Erzincan: Kürt kadınları ezilenler için mücadele ediyor

KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan, “Kürt kadını aslında bugün tüm ezilenlerin mücadelesinin öncülüğünü yürütüyor. Sadece Kürt kadınları değil Ortadoğu’daki kadınların ortak mücadelesi, birliği toplumun, tüm ezilenlerinin öncülüğünü yapıyor” dedi.

Medya Haber’de yayınlanan Özel Programda Mustafa Karaman’ın sorularını yanıtlayan KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan: PKK, Kürdistan’da en temel özgürlük gücüdür. Özgür insanı yaratmaya çalışıyor. Bir ideolojisi, programı, alternatif bir yaşam projesi var. Önder Apo öncülüğünde bir yaşam projesi var. Halklar, kadınlar açısından esas saldırı bunadır.

‘14 TEMMUZ, 12 EYLÜL KARANLIĞINA KARŞI GELİŞTİRİLEN EN BÜYÜK DİRENİŞTİR’

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişinin hem Kürdistan hem de Ortadoğu tarihi açısından büyük bir önemi olduğunu belirten Erzincan, “Öncelikle son dönem şehitlerimizi anarak başlamak istiyorum. Başta Kasım Engin yoldaş olmak üzere Kobanê’de şehit düşen Kongre Star üyeleri Zehra, Hebun, Emine ana şahsında tüm şehitlerimizi anıyorum” dedi.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişinin 12 Eylül’ün faşist, karanlık günlerinde çok büyük işkenceler altında Kürt halkına karşı geliştirilen inkar, imha ve soykırım politikalarına karşı geliştirildiğini dile getiren Erzincan’ın değerlendirmesi şöyle:

“Aslında bu direnişin şahsında Kürt halkının varlık yokluk mücadelesi söz konusu oldu. Türk devletinin faşist saldırılarına karşı Kemal, Hayri arkadaşlar öncülüğünde büyük ölüm orucu direnişi başlatıldı ve bu direniş ile aslında bir kez daha Kürt halkının bu topraklarda özgürce yaşama, iddiası, kararlılığı gösterilmiş oldu. Özellikle başta Amed olmak üzere tüm Kürdistan’da ölüm orucuyla birlikte yeniden bir canlanma, bu anlamda direnişin geliştirilmesi, direnişe duyulan inanç söz konusu oldu. Ölüm oruçlarıyla birlikte partimizde Başkan Apo önderliğinde yeni bir hamle başlatıldı.

Bununla birlikte önderliğimiz bu arkadaşların anısına 15 Ağustos Atılımı’nı başlattı. Yani yeniden bir canlanma, başlangıç, bu konuda bir iddia ve kararlılığın ortaya konulması, bu temelde mücadelenin geliştirilmesi, büyütülmesi söz konusu oldu. Biz bu temelde başta Mazlum Doğan arkadaş olmak üzere 14 Temmuz büyük ölüm orucunu saygıyla selamlıyoruz. Elbette kadınlar açısından da çok büyük anlam ifade ediyor. Bu direnişlerin içerisinde başta Sakine Cansız olmak üzere birçok kadın yoldaş da direndi. Aslında bizim direniş özümüzün başlangıcını temsil ediyor. Hem halk açısından hem de kadınlar açısından tarihi bir direniş oluyor. Bununla beraber Kürt halkının uyanışı, Kürt halkının özgürlük mücadelelerine öncülük etmesi durumu söz konusu oldu.

TÜRK DEVLETİ İMHA VE SOYKIRIM POLİTİKALARIYLA AYAKTA KALMAYA ÇALIŞIYOR

Türk devleti Ortadoğu ve dünyada bir faşist model olarak rol oynamaya çalışıyor. Hem içte hem de dışta oldukça faşizan, saldırgan, sömürgeci, yayılmacı bir politikayla yaklaşıyor.

Neden böyle bir yaklaşım içerisindedir? Bunun tarihsel sebepleri var. Yine Erdoğan’ın iktidar olma hırsı gibi sebepler var. Özellikle 2015 sonrası geliştirilen politikalar Kürt halkının inkarı, imhası, soykırımdan geçirilmesi, Türkleştirme, İslamlaştırma politikasını bölgede uyguluyor. Tabi bunun sadece Türk devleti ile bağlantısı yok. Hegemonik sistemin özellikle Ortadoğu’daki emelleriyle bağlantısı var. Bugün dünyada büyük bir sistemsel kriz yaşanıyor. Ulus devletçi ya da devlet iktidar modelleri giderek çöküyor. Bu sistemsel krizi aşmak için aslında iki yol var. Ya daha iktidarcı-devletçi güçlerin kendisini daha fazla güçlendirmesi, daha fazla geliştirmesi, bu yönlü sömürgeci, hegemonik politikaları daha fazla derinleştirmesi gerekiyor. Ya da bir demokratikleşme sürecine gidilmesi gerekiyor.

Hegemonik sistem aslında iktidarcı yanlarını, emperyalizmi ve sömürüyü daha fazla derinleştirerek aslında ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunu yaparken de Ortadoğu aslında en temel en kritik bölge. Politikalarını burada daha fazla uygulatarak geliştirmek istiyor. Burada da TC’nin rolü var. Kuruluş itibariyle de hem Türkçülük hem İslamlaştırma politikası, çok katı bir ulus devlet biçimi şekillenmesi konusunda çıkarlar uzlaşıyor.

Türk devleti aracılığıyla Ortadoğu’da daha faşist, daha baskıcı, zora dayalı bir sistemin geliştirilmesi demek aynı zamanda dünyada da bu sistemin daha fazla sürdürülmesi anlamına geliyor. Bu yüzden Türkiye devleti dönem itibariyle kendi içerisinde, özellikle başta Kürtlere yönelik olmak üzere, inkar, imha, asimilasyon, soykırım politikalarıyla büyük bir saldırı başlatmış durumda.

Bununla da yetinmiyor, Kürtlerin olduğu her yerde saldırıları daha fazla geliştirmeye çalışıyor. Rojava ve Güney’de böyledir. Kürtlerin özgürlük adına ayağa kalktığı her yerde aslında bir bitirme yaklaşımı içerisindedir. Sadece Kürtler değil, Osmanlı emellerine uygun olarak eski Osmanlı topraklarına dönme ve bunu en geri bir biçimde yapmak isteme durumları var. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile halkların kendi özgünlükleri belli bir biçimde korunuyordu. Son derece faşizan bir tarzda, müthiş bir asimilasyon, soykırım politikalarıyla Kürtleri, Asurileri, Ermenileri başta olmak üzere önüne gelen tüm halkları aslında asimile ederek, soykırıma uğratarak ilerletme, bu temelde kendi hakimiyetini Ortadoğu’da geliştirme ve böylelikle faşizan bir model ve rolle Ortadoğu’da kendisini yerleştirerek büyütmeye çalışıyor. Aslında dönem itibariyle yaklaşımlar bu temeldedir.

PKK EN TEMEL ÖZGÜRLÜK GÜCÜDÜR

Erdoğan-MHP bu saldırılarla aslında ömrünü daha fazla uzatma, iktidarını kalıcılaştırma, sürekli kılma amacını taşıyordu. İçteki bu milliyetçi dalgayı hem oy kaygısıyla hem de yürütülen politikalarla, ideolojik-siyasi yaklaşımlarıyla geliştirmek istiyor. Dolayısıyla Heftanîn’e yapılan saldırıyla bunu daha fazla kalıcılaştırmak istiyor. Tabi hareketimiz PKK kuruluşundan itibaren giderek gelişti, büyüdü. Hem Ortadoğu’da hem dünyada muhatap alınan bir güç haline geldi. Önemli bir siyasi aktör olarak ortaya çıktı. Kürt halkının varlığını yeniden canlandırdı.

Haftanîn saldırısıyla PKK’yi zayıflatmak, tümüyle yok ederek Kürt halkını yeniden sömürgeleştirme gibi bir yaklaşım söz konusu. Bölge güçlerini değerlendirmeden önce şu tespiti yapmalıyız: Bu saldırı sadece PKK’ye yapılan bir saldırı değil. Aslında burada Kürt tarihine, Kürtlere, Kürdistan’a kapsamlı bir saldırı söz konusu. Sadece bir partiye, örgüte yapılan bir saldırı değil. Bütün Kürdistan halkının varlığına, Kürdistan halkının kazanımlarına yapılan bir saldırıdır. Hatta bu saldırı sadece Kürtlere değil, Ortadoğu halklarının ve kadınların özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır.

Türk devleti açısından nerede bir özgürlük ve demokrasi kırıntısı varsa, nerede halkların ve kadınların varlığını ortaya koyması söz konusuysa oraya bir saldırı söz konusu.

Şimdi çeşitli güçlerin yaklaşımları var. Faşist Türk devleti sadece kendi imkanlarıyla ya da gücüyle böylesi kapsamlı saldırılar geliştirebilecek durumda değil. Ne siyasi ne ekonomik ne de askeri olarak böyle bir durumdadır. Bölgedeki krizli durum, dünyadaki krizli durum, yine bu salgın süreciyle birlikte tüm bunları değerlendirerek fırsatçı bir biçimde hem kendi sınırları dışına ta Libya’ya böyle bir saldırı söz konusu. Bunu tek başına yapması zaten imkan dahilinde değil. Elbette çeşitli Kürt partilerinin yaklaşımları da oldu.

KDP'NİN DESTEĞİ OLMAZSA TÜRK DEVLETİ HEFTANÎN'E GELEMEZ

Heftanîn’deki savaş yalnızca Türk devleti gelmiş Heftanîn’de savaşıyor biçiminde değildir. Eğer oradaki güçlerin bir yaklaşımı olmazsa, diyelim KDP’nin desteği yardımı olmasa gelip öyle Heftanîn’de savaşamaz, gelemez. Kamuoyu da bütün dünya biliyor ki Türk devleti KDP’nin yardımı olmadan oraya nasıl gelebilir? Birçok askeri konvoy sınırdan geçerek çok rahat bir şekilde o alana sevk ediliyor.

Türk devleti KDP’nin onayı ile bölgeye bir sürü üs kurmuş durumda ve buralardan sürekli olarak çeşitli biçimlerde gerilla alanlarına saldırı gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla sanki hiç KDP’nin haberi yokmuş, buna karşıymış, bilgilendirilmemiş gibi bir durum söz konusu değildir. Irak devleti açısından da böyle. Yani Irak devleti her ne kadar haberim yok diyorsa bile refleksleri başlangıçta çok güçlü çıkmadı.

Türk devletinin askerleri tepelere giriş yaptıktan sonra çeşitli açıklama ve refleksler sergilendi. 15-20 günden sonra refleksler ortaya çıktı. Sessizlik onaylamak olarak anlaşılıyor. Dolayısıyla aslında PKK gerillası sadece Türk devletine karşı değil, hegemonik güçlere karşı da savaşıyor. Bunun içerisinde Kürt partisi de var. Diğer Kürt partileri belki bu şekilde yaklaşmadılar ama KDP açısından böyle bir durum söz konusu. Türk devleti de bu operasyonu tek başına yapacak güçte olmadığı için ABD ve yerel işbirlikçi güçlerin yapıyor.

PKK'Yİ ZAYIFLATIRLARSA DİĞER DEMOKRASİ GÜÇLERİNİ DE ZAYIFLATIRLAR

PKK Kürdistan’da en temel özgürlük gücüdür. Özgür insanı yaratmaya çalışıyor. Bir ideolojisi, programı, alternatif bir yaşam projesi var. Önder Apo öncülüğünde bir yaşam projesi var. Halklar, kadınlar açısından esas saldırı bunadır. Özgür Kürtlüğe, özgür kadına, insanlığa karşı gerçekleştirilen bir saldırıdır. 21. Yüzyılda özgürlük ve demokrasi güçleri birleşerek büyük bir mücadele yürütebilirse alternatif bir yaşamın ortaya çıkma ihtimali çok yüksek. Yapılan saldırı esas olarak buna karşıdır. ‘Sadece bir terörizme karşı savaş yürütüyoruz, PKK’ye karşı mücadele yürütüyoruz’ gibi bir durum aslında söz konusu değildir.

Yerel işbirlikçi güçler büyük bir gaflet içerisindeler. Türk devleti PKK’yi zayıflatırsa diğer demokrasi güçlerini de zayıflatacaktır. Kürtlerin tüm kazanımlarını almaya çalışacaktır. Sadece Türkler değil, birçok halka karşı mücadele verecektir. İran, Irak devleti açısından da böyledir. Mevcut bölgedeki devletler Kürtlerin hiçbir şekilde statüko kazanmasını, özgürleşmesini, haklarını sahiplenmesini istemiyor. Bu Suriye açısından da böyledir. Türkiye bu soykırım politikasının öncülüğünü yapıyor ve bu devletlerin desteğini de alarak Kürtleri tamamen tasfiye etmek, bitirmek istiyor. Sorun sadece PKK değil, PKK şahsında tüm halklardır. Önemli bir hedef de İran’dır. Bütün bu harekatlardan sonra sıra İran’a gelecek.

KÜRDİSTAN GERİLLASI MÜCADELESİYLE BİRLİK MESAJI VERMEKTEDİR

Önderliğimizin özgürlük paradigmasıyla birlikte PKK gerçekten de büyük bir değişim dönüşüm süreci yaşayarak büyük hamleler de yaptı. PKK ideolojisi, Öndelik ideolojisi bütün Kürdistan ve Ortadoğu’da yayıldı. Tüm dünyada aslında örnek, model alınan bir direnişe dönüştü. Öncelikle tabi burada Önderliğimizin duruşu, ideolojik paradigması, direnişi, bu konuda kararlılığını çok daha fazla anlayıp uygulamamız gerekiyor. Tabi yine bütün bu saldırılar karşısında gerillanın büyük bir direnişi var.

Başta Heftanîn olmak üzere bütün Kürdistan dağlarında gerillanın başarıyla büyük bir direnişi söz konusu. Özellikle çağımızda artık ideolojilerin fazla bir önemi kalmadı, gerilla mücadelesinin fazla bir anlamı kalmadı gibi söylemler karşısında hareketimizin, kadın hareketinin bu dönemdeki çalışmaları, duruşu insanlık açısından büyük bir umuttur.

Gerilla direnişi açısından da böyledir. Yani şimdi bu kadar bilim gelişti, teknik gelişti, artık gerilla mücadelesi yürütülemez, gerilla mücadelesinin modası, çağı geçmiştir gibi söylemler karşısında biz bir kez daha gördük ki bu son on yıl açısından çok da çarpıcı bir şekilde görüldü ki hem DAİŞ saldırıları karşısında hem de faşist TC devletinin saldırıları karşısında büyük bir direniş yürütüldü ve ortaya çıktı ki öz savunma olmadan yaşanamaz, ayakta kalınamaz. Tarihsel açıdan da böyledir. Mutlaka özgürleşmek isteyen halklar, kadınlar bu amaçları doğrultusunda mutlaka yöntem bulmuşlardır.

Ne kadar bilim ve teknik gelişse de PKK gerillası dünyanın en büyük NATO gücü karşısında büyük bir direniş içerisinde. Başarıyla bunu gerçekleştiriyor. Bugün bizim bir gerillamız bin tane Türk askerine bedeldir. Hem direnişiyle hem duruşu ve yaklaşımıyla bunu defalarca tekrarlamıştır.

KÜRTLER ORTADOĞU'NUN EN BİLİNÇLİ HALKLARINDANDIR

PKK gerillasının duruşu hangi temeldedir? Kürdistan’daki en temiz, bağlı, fedakar insanlar bizim saflarımızdadır, özgürlük saflarındadır. Ortadoğu’nun direngen insanları en fazla bizim saflarımızdadır diyebiliriz. Dolayısıyla da zorlu koşullar altında büyük fedakarlıklarla, fedailikle büyük bir direniş gerçekleştiriliyor. Bu direniş mutlaka başarıya ulaşacak bir direniştir. Çünkü PKK gerillası, HPG ve YJA Star gerillaları demokratik modernitenin gerillası olma yönünde büyük bir gelişim sağlamaktalar.

Gerilla direnişini selamlıyoruz, ama tabii halkımızın direnişi de var. Bugün Ortadoğu’nun en fazla bilinçlenmiş bir halk, özgür kadın gerçekliği var. Bu temelde bir karşı duruş söz konusudur. Bu topraklar insanlığın doğuş topraklarıdır. İnsanlık burada ortaya çıktı ve sürekli başta Kürtler olmak üzere tüm Ortadoğu halkları burada yaşadı. Bu coğrafyadaki direniş, büyük bir yurtseverlik, bağlılık temelinde yürütülmektedir. Bu dönem itibariyle de Kürtler, tüm halklar büyük bir direniş içerisindedir.

Dikkat edilirse Kürt gerillası etrafında büyük bir birlik söz konusudur. Arap halklarının, Türkmenlerin, Ermeni ve Asurilerin, çeşitli inançların, Alevilerin, Êzidîlerin bir birlikteliği söz konusudur. Bugün bütün Kürdistan’dan, Rojhilat’tan, Güney’den, Rojava’dan, dünyanın her yerinden gerillalar PKK’nin saflarında savaşıyor, direniyor. Bu aynı zamanda başta da belirttiğim gibi yalnızca Kürdistan için değil, tüm Ortadoğu halkları, demokrasi ve özgürlük güçleri içindir.

KÜRT GENÇLERİ VE KADINLARI TEMEL DİRENİŞ KAYNAĞIDIR

Önder Apo’nun ideolojik yaklaşımı, kadın sorununu stratejik bir mesele olarak ele alması, ilk önce kadınların özgürleşmesi gerektiğini belirtmesiyle aslında Kürt kadınları büyük bir gelişim gösterip büyük bir irade haline geldi, büyük bir örgütlülük gücüne kavuştu.

Bugün Kürt kadınları siyasi, toplumsal alanda, gerillada, bütün çalışmalar içerisinde başat bir konumdalar. Tüm çalışmaların yürütülmesi, pratikleşmesinde, özgürlük ideolojimizin pratikleşmesinde öncü rolü oynamaktalar. Dolayısıyla Kürt özgürlük mücadelesinin temel direniş ve özgürlük dinamiğidir. Kürt gençleri ve kadınları temel direniş kaynağıdır.

Kadınların direnişiyle birlikte aslında toplumun direndiğini, belli bir öncülük yapıldığını görüyoruz. Bunun en somut örneği Rojava’dır. Bunu tüm dünya gördü. YPJ şahsında Kürt kadınlarının fedailiğini, kahramanlığını gördü. Şimdi aslında özel bir konseptle yaklaşıldığı anlaşılıyor. Bunu kamuoyu da görüyor, biliyor. 2013’te Sakine Cansız arkadaşa yapılan suikast ile başladı. Dikkat edilirse çok özle bir biçimde kadınlar hedefleniyor. Rojava’da en son Kongre Star üyelerine, Efrîn’deki kadınlara, Kuzey Kürdistan’da kadınlara, en son Rojbin Çetin’e köpekli saldırı vardı. Kadınların cezaevlerine atılıp işkenceye tabi tutulmaları çok özel bir konsept olduğunu gösteriyor.

Kürt kadını şahsında Kürt özgürlük mücadelesinin bitirilmesi, soykırıma uğratılması hedefleniyor. Bizim kadın mücadelemiz sadece bir ulusal mücadele, bir kadın mücadelesi de değil. Hem sınıf hem ulus hem kadın çelişkisi bizim mücadelemizde çok daha yoğun, güçlü bir şekilde temsil ediliyor. Kürt kadını aslında bugün tüm ezilenlerin mücadelesinin öncülüğünü yürütüyor. Sadece Kürt kadınları değil Ortadoğu’daki kadınların ortak mücadelesi, birliği toplumun, tüm ezilenlerinin öncülüğünü yapıyor.

EN ZOR KOŞULLARDA ÖRGÜTLENİYORLAR

Bunun içerisinde inanç özgürlüğü, emekçilere yönelik olan çelişki, halklara yönelik saldırılar, ekolojiye, doğaya dönük yaklaşımların hepsi kadın mücadelemizde somutlaşıyor. Gerçekten hegemonik sistem ya da sömürgecilik en fazla kadınları sömürerek, kadın katliamlarını yayarak varlığını sürdürebiliyor. Kadın emeği üzerinde büyük bir haksızlık söz konusu. Bu yüzden de Türk devletinin ve hegemonik sistemin Kürt kadınlarına yönelik gerçekleştirdiği saldırılar kesinlikle çok planlıdır. Amaç kadın mücadelesini ezmek, terörize ederek kadın özgürlük mücadelesini bitirmektir.

Şu anda Kürt kadınları Ortadoğu ve dünyada örnek alınıyor, ilham kaynağı oluyor, güç veriyor. En zor koşullarda büyük bir direniş ve örgütleme gerçekleştiriyor. Bu da aslında hegemonik sistemin egemen erkek karakteridir. Aslında Kürt halkının ve ezilen halkların mücadelesi aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesidir. Kürdistan özgürlük mücadelesi aslında genel olarak bir kadın mücadelesidir. Erkek egemen sisteme karşı kadın özgürlük mücadelesi söz konusudur.

Böyle bir cepheleşme durumu var. Bu temelde saldırılar oluyor. Buna karşı da büyük bir direniş var, büyük bir isyan ve ayaklanma var. Kabul etmeme, ret var. Hiçbir biçimde de kabul edilmeyecektir. Kürt kadınları, Kürt gençleri kesinlikle saldırılar ne olursa olsun, nasıl bir soykırım konsepti nasıl gelirse gelsin büyük bir direnişle, gerillasıyla, kadınıyla, genciyle, halkıyla, yaşlısıyla buna karşı koyacak ve kesinlikle başaracaktır.

KÜRT KADINLARININ ÖNCÜLÜĞÜNDE ÖZGÜR KÜRDİSTAN KURULACAKTIR

Arap kadınları da Türk faşizmine karşı, Türk devletinin eski Osmanlı İmparatorluğunu uyandırma, yeniden inşa etme çalışmalarına karşı onlar da tutum ortaya koydular. Son on yıla baktığımızda kadınlar hem DAİŞ hem de Türk faşizmine karşı büyük bir savaş yürüttü.

Bizim savaşımız aynı zamanda halkların özyönetim savaşıdır. Her halkın kendi kendini yönetmesi, imkanlarını kullanması savaşıdır. Arap kadınlarında da büyük bir uyanış olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Önderliği anlamaya çalışan durumdalar. Çoğu zaman ‘Başkan Apo hepimizin başkanıdır’ diyorlar. Gerçekten Önder Apo’nun ideolojisi kadınları çok büyüttü, onları meta, cinsel bir obje olmaktan çıkardı. Düşüncesiyle, yaşamıyla bir özgür kadın karakteri oluşturdu.

Arap toplumu ataerkil özelliklerin çok daha fazla hakim olduğu bir toplumdur. Dolayısıyla da özellikle Rojava devrimiyle birlikte Kürt kadınların ortaya çıkardığı model, Rojava devriminde kadınların bütün alanlarda yerinin alması Arap kadınları açısından da büyük bir model oluşturuyor. Bugün Rojava örneği ile orada oluşan eşbaşkanlık sistemi, her alanda yaşamı inşa etme çabaları bununla bağlantılıdır. Kobanê’deki saldırı da kadınların inşa çalışmalarına yöneltilmiş bir saldırıydı.

İlk defa Kürdistan devriminde kadın sorunu en öncelikli sorun olarak ele alınıyor. Aslında ilk defa Kürt kadınları devrimle beraber inşa sürecine öncülük ediyorlar. Bu Kürdistan devriminin alternatif olabilmesinin en önemli noktasıdır. Saldırı, özgür yaşamın inşa edilmesine, Kürt kadınlarının direnişine karşıdır. Bu saldırılar hiçbir biçimde sonuca ulaşmayacaktır. Kürt kadınları özgürlüğü anladı, tanıdı. Kesinlikle bu özgürlüğe sahip çıkacaklardır. Kuzey Kürdistan’da da böyledir. Çok vahşi saldırılar var. Bizim kadın özgürlük mücadelemiz Kuzey Kürdistan’dan çıkmıştır. Sakine Cansız şahsında hiçbir biçimde başta Kuzey Kürdistan olmak üzere tüm parçalarda ve dünyanın neresinde olursa olsun Kürt kadınları boyun eğmeyecek, direnecek ve öncülük yapacaktır ve mutlaka özgür Kürdistan kurulacaktır.

IRKÇILIĞA, FAŞİZME, İŞGALE VE SÖMÜRÜYE KARŞI KADIN MÜCADELESİNİ BÜYÜTECEĞİZ

Salgın sürecinde tüm kadınlar evlere kapatıldı ve burada da büyük bir şiddet sistemiyle karşı karşıya kaldı. Bu sürece ilişkin nasıl bir mücadele yürütmek gerekiyor? Bu sürecin temelinde bizim için kadının özgürlüğü vardır. Kadın özgürlük çalışmaları vardır. Kürt ve dünya kadınlarının bu süre içerisinde yine de bu sisteme karşı ortak örgütlenmenin gelişmesi gerekiyor. Demokratik konfederalizmin çok daha güçlü geliştirilmesi gerekiyor. Kadın birliğinin hem Kürdistan’da hem Türkiye’de daha fazla geliştirilmesi gerekiyor. Dünyada daha fazla geliştirilmesi gerekiyor. Kadın birliğin ideolojik, örgütsel, eylemsel boyutlarda, gerilla anlamında ortaklaşmanın çok daha fazla gelişmesi gerekiyor. Kadınların öz gücünün çok daha fazla ortaya çıkarılması gerekiyor.

Özgüç nedir? En temel noktası, kadın birliğinin geliştirilmesidir. Bir yanda devletlerin bir mücadelesi var, hegemonik sistemin ulus-devletlerin bir mücadelesi var. Bir yanda ise yine kadınların öncülüğünde halkların mücadelesi var. Dolayısıyla bizim içinde olduğumuz süreçte çok daha fazla örgütlü olmamız gerekiyor. Hegemonik sistemin planlamalarını iyi anlayıp bunu boşa çıkaracak taktik ve yöntemler geliştirmemiz gerekiyor. Zaten Kürdistan’da bellidir, Erdoğan’ın şöyle bir durumu da var. Kadın düşmanlığı konusunda da Ortadoğu’da öncülük yapıyor. Bu konuda çok özel bir çaba sarf ediyor. En son İstanbul Sözleşmesi iptal edilmek isteniyor. Nazi dönemine benzer köpekli saldırılar yapılıyor. Ortadoğu’da da kadın düşmanlığının öncülüğünü yapan bir model söz konusu. Bunu Ortadoğu’ya empoze etmeye çalışıyor. İran devletine, Ortadoğu devletlerine öncülük yapmaya çalışıyor. Biz, kadın hareketi olarak gerçekten ulus-devletin bu milliyetçi, cinsiyetçi, dinci yaklaşımlarına karşı daha fazla mücadele eden bir yaklaşım ve planlama ortaya çıkardık.

Dünyada kadın özgürlük mücadeleleri gelişiyor, ırkçılığa karşı da tutum alınıyor. ABD’de yapılan gösteriler örnektir. Kadın hareketi olarak ırkçılığa karşı da mücadelemiz söz konusudur. Bu anlamda özgürlük ve demokrasi güçlerini birleştirecek, bu konuda öncülük yapabilecek, direnişi geliştirebilecek bir yaklaşım içerisindeyiz. Bu temelde bir kampanyamız mevcuttur.

TÜM ORTADOĞU VE TÜRKİYELİ KADINLARI, FAŞİZME KARŞI DİRENİŞE ÇAĞIRIYORUM

Şu anda bir kriz içerisindeyiz. Bu kriz içerisinde olumlu ve olumsuz şeyler de gelişebilir. Olumlu yanın gelişebilmesi için bizim mücadelemizi sahiplenmemiz, büyük bir direniş gerçekleştirmemiz, bu konuda örgütlenmemiz ve kendi ideolojimizi, düşüncelerimizi pratikleştirmek için her türlü çalışmayı yapmamız, duruşunu göstermemiz gerekiyor.

Özgür kadın, erkek, toplum bu temelde gerçekleşecek. Tüm Kürt, Türkiyeli, Ortadoğu kadınları bu süreci güçlü sahiplenmeye çağırıyorum. Eğer doğru sahiplenme olursa, bu konuda kararlı bir duruş olursa, geri adım atılmazsa -ki olacağına inanmıyorum- başarılacaktır.

Şu anda Türk devleti de büyük bir sıkışma yaşıyor. Eğer güçlü bir örgütlenme, başkaldırı olursa kesinlikle faşist Türk devleti gerileyecektir. Türkiye ve Ortadoğu halkları açısından da eşitliğin, demokrasinin, özgürlüğün geleceği günler olacaktır. Türk devleti lanetlenecek ve tarihin çöp sepetine atılacaktır. Onlarla iş birliği yapanlar da öyle. Tarih hiçbir zaman özgürlüğün karşısında olanları affetmez. Bütün dürüst, onurlu insanların özgürlük mücadelesinde birlikte kenetlenmesi, güçlü bir direniş göstermesi, mücadeleyi sahiplenmesi ve yürümesi gerekiyor. Böyle bir dönem içerisindeyiz. Zaten yürüyoruz ve bu temelde başaracağımıza inanıyoruz."