Bir savaş yöntemi: Tecavüz-2

Şükran Aydın davasında mahkûmiyet alan Türkiye, günlerce de 12 yaşındaki N.Ç. davasını konuştu ama yakın geleceğe kadar uzanan davalarda iç hukuk yolları her daim tıkalı kaldı.

Kürdistan’daki bu taciz ve tecavüz vakalarındaki bazı olaylar AHİM’e taşınıp sonuç alınamasa da örneğin Şükran Aydın davası, Türkiye’nin mahkûmiyeti ile sonuçlandı.

Şükran Aydın’ın davası Şükran Esen’inki ile birçok benzerlikler taşıyordu. Aydın da tıpkı Esen gibi Mardin’in Derik ilçesindeki karakolda tecavüze uğramıştı dava sanığı da yine Musa Çitil’di.

O dönem 16 yaşında olan Şükran Aydın, 1993 Haziran ayında babası ve yengesiyle birlikte Mardin’in Derik ilçesi Taşıt Köyü’nde gözaltına alındı. Dört gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılan Aydın, Mardin Cumhuriyet Savcılığı’na, dönemin Derik Jandarma Komutanı Musa Çitil’in kendisine tecavüz etmesiyle ilgili suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık olayla ilgili takipsizlik kararı verdi.

DAVA ASKERİ MAHKEMEYE TAŞINDI

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 6 Kasım 1997 tarihinde başlayan mahkeme, Çitil’in delil yetersizliğinden beraatına karar verdi. Çitil hakkında verilen beraat kararının bozulması için savcılık ve Aydın’ın avukatları Yargıtay'a başvurdu. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Askeri Ceza Yasasına göre davanın Askeri Ceza Mahkemesi’ne ait olduğunu ve yerel mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğine hükmetti. Yapılan yargılamalar sonunda Çitil yine beraat etti.

İHD ve Aydın’ın avukatları davayı AHİM’e taşıdı. AİHM buradaki yargılama sonrası Türkiye’yi, iddialar doğrultusunda gerekli incelemeleri yapmadığı ve Şükran Aydın için rapor alınmadığı gerekçesiyle 25 bin sterlin tazminat ödemeye mahkûm etti.

İÇ HUKUKTA ÇÖZÜM ARANMADI

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Aydın’ın başvurusunda özellikle Kürt olduğu için ayrımcılığa maruz kaldığı, etkili soruşturma yürütülmediği, iç hukuk yollarında çözüm bulunmadığı gibi madde ihlallerine atıfta bulundu:

  •  Şükran Aydın, ırk ya da etnik kimliğine davalı bir ayrımcılık biçimi olarak, gözlerinin bağlanması, çırılçıplak soyunma, döndürülen bir tekerleğin içine yerleştirme, vurma, tokatlama ve tekmeleme; basınçlı soğuk suya tutma, sözle taciz ve tehdit ve tecavüz edilmek suretiyle fiziksel kötü muameleye maruz kalmıştır. Bu. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesi’nin ihlalidir.
  • Etkili bir mahkemeye ulaşması engellenmiştir. Bu 6. maddenin ihlalidir.
  • Haklarının ihlaline yönelik iç hukuk içinde bir çözüm aranmamıştır. Bu 13. maddenin ihlalidir.

BENİM UTANACAK BİR ŞEYİM YOK

2015 yılında Filiz Koçali ve Ayşe Düzkan’a konuşan Aydın, Bianet’te yayınlanan söyleşide o dönem yaşadıklarını şöyle anlattı: “Oradaki ilk günümde oldu olay. Gözlerim bağlıydı, sürekli bağlıydı. Ben bir kişiyi hissettim. Bağırdığımda dayak yiyordum. Ben sürekli bağırıyordum, o da sürekli dövüyordu. Çok korktum, çok. Sonra adam gitti. Bir daha gelmedi. (...) Başıma gelenler benim suçum değil. Önceleri çok utanıyordum; şimdi utanmıyorum. Benim utanacak bir şeyim yok.”

UTANÇ DAVASI

12 yaşındaki N.Ç. davası kamuoyunda utanç davası olarak bilindi. N.Ç.’ye tecavüz edenler arasında sadece polis ve askerler yoktu, Türk devletinin çeşitli makamlarında çalışan memur, korucu ve şahıslar da Kürdistan’da işlenen sistematik tecavüzün bir parçası olmuştu. 2002 yılında Mardin'de yaşayan N.Ç. aralarında yüzbaşı, korucu, muhtar ve kaymakamlık yazı işleri müdürünün de bulunduğu 31 kişinin cinsel istismar ve tecavüzüne maruz kalmıştı.

Tecavüz ve istismara karışanların adları şunlar: Recep Sakız (Kızıltepe Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü), Ersun Erdemir (irtica nedeniyle ihraç edilen yüzbaşı), Selman Aydın (devlet memuru), Enver Andaç (Zabıta Memuru), Şeyhdavut Dora ( zabıta memuru), Şeyhdavut Oruç (belediye memuru), Cuma Uras (Mardin Vakıflar şube müdürü) Mahmut Temeli (Ziraat odası başkanı), Azat aydın (astsubay), Ümit Ergin (ilköğretim müdür yardımcısı), Mehmet Seyitoğlu (Veznedar), Teyyar Salman (Orman İşletme Müdürlüğü şefi), Hamit Aydın (Veznedar), Hamit Abdülşametoğlu (işyeri sahibi), Ali Aksoy (Serbest meslek), Ahmet Günay (TEDAŞ işçisi), Osman Çakır (üniversite öğrencisi) Harun Uras (muhtar), Selahattin Kuray (serbest meslek), Şemsettin Asla, Burhan Ertaş, Şeyhmus Cansın, Şeyhdavut Anuk, Nizam Denli, Sabri Ajak, Rıdvan Bayraktar, Rıdvan Abdülsemetoğlu, Süleyman Göka.

İNDİRİMLİ CEZA VERİLDİ

2003 yılı Ocak ayında 23’ü tutuklu 31 sanığın küçük yaştaki kıza tecavüz suçuyla yargılanmasına başlandı ancak dördüncü duruşmadan itibaren sanıkların birçoğu tahliye edildi. Yaklaşık 10 yıl süren yargılama sonunda 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verdi ve iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 ay-4 yıl 10 aya indirdi. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkeme yaşananların “rızaya” dayalı olduğu yorumunu getirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise yerel mahkemenin kararının onanması yönünde karara aldı. Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin kararı onamasıyla dava kapandı ve kanunen en az 5 yıl ceza alması gereken failler, 1 yıl 8 ay ile 5 yıl arasında ceza aldı. Dava AİHM’e taşındı.

TÜRK OLSAYDIM YAŞAR MIYDIM?

Dava ile ilgili bir mektup yazan N.Ç.’nin sözlerini basın açıklaması yapan Eren Keskin kamuoyuna açıkladı. N.Ç. mektubunda “Türk olsaydım başıma bunlar gelir miydi?” diye soruyordu o mektupta: “Ben 13 yaşındaydım. Daha küçük yaşta çekmediğim acı kalmadı. 12 yaşındayken babam ve dedem yaşındaki onlarca adam bana 7 ay boyunca zorla tecavüz ettiler. Ben bunları hak etmedim. Kimsenin bunları yaşamasını istemiyorum. Geleceğin nesilleri olarak biz çocukların hayatı her gün kararıyor. Çocuklar bu ülkenin teminatıdır diyorsunuz. Eğer bugün bu sanıklara ceza verilmiş olsaydı yarın başka çocuklar aynı şeyleri yaşamak zorunda kalmayacaktı. Bizim sizden isteğimiz tek şey suçluların cezalandırılmasıdır. Bu ülkenin vatandaşı olsaydım ve Türk olsaydım bunları yaşar mıydım bilmiyorum. Dava başladığı günden beri, ben her gün her an yaşadıklarımı tekrar yaşıyorum. Beni hayatımın her anında bu acıyı yaşamak zorunda bıraktılar. Bu sistemden dolayı maalesef aynı acıları tekrar tekrar yaşayarak büyüdüm. Dava başladığı zaman sonuçlansaydı ben bu kadar yorulmazdım.”