Bir savaş yöntemi: Tecavüz-1
Kürdistan’da 40 yılı aşkındır süren savaşta gerek kadın gerillalar, gerekse de sivil birçok kadın ve çocuk Türk devlet güçleri tarafından taciz ve tecavüze uğradı. Devlet, tecavüzcü sistematikleştirdi.
Kürdistan’da 40 yılı aşkındır süren savaşta gerek kadın gerillalar, gerekse de sivil birçok kadın ve çocuk Türk devlet güçleri tarafından taciz ve tecavüze uğradı. Devlet, tecavüzcü sistematikleştirdi.
Şırnak kent merkezinde 15 Temmuz'da gece saatlerinde bir apartmana giren uzman çavuş Alparslan Akbudak, 13 yaşında bir kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunmak istedi. Kız çocuğunun bağırması üzerine olay yerini terk etse de o muhitte dolaşmaya devam etti. Yaşanan olay üzerine gözaltına alınan Akbudak, Valilik açıklamasına göre cinsel saldırıdan değil "Alkollü olduğu, çevreyi rahatsız edecek şekilde uygunsuz tavır ve hareketler sergilediği" gerekçesiyle suçlandı ve olayın cinsel istismar boyutu kapatılmak istendi.
MÜNFERİT DEĞİL
Şırnak’taki olaydan bir gün sonra yani 16 Temmuz’da bu kez Batman'ın Beşiri ilçesinde şüpheli şekilde ağır yaralanan ve hastaneye kaldırılan 18 yaşındaki İ.E.’ye, Siirt'te görev yapan uzman çavuş M.O.’nun tecavüz ettiği ortaya çıktı. Olay üzerine fail uzman çavuş M.O. gözaltına alındı fakat savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Fail hala tutuklanmadı ve ifadesinde "Alkollüydüm" diyerek kendini savunduğu ortaya çıktı.
Sadece iki günde yaşanan bu taciz ve tecavüz vakaları ne ilk ne de son. Kürdistan’da süren savaş boyunca hem gözaltılarda hem de korucu ve askerlerin sistematik şekilde tecavüzü bir savaş politikası haline gelmiş durumda. Bu olayların akabinde açılan davaların ortak noktası ise yargıda sonuçsuz ve cezasız kalması. İktidardaki partiler değişse de bu vakalarda verilen cezalar ve olayların üstünün kapatılması hemen hemen aynı. Tıpkı en son 15 Temmuz’da 13 yaşında bir kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunmak isteyen uzman çavuş vakasında olduğu gibi. Olay cinsel saldırı şikayeti ile olsa da Valilik yaptığı açıklama ile suçun tanımını değiştiriyor.
ŞÜKRAN ESEN DAVASI
Türk devletinin Kürt kadınlarına yönelik savaş politikasının bir parçası olan taciz ve tecavüz vakalarının belki de kamuoyuna yansıyan ilk örneği Şükran Esen davası oldu. Şükran Esen adlı kadına 1993 ve 1994 yıllarında gözaltında tecavüz edildiği gerekçesiyle 405 asker hakkında dava açıldı. Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava sanıkların güvenliği gerekçesi ile Çorum’un Sungurlu ilçesine alındı. 20 Eylül 2006’da Çorum Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlayan ve 40 askerin yargılandığı davada, 2008 yılında mahkeme delil yetersizliğinden sanıkların beraatına karar verdi.
‘TECAVÜZCÜ SÜRÜSÜ’
2003’te Radikal'deki köşesinde "Tecavüzcü Sürüsü" başlıklı bir yazı yazan Yıldırım Türker, Şükran Esen davası ve bölgedeki tecavüz davaları için şunları söyledi: "Ş.E. ve anası, o yörede gözaltında tecavüze uğrayan belki binlerce kadından ikisi. Güneydoğu'da özellikle 90-95 yılları arasında gözaltında tecavüzün sistematik olarak uygulandığını bilmeyen kaldıysa hatırlatalım. Bir örnek: O dönemin Derik Karakol Komutanı Yüzbaşı Musa Çitil, daha önce de Şükran Aydın'a tecavüz suçuyla yargılanmış, tabii ki delil yetersizliğinden beraat etmişti.
Yörede namlı bir işkenceci olarak tanınan yüzbaşı bu topraklarda yargılanamayınca iş AİHM'e kalmış, Türkiye, işkence kurbanı Salih Tekin'e 25 bin sterlin tazminat ödemek zorunda bırakılmıştı. Karakolda askerlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için mutlaka gözaltına alınmış bir kadın kurban bulundurulduğu da ayyuka çıkmış 'söylentilerden'. Tecavüz gerek kanıtlanması güç olduğundan gerekse kurbanların başlarına geleni anlatamamasından, herkesin bilip kimsenin engelleyemediği bir gerçeklik olarak suratımıza sırıtıyor."
TECAVÜZ ÖDÜLLENDİRİLDİ
Evrensel Gazetesi yazarı Sevda Karaca da 2015’te kaleme aldığı "Savaş tecavüzü rütbelendirdi" başlıklı yazıda Şükran Esen davası hakkında şunları dile getirdi: "Mardin’in Derik ilçesinde 1993-1994 yılları arasında 13 köylünün faili meçhul bir şekilde öldürülmesinin ve Şükran Esen’e gözaltında tecavüzün sorumlusu olarak yargılanan, tüm tanık beyanlarına ve adli tıp raporlarına rağmen beraatı usulsüz bir biçimde 'delil yetersizliği' örtüsüyle sağlanan Tuğgeneral Musa Çitil, Yüksek Askeri Şura’da terfi ettirilip tümgeneral yapıldı, üstüne bir de Diyarbakır’a atandı!"
GÖZALTINDA TECAVÜZ
Bu tecavüzlerin çoğunluğu gözaltı sırasında yaşandı. Yine 1992 yılında Mardin Nusaybin ilçesinde, 50 yaşındaki Kamile Ö. PKK’ye sığınak yapmak iddiasıyla ile gözaltına alındı. Gözaltına alınan kadın sorguda tecavüze uğradı. Daha sonra eve keşif bahanesi ile götürülen 50 yaşındaki kadın, burada da güvenlik güçlerinin tecavüzüne maruz kaldı. Uğradığı tecavüz sebebiyle aşırı kanaması olan Kamile Ö. tüm bu işkencelerden 1 ay sonra mahkemece serbest bırakıldı. Ama kendisine tecavüz edenler hakkında açtığı davadan sonuç alamadı.
Yine Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde yaşayan Kamile Çiğci, 1991, 1992 ve 1993 yıllarında üç kez gözaltına alınıp işkence ile tecavüze maruz kaldı. Kamile Çiğci, 1999 yılında Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’na başvurarak polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Soruşturma kapsamında biri komiser, 7 polis hakkında “işkence” ve “ırza geçme” suçlarından dava açıldı. Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava yıllarca sürdü ve yine beraat ile sonuçlandı.
BEN HALA O CEHENNEMDEYİM
Kamile Çiğci ve avukatı olan İHD İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, 1 Haziran 2000 yılında bir basın toplantısı düzenledi. Keskin, Kürdistan'da yaşanan tecavüzlerin kadın kimliğine yapıldığını söyledi. Savaş bölgelerinde kadının ganimet olarak görüldüğünü de belirten Keskin, Çiğci’nin burada tecavüze uğrayan binlerce kadından sadece biri olduğunu ifade etti.
Aynı toplantıda konuşan Çiğci ise kendisine asker postalı ve cop ile tecavüz edildiğini ayrıca bir görevlinin tecavüzüne maruz kaldığını söyledi ve: "İlk 20 gün birçok polis tarafından defalarca tecavüze maruz kaldım. Şiddetli kanamam oldu, beni hastaneye kaldırdılar. Hastanede Doktor ‘Safra kesesi hasar görmüş. Bu kadın ölüm sınırına gelmiş. Artık dokunmayın’ dedi. 33 günlük cehennemin sonunda serbest kaldım. Safra kesesi ameliyatı oldum. Ancak yıllardır hala o cehennemin içindeyim" dedi.
İNTİHAR, ZORLA EVLENDİRME
Bu defa 1995 yılında Mardin'in Midyat ilçesinde asker bir ihbar üzerine Faris A.’nın evine baskın düzenledi. Baskında Faris A.’yı bulamayan askerler 66 yaşındaki babası Mecit A. ve gelini Ş.A.’yı gözaltına aldı. Bir hafta boyunca gözaltında kalan Ş.A.’ya burada asker ve korucular tarafından kayınpederi Mecit A.’nın önünde defalarca tecavüz edildi. 1 haftanın sonunda serbest kalan 3 çocuk annesi Ş.A., bir gün sonra 26 Eylül 1995’te yaşamına son verdi. Ş.A.'nın hemen ardından kayınpederi Mecit A. da intihar etti.
Bu sistematik taciz ve tecavüz sadece kadınlara yönelik olmadı. Çocuklar da istismar cenderesinin mağdurları oldu, olmaya devam ediyor. Amed’in Mermer Beldesi, Eryol Köyü'nde yaşayan 10 yaşındaki R.K. 1996 yılında S.A. adlı köy korucusunun tecavüzüne maruz kaldı. Aile belde karakolundaki astsubayın tehditlerine rağmen suç duyurusunda bulundu. Fakat bu dava da diğerleri gibi hem de ilk duruşmada yeterli delil olmadığı gerekçesiyle kapandı, korucu sanık da beraat etti. Davanın ardından çocuk yaştaki R.K. kendisine tecavüz eden korucu ile evlendirildi.
AİHM DAVAYI REDDETTİ
2003 yılında, Demokratik Halk Partisi (DEHAP) İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, 4 sivil polis tarafından kaçırılıp kötü muamele ve tecavüze uğradı. Hem işkence hem de tecavüz bulguları doktor raporlarında yer almasına rağmen, polisler hakkında açılan dava, delil yetersizliğinden kapatıldı. Gündüz’ün avukatlar davayı AİHM'e taşıdı. Fakat AHİM işkencecilerin polis olup olmadığı kanıtlanamadığı gerekçesi ile davayı reddetti.
KADIN GERİLLA CENAZELERİNE İŞKENCE VE TECAVÜZ
Türk devleti, sivillerin yanı sıra özellikle kadın gerillaların bedenleri üzerinden kadın kimliğine yönelik birçok saldırıda bulundu. Bunun en bilineni Ekin Van oldu. 10 Ekim 2015’te, Muş’un Gimgim ilçesinde çıkan bir çatışmanın ardından infaz edilen, YJA Star gerillası Ekin Wan (Kevser Eltürk) cenazesi soyularak fotoğraflandı ve bu görüntüler sosyal medyada yayınlandı. Tepkiler üzerine soruşturma açılacağı açıklansa da herhangi bir adım atılmadı.
Fakat bu olay da ilk değildi. 22 Eylül 1985 yılında Cudi Dağı’nda arkadaşlarıyla katledilen PKK’nin ilk kadın komutanlarından Rahime Kahraman’ın bedeni de bu şekilde teşhir edildi ve cenazesine cinsel işkence edilmek istendi. Halkın tepkisi üzerine Kahraman, Şırnak’ta toprağa verildi.
ANHA’nın “Türk devletinin kirli savaş yöntemi: Cenazeye işkence” başlıklı haberine göre PKK’nin Alman gerillası Andrea Wolf (Ronahî) da yine işkence ile katledildi. Çatak’ta 23 Ekim 1998’de sağ yakalandı, infaz edildi ve görgü tanıklarının anlattıklarına göre işkence ile katledildi.
Aynı haberde Türk ordusundan istifa eden eski Astsubay Kasım Çakan’ın itiraflarını yazdığı ‘Astsubayken Er Olmak’ olmak adlı kitabına atıfta bulunularak orada yazan şu ifadelere yer verildi: “7. Mekanize Tugayı 1. Mekanize Taburu’nda görevliydik. 27 Mayıs 1994 günü sabah saat 09.20 civarı askeri yol devriyesine PKK tarafından pusu atıldı. Sekiz asker ve bir astsubay hayatını kaybetti. Bir kadın ve bir erkek PKK’li de hayatını kaybetmiş ve cenazeleri vadide kalmıştı. Ertesi gün çatışma bölgesine özel harekat birlikleri girdi. Yanlarına geldiğimizde, özel harekat polisleri iki ölünün başındaydılar. Benim tim yanlarına gittiği zaman büyükçe bir taşın arkasında Adanalı polis Ramazan cansız kadına tecavüz ediyordu."