‘Bizim mücadelemiz 13 Ağustos’la sınırlı değil’

AKP, İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı günden bu yana kadınların güçlü bir muhalefetiyle karşılaştı. Kadınlar ise mücadelelerinin sadece ‘karar günü’ ile sınırlı olmadığını ve süreceğini vurguladı.

İstanbul Sözleşmesi tartışmaları devam ediyor. Daha önce 5 Ağustos’ta AKP MYK’sında görüşüleceği söylenen bu konunun ertelendiği kamuoyuna yansıdı. O günden bugüne kadınlar 5 Ağustos da dahil olmak üzere sokaklardaydı. İstanbul Sözleşmesi’nin ‘aileyi yıktığı, LGBTİ+’ları koruduğu için özendirdiği’ iddialarını ortaya atanlar ise tartışmadan ‘çekilirken’, iktidarın kadın örgütlenmesi KADEM’den AKP kadın kollarına kadar ‘şerh’ düşülerek de olsa sözleşemeye sahip çıkıldı. Daha önce bu konun görüşüleceğini açıktan söyleyen iktidar cenahında ise sessizlik var. Basına sözleşme ile ilgili kararın bugün verileceği yansımışken alanlardan mahallelere, sosyal medyadan tüm alanlara mücadele veren kadınlar ANF’ye konuştu.

ASIL NASIL ETKİN HALE GETİRMELİYİZİ TARTIŞMALIYIZ

İzmir Mor Dayanışma’dan Deniz Uslu öncelikle Türkiye’de kadın cinayetlerinin ve şiddetin nasıl bir hale geldiğini görmek gerektiğine dikkat çekerek İstanbul Sözleşmesi’nin önemine değiniyor: “Her gün bir kadın öldürülüyor, taciz, tecavüz ve ekonomik şiddete maruz kalıyor. Böyle bir tabloda şiddetin önlenmesine yönelik caydırıcı cezalar vermenin, cinayetin ve şiddetin nasıl önlenebileceğinin tartışılması gerekiyor. Elimizde İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir anlaşma ve bunun nasıl etkin uygulanabileceğini tartışmak varken buradan imzanın çekilmesi konuşuluyor. Çünkü ‘halkımız isterse ben bunu çekerim’ gibi söylemler üreten bir iktidar söz konusu.”

Sözleşmenin tek başına kısa sürede şiddeti ortadan kaldırmasa da önleyici ciddi adımlar barındırdığını anlatan Uslu şöyle devam ediyor: “Elbette hem İstanbul Sözleşmesi hem de bunun etkin kullanılması bir günde kadına şiddeti yok edecek, tamamen ortadan kaldırılacak bir şey değil. Ama buna dair adımların atılmasını sağlayan bir sözleşme bu. Aynı zamanda 6284'te olduğu gibi emniyet güçlerine ve devletin resmî organlarına getirdiği yükümlülükler, şiddeti daha gerçekleşmeden önleyebilecek birçok hüküm barındırıyor. İstanbul Sözleşmesi bütün kadınları, LGBT+’ları yani kısacası şiddete uğrama potansiyeli olan herkes için önemli.”

İKTİDAR KADIN ÖRGÜTLÜLÜĞÜNDEN KORKUYOR

Türkiye'de son 4-5 yıldır özellikle yükselen bir kadın hareketi ve öfkesi olduğunu kaydeden Deniz Uslu: “Bu hareket aynı zamanda kendini sokaklarda da gösteren, gerek 8 Mart gece yürüyüşlerinde yasaklansa bile binlerce kadının meydanlara aktığı, gerekse de kadına şiddete karşı eylemlerde olduğu gibi mücadele saflarında. İktidar da bunu görüyor ve aslında kadınların örgütlenmesinden de özgürleşmesinden de korkuyor. Dolayısıyla buraya yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Tek saldırı İstanbul Sözleşmesi’ne karşı değil, her gün bedenimize de emeğimize de gündelik birçok saldırı üretiliyor iktidar mekanizmaları ya da başka organlar tarafından. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıyı da biraz buradan ele alarak değerlendirmek lazım. Kadın öfkesini ve hareketini sindirmeye çalışan bir müdahale var. İstanbul ve İzmir'deki kadın eylemlerine saldırıları da böyle görebiliriz” şeklinde konuşuyor.

GERİ ADIM ATTILAR AMA BİTMEDİ

Uslu, sözleşme için yapılan eylemlere değinerek mücadelenin de bitmediğini vurguluyor: “5 Ağustos'ta AKP MYK’da, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir karar çıkacağı söyleniyordu, biz kadınlar, o gün Türkiye'nin hemen hemen her yerinde eylemler yaptık ve bu gündem ertelendi. Burada bir korku olduğunu ve geri adım atmaya yetinildiğini düşünüyorum. Kadınların mücadelesi ve hareketliliği sonucu oldu bu. Çünkü 5 Ağustos'ta ‘çıkma kararı’ gibi bir şey olursa bu öfkenin önünü alamayacaklarını düşünüyorlardı. Bu erteleme elbette ki ‘bitti, biz kazandık’ gibi bir cümleyi kurdurabilecek bir noktada değil. Çünkü biz bu saldırıları yapanların gece yarısı yasa çıkardığını ya da meclise getirilmeden direkt cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kararlar aldığını da biliyoruz. Bizim mücadelemiz 13 Ağustos'la da 5 Ağustos'la da sınırlı değil. Biz elbette ki o günkü gündemi de teşhir edeceğiz ve buna karşı mücadele yürüteceğiz. Şu da var ki bugün çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nde imzamız kalacak deseler dahi biz bu sözleşme daha etkin nasıl uygulanır bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Çünkü bizim tek derdimiz bir imza değil, bunun daha etkin olması, kadına karşı şiddetin azalması ve bitmesi. Bir kadın daha eksilmememiz, bir çocuğun daha istismarı uğramaması bizim nihai hedefimiz.”

HER GÜNDEME GETİRDİKLERİNDE TEPKİ KOYACAĞIZ

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise iktidarın aslında bugün tam olarak karar alıp almayacağının belli olmadığına değiniyor: “AKP kendi içindeki kararı alıp almayacağı çok net değil o gün için. Ama elbette ki bizim gözümüz o tarihte, o toplantının üzerinde. Etkin uygulanırsa kadın cinayetlerinin sonlandırılması, şiddeti azaltması ve kadınları güçlendirmesi söz konusu olan uluslararası bir sözleşme İstanbul sözleşmesi. Bu sebeple hem bundan önceki hem de bundan sonraki süreçte, İstanbul Sözleşmesi’nin etkin bir şekilde uygulanması yerine imzanın çekilmesi tartışmasını her gündeme getirdiklerinde, biz kadınların tepkisi ile karşılaşacaklar.”

TEPKİ YADSINMAMALI

Kadınların tepkisinin yadsınmayacağını vurgulayan Ataselim: “Hem bu tepkiyi hem de İstanbul Sözleşmesi’nin gücünü ve önemini kimse yadsımasın. Zaten yadsınmayacağı da toplumun çok büyük bir kadın kesiminden gelen tepkilerle de anlaşılmış oldu. Zira sadece belli bir kesimin sözleşmesi değil, İstanbul Sözleşmesi. Bütün kadınları yaşatacak olan bir sözleşme. Sözleşmeden imzanın geri çekilmesi demek Türkiye'de ayrımcılık olabilir mesajını vermek anlamına geliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesini tartışması demek, şiddetin yaygınlaşmasına, faillerin cezasız kalmasına; eğitimden yargı alanına, medyaya kadar toplumsal eşitsizliğin yayılması anlamına gelir. Ve şiddeti sonlandırma iradesinden geri durulmasıdır aynı zamanda. Ama Türkiye'deki tüm halklar ve toplumun bunun önüne geçeceğini düşünüyorum” şeklinde bir değerlendirme yapıyor.

BİR KADIN DAHA EKSİLMEYECEĞİZ

Farklı toplumsal kesimlerden de İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıldığını dair açıklamalar olduğunu hatırlatan Fidan Ataselim, “Olması gereken bu, çünkü söz konusu olan kadın cinayetleri. Zira daha tartışmaya açıldığı andan itibaren kadın cinayetlerinin arttığını görüyoruz, Temmuz ayında 36 kadın katledildi erkekler tarafından. Bu yüksek bir rakam önceki aylara göre ki biz bir kadın bile fazla, bir kadın daha eksilmeyeceğiz diyoruz. Yaşamdan yana mı olunması gerekiyor yoksa şiddetin meşrulaştırılmasından mı, eşitsizliğin artmasından mı yana olunmalı yoksa eşitlikten mi? İstanbul Sözleşmesi işte bu kadar keskin. Bunun ilk imzacısı olmakla övünen Türkiye bunun aksini mi söyleyecek? Ben umutluyum buna karşı mücadelede toplumsallaşma var. Bunun için elimizden geleni yapıyoruz ki kendileri istemeden de olsa bunu tartışmaya açarak, İstanbul Sözleşmesi’ni hiç duymayan kadınların bile artık bundan haberdar olmasını sağladı” diye konuşuyor.

BİLMEYENLERİN DE HABERİ OLDU

İstanbul Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan ise yerelde çalışma yürüttükleri için şimdiye kadar sözleşme hakkında bilgi sahibi olmayan kadınlara da ulaştıklarından bahsediyor: “Bu süreçte yerelde yaşayan birçok kadının sözleşmeyi bilmediğini görmüş olduk. Bilenlerin de içeriğine dair çok az bilgisi olduğunu öğrendik. Bununla birlikte hem pazar yerlerinde hem sokaklarda hem de kapı kapı dolaşarak kadınlara bunu anlatmaya çalıştık. Örneğin sokakları duvar gazeteleri çıkardık sözleşmenin maddelerini buralara yazdık. Zaten burada çok fazla vaka ve başvuru alan bir derneğiz. Bize gelen kadınlar koruma kararının bu kadar hızlı alınmasında İstanbul Sözleşmesi'nin etkisi olduğunu biliyor. Bu kadınlar deneyimlerini diğer kadınlara aktardı, örneğin daha önce 1 ay, şiddet görmeye rağmen koruma kararı bekleyen kadınlar, artık bu kararı daha hızlı çıkartabiliyor. Bunlar bile aslında gerektiği gibi yapılmasa da önleyici koruma tedbirlerine ulaşan kadınlar için hayati önem taşıyor.”

KADINLAR ÖĞRENMEK İÇİN GELİYOR

Adile Doğan birçok kadının tartışmalardan sonra sözleşmeyi öğrenmek için kendilerine başvurduğunu söylüyor: “Tartışmayı gündeme getirdikleri için biz sokakta sözleşmeyi daha rahat anlatabiliyoruz. Anlamak ve öğrenmek isteyen kadınlar bize başvuru yapmaya başladı. Sokak başlarında ya da pazar yerlerinde dağıtım yaptığımızda kadınlar ya da erkekler etrafımıza gelip bize sorular soruyor. Ne olup olmadığına dair. Ayrıca bunu anlayan, kavrayan kadınların bir an önce mücadeleye katıldığını da görüyoruz bizi dinledikten sonra elimizden bildiriyi alıp kendileri dağıtıyor. Bu işin bir parçası haline gelmeye başlıyorlar. Ama şunu da belirtmek istiyorum ki ekstra bir saldırı da var özellikle erkeklerden geliyor bu saldırılar bize. Bildiri dağıtımı sırasında üzerimize saldıran ‘İstanbul Sözleşmesi’ni yakacağız, kaldıracağız’ diyen erkeklerle de karşılaştık. Ama buna karşılık muhafazakâr kadınlar uzak durmuyor bu tartışmalardan. Bu bir yanılgı. Birçok kadın okuyup öğrendikten sonra bunun dinle alakalı olmadığını zaten anlıyor. Aksine din neden kadınların korunmasına karşı çıksın ki deniyor. Bunu ifade edenler genellikle muhafazakâr kadınlar oluyor.”

Doğan da diğer kadınlar gibi mücadelenin bitmediğine vurgu yapıyor: “5 Ağustos toplantısı ertelenmiş olabilir onun üstüne 13 Ağustos tarihi var; ama elbette ki bu bizim rehavete kaptırmamalı. 13 Ağustos’taki toplantı ertelenir mi çok kestiremiyorum çünkü karşımızda AKP gibi bir iktidar var. Biz 13'ünde de sonrasında da sokaklarda daha fazla mücadeleye devam edeceğiz.”

KARAR ÇIKSIN ÇIKMASIN MÜCADELEYE DEVAM

Ankara Tuzluçayır Kadın Dayanışma Derneği’nden Elif Sancı da Adile Doğan gibi yerel bir örgütlenme oldukları için çok fazla şiddet başvurusu aldıklarını söylüyor: “Biz yerel örgütlenme olduğunuz için mahalledeki birçok kadınla temas ediyoruz. Yaptığımız toplantılarda Tuzluçayır'da birçok kadına hem İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasına hem de imzanın kalmasına dair konuşmalar yaptık. Buna hala devam ediyoruz. Biz özellikle pandemi ile fazlasıyla artan şiddet vakası ile karşı karşıya kaldık. Neredeyse haftada bir şiddet vakası bize başvuruyor. Örneğin şimdi kadınlar şunu söylüyor sözleşme olmadığında uzaklaştırma kararı bile çok zor çıkarılıyordu. Sözleşme sonrası bunun kolaylaştığını kadınlar da biliyor. Bu yüzden mücadelenin doğrudan içinde yer alıyor. Bir de bu tartışmalarla birlikte aslında İstanbul Sözleşmesi'ni bilmeyen birçok kadına da ulaşmış olduk. Bu yüzden karar çıksın ya da çıkmasın mücadeleye devam edeceğiz.”