Erzincan: Tecavüz AKP-MHP tarafından yaptırılıyor

KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan, Şırnak, Batman’da uzman çavuşların Kürt kadınlarına tecavüzü de bu katliamcı- tecavüzcü tarihle bağlantılı ele alınması gerektiğini söyledi.

ANF’nin sorularını yanıtlayan KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan, Kürt kadınlarına karşı tecavüz politikasının devlet tarafından yaptırıldığını belirtti.

“Türk egemenlerinin halklara karşı soykırım, kadınlara karşı tecavüz geleneğine karşı topyekûn bir duruş sergilenebilmelidir” diyen Erzincan, Kürt kadınlarının Ortadoğu’daki kadınların, ötekileştirilen, katliama uğrayan tüm halklar ve inançlarla birlikte direnişe öncülük etmeye devam edeceğini söyledi.

Kürt kadın mücadelesinin çıkışından itibaren yaşadığı gelişmeleri değerlendirebilir misiniz? Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 21. yüzyılın kadın yüzyılı olduğunu söyledi, neden?

Kürt kadınları, halkımız Başkan Apo öncülüğünde kurulan PKK’nin mücadelesi ve direnişi ile yeniden bir doğuşu yaşadı. Bilindiği üzere özgürlük yolunda ilerleyiş büyük bedeller, emek, fedakârlık ve cesaret gösterilerek gerçekleştirildi. Bu mücadele şimdi de amansız bir biçimde devam etmektedir.

Bu vesile ile Başkan Apo’yu bir kez daha selamlıyor ve minnettarlığımızı belirtiyoruz. Tarihten tümüyle silinmek isteyen bir halkın öncülüğünü yapmak ve bunu başarabilmek halen anlaşılmayı beklemektedir. Her ne kadar kapitalist modernist sistem, sömürgeci devletler kadınlar açısından Başkan Apo’nun öncülüğünün tarihsel kıymetinin üzerini örtmeye, saptırmaya çalışsalar da özgürlük çalışmaları ve yaratılan değerler sonucu bu boşa çıkarılmıştır.

Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi, direnişi sosyalist özgür yaşam öğretisi, yaşanılan coğrafyanın tarihselliği, toplumsal kültürümüz nedeni ile giderek evrenselleşmekte gelişmektedir.

Biz kadınlar 21. Yüzyılı bir kadın yüzyılı yapmanın büyük iddiası içindeyiz. Kadınların bir meta, nesne haline düşürülmesinin tarihini tersine çevirerek var oluş mücadelesi yürütmekteyiz.

Bu anlam da Başkan Apo’nun yaşam mücadelesi, PKK tarihi özünde; Kürt kadınları ve Kürt kadınlarının şahsında tüm kadınların, katliama uğrayan halkların, inançların ezilen kesimlerin yeniden diriliş tarihi olmaktadır. Yaşanılan coğrafya, temsil edilen özgürlük ideolojisinin kapsamı bunu beraberinde getirmektedir. Kadın özgürlüğü problemleri yüzyılımızın temel çelişkisidir.

Ortadoğu’nun nefes alınamaz katı feodal yapısının içinde böylesine bir kadın mücadelesi yürütmek başta öz savunma olmak üzere yaşamın her alanında örgütlenmeye çalışmak elbet kolay değildir. Ama bu konuda eleştirilecek, değerlendirilecek çok yan olmasına rağmen gözle görülür bir gelişim gösterildiği, değişim içine girildiği de bir hakikattir.

Bugün özgür yaşam felsefesi temelinde mücadele yürüten Kürt kadınları Ortadoğu’da, dünyada toplumsal cinsiyetçiliğin yıkılmasında, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında, egemen erkekliğin değiştirilip dönüştürülmesinde bu temel de yeni yaşamın yollarının açılmasında önemli mesafeler almışlardır.

Rojava’daki devrimde kadın mücadelesinin etkisi nasıl oldu? Neden kadın devrimi deniliyor, Rojava devrimine?

Bu günümüzde somut bir şekilde Rojava’daki kadın devriminde yaşanıp görülmekteyken, Rojava devrimine ilham veren, ona birikim ve deneyimleriyle yol gösteren özgürlük hareketinin kendisidir. Bu mücadelenin çıkışında önemli bir rol oynayan ve kadın devriminin öncülüğünü yapan Sakine Cansız başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’daki kadın bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve eylemliliği ile yaratılan düzeyin sıçrama yaptığı-somuta ulaştığı alan olmaktadır.

Hiçbir dünya devriminde Kürdistan devriminde olduğu kadar kadınların bu denli stratejik bir rol oynadıkları, görev ve sorumluluk üstlendikleri görülmemiştir. Ortadoğu’yu direkt etkileyen bir kadın mücadelesi gerçekliğine sahibiz. Devrimin bütünlüklü ele alınışında, pratikleştirilmesinde ve sürekliliğinde kadınların öncülük misyonuyla oynadığı rol tarihseldir. Yani devrim öncesi, devrim sonrası, devrim inşa zamanları deyimi bizim mücadelemizle aşılmıştır. Biz tüm zamanların stratejik bir gücü ve ana öğesi olarak yaşama katılmaktayız. Bu da insanlık tarihinde bir ilktir. Sosyalizm, kadın özgürlük mücadeleleri ile yeniden umut olmuş, canlanmış ve pratikleşmektedir.

Kadın özgürlük çizgisinin bunun örgütlülüğünün bir kadın sistemine, toplumsal sisteme dönüşmesi çalışmaları ile çok tarihi özgürlükçü örnek bir modele öncülük edilmektedir. Rojava’da görüldüğü gibi devrim içinde devrimler yaşanmaktadır. Kadın özgürlüğünü çalışmalarının merkezine alan Kürt özgürlük mücadelesi gelişmekte, bölgedeki halklara öncülük edilmektedir.

Günümüz de kadın özgürlük mücadeleleri ulus, sınıf, doğa, emek vb. tüm çelişkilerin çözümünden kendilerini sorumlu görmekte ve bu temelde tüm toplumsal mücadelelerin içinde yer alarak ve bunlara öncülük edilmektedir.

Şimdi özelde Kuzey Kürdistan’da ama Türkiye geneli ve Kürdistan’da kadına ve çocuklara yönelik tecavüz ve cinsel saldırılar çok yoğunlaştı. Özellikle devlet eliyle, devletin kolluk güçlerinin eliyle tecavüz ve cinsel saldırılar artıyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Son dönemde başta Kürt kadınları olmak üzere, Türkiye’deki tüm kadınlara yönelik gerçekleşen katliamları, tecavüz olaylarını, İstanbul sözleşmesinden çekilme duyurularını da bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Kürt sorunun demokratik çözümü ve İstanbul sözleşmesinin hayata geçirilmesi birbirine paralel ve bağlantılı olgulardır. İstanbul sözleşmesine sahip çıkanlar, Kürt halkının haklarına da sahip çıkmalı, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele edenleler İstanbul Sözleşmesi için de diğer demokratik hak ve talepler içinde mücadele etmelidir. Türkiye’de böyle bütünlüklü özgürlük ve demokrasi güçlerini ortak- örgütlü mücadelesi faşizmi geriletilebilir.

Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlük güçleri mi yoksa faşizmin kara rengi mi hakim olacak? Böylesi tarihi kritik bir aşamadayız. Sadece Ortadoğu’da değil, dünyada faşizmin temsilini TC devleti yapmaktadır. Zaten DAİŞ çeteleri ile yaptığı işbirliği sonucunda elinin ulaştığı her yere Suriye’ye, Libya’ya, Yemen’e dünyanın her tarafına teröristleri ihraç etmektedir. Bir biçimde küresel hegemonik sistemin askeri gücü olan NATO aracılığıyla- desteğiyle bunu yapmaktadır. TC devletinin yaptıklarına Batı dünyasının, devletlerinin ses çıkarmamasının nedeni de budur. Kendilerinin açıktan yapamadıklarını- kendi toplumları bunu asla kabul etmez- Türk egemenlikli güçleri eliyle yapmaktadırlar. Bu yönü ile Batı dünyasının birçok lideri faşist Erdoğan’a özenmekte adeta feyz almaktadır. Çünkü sahte demokratlık maskesine büründüklerinden gerçek hegemonik heveslerini ve emellerini faşist şefler eliyle hayata geçirmenin gizli özentisini ve hayranlığını yaşamaktadırlar. Bu nedenle birçok kadın düşmanı, toplum düşmanı, doğa düşmanı ve emek düşmanı politikaları el altından desteklemekte ve onaylamaktadırlar. Bunun bilinmesi ve doğru değerlendirilmesi gerekmektedir.

Faşist AKP-MHP egemen erkek ittifakı Kürt kadınlarının, şahsında tüm kadınlara, Ortadoğu halklarına, inançlara karşı savaş açmış durumdadır. Türk- İslam sentezli koyu faşist, maço erkeklik anlayışı ile yeni bir Türkiye yaratma iddiası ve çabası içindedir.

Elbette bunun tarihsel arka planını bir kez daha irdelememiz daha iyi anlamamız gerekmektedir. Yeni Osmanlıcı anlayışlar tartışılırken bunun kadın politikalarının da derinlikli anlaşılması önemlidir. Buna göre de direnişimizi yükseltmeye ve hedeflerimizi doğru belirlemeye ve örgüt-eylem hattını stratejik ve taktik düzeyde belirlemeye ihtiyaç vardır.

Faşist AKP-MHP ittifakı Osmanlı tarihi yine bunun katı bir devamı olan İttihat ve Terakki partisinin faşist zihniyeti ile hareket etmektedir.

Güncel de çokça tartışılan Ayasofya müzesinin camiye çevrilmesi meselesi, Kürt kadınlarına, çocuklarına yönelik uzman çavuşların tecavüzleri, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddetin artması, binlerce kadının zindanlara doldurulması tam da bu dönemde İstanbul sözleşmesinden çekilme tartışmalarının yapılması ve demokratik hakların, özgürlüklerin bir-bir kaldırılmasının altında yatan ittihat terakki zihniyetinin tekçiliğidir. Bu tekçilik bayrak, vatan, millet, dil, din olgusundan sonra, şimdi de tekçi cinsiyetçiliği erkek lehine kışkırtma ve kurumlaştırma sürecine girildiğinin kanıtı ve saldırıları olarak pratikleştirilmektedir. Bu durum TC’nin miras aldığı değerler, birikimler, kültür ve zihniyet yapısıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle tarihselliğini ve güncelliğini doğru anlamak ve birbirine yaptığı etkiyi analiz etmek ve günümüzdeki zihniyet yapılanmasının tarihselliğini derinliğine çözmek temel bir ihtiyaç olmaktadır.

Toprak işgali ile kadına ve çocuklara yönelik saldırı, tecavüz arasındaki bağlantı nasıl kuruluyor?

Bilindiği gibi Türk boyları Orta Asya’dan Ortadoğu’ya, Kürdistan’a girişte burada yaşayan halklara, inançlara karşı son derece vahşi, talancı, tecavüzcü saldırılar, katliamlar gerçekleştirerek yerleşmişlerdir. Anadolu ve Mezopotamya on binlerce yıllık Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin ve diğer birçok halkın, inançların en eski yerleşik yurduyken buralar bu talancı Türk boylarının saldırıları nedeniyle halkların mezarlığı haline getirilmiştir. Osmanlı geleneğinde fetihçilik söylemde ve eylemde esas alınır bu temelde katliamlara yasal ve dini kılıflar uydurulur. Fetihin ilk şartı sadece gidilen coğrafyanın talanı değildir. Buralarda yaşayan halkların zorla Müslümanlaştırılması, kadınlarına ve çocuklarına el konulmasıdır. Kadınlara tecavüz edilmesi ve esir olarak alınmalarıdır.

Bu egemen Türk erkekliğinin asker- millet anlayışı at-avrat- kılıç ile donanmış zihniyeti İslamiyet’i bir araç olarak işgal, istila, gasp ve tecavüzler için kullanılmıştır. İslamiyet’in en şekli, katı, dogmatik siyasal ve iktidara hizmet eden yorumlarını Türk egemenleri esas almış, temsil etmişlerdir. Yani Emevileşen, devletleşen ve halklardan uzaklaşan siyasal İslam’ın en fazla Türk egemenlerince kullanıldığını ifade etmek gerekiyor.

Ortadoğu’da diktatörlüklerin, faşizmin, oligarşilerin, kadın köleliğinin gelişmesinde egemenlikli Türk erkek karakterinin hakim yapısını iyi tahlil etmek gerekir. Egemen Türk erkekliği, asker zihniyetiyle özünde militarize olmuş yapısıyla Ortadoğu’da en vahşi, çirkin karakteri ile sürekli talancı, hırsız, gaspçı, tecavüzcü bir rol oynamıştır. Bu nedenle şimdi bile bakıldığında çevresindeki halklar tarafından sevilmeyen, istenmeyen, korkulan bir gerçekliğe sahiptirler. Çünkü gittikleri her yere talancı-tecavüzcü kültürü de birlikte götürmüşlerdir.

Osmanlının, devamcısı olan TC devletinin katliamcı ve tecavüzcü tarihi için birkaç örnek verelim:

1453’te Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman sadece Ayasofya kilisesini cami haline getirmedi. Aynı zamanda kendi askerlerine şehri üç gün boyunca kadınlar da dahil olmak üzere yağmalama, tecavüz etme hakkı verdi. Ayrıca Bizans sarayındaki prenslerin oğullarını da kendisi için istedi. Sömürgeci, fetihçi anlayış elde ettiği toprakları malıyla, canıyla elde etmekle kalmaz. Hayatta kalanların da ruhunu, benliğini her şeyiyle bitirmek ister.

Yakın tarihten diğer bir örnek, TKP lideri Mustafa Suphi ve arkadaşları Karadeniz’de bir komplo ile katledildiler. Mustafa Suphi’nin eşi Maria’ya el koyuldu. Türk askerleri tarafından ölümden bin beter tecavüzlere, küçük düşürülmelere maruz bırakıldı. Günlerce böyle yaşatılıp sonrasında öldürüldü.

Başka yakın tarihten bir örnek de Dersim katliamı ve burada kadınlara yapılanlardır. Burada yapılanlar Osmanlı’nın sömürgeci, katliamcı, tecavüzcü zihniyetinin Kemalist rejim tarafından nasıl devam ettirildiğinin en vahşi, çıplak örneğini göstermektedir. Dersim soykırımı sırasında kadınlar

Türk askerlerinin eline geçmemek için kendilerini uçurumlardan attılar. Burada ele geçirilen kızlara, çocuklara ganimet olarak el konuldu. Tecavüz edildi. Acımasız ve vahşi bir şekilde ailelerinden koparıldılar. Hizmetçi olarak kullanıldılar. Tüm yaşamları her şeyiyle değiştirildi Ayrıca Dersim Tertelesi sonrası binlercesi göç ettirildi. Sonrasında Dersimlilerin vahşi katliam politikaları ile kıyımdan geçirilerek nasıl bir asimilasyon politikasına tabi tutulduğu, benliklerine ne kadar yabancılaştırıldıkları kendi öz dillerinden, kimliklerinden ne kadar kopartıldığı biliniyor. Bu katliamdan sonra Dersimliler dünyanın dört bir tarafına, Türkiye metropollerine savruldular. Bu da yetmedi özel savaş politikaları, çarpık tarih anlayışıyla bir kesimi Kemalizmin savunucuları haline getirildi. Türkçeyi en iyi konuşan Dersimliler oldu. Bu durum Kürt özgürlük mücadelesinin gelişimi ile görülmeye, anlaşılmaya ve ele alınmaya başlandı. Bu temelde Alevilerde yeniden öze dönüş yaşanmaya başladı. Diğer bir örnek son yıllarda Şengal’de ve Efrîn’de kadınlara yapılanlardır. Bu bütünüyle sömürgeci Türk mantalitesi ve zihniyetinin sonucu yaşatılan katliamları kapsamaktadır. Binlerce kadın Efrîn ve Şengal’de kaçırılarak, pazarlarda satılarak, tecavüze ve işkencelere maruz kalarak kadın kırımı boyutunda bir yok oluş ile karşı karşıya bırakıldı. Efrîn’de son zamanlarda MİT eliyle kadınlar kaçırılıyor, yaşlı kadınlar öldürülüyor, genç kızlara zoraki el konuluyor. Bu temelde Efrîn halkının iradesini kırma ve toplumu teslim alma dayatmaları ve mesajları verilmektedir. Bu saldırıların çeteler eliyle yaptırılması bir TC planlamasıdır.

Eril zihniyetin temsilini DAİŞ ve türevleri eliyle Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasında bir irade kırma ve kırım boyutunda halklara ve kadınlara karşı kullanmaktadır. Bu anlamda DAİŞ’in kendisi TC’nin hamiliğinde sahaya sürülmüş bir JİTEM’dir denilebilir. TC’nin eril aklı ve eliyle yapılanlar burada anlatılamayacak kadar uzun ve çoktur. Bu nedenle detaylarına giremiyoruz.

Türk egemen sınıfının bu katliamcı, talancı, tecavüzcü anlayışlarına, soykırımlarına karşı elbette halklar, kadınlar büyük direndiler. Bunun da örnekleri çoktur. Yakın tarihimiz de Beseler, Zarifeler, Beritanlar, Zilanlar, Avesta Xaburlar, Ekin Van’lar, Helin Böleklerin direnişi, Suruç katliamında direnen gençlerin duruşu, Rojava savaşımında direnen şehit düşen kadın-erkek enternasyonaller, özgürlük gerillasının dağlardaki direnişi bunların en canlı örneklerini oluşturmaktadır. Önderliğimizin faşizme karşı direnişi bunun en nadide örneğini oluşturmaktadır. Bu temelde erkek şiddetine, tecavüzüne karşı direnen özgür birey, özgür kadın var oluşunu gerçekleştirme mücadelesi sürmektedir. Gezi direnişi, Kürdistan’daki ayaklanmalar özgürlük tarihimizin hafızasını oluşturmaktadırlar. Faşist erkek aklına karşı kadınların, halkların büyük direnişi söz konusudur. Özgürlük tarihinin özneleri olan bizler bunları bilmekte ve esas almaktayız.

En son Şırnak, Batman’da uzman çavuşların Kürt kadınlarına tecavüzü de bu katliamcı- tecavüzcü tarihle bağlantılı ele alınmalıdır. Kürdistan işgali ile Kürt çocuklarına, kadınlarına tecavüz bir hak olarak görülüyor. Kürt halkına karşı açılan savaş, Kürt illerinin her yönü ile işgali sonucu Kürt kadınlarına karşı tecavüz politikası devlet tarafından yaptırılıyor. Uzman çavuşlar, devletin çeşitli yetkilileri bu konu da görevlendirilerek özel savaş politikalarını uygulamaktalar. Bir yandan fuhuş, uyuşturucu diğer yandan tecavüz, şiddet politikaları ile Kürt kadınlarının, gençlerinin iradesi kırılmak ve tümüyle toplum teslim alınmak isteniyor. Buna karşı ailelerin duyarlılığı, bu tarz olayların basına ve kamuoyuna yansıtılması, ortak mücadele, birbirini sahiplenme çok önemlidir. Asla bu tür saldırılara karşı sessiz kalınmamalıdır. Yoksa faşist uygulamalar çok daha yaygın bir hale getirilecektir.

Türk egemenlerinin halklara karşı soykırım, kadınlara karşı tecavüz geleneğine karşı topyekûn bir duruş sergilenebilmelidir.

Kürt kadınları olarak, Ortadoğu’daki kadınlar, ötekileştirilen, katliama uğrayan tüm halklar ve inançlarla birlikte direnişe öncülük etmeye devam edeceğiz. Tecavüzcü Türk egemen erkek zihniyetinin karşısında mücadelemizi Tüm Ortadoğulu kadınlar, halklar, inançlar, emekçiler ile yükselteceğiz. Onurlu, kendine ait, kendi hayatı hakkında kendisi karar alan kadınlar, halklar, inançlar hakikatini mutlaka yaratacağız. Farklılıkların zenginliğinde, eşit ve özgür yaşamı kadın aklı, emeği ile geliştireceğiz. Zalimlerin, vicdansızların kazanmasına asla izin vermeyeceğiz.

Bu işgalci, talancı, tecavüzcü egemen erkek aklına karşı kadın direnişimizi yükselteceğiz. Haftanin’de gerilla Türk işgal güçlerine karşı insanca bir yaşam, özgürlük için görkemli bir direniş içindedir. Haftanin’de şehit düşen Rüstem Cudilerin, Esmerlerin, Nucanların ve Memyanların şahsında, tüm Haftanin şehitlerinin direnişçi duruşlarını, kadınların, halkların, zindan direnişlerini esas alarak ilerleyeceğiz ve mutlaka kazanacağız.

Özgür kadın hareketimiz, gerillası, serhildanları, zindan direnişçileri, tüm özgürlük ve demokrasi güçleri ile mücadele ederek bir güneş gibi Ortadoğu’da yükselecek tüm dünyayı aydınlatıp, ısıtacaktır. Özgür yaşamı yaratmaya yeminli kadınlar ve erkekler bu topraklarda alternatif yeni yaşamı inşa edeceklerdir.