Botan’da bir Jiyan dalgası

Halillerden Arjînlere büyük bir hakikat dalgasının tanıtanı oldu Jiyan. Düşlerinin bayrağını yoldaşlarına devreden birçok şehidin takipçisi oldu. Kimilerine göre yazar, kimilerine göre gazeteci, kimilerine göre gerilla. O tüm ruhuyla bir devrimci.

“Ben, devrimin gerçekleştiği anın karesini çekmek istiyorum.” Bu hayalin yolcusu olan Jiyan Amargî, 2022 yılında Herekol’da şehit oldu. Bu hayalin sahibi olmak için yönünü Botan’a dönen Jiyan, gördüğü her dağa, rastladığı her gerillaya özleminden söz etmişti. Ve o özlem ona cümleleri art arda sıralatıyordu. 

“Uzun zaman aldı ama bir düşte ya da düşüncede netlik kazandım. Ben devrimimizin gerçekleştiği anın karesini çekmek istiyorum. Önderliğimizin halkıyla, bizimle buluştuğu anları çekmek ve yazmak istiyorum. O yüzden yaşamak istiyorum. O güne kadar ne olursa olsun yaşamalıyım. Biliyorum çok zaman almayacak. Önderlikle buluşmamıza az bir zaman kaldı. O zamana kadar ne olursa olsun yaşamalıyım. Önderliği görmeden, ona ömrümün son anına kadar bağlı olduğumu söylemeden ve keskin bakışlarına eklenen gülen gözbebeklerini görmeden ölmeyeceğim, ölmemeliyim. Herhalde bu yaşamda kendim için bireysel olarak istediğim tek şey, Önderliği özgürce görebilmektir. Bu aslında genelin bireysel istemidir. Yani hepimizin istemi. Özgürlüğe susamışların ve suya yetişmeye ramak kalan yolcuların istemi...”

Hali Dağ’ın yürüdüğü patikayı adımladı. Arjîn Amed’in gölgesinde dinlendiği ağaçların altında dinledi ruhunu, Hebûn’un rastladığı gerillayı gördü ve sevdi, Cesur Roboskî'nin çektiği dağ silsilelerini bir kere de o çekti ve tarihe kaydetti. Halillerden, Arjînlere kadar büyük bir hakikat dalgasının takipçisi, tanıtanı oldu Jiyan. Düşlerinin bayrağını yoldaşlarına devreden birçok şehidin takipçisi oldu. Kimilerine göre yazar, kimilerine göre gazeteci, kimilerine göre gerilla. O tüm ruhuyla bir devrimci. Dağlarda özgürlük mücadelesi veren zafer gerillasının sesi ve kulağı, gözü ve yüreği oldu Jiyan. En ulaşılmaz koşullarda, en zor süreçlerde, işgalcilerin “gerilla bitti” dediği an’da Botan’da direnen gerillanın sesi oldu Jiyan. Adı gibi yaşam dolu, yaşama heyecanlı, yaşamın Kürtçe’deki adı oldu.

Bir zaman geçti, bize Herekol’ un kapılarını açtı ve gerilla ile buluşturdu. Bir zaman geçti, Cûdî’nin işgal operasyonunda cesaretle çatışma alanlarına yürüdü ve kamerasıyla görüntüledi birçok eylemi. Bir zaman geçti, bizi Kato’da kar altında işgalcilerle direnen gerillanın sesini ulaştırdı. Bir zaman geçti, Besta’dan çektiği görüntülerle şarkılar dinledik gerillanın sesinden. Kela Memê’de direnerek şehit olan Ronî’nin cesaretini öğrendik. Hep yürümeyi esas aldı Jiyan, arkasına bile bakmadan. Geriye dönmeden, Botan’da olan tüm gerillalar ile buluşabilmek adına hep yürüdü. Ulaştığı her gerillada biraz daha devrimcileşti, çektiği her gerilla gülüşünde biraz daha yakınlaştı özgürlüğe. Ne zaman ulaşırımın hesabını bile yapmadan birçok gerillanın hikayesini kaleme alıp yazdı. Hayatın ona dokunduğu birçok gerilla hikayesiyle bizi buluşturdu. Yaşamın feleğinden, ölümlerinden geçmiş bir çok gerillanın gözleriyle onun kamerası sayesinde çarpıştık. Onun kamerasından Diren’in güzelliğine şahitlik ettik. Onun mikrofonundan Nûda’nın güzel sesini duyduk. Kalemi sayesinde Vejîn’in hayat hikayesini ve kendini yenilemede direnişini öğrendik. Onun kamerasından ve anlatımlarından Êriş’in sıcaklığını, Harun’un dürüst duruşunu ve belki de en güzeli Nûjin’in tüm ruhuyla, heyecanla, moralle çektiği halayı izledik ve gördük. Onun direnişçi duruşu sayesinde yüreğimizdeki gerillayı çoğalttık. Yaşama sevdalıydı Jiyan ve yaşama olan sevdasını kendi güncesinde dile getirmişti:

“Bulunduğum yaşamı düşünüyorum da, öylesine bağlanmışım ki! Dağsız, yoldaşsız, mücadelesiz bir yaşamın düşünü bile düşündürten düşünceleri düşünemiyorum. Bu bir abartma değil, gerçeğin ta kendisi. Yaşamımın ta kendisi. Bazen dağ yaşamında olmadığımı düşünüyorum ve sonrası gelmiyor. Sonrası herhalde ölümdür benim için. Onurlu bir ölüm. Oysa ilk geldiğim anları hatırlıyorum. PKK mücadelesinde son derece kararlı olmama rağmen dağa ilk geldiğimde, burada bırak bir ömür geçirmeyi bir yıl nasıl geçiririm acaba diye düşünmüştüm. Yaşam her boyutuyla bana yabani geliyordu. Ya da yabani olan bendim. Evet, kesinlikle doğasına yabani bırakılan bendim. Ve bu yabancılık bir ay gibi kısa bir sürede son bulmuştu. Katıldıktan çok kısa süre sonra öyle bir alıştım ki bu dağ yaşamına, o günden beridir bu yaşamın olmadığı bir yaşamın düşünceleri dahi haram bana.

Bu yaşamda önce yürümeyi öğreniyorsun. Yürürken bastığın toprağın, gördüğün ağacın-çiçeğin, yaslandığın kayaların, içtiğin suların ruhunu okuyorsun. Her birinin başka dünyalardan geldiği cenk meydanında omuz omuza verdiğin yoldaşlığın sırrına erişiyorsun. Yaşadıkça kendini buluyorsun.”

Jiyan, kendi yaşadığı zorluklara, zahmete, yaşamın ona kurduğu pusu ve sürprizlerin hemen hemen hepsine; “Her şey daha güzel bir yaşam için” adını verip günlüğüne kaydetmişti. Günlüğünde gerillalara karşı hissettiği duyguları, bağlılığı ve inancı dile getirmişti. O’nun günlüğünden gerillaya duyduğu hayranlığı, kendi devrimci duruşunun sorgulamasını, ölüm ve yaşam diyalektiğinde baskın gelen birçok duygunun çarpışmasına şahit olduk.

Şunları kaydetmişti Jiyan Amargî kendi günlüğüne;

“Yüksek bir katılma temposu isteyen kampımızın sonuna gelirken, bu kampın benim açımdan birçok yönden öğretici olduğunu söyleyebilirim. Her anı derslerle dolu bir kamp. Hem çalıştım hem de yoğunlaştım. Kesinlikle birinin birine engel olmasına izin vermedim. Çalışmanın verdiği huzur, huzurun verdiği yoğunlaşmalar… Kampın her açıdan benim için verimli geçtiğini söyleyebilirim. Birçok değerli arkadaşlıklar edindim burada. Çok destek gördüm. Diljîn arkadaş başta olmak üzere hepsi destek oldu. Belki de Önderlikten, örgütten aldığım gücüme ek yaşam moral ve motivasyon oldu. Yaşam yoldaşça güzeldir.

Tek kaygım, operasyon çıkarsa ne yapacağımdır. Aslında iki bombam var. Biri kesin düşmana diğeri de bana ve düşmana. Kesinlikle bilincim açık ise ve eğer ki pimi çeken parmaklarım sağlam ve koşullarım el verirse o bombayı hem kendimde hem de düşmanda patlatacağım. Yok öyle öbür dünyaya düşmansız gitmek. Bu konulara değinmişken uzun zamandır yazmak istediğim ama bir türlü yazmaya cesaret edemediğim bir noktaya da değinmek istiyorum. Biz gerillayız ve ölümün nerede, ne zaman geleceği belli olmaz. Her an bir kahpe kurşun ya da alçakça bir kazan, roketle ölebiliriz. Savaşın kuralıdır bu. Yaşatacak olan ölüme her zaman hazırlıklıyız.”

Bunları demişti Jiyan Amargî ve günlüğünü bunun bilinci ve farkındalığıyla yazmıştı. Yazdığı gibi yaşadı ve şehit oldu. Jiyan, Herekol alanında başlatılan bir işgal operasyonunda şehit oldu. Bilinmesi gereken yüzlerce hikaye, tanınması gereken yüzlerce yiğidin destanını bıraktı. Kendini bıraktı Jiyan bize. Yani yaşamı.  “Ölmek basit” demişti Jiyan Amargî. Özgürlükle buluşan elleri ve gözleri yüreğine; “ölmek basit” dedirtmişti ve yolunda yürüdüğü davanın bir gerçeğine değinmişti. 

“Tüm yönelimlere rağmen yurdunu namertçe saldırılardan korumanın yaşam savaşıdır verilen. Ölmek basit. Yüreğini bir mermiye kurban verirsin ve her şeyi ardında bırakırsın. Gözlerin açık gitmezsin, çünkü bilirsin bu dava sonuçlanacak. Bu dava özgürlükle sonuçlanacak. Kürdistanlıların özgürlüğüyle son bulacak. Ama bir şeyler kalır içinde. Savaş meydanında çarpışan yoldaşın aklından çıkmaz. Sana ‘umudum’ diyen halkın… Her şeyini bu davaya adayan Önderliğin… Örgütün ve şehitlerin vasiyetleri... İşte bu düşünceler yaşamı emreden ve ne pahasına olursa olsun direnişe sevk eden düşüncelerdir. Bu yüzden ölmemeli. Bu yüzden yaşamalı. Roj wê were Kurdistan wê bibe gora pergala kapîtalîst. Heya wê rojê her bijî gerîlayên Kurdistan. Her wê bijî ROJ a me.” (Gün gelecek Kürdistan kapitalist sisteme  mezar olacak. O günde kadar yaşasın Kürdistan gerillaları. GÜNEŞ’imiz hep yaşayacak.)

Bir davanın dik duruşu gibi duran Herekol, Jiyan’ı yüreğine aldı. Özgürlük davasına ruh veren  dalgalardan biri oldu ve Botan’a esti…