‘Kadınlar sürecin toplumsallaşmasını esas almalı’

Jineoloji Akademisi Üyesi Ronahî Malatya, Önder Apo’nun çağrısının hayat bulması için kadınlar ve kadın hareketlerinin bu sürecin toplumsallaşmasını esas alması gerektiğini söyledi.

RONAHÎ MALATYA

Jineoloji Akademisi Üyesi Ronahî Malatya, kadınla büyüleyici yaşamın, kadın hakikatinin açığa çıkarılmasıyla mümkün olduğunu söyleyerek, “Önderlik kadının özgürleşmesini ilkesel düzeyde ele almaktadır” dedi.

Jineoloji Akademisi Üyesi Ronahî Malatya, Önder Apo’nun kadınlara gönderdiği mektuba ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Önder Apo’nun 8 Mart’ta okunan mesajının başlığı ‘Temel ilkem sizlerle büyüleyici yaşamdır’ oldu. Kadınla büyüleyici bir yaşam nasıl tarif edilebilir?

Önderlik, kadının kölelik zincirlerini kopartmasını sağlamak için demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ile özgür bir yaşamın inşasını sağladı. Bunu büyük bir aşkla, inançla ve emekle yürütüyor. Hatta komployla esir alındığında yarım kalan projem diye tarif etmişti. Kadınlara her koşul altında tamamlanması gerektiğini belirtti. İmralı tecrit koşullarında bile dışarıya ulaşan görüşme notlarında ve yazdığı 5 ciltlik savunmalarında kadının özgürleşmesini ele alışı ilkesel düzeydedir. Bu da kadına ne kadar büyük anlam yüklediğinin göstergesidir. Kadınla büyüleyici yaşam kadın hakikatini açığa çıkarmakla gerçekleşir.

Önderlik, kadını sosyolojik, tarihsel, felsefik ve bilimsel olarak ele alarak çözümlüyor. Kadına, yaşama aynı anlamı yüklemektedir. Kadın yaşamdır, yaşam kadındır. Birbirinden ayrılamazlar, aralarında büyüleyici ve bütünleyici bir bağ vardır. Hatta özgürlüksüz de olmaz. ‘Jin Jiyan Azadî’ büyüleyici sözü çok önemli ve felsefik düzeydedir. Etki düzeyi o kadar yüksekti ki kadınları dalga dalga direnişe götürerek erkek devlet iktidarını sarstı. Alternatif ve özgür bir yaşamın var olduğunu ve o yaşamın, kadın öncülüğünde gerçekleşeceğine hem kendileri inandı hem de toplum inandı.

ÖNDERLİK İLKESEL DÜZEYDE ELE ALIYOR

Kadın hakikatini açığa çıkarmak için Önderlik kadının özgürleşmesini ilkesel düzeyde ele almaktadır. Yaşamın anlamına ulaşmak, değerine varmak büyüleyici değerdedir. Önderlik yaşamı kavramayı sır değerinde de görmektedir.

Nasıl evrenin büyüleyici bir değeri varsa kadın da aynı büyüleyici değere sahiptir. Henüz evrenin (makro kosmos) keşfedilmeyen birçok yönü bulunmaktadır. Bu yönler büyüleyici değerdedir. Evrenin oluşum aşamalarının tümünü insanda görmek mümkün. Evreni çözmek için önce insanı çözmek gerekir. Esas olarak kadını çözmek gerekir. Yaşama, canlılığa, insanlığa ait tüm harika değerler kadında ve kadını var eden mekanlarda gizlidir. Bu mekanlar Toros -Zagros dağ silsilesini kendi içerisinde barındıran Mezopotamya topraklarındadır. Bu topraklarda kadınla başlamıştır tüm ilkler. Neolitik Devrim burada gerçekleşmiştir. Yaşamın kök hücresidir kadın. Jin Jiyan Azadî tılsımlı sözünün esas gücüdür. Kutsallık ve tanrısallık kadına aittir. Toplumsallık bilgelik gerektirir. Günümüzde insanlık değerleri olarak tarif ettiğimiz barış, demokrasi, kardeşlik, eşitlik, özgürlük, komünal yaşam, sınıfsız ve sömürüsüz yaşam, ekolojik yaşam, demokratik toplumun ilk halleri doğal toplum döneminde kadın öncülüğünde yaşanmıştır.

Önder Apo, tecavüz kültürü aşılmadıkça felsefe, bilim, estetik, etik, din alanlarında toplumsal hakikat açığa çıkmaz, diyor. Tecavüz kültürüne karşı nasıl bir mücadele izlenmelidir?

Tecavüz kültürüne karşı mücadele, bu kültür nasıl var oldu, nereden güç alıyor ve yayılıyor, sorularını doğru bir bakış açısıyla cevaplandırmak başlangıç olur. Elde edilen cevaplar doğru yorumlanıp, anlamlandırıp, bilince çıkarıp pratikleştirmek gerekir. Bununla birlikte nasıl bir yol ve yöntem izleyeceği mücadele tarzıyla açığa çıkar. Kadın bilimsel düşünce ve bilinçlenme, örgütlenme ve öz savunma alanlarında kendisini donatarak mücadelesini sürdürür. Bu mücadele tarzını süreklileştirdiği oranda toplumu da değiştirir.

ERKEĞİN İKTİDARI İÇİN HER YOL MÜBAH SAYILMIŞ

Tecavüz kültürü 5 bin yıllık egemen erkek zihniyetinin ürünüdür. Bu zihniyet erkeğe iktidar olma rolünü verdiğinden her şeyi kendi malı mülkü olarak görür ve sahiplenmek için her yolu kullanır. Erkeğin iktidarını güçlendirmesi ve güvence altına alması için her yol ve yöntem ona mübahtır. İktidar ilişkilerinde şiddet, baskı, sömürü, taciz ve tecavüz yatar. Evlilik kurumuyla tecavüz kültürü resmileşir. Burada kadın erkeğin malı-mülkü, kölesi olarak tescilleniyor. En korkuncu kadın bunun doğal bir kaderi olduğuna inanıyor olmasıdır. Bazen gönüllü bazen zorla kabul ediyor. Başlangıçta kadın üzerinde geliştirilen kölelik ve mülkleştirme toplumun her kesimini zamanla kapsıyor. Toplumun zihniyet ve yaşam dünyasını ahtapot gibi sarmış durumda. Devletçi İktidar, kadın düşmanlığı ve tecavüzcü erkek tipinin ideal norm haline getirilmesi için yaşanan taciz, tecavüz ve şiddet durumlarında yasa ve kuralları işletmeyerek erkeği savunarak kadın suçlu duruma getirmeye çalışmakta. Erkek de tecavüz kültürünün hem uygulayıcısı hem de mağduru durumundadır. Bunun farkına varıp kendisine öz eleştirisel yaklaşarak bu tecavüz kültürüne karşı mücadele etmelidir.

Önder Apo; ‘kadın özgürlüğü olmadan sosyalist olunmaz, sosyalizm olmaz’ diyerek kadın özgürlüğünün bütün özgürlüklerin temeli olduğunu ortaya koyuyor. Bu anlamda sosyalist bir kişiliği nasıl tanımlamalı?

Bu soruya cevaben bir kişi hangi özellikleri kişiliğinde taşımamalı üzerinden gitmek yanlış olmayacaktır. Kapitalist modernitenin sunduğu şatafatlı yaşamdan kendini zihnen, fikren ve ruhen arındırmak esas olandır. Bütüncül bakış açısını esas alan, yani özne- nesne, ezen-ezilen, egemen-köle, patron-işçi gibi ayrımları kabul etmemektir. Ataerkil kültürün bizde oluşturduğu egemen erkek, köle kadın özelliklerinden arınarak, özgür erkek ve özgür kadın mertebesine ulaşma. Bu mertebe sosyalist kişi özelliklerine sahip olunan yerdir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ışığında hareket eden ve yaşayandır. Kadın özgürleştiğinde toplum da özgürleşir zihniyetinde olur ve bunun için mücadele eder. Eşit ve özgürlük ilkesinin evrenin ve yaşamın her alanında uygulanmasına inanır ve uygular. Evrende bulunan her canlının bir manası olduğuna inanır ve benimser. Farklılıklara zenginlik olarak bakar. Duygusal zekâ ile analitik zekanın optimal dengesini yakalayarak fikir, zikir ve eylem birlikteliğini kendisinde yaşamsallaştırır.

‘Bir hırka bir lokma felsefesi’ ile dervişane bir yaşam tarihten gelen sosyalist olma ölçülerinden biridir. Günümüzde sosyalist kişiliği en iyi temsil eden Önderliktir. Önder Apo ile 24 saat doğru yaşama sosyalist kişiliğe ulaşmanın esas ölçüsüdür.

Önder Apo, “kadın evrenin ta kendisidir, erkek ondan (evrenden) sapmadır, sapmış bir gezegendir” şeklinde kadını ve erkeği tanımlıyor ve kadının günümüzde ev kadını haline getirildiğini belirtiyor. Akabinde “yeniden doğuş önemlidir” diyor. Kadın yeniden doğuşu nasıl sağlayabilir?

5 bin yıllık ataerkil zihniyet, kendi iktidarını, tahakkümünü ve hegemonyasını sistemleştirmek ve kurumsallaştırmak için bilimi, dini, tarihi, sosyolojiyi vb. bilimin bütün alanlarını kendi çıkarları için kullanmıştır. Kadının bilmeye, bilinçlenmeye ve bilgiye ulaşmasını sağlayacak bütün yollar kapatılır, çünkü kadın bilgiye ulaşır ve bilinçlenirse sorgulamaya ve mücadele etmeye başlarsa hakikat açığa çıkacaktır. Bu açıdan kendince kadına karşı tedbirler alır. Mesela biyolojik olarak bilim erkeğin, kadından oluştuğunu ispatlamıştır. Y kromozomu X kromozomundan türemiştir. Bu bilgi önemlidir. Diyebiliriz ki evrenin karakteri dişildir. Bu, toplumsallığın da karakterini belirlemiştir. Bu karakterin kendisi erkek egemen sapmalarla birlikte çokça bozulmuştur. Öyle bir hale gelmiştir ki kadına kendi yaratıcılığı unutturulmuştur. Yaşamı doğuran kadın, ölümle anılır olmuştur. Dolayısıyla kadının kendi yaratıcılığıyla buluşması için kendini yeniden doğurması gerekir. Kadın, aslında bir anka kuşu misali kendini küllerinden yaratmakla mecbur olduğu bir mücadeleyle yüz yüzedir. Bu, kendi olma, yani xwebûnlaşma mücadelesidir. Kaderine boyun eğmeyip, özgür olması gerektiğinin farkına varan kadın, yeniden doğuş sürecini de başlatmış olur.

Önder Apo, Simon de Beauvoir’un ‘kadın doğulmaz, kadın olunur’ sözüne dikkat çekiyor. Burada anlatılmak istenen nedir?

Toplumsal olarak kadının kültürünü, yaşamını, kadının kendi varlığını algılayışını belirleyen süreçler, bir sapma olarak gelişen erkek egemen devletçi sistem tarafından şekillendirilmektedir. Egemen erkek kültürü, kendi yaşam değerlerini ve sistemini kadın hakikatini gizleyerek, yok sayarak var etmiştir. Köle konumuna getirdiği kadın da düşünsel, ruhsal ve yaşamsal olarak getirildiği durumu benimser. Adeta kadın kölece yaşamı kaderi olarak kabul etmek zorunda kalarak, başka alternatifi olmadığına kendisi de inanır. Böyle bir kadın kimliği inşa edilir.

Kadın olma hali, sadece doğumla değil, toplumun karakterine göre oluşmaktadır. Dolayısıyla özgür kadın varlığının gelişimi için özgür toplumun varlığı şarttır. Bunu tersi yönden de söyleyebiliriz, bu gerçekliğin farkına varan kadın örgütlendikçe, büyüdükçe toplumu özgürleştirmenin temel gücü ve öncüsü olacaktır. Önder Apo, aynı sözü erkek için de uyarlamaktadır. Nasıl egemen erkek olarak doğulmuyor ama egemen olunuyor ise özgür erkek olmak da mümkündür.

Önder Apo, özgür kadın kültürünün yaratıldığına da dikkat çekiyor, bunun yanı sıra ‘özgürlük kültürünün yüzde 10’u ile idare ediyorsunuz’ da diyor. Bu kadına bir eleştiri mi? Bir de yüzde yüz özgürlük kültürü tahayyülünüz nedir?

Özgür kadın hareketi, yürüttüğü mücadeleyle önemli kazanımlar elde etmiş olmasına rağmen henüz esas sinerjisini açığa çıkaramamıştır. Hala tecavüz kültürünün devam ediyor olması, dünyada ve Ortadoğu’da etkili olması, özgür kadın mücadelesinin elde ettiği kazanımların yeterli olmadığını, daha fazla egemen erkek kültürüne karşı mücadelemizi yaygınlaştırmamız gerektiği gösteriyor. Önderliğin, bu söylemini eleştiri olarak algılamamız gerekmektedir. Özgür eş yaşamın gerçekleştiği demokratik toplumda yaşamak, yani tahayyülümüz, ataerkil devletçi kültürün tamamen ortadan kalktığı, sınırsız sömürüsüz, sınıfsız, şiddetsiz bir toplumsallığın içinde özgürlüğün etiği ve estetiğiyle yaşamaktır.

Savaş ve çatışma kültürünün geriletilmesi için kadına düşen görev ve sorumluluklar nelerdir? Bu bağlamda Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı kadınlar için bir rönesanstır” deyişini kadınlar nasıl ele almalı ve işe nereden başlamalı?

Savaş ve çatışma kültürü erkeğe ait olduğu için bunu geriletecek ve durduracak olan da barış kültürünün taşıyıcısı olan kadındır. Savaşlardan en fazla zarar gören, şiddete uğrayan kadındır. Bu açıdan barış kültürünün gelişmesi ve kalıcılaşmasında kadın dinamo rolünde olmalıdır. Kadına büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Tarihin birçok döneminde dünya genelinde milliyetçi veya dinci savaş propagandalarına karşı, farklı ulus ve mezheplerden kadınlar savaşa karşı ortak tavırlar geliştirdi. Savaşa karşı barış kongreleri, eylemler geliştirdiler. Zor, öldürme ve savaş üzerinde iktidarı inşa edilen erkek egemenlikli sisteme karşı adalet ilkesini ve yaşamın korumasını esas aldılar. Kültürel farklılıklar bir zenginlik olarak ele alınarak, karşılıklı empati kurabilmek ve birbirinin acısını hissedebilmek için yoğunlaşıldı. Bunun için yaşamsal ihtiyaçların karşılanması ortak bir sorumluk olarak görülüp dayanışma içinde olmak ve ortak emek vermek, kadınların öncülük ettikleri çözüm eylemleridir.

Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’’nın hayat bulması için kadınlar ve kadın hareketlerinin bu sürecin toplumsallaşmasını esas alması gerekir. Hem toplumu aydınlatmak hem de süreci ortak örmek. Barışın dili, kadının dilidir. Bu açıdan zıtlaştırıcı, ötekileştirici ve iktidarcı erkek dilinin sönümlenmesini; toplumun farklı kesimlerinin kültür, kimlik ve inanç farkı gözetmeksizin kendilerini özgürce ifade etmelerini sağlamak; özgün ve ortak ihtiyaçlar temelinde örgütlenme ve eyleme geçmelerine öncülük etmek bu süreçte önemlidir.

Ataerkil tecavüz ve savaş kültürünü aşma temelinde yerel, bölgesel ve evrensel çapta kendini örgütleyen kadın barış girişim ve hareketleri, demokratik toplumsal yaşam, siyaset ve ekonominin yeniden inşasıyla 21. yüzyılda rönesansı gerçekleştirmede umut ışığı olabilir.