Bunlar Kürt kadınların toplumsal hareketine saldırı
Kadınlar, devletin doğrudan hedefi olan Kürt kadınları ile dayanışmanın 90’lardan bu yana başladığını, devam ettiğini ama daha da yükselmesi gerektiğini vurguluyor.
Kadınlar, devletin doğrudan hedefi olan Kürt kadınları ile dayanışmanın 90’lardan bu yana başladığını, devam ettiğini ama daha da yükselmesi gerektiğini vurguluyor.
Türkiye ve Kürdistan’da kadınlara karşı ağır bir saldırı var. Artan kadın cinayetleri, kadın yoksullusunun yükselişi, ev içi sömürü ve dahası...
Bunun yanı sıra Kürt kadın politikacılara daha ağır politik baskılar da devam ediyor. Garibe Gezer'in cezaevindeki ölümü, Aysel Tuğluk'un sağlık durumuna rağmen tahliye edilmeyişi, Ayşe Gökkan’a verilen ceza yakın zamanda yaşanan en somut örnekler…
Tüm bunlar karşısında Türkiye kadın hareketi nasıl bir tavır alıyor ve nasıl bir tavır almalı? Zira Kürt kadınların doğrudan devlet şiddetinin 'doğal' hedefi haline gelmesi, erkek şiddetinin yanı sıra erkek-devlet şiddetini birleştiren bir saldırı biçimi.
Feminist ve sosyalist kadınlarla Kürt kadınların bu durumunu ve ortak mücadeleyi konuştuk.
KÜRT KADIN HAREKETİNİN KADIN KURTULUŞU PERSPEKTİFİ
Feminist aktivist Semiha Arı, Türkiye kadın hareketinin bu konu hakkındaki duruşundan bahsederken öncelikle geçmişten gelen ilişkileri konuşmak gerektiğini söylüyor: “Öncelikle kısaca geçmiş ilişkilere bakmak lazım. Ayrıca kadın hareketi ile feminist hareket arasında bir ayrım yapmak gerekiyor bence. Şunu belirtmek önemli: Kürt kadın hareketinin ayırt edici özelliği, ulusal kurtuluş hareketi içinde oluşmasına rağmen zamanla kadın kurtuluşunu da hedefleyen bir özerk örgütlenme kurmuş olması. Çünkü genellikle ulusal kurtuluş mücadeleleri içinde “kadın sorunu” belirsiz bir tarihe ertelenir. Bununla birlikte Kürt kadın hareketi, siyasal hedeflerinin yanı sıra toplumsal dönüşüm hedefine de sahip. 2000’lerden beri hareketin bünyesinde kurulan onlarca kadın derneği, kadın danışma merkezi, kooperatifler ve bir dizi başka örgütlenme, kadınların yaşamın her alanında kolektif güçlenmesine yönelik oldu. Bu deneyimler, yani aslında Kürt kadın hareketinin aynı zamanda kendi içinde bir toplumsal harekete dönüşmesi, Türkiye kadın hareketi ile temaslarını da artırdı. Örneğin Kürt kadın hareketinden örgütler Sığınaklar Kurultayı, Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu, Kadınlar Birlikte Güçlü gibi çeşitli ortak zeminlerin bileşeni oldu. Bunun dışında Barış İçin Kadın Girişimi ve Kadın Özgürlük Meclisi Kürt sorunu, barış ve müzakere gibi konular özelinde hem feministler hem de çeşitli kadın örgütleri ile ittifakların kurulduğu alanlardı.”
DAYANIŞMA 90’LARDA BAŞLADI
Arı, ikinci olarak kadın hareketinin aslında soyut bir çerçeve olduğunu vurguluyor. “Kadın hareketi derken Türkiye’nin dört bir yanında faaliyet gösteren, farklı çalışma biçimlerine ve örgütsel yapılara sahip, ideolojik ve politik pozisyonları bakımından çeşitlilik gösteren kadın örgütlerinin ve bireylerin bileşiminden bahsediyoruz” diyor ve şöyle devam ediyor: “Kimisi için patriyarka ile mücadele birincil hedef olmayabiliyor ve bir kısmı kendisini feminist olarak tanımlamıyor. Kuşkusuz aralarında milliyetçi/devletçi çizgide olanlar da var. Kürt kadın hareketinin feminist hareketle ilişkilenmesi ise daha ziyade doksanlarda başladı, ancak temaslar ve ortak çalışmalar daha çok 2000’lerde, özellikle Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin kurulmasıyla güçlendi diyebiliriz.”
DAYANIŞMA BUGÜN DE DEVAM EDİYOR
Bu dayanışmanın bugün de devam ettiğini söyleyen Semiha Arı, şunları ifade ediyor: “Feministler kayyumlara karşı da kadın örgütlerinin kapatılmasına da Kürt kadın siyasetçilere yönelik saldırılara da çeşitli şekillerde itiraz ediyor. Örneğin Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak’ın birlikte yargılandığı davaya ve Ayşe Gökkan’ın davasına toplu gidişler gerçekleştiriyor. Kuşkusuz bu dayanışmanın daha fazla genişlemesi ve yayılması, belli kişi ve gruplarla sınırlı kalmaması gerekiyor. Ancak yine de 1994 yılında feministler tarafından yapılan “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasından, bugün Garibe Gezer ve Aysel Tuğluk özelinde tutsaklara özgürlük için sokakta olunması, eylemin engellenmesine rağmen kadınların sözünü yükseltmesi bir sürekliliği göstermesi nedeniyle de önemli ve anlamlı.”
ÇÖZÜLMEMİŞ BİR KÜRT SORUNU VAR
“Kürt kadınlar, özel olarak Kürt kadın siyasetçiler her zaman devlet saldırısı altında oldular. Çünkü süren bir savaştan ve çözülmemiş bir Kürt sorunundan bahsediyoruz” diyen Arı’ya göre, devletin Kürt kadın hareketine özel olarak yönelmesi, bu ülkedeki tüm kadın örgütlerinin ve feministlerin de sorunu. “Örneğin onlarca kadın danışma merkezinin ve derneğinin KHK’lar ile ya da kayyumlar tarafından kapatılması milyonlarca kadının erkek şiddetine, ev içi şiddete karşı tamamen savunmasız kalması demek. Belediyelerde oluşturulmuş kadın daire başkanlıklarının, ekonomi, şiddet ve eğitim birimlerinin kapatılması kadınların hayatına doğrudan saldırıdır. Türkiyeli feministler de buna itiraz ediyor; çünkü KHK’ların ve kayyum politikalarının kadınların hayatına nasıl doğrudan bir müdahale ve saldırı olduğunu biliyorlar.”
DAYANIŞMANIN DAHA DA YÜKSELTİLMESİ LAZIM
Semiha Arı’nın dikkat çektiği başka bir nokta ise, bu saldırıların Kürt kadınlarının toplumsal hareketine yönelik olduğu: “KHK’lar ve kayyumlar başta olmak üzere tüm bu saldırılar, bir toplumsal dönüşüm çabasına, özellikle toplumsal dönüşümü patriyarka ile mücadele ederek gerçekleştirmeye çalışan Kürt kadınların toplumsal hareketine bir saldırı olarak görülmeli. Şöyle bir gerçek var, devletler karakteri gereği meydan okuyan ve özgürleşme hedefi ve potansiyeli olan tüm toplumsal hareketleri ezmeye ya da en iyi ihtimalle kontrol altında tutup evcilleştirmeye çalışır. Kuşkusuz saldırı aynı düzeyde değil ama bu iktidar, İstanbul Sözleşmesi için yapılan şehirlerarası ortak eylemlerin hemen ardından Kürt kadın hareketine operasyon yaptı. Yine aynı iktidar feminist gece yürüyüşünü yasaklıyor. Erkek-devlet şiddeti 8 Martlarda ve 25 Kasımlarda kadınların karşısına çıkıyor. Tam da bu nedenle, bu topyekun saldırı altında dayanışmanın ve yoldaşlığın daha fazla büyümesine ihtiyacımız var.”
KADINLAR BİRLİKTE GÜÇLÜ DİYORUZ
Yeni Demokrat Kadın aktivisti Diren Ataş ise erkek devlet şiddeti, artan kadın cinayetleri, ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlik gibi birçok mücadele alanı varken bunun yanı sıra patriarkal düzenin saldırılarından en çok kadınların etkilendiğini söylüyor. Buna karşı ise ortak mücadeleyi işaret ediyor: “Bizler tüm bunlara karşı sessiz kalmayacağımızı göstermek, hayatlarımıza ve haklarımıza sahip çıkarak kadın mücadelesini ve kadın dayanışmasını ‘Kadınlar birlikte güçlü’ diyerek mücadeleyi büyütüyoruz.”
DEVLETİN HEDEFİ: AYŞE GÖKKAN, ÇİLEM DOĞAN YA DA AYSEL TUĞLUK
İktidarın ekonomik kriz ve siyasi krizinin kadınlara her türlü şiddet olarak geri dönmesi bir yana diğer taraftan direkt devlet şiddetinin de her geçen gün artığına dikkat çeken Ataş; “Örgütlü mücadele eden kadınlar polis takibi ve tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Erkek-devlet genç kadınları hukuksuzca patronlara, babalara şikayet ederek sindirmeye çalışıyor. Kürt kadınlarına yönelik işkence ve katletme politikasını başta hapishaneler olmak üzere boyutlandırmış durum. Ayşe Gökkan'ın, Çilem Doğan’ın aldığı cezalar, Aysel Tuğluk’un durumu ve son olarak hapishanede katledilen Garibe Gezer, bu durumu çok somut ortaya sermektedir” diyor.
BİR ARAYA GELMEK DIŞINDA SEÇENEK YOK
“Tüm bu saydıklarımıza karşı örgütlü mücadele etmek ve kadın dayanışmasının sınır tanımazlığıyla bir araya gelmek dışında bir seçenek yok” diyen YDK’den Diren Ataş, devletin Kürt kadınlara dönük saldırıları ya da Nevin ve Çilem gibi hayatı savunan kadınların aldığı cezaların, tüm kadın hareketinin öznelerine dönük olduğunu söylüyor. “Bizim de parçası olduğumuz Kadınlar Birlikte Güçlü’nün Ankara'daki kadınlara yönelik polis baskısı, Aysel Tuğluk ve Garibe Gezer için Türkiye’nin birçok yerinde yaptığı eylem, kadınların dayanışmada olmasının hayat bulduğunu ifade etmektedir. Bu anlamıyla ‘Sadece meydanlarda değil hapishanelerde de birbirimizi bırakmıyoruz’ şiarını daha fazla büyütmeye ihtiyaç vardır.”
ERKEK DEVLET YIKILANA KADAR MÜCADELEYE DEVAM
Ataş’a göre önümüzdeki süreçte yaşanan ekonomik krizin ve aynı zamanda sistemin içine düştüğü siyasi kriz ile Kürt kadınları başta olmak üzere örgütlü politik mücadele yürüten tüm kadınlar, erkek devlet şiddetini hedefinde olacak. “Devletin korkusu haline gelmiş Kürt kadınların mücadelesi, ifade ettiğimiz gibi coğrafyanın dört bir köşesinden dayanışma ile hafifletilebilir.
Bölge başta olmak üzere kadınlara özel savaşın bir parçası olarak çete eliyle bastırma; Ayşe Gökkan'a verilen ceza, kadın hareketine ‘Kürt kadınlarından uzak durun, bakın onların başına bu geliyor’ algısıyla aslında Kürt kadın hareketi ile Türkiye kadının hareketinin diğer öznelerini parçalama politikasını içermektedir. Bizim yaptığımız her söz, eylem ve politika, bunu tersine çevirecek bir yerden olmalı. Kadın dayanışması patriarkanın tahmin edemediği kadar güçlü ve sınır tanımaz bir yerde. Mesele o dayanışmayı daha fazla pratikte kurmaktır.
Biz kadınlara dayatılan her türlü erkek-devlet şiddetine karşı ‘birbirimiz için isyandayız’ şiarını yükselterek Aysel Tuğluk ve diğer tüm kadın tutsaklar serbest bırakılana kadar mücadelemizi büyüteceğiz. Elbette erkek devlet yıkılana kadar mücadeleye devam edeceğiz.”