8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yaklaşırken kadınlar yeniden sokağa mücadeleye çağırıyor. Zira İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından nafaka tartışmalarına gasp edilen hakların yanı sıra ekonomik kriz ve salgının yükünün en ağırı da kadınların üzerinde.
Kadınlar sadece önemli günlerde sokağa çıkmıyor. Savaşa karşı, laiklik, emek ve tüm özgürlük mücadelesi çerçevesinde sokağı terk etmiyor. Dahası, dayanışmayı da terk etmiyor.
İstanbul’daki Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği bunun örneklerinden. İstanbul’un sadece bir semtinde bine yakın kadının ekonomik sebepler ve erkek şiddetinden dolayı kendilerine başvuruda bulunduğunu anlatan dernek başkanı Adile Doğan, 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nin kalkmasıyla erkek şiddetinin arttığını, kadınların korumasız kaldığını söylüyor.
SADECE BİR MAHALLEDE BİN KADIN BAŞVURU YAPIYOR
ANF’ye konuşan Doğan, 2021 yılında tuttukları raporun ayrıntılarını anlatıyor fakat şunu da eklemeyi unutmuyor: Bu kadınlar kadın dayanışmasının olduğu bu derneğe bir bilinçle geliyor. Çünkü burada çözüm bulacaklarını biliyorlar. Bunun da mimarı 8 Mart ve 25 Kasımlarda alanlarda olan kadınlar.
Kadınlara ilişkin tutulan bu raporda, rakamlar önceki yıla oranla ikiye katlanmış. En büyük etkenlerden biri de İstanbul Sözleşmesi’den çıkılması. Doğan bu durumu şöyle anlatıyor: “Ocak 2021’in başından itibaren derneğe başvuran kadınların kimliğini gizleyerek bir şekilde kaydını tuttuk. Bu rapor bir önceki seneye göre rakamların ikiye katlandığını gösterdi. Kadınlar derneğimize daha çok yoksulluk ve şiddet üzerine başvuru yapıyor. Covid-19 kapsamındaki kapanma ile birlikte bir istatistik daha da ortaya çıktı; o da flört şiddeti. Özellikle liseye giden genç kadınların maruz kaldığı bir şiddet şekline dönüşmeye başladı. Bu da istatistiklerimiz arasında. Bu çalışmamız oldukça kapsamlı oldu. İstanbul'un sadece bir semtinde, mahallesinde bile bu kadar vaka geliyorsa, çeşitli kurumların yayınladığı sayıların eksik olduğunu düşünmeye başladık. Örneğin ölüm raporları açıklanıyor ama buna giden yol, nasıl olduğu kısmı yok.”
EKONOMİK KAYGILAR ŞİDDETİN ÖNÜNE GEÇTİ
Rapor, şiddet vakalarının sayısal değerleri, şiddetin karakteri, görüntüleri, flört şiddeti, şiddetin sonuçları, boşanmaya yaklaşım, devletin rolü ve ne yapmalı bölümlerinden oluşuyor. Öneri kısmında dernek olarak kadınlar ne kadar güçlenirse bu şiddet tablosunun da o kadar değişebileceğine dair bir görüş var.
Adile Doğan istatistiksel rakamları verirken başvuru gerekçelerini de sıralıyor: “962 kadın, 7 liseli genç kadın, 14 kız çocuk ve 7 erkek çocuğu olmak üzere derneğimize başvurular var. Şiddet biçimleri elbette farklılaşıyor; birçoğu ekonomik nedenlerle olabiliyor. Raporda bir oranımız var ve bunun büyük çoğunluğu ekonomik nedenlerden kaynaklı başvuruyor. İş bulamıyor, kirasını ödeyemiyor vesaire… Bu kadınların sayısı 488. Ama bu, kadınların şiddet görmediği anlamına gelmiyor. Günü kurtarma ya da eve bir lokma ekmek götürme kaygısı ne yazık ki yaşadıkları şiddetin önüne geçmiş durumda.
Hatta toplumda bu işten atmalar ve kısa çalışma ödeneği denilen uygulama başladığında kadınlar da bundan nasibini aldı. Haliyle bu ekonomik şiddet, kadını şunu düşünmeye itiyor 'Boşanırsam tek başıma ne yaparım, az çok bir şekilde böyle geçiniyorum, huyuna giderim, suyuna giderim şiddet görmemeye çalışırım.' Kadınlar ekonomik kaygılar yüzünden ev içi huzursuzluğa katlanarak bir şekilde şiddet görmemenin ve aç almamanın hesabını yapmak zorunda kalıyor. Çünkü bize gelen başvuruların çoğunluğu aile içi şiddet. Yani en yakınları tarafından şiddete maruz kalıyor bu kadınlar. Çoğu biraz yeni bir iş, yeni bir ev bulana kadar sabredeyim, deyip şiddeti tolere etmiş ve ekonomik sorunları daha ön plana almış olanlar.”
KARAKOL KOCALARA HABER VERİYOR
Raporda şiddet görmüş ve boşanırsam öldürürüm, diyen kadın sayısı da 191.
Adile Doğan, şiddete uğrayan kadınların durumumun İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte nasıl gözle görülür bir şekilde değiştiğinin de altını çiziyor: “Bu kadınların çoğunluğu ben hiçbir şey talep etmeden sadece canımı kurtarayım diyenler. Bunlar arasında bir şekilde boşanma davası bile açmayıp evden kaçanlar da var. Çünkü bu kadınların uzaklaştırma, darp raporu gibi birçok şeyi çıkarması gerekli. Bir de şöyle bir mesele var; İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ile birlikte bu sayılar arttı.
Eskiden en azından bu kadınlar karakola başvuruyordu ama artık İstanbul Sözleşmesi’nin kalkmasıyla buralara olan güven de azaldı. Oralara gidip çözüm bulamayan kadınlar bizim derneğimize geliyor. Çünkü oralarda ilk elden kadınları yanlış yönlendirenler de var. Örneğin artık emniyete bağlı, bölge bölge aile içi şiddet büroları var. Bizim bölgemizdeki bizim mahallemizde, bir tanesi de yanılmıyorsam Pendik civarında olması gerekiyor. Bu mahallede olup kadınlara bir şekilde güven vermesi gereken bir kurumken, bu saydığım 191 kadının çoğu ‘Biz aile içi şiddet bürosuna gittiğimizde kocalarımızın bundan haberi oluyordu’ dedi. Henüz resmi kayda girmeden ya da henüz darp raporu alma aşamasında. Kadın gidip oraya şikâyette bulunduğunda daha şikâyeti alınmadan yanlış yönlendiriliyor ama oraya gittiğini kocaya ya da baba öğreniyor. Bu da şu anlama geliyor polis bir şekilde oraya giden kadınların bilgisini tanıdık vasıtasıyla erkeklere bildiriyor.”
ERKEKLER, KADINLARA SÖZLEŞME KALKTI KORUMAZSIZSIN ARTIK DİYOR
Sözleşme kalktığında kadınların karakoldan geri çevrildiğini de hatırlatan Adile Doğan ilk vakanın kendi mahallelerinde yaşandığını da sözlerine ekliyor: “İstanbul Sözleşmesi yeni kalkıp da burada bazı kadınlar karakola gittiğinde, orada kendilerini ‘Darp raporu getir, artık sözleşme kalktı seni öyle sığınma evine götürürüz’ gibi söylemler oldu. Ama her kadın sığınmak istemiyor olabilir. Çünkü belki kendine başka bir ev tutacak öyle bir şansı var ama uğradığı şiddet ve tehditler karşıda uzaklaştırma kararı çıkarmak istiyor. Kaldı ki 6284 sayılı yasa ile zaten bu koruma kararları çıkarılabiliyor. Ama buna rağmen İstanbul Sözleşmesi artık yok, o yüzden bunu yapamayız deyip kadınlar karakoldan geri çevrildi. Bunları biz kamuoyuna da yansıttık hatta İstanbul'daki ilk vaka burada, bizim mahallede yaşandı. Sonrasında böyle birkaç vaka daha çıkınca İstanbul emniyet müdürü açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Yine bize başvuruları üzerinden biliyoruz ki erkekler sözleşmenin kalkmasıyla ‘Hadi git bakalım şikâyet et, artık seni koruyacak bir yasa da yok’ diyor.”
KADINLAR CANINI KURTARMA DERDİNDE
Son dönemin tartışmasının rapora nasıl yansıdığını sorduğumuz Adile Doğan şunları anlatıyor: “Nafaka hakkının sınırlandırılması adı altında Medeni Kanun’a bir müdahale söz konusu. Bir avuç erkeğin çıkıp '4 yıl evli kaldım, 1 yıl evli kaldım ömür boyu nafaka ödüyorum' gibi söylemlerinin emekçi kadınların yaşamında gerçeği yansıtmadığını biliyoruz, hatta tanığıyız. Birçok kadın uğradığı şiddet biçimleri ve şekli yüzünden bırakın nafaka talep etmeyi canını kurtarmanın derdinde.”
KADIN MÜCADELESİ MÜMKÜN KILDI
Doğan tüm bu tabloya rağmen mücadelenin dayanışmayı beraberinde getirdiğini de vurguluyor: “Elbette bunca anlattığım şiddet tablosunda olumlu şöyle bir nokta var. Bunu görünür kılan şey kadınların mücadelesi. Yoksa bu 100’e yakın kadın bir şekilde devlet kurumuna da gidebilirdi, oradan yardım almayı da umut edebilirdi; ama bu kadınlar şöyle bir bilinçle geliyor ‘Buradan bir yardım ve çözüm alarak çıkarım.’ Kadınların bu dayanışma ve güvene sahip olmasının sebebi de 8 Martlarda, 25 Kasımlarda kadınların bu mücadeleyi görünür kılması.
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği kapsamında 8 Mart çalışması da yürütüyoruz bir buçuk aydır. İşçi kadınlar ayrı buluşuyor, ev emekçisi kadınlar evlerde kahvaltılarda buluşup nafaka meselesini de konuşuyor laikliği de. Kapalı toplantılar da yapıyor afiş de asıyoruz. Bugün 8 Mart'ta doğru giderken gündemimiz savaş. Biliyoruz ki savaşın en ağır sonuçlarını kadınlar yaşıyor. Hem kadın bedeninin bir savaş ganimeti haline getirilmesi hem de göçlerle birlikte kadınların ne kadar zarar gördüğünü son 15 yıldır Türkiye de kanlı canlı yaşadı. Biz kadınlar savaşa karşı barışı savunuyoruz.”