tıpkı daha önceki kadın katliamlarında olduğu gibi iktidar cephesinden kınamaktan öteye herhangi bir açıklama gelmedi.
Erdoğan bu meselenin “takipçisi olacağız” dedi, sanki spesifik bir meseleymiş gibi. 12 yılda 3 bin 45 kadın katledilmemiş gibi, sanki her gün TV’lerde kadına yönelik cinsiyetçi söylemler üretilmiyormuş gibi, sanki iktidarın siyaseti kadın erkek eşitsizliğini yaratmıyormuş gibi, sanki her gün kadınlar hedef gösterilmiyormuş gibi sanki Diyanet, yargı ve iktidar sözcüleri eliyle kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmamış gibi bu dosyanın bu katliamın takipçisi olacaklarmış! Biz maalesef bu takipçi olma halini önceki davalardan çok iyi biliyoruz. Sizin takip dediğiniz meseleyi istisnaymış gibi gösterip kendinizi aklama siyasetidir. Biz kadınlar olarak buna izin vermeyeceğiz.
Tam da bu nedenle dün ve önceki gün Türkiye’nin dört bir yanında yeter demek için, artık bir tek kişinin eksilmesine tahammülümüz yok demek için kadınlar alanda, sokaklarda, meydanlarda, Mecliste ses yükselttiler. Biz Pınar’ın ve Fatma Altınmakas’ın sesi olacağız. Çünkü Fatma defalarca şikayetçi olmuştu, gencecik yaşında. Fatma 6 çocuk annesiydi, 7’nci çocuğuna hamileydi, yetmemişti tecavüze uğramıştı, katledilmişti ve onu katleden kişi elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam edecek gibi görünüyor.
(...) Kadınlar sadece “ölmek istemiyoruz” dediği için "bu topraklarda eşit yaşamak istiyoruz”, “şiddete uğramak istemiyoruz”, dediği için AKP’nin kolluk gücü tarafından saldırıya, işkenceye uğruyor. Aleni bir şekilde kadınlar, iktidar eliyle şiddete uğruyor.
TV’lerde kadına yönelik şiddet kadınlar olmadan tartışılıyor.
'GÜVENCEMİZ ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZDÜR'
İstanbul Sözleşmesi, binlerce kadının emeğinin sonucudur. 6284 sayılı yasada yapılan değişikliği, Türkiye kadın mücadelesinin ve Kürt kadın mücadelesinin elde ettiği kazanımlarını, iktidarın bu kazanımlarımızı elimizden almasına izin vermeyeceğiz. Bizim güvencemiz; iktidar veya kolluk değildir, her defasında başvurduğumuz cezasızlık politikasıyla erkekleri cesaretlendiren yargı değildir, bizim güvencemiz örgütlülüğümüzdür, bizim güvencemiz kazanımlarımızdır. Bu kazınımlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bir kadının daha eksilmesine tahammülümüz yok artık.
ÇAĞRI: BİRLİKTE HESAP SORALIM
Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum. Kadın Meclisi olarak; çokça çağrı yaptık. Kadına yönelik şiddetin, ayrımcılığın politik olduğunu; bunun tarihselliğini çok iyi biliyoruz. Meclisteki bütün parti gruplarına sesleniyoruz; HDP olarak parlamentoda bir kadın grubumuz var, eğer kadına yönelik şiddeti partiler üstü bir mesele olarak görüp, bunu kaldırmak gibi bir niyetiniz varsa gelin bu sorunları nasıl aşacağımızı konuşalım. Parlamento dışındaki siyasi partilere ve bizimle olan, olmayan kadın kurumlarına sesleniyorum. Gelin hep beraber bu sorunun çözümünü arayalım; sokakta, alanda, Mecliste, meydanda her yerde mücadele edelim. Erkek şiddeti ve erkek egemenliğine karşı kadın özgürlükçü bir yaşam inşa edelim. Sesini duyuramadığı için katledilen kadınlar adına iktidardan hep beraber hesap soralım. Eğer samimiyet ise biz oturup konuşmaya hazırız.
KAMPANYANIN FİNALİ
8 Haziran'da bir kampanya başlamıştık. Türkiye’nin dört bir yanından kadınlarla hep beraber ses yükselterek “Kadın mücadelesi her yerde” dedik. Bu ayın 25’inde Ankara’da Kuğulu Park’ta saat 12.00'de bu kampanyanın finalini vereceğiz, "kadın mücadelesi her yerde" diyeceğiz. Bu kampanyayı, 25’inde finalini yaparak sonlandıracağız. Buradan bütün kadınlara seslenmek istiyorum; gelin hep beraber ayrımcılığa karşı, şiddete karşı, ayrıştırma siyasetine karşı hep birlikte kadın mücadelesi her yerde diyerek İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenelim. Gelin hep birlikte yaşamımızı savunalım, sesini duyuramayan kadınların sesi olalım, bizi kuşatan erkek egemenliğine karşı mücadele edelim. Gelin hep birlikte 6284’ü CEDAW’ı tartışmaya açan iktidara karşı mücadele edelim. Tabi kampanyamızın finali olacak, ama biz kadınlar olarak kadın mücadelesi her yerde demeye devam edeceğiz. İçeride, dışarıda, nerede olursa olsun kazanımlarımızı hedef alanlara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz."