Kadına Yönelik Mücadele Ağı’na bir yılda bin 842 başvuru

Amed’de faaliyet yürüten Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı, son bir yılda 1841 kadının kendilerine başvuru yapıldığını söyleyerek, 11 kadının katledildiği, 15 kadının ise şüpheli olarak yaşamını yitirdiğine dikkat çekti.

Amed’de kadınlara yönelik şiddetle mücadele amacıyla kurulan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı, kentte son bir yılda kadınları hedef alan şiddetin verilerini kamuoyuyla paylaştı. Hazırlanan rapor, Ağ bileşenlerinden Rosa Kadın Derneği yöneticisi Ruken Ergüneş Özdemir tarafından paylaşıldı.

Oluşturdukları Ağ’a 10 Aralık 2019-21 Ekim 2020 tarihleri arasında 1841 başvuru yapıldığı bilgisini paylaşan Özdemir, bu başvurulardan 657’sinin boşanma talebi, 770’inin sığınakta kalma talebiyle ilgili olduğunu aktardı. Sadece Amed’de 11 kadının erkekler tarafından katledildiğini, 15 kadının ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğini belirten Özdemir, öldürülmeye teşebbüs edilen 3 kadının da yaralı olarak kurtulduğunu söyledi.

Yine evleri basılan 2 kadının polislerin köpekli işkencesine maruz kaldığını dile getiren Özdemir, kadına yönelik şiddetle mücadele eden Rosa Kadın Derneği’nde arama yapılarak tüm resmi evrak ve defterlerine el konulduğunu, kent genelinde yapılan 5 ayrı operasyonla 76 kadın aktivist ve siyasetçinin gözaltına alınıp onlarcası tutuklandığını, bir kadına ise ev hapsi verildiğini açıkladı.

Özdemir, 6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasında karşılaşılan sorunlara da değindi. Özdemir, “Kolluk güçleri tedbirleri zamanında almamakta, gerekli işlemleri yapmamakta ve hatta kadınlara şikâyetçi olmamaları için baskı yapmaktadır. Kolluk, adli muayene raporlarının mağdurun muayenesi yapılmadan düzenlenmesini sağlamakta ve darp olmadığına ilişkin düzenlenen gerçek dışı raporlar ile kadınların şikayetçi olmasının önüne geçmektedir” dedi.

NAFAKA DÜZENLEMESİ

Nafaka düzenlemesinin sürekli gündeme getirilmesinin de boşanma sürecinde olan kadın üzerinde caydırıcı etki yarattığını belirten Özdemir, “Oysa ki hali hazırda mahkemeler tarafından hükmedilen tedbir nafakaları hem çok düşük miktarda hem de çok büyük oranda tahsil dahi edilememektedir” diye konuştu.

KAYYIM POLİTİKALARI

Özdemir, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nde (ŞÖNİM) karşılaşılan kötü uygulamaların başında ise kadınların hakları ve faydalanabilecekleri mekanizmalar konusunda bilgilendirilmemeleri olduğunu ifade etti. Özdemir, “Kadınlar sığınıklara kabul edilmemiştir. Kapasiteleri dolu olmamasına rağmen sadece can güvenliği riski olan kadınları ve Kovid-19 testinin negatif çıkması durumunda barınma imkanı tanındığı gözlenmiştir. Diyarbakır’da 2016 yılı itibariyle başlayan kayyım politikası ile birlikte kadın düşmanı pratikler sergilenmektedir. Örneğin; Diyarbakır Belediyesine bağlı sığınak salgın sebebiyle başvuru almamış, şiddete maruz kalan kadınları bir kez daha mağdur etmiştir” dedi.

SALGIN SÜRECİ

Salgın sebebiyle uygulanan karantina tedbirlerinin ev içi kadına yönelik şiddeti tırmandırdığını vurgulayan Özdemir şunları söyledi: “Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır. Çocukların okula gitmemesi kadınının sürekli evde vakit geçirmesine sebep olmuştur. Bu da kadının kendi özel alanının kalmaması ve kendine zaman ayıramamasına neden olmuştur.”

YARGININ TUTUMU

Suçu şikayet etmek amacıyla savcılıklara başvuran kadınların en sık rastladığı kötü uygulamanın, şikayetlerinin ve taleplerinin işleme alınmaması ve başvurularına ciddiyetsiz yaklaşılması olduğunun altını çizen Özdemir, bu konuda şunları kaydetti: “Şikayet sonucu başlatılan soruşturmalarda deliller toplanmamakta ve etkili bir soruşturma yürütülmemektedir. Bu süreçlerde kadınların tüm yaşamı mercek altına alınırken şiddet uygulayan erkekler için aynı sorgulamalar yapılmamaktadır. Şiddete maruz kalan kadın kendini korumak maksadı ile yapmış olduğu eylem neticesinde müşteki-şüpheli olarak yargılanmakta ve çoğu zaman cezalandırılmaktadır.”

Özdemir, kadınların sağlık kurumlarında karşılaştığı kötü uygulamaların başında ise yasal kürtaj haklarından yararlanmalarının engellenmesi geldiğini söyledi. Özdemir, “Kadınların kürtaj talepleri, yasal kürtaj süresi içindeyken ve diğer tüm koşulları sağlamışken keyfi şekilde ya da kürtajın yasak olduğu gerekçesiyle reddedilmektedir. Kürtaj talebinin reddedilmesi sonucunda kadın sağlığı ciddi bir şekilde riske atılmaktadır” dedi.

YARGI TACİZİ

22 Mayıs 2020 tarihinde Rosa Kadın Derneği’ne yapılan operasyonla birlikte kentte son 2 ay içerisinde 5 operasyon yapıldığını kaydeden Özdemir şöyle devam etti: “76 kadın hakları savunucusu ve siyasetçi bu operasyonlarda gözaltı ve tutuklamalar ile yargı tacizine maruz kalmıştır. Diyarbakır’da haksızca açılan soruşturmalarda 70’li yaşlarda ve ağır kronik rahatsızlıkları bulunan Barış Anneleri Rebia Kıran ve Makbule Özbek gibi çok sayıda yaşlı ve hasta yurttaş günlerce gözaltında kalmış, bir kısmı tutuklanmıştır.”

NEFRET VE AYRIMCILIK

Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyonu’nun hem kurulma aşamasında hem de faaliyetleri sürecinde homofobik ve transfobik saldırılara maruz kaldığını aktaran Özdemir, “Diyarbakır Barosu yöneticileri hakkında ‘halkının dini değerlerini alenen aşağılamak’ suçundan soruşturma başlatılmıştır. Yok sayma hali adli süreçlerinden sonra cezasızlıkla son bulmakta ve şiddetle mücadele konusunda onarıcı adaletin tesisi sağlanamamaktadır” şeklinde konuştu.

CEZAEVİ SORUNLARI

Diyarbakır Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çift kelepçe uygulamasının başlatıldığını ifade eden Özdemir, cezaevindeki kadınların durumuna ilişkin şunları söyledi: “Hasta tutsakların dahi çift kelepçe ile hastaneye sevk edildiği, bu konuda savcılıkla yapılan görüşmede ‘güvenlik’ gerekçesinin öne sürüldüğünü tespit edilmiştir. Aramalarda insan onuru ile bağdaşmayan uygulamaların, çıplak aramaların yapıldığı, kurum içerisinde veya kampüs içerisinde bir yere gidip gelirken dahi hükümlü ve tutukluların çok sıkı aramalara tabi tutulduğu bildirilmiştir. Diyarbakır Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda koğuş içerisinde ve mahrem alanları görecek şekilde kameralar bulunmakta, bu durum özel hayatın gizliliği hakkını ihlal etmektedir. Kürtçe şarkı söylenmesi halinde hapishane idaresince kameradan takip edilerek koğuşa gelip uyarıda bulunulduğu ve Kürtçe şarkı söylenmesine izin verilmediği belirtilmiştir. Kadınlar, hastaneye sevk taleplerinde, rahatsızlığı ilgilendiren bölüme değil, kadınların psikiyatri kliniğine sevk edilmiştir.”

ÖNERİLER

Özdemir, karşılaşılan bu sorunların aşılması konusunda Ağ olarak şu önerilerini sıraladı:

“*Kadın alanında çalışan derneklerin üye ve yöneticilerine yönelik yargı tacizi sona erdirilmeli ve devlet, kadın cinayetlerine yönelik acil eylem planı oluşturarak asıl görevini hatırlamalıdır.

* Şiddet mağduru kadınların adli ve idari makamlara yaptığı başvurular ivedi olarak takip edilmeli, kısa süreli işlevsiz koruma tedbiri kararları verilmemeli ve bu alanda çalışan kamu görevlilerinin toplumsal cinsiyet eşitliği, nefret ve ayrımcılıkla mücadele gibi konularda kapasiteleri artırılmalıdır.

* KADES uygulamasını kullanan kadınlar yakından takip edilmeli gerekli önlemler alınmalıdır. LGBTİ+ların sığınma evine alınmasıyla ilgili özel önlemler geliştirilmeli ve bu konuda ayrımcı tutumlardan vazgeçilmelidir.

* Türkiye’deki infaz rejimi mevzuatının ve politikasının uluslararası insan hakları hukukuna ve özel olarak da mahpus haklarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Mahpuslara yaşatılan işkence ve kötü muamele uygulamalarından derhal vazgeçilmeli, mahpuslara uluslararası hukukun emrettiği şekilde insana yaraşır bir muamele gösterilmelidir. Mahpusların mahremiyet hakkı korunmalıdır.

* Kürtçe bilen kamu görevlisinin istihdam edilmesi, Kürtçe kamu spotu, Kürtçe yayınların basılıp yaygınlaştırılması adalete erişimin önündeki engelleri azaltacağı gibi dil temelli ayrımcılıkla mücadele açısından da elzemdir.

*Nafaka ile ilgili tartışmalara son verilerek hali hazırda boşanma sürecinde olan kadınları ekonomik olarak güçlendirecek çalışmaların yapılması gerekmektedir. Hükmedilen nafakanın tahsil edilebilmesi için caydırıcı düzenlemeler yapılmalı ve nafakanın icrası kolaylaştırılmalıdır.

*Kayyım politikalarıyla işlevsiz hale getirilen sığınaklar bir an önce aktifleştirilmeli ve sığınakların sayısı ihtiyacı karşılayacak seviyeye çıkarılmalıdır.”