HDP Milletvekili ve Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Rosa Kadın Derneği yöneticileri ve Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistlerine yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonunu ANF’ye değerlendirdi.
Bu operasyonun sadece bir derneğin üyelerine yönelik rutin bir gözaltı olarak değerlendirilemeyeceğine işaret eden Başaran, kadın mücadelesine yönelik bir saldırının söz konusu olduğunu vurguladı.
Kadına yönelik şiddet vakalarının arttığı pandemi döneminde Rosa Kadın Derneği ve TJA’nin hedef alınmasının tesadüf olmadığına dikkat çeken Başaran, “Rosa Kadın Derneği’ne, TJA gibi şiddete uğrayan kadınların daima yanında olan ve onlara hem hukuki hem de psikolojik destek veren kadın kurumlarına saldırı, iktidarın zor aygıtlarıyla kadınların tüm kazanımlarına yönelik saldırısının açık resmidir” dedi.
‘SALDIRI KADIN KAZANIMLARINA DÖNÜK!’
Başaran, kadın kurumlarına yönelik saldırının kadın kazanımlarına yönelik olduğunu anlamak için savcılıkta yöneltilen “8 Mart’a niye katıldınız?”, “Gülistan Doku Nerede pankartını niye taşıdınız?”, “Niye kadın cinayeti politiktir diyorsunuz?” sorularına bakmanın yeterli olduğunu vurguladı.
Burada kadın mücadelesinin esasını oluşturan her şeyin suç unsuru kabul edildiğine dikkat çeken Başaran, erkeklere ise Rosa Kadın Derneği’nin gizli üyesi olma suçlamasında bulunulduğunu belirtti.
Bu suçlamaların bile erkek egemen bakış açısını yansıttığını kaydeden Başaran, kadınların iradesi ve kendi kararlarını verebilecekleri gerçekliği yok sayılarak bir algı, bir manipülasyon çalışması yapıldığına işaret etti.
‘İKTİDAR BİAT ETTİRME SİYASETİNİ DAYATIYOR’
İktidarın bu saldırıyla kadınları korumasız bırakma politikasının süreceğini ilan etmiş olduğunu belirten Başaran, “İktidar kadın kurumlarını hedef alarak, erkek şiddetine karşı oluşturulan alternatiflere saldırmaya devam edeceğini beyan ediyor. Kadınlar biat etsin, biat etmediklerinde de şiddete uğrasınlar ve yanlarında bir dayanışma ağı ya da bir destek kurumu bulamasınlar politikası güdüyor” dedi.
İktidarın uzun süredir kadınlara dayattığı bu biat ettirme siyasetinin kabul edilemez olduğunun altını çizen Başaran, bu açıdan Rosa Kadın Derneği, TJA gibi kadın kurumlarına yapılan gözaltı ve tutuklamaların bütün ülkedeki kadın mücadelesine yönelik bir saldırı olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
‘KADIN MÜCADELESİ GERİ ADIM ATACAK BİR MÜCADELE DEĞİL !’
Kadınların defalarca engellediği çocuk istismarcılarına af tasarısının iktidar tarafından tekrar gündeme getirilmek istendiğini hatırlatan Başaran, tam da bu girişimin arifesinde Rosa Kadın Derneği ve TJA’ya saldırılarak bütün kadın kurumlarına “sessiz kalın” mesajı verilmek istendiğini belirtti.
Bugün bütün sosyal medya ve televizyonlara çıkartılan sözde uzmanlar eliyle çocuğa yönelik istismarın evlilik yoluyla meşrulaştırılmaya çalışıldığını dile getiren Başaran, kadınların kolektif mücadelesi, itirazı ve ısrarı olduğu müddetçe bu tasarının istediği şekilde geçmeyeceğini bilen iktidarın, kadın dernek ve kurumlarına saldırarak önlerindeki engelleri kaldırmaya çalıştığını ifade etti. Bunun boş bir çaba olduğunun altını çizen Başaran, pandemi koşullarında dahi sokakları terk etmeyen kadınların bu saldırı karşısında da susmayacaklarını kaydetti.
Kadın mücadelesinin böyle saldırılarla geri adım atacak bir mücadele olmadığını vurgulayan Başaran, kazanımların kolay elde edilmediğini hatırlatarak, şöyle konuştu: “Şiddet uygulayan bir erkeğin ceza alması için kadınlar günlerce, aylarca, yıllarca mücadele edip eylem yapıyorlar. Bir yasa değişikliği yapılması için büyük emek sarf ettiler. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Koruma Kanunu kadınların büyük mücadelesi sonucunda gündeme geldi. O açıdan, ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ sadece bir slogan değil, içi dolu bir mücadele tarihinin özeti.”
‘KAYYUM GASPI DA AYNI HEDEFİN PARÇASI !’
Başaran, iktidarın pandemi sürecini sadece kadın kurumlarına saldırmak için değil, halkın iradesini kayyumlarla gasp etmek için de büyük bir fırsat olarak gördüğünü hatırlattı. Kayyum atamalarının da aynı hedefin parçası olduğunun altını çizen Başaran, bunların hem Kürt halkına düşmanlık üzerinden hem de alternatif olan eşbaşkanlık sistemine yönelik bir saldırı olarak devreye sokulduğunu vurguladı. Eşbaşkanlığın iki kişinin siyaseti paylaşmasından ibaret olmadığını belirten Başaran, eşbaşkanlığın bir kadın perspektifinin ve bakışının varlığının yerel yönetimlerde savunulması olduğunu kaydetti.
‘FAŞİZMİN KALICILAŞTIRILMASINA KARŞI DAHA FAZLA ÖRGÜTLENECEĞİZ !’
İktidarın olağan dönemlerde yapamadıklarını pandemi sürecinde yapmaya çalıştığına dikkat çeken Başaran, şunları kaydetti: “Salgınla birlikte kayyumlarla hem seçmenin iradesi hem eşbaşkanlık sistemi yok edilmeye çalışıldı; infaz değişiklik yasasıyla kadın ve çocuklara yönelik suç işleyenler salınırken, muhalifler cezaevlerinde ölüme terk edildi, dışarıya dönük savaş siyaseti derinleştirilmeye çalışıldı. Önümüzdeki günlerde de bir takım düzenlemelerle barolara ve sivil toplum örgütlerine yönelik etkisizleştirme, çöktürme operasyonu başlatılacak ve MHP Genel Başkanı tarafından gündeme getirilen siyasi parti kanunundaki birtakım değişikliklerle muhalefetin meclise girmesini engellemeye dönük düzenlemeler yapılacak. Aslında iktidar olağan dönemlerde yapamadığı; insanların, muhalefetin sokakta olduğu dönemlerde gerçekleştiremediği bütün düzenlemeleri, faşizmi kalıcılaştırma adımlarını bu salgın sürecinde yerine getirmeye çalışıyor. Bunun da muhatabı en çok kadınlar oluyor çünkü en direngen olan kadınlar. Bu pandemi sürecine rağmen sokağa çıkanlar yine kadınlar oldu. Aslında bayramdan sonra da kadınlar olarak en çok sokakta olacağımız, daha fazla kadın mücadelesini örgütleyeceğimiz bir süreç olacak.”