İstanbul Sözleşmesi ile 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu yürürlüğe girdi fakat uygulamada ve yasal düzenlemedeki eksikler birçok alanda giderilmediği gibi bugün gelinen noktada sözleşmeden çıkılması gündemde.
Sözleşmenin imzaya açıldığı 2011’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre o yıl 121 kadın öldürüldü. Sayı az olmamakla birlikte 2010’da katledilen 180 kadına nazaran bir gerilemeye işaret ediyor. AKP-MHP iktidar bloğu ve çevresi İstanbul Sözleşmesi’nin boşanmaları artırdığı, erkeğin itibarını zedelediği ve aile kurumunu dağıttığı iddiasında. Fakat sözleşmenin ve 6284 tartışmalarının bitmediği, yasal koruma ve uzaklaştırma gibi kararların hakimler tarafından imtina edilerek verildiği bu 6 yıl içerisinde, boşanmalarda da kadın cinayetlerinde de artış vardı.
RAKAMLAR NE ANLATIYOR
Peki, iktidar çevresi evlenmelerin azalması ve boşanmaların artmasını İstanbul Sözleşmesi’ne bağlarken neden kadın cinayetleri de artmaktaydı? Örneğin TÜİK, Evlenme Boşanma İstatistikleri 2010 raporunda, 2009’a oranla artış olduğu belirtiyor. Bu artış 2010 yılında boşanan çiftlerin sayısının bir önceki yıla göre %3,86 arttığı yönünde. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nin ortaya çıkmasına henüz 1 yıl var. Yine TÜİK’in aynı adlı raporunda 2011 verileri ise şöyle: “2011 yılında boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre %1,3 arttı.” Yani sözleşmenin ortaya çıktığı ilk yıllarda veriler birbirinin aksini söylüyor. 2019’a geldiğimizde İstanbul Sözleşmesi ve 6284’e rağmen kadın cinayetleri yüzde 400 artarak 474 kadının hayatını kaybetmesi gibi korkunç bir rakamla çıkıyor karşımıza. Aynı yıl, Anadolu Ajansı TÜİK’in Evlenme Boşanma İstatistiğindeki rakamları şu ifadelerle veriyor: “Türkiye'de geçen yıl evlenen çift sayısı 541 bin 424, boşanan çift sayısı ise 155 bin 47 oldu. Evlenen çiftlerin sayısı 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,3 azalırken, boşanan çiftlerin sayısı yüzde 8 artış gösterdi.”
İKTİDARIN ARGÜMANI SOMUT DEĞİL
Peki, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmayan yasal birçok eksiği yüzünden kadınlar ölüyorken aynı zamanda sözleşme nasıl boşanmaların da baş sorumlusu ilan edilebiliyor? Burada yine TÜİK’in birçok tartışmalı verilerine rağmen 2017’nin son çeyreğinde başlayan ve 2019’da en yüksek seviyesine ulaşan ekonomik kriz, genç işsiz sayısı, toplam işsizlik oranları ve mutluluk endeksi gibi rakamlar bu soruların cevabını zaten karşılıyor. Özellikle genç ve genç kadın işsizliğini TÜİK’e göre daha az tartışmalı bir kaynaktan verecek olursak, DİSK’e göre salgın sonrası 2020’de genç kadın işsizliği yüzde 36’ya, genç işsizlik ise yüzde 26,7’ye yükseldi. Yani iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni şeytanlaştıran argümanı güvencesiz ve geleceksiz gençler için bir anlam ifade etmiyor.
GREVIO RAPORU EKSİKLERİ ORTAYA KOYDU
Kadınların İstanbul Sözleşmesi ile elde etikleri haklar ve akabinde 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesi önemli bir adımken uygulamada birçok aksaklık yaşandı. Bu kapsamda İstanbul Sözleşmesi gözlemcisi GREVIO bir rapor hazırladı. Bu raporda Türkiye’de birçok uygulamanın hayata geçirilmediğinin yanı sıra bazı tavsiyeler de vardı.
GREVIO taraf ülkelere durumlarını tespit etmeyi hedeflediği ilk değerlendirmeyi şu ana başlıklar çerçevesinde yapıyor: Bütünleşik politika ve veri toplama, önleme, koruma ve destekleme, maddi hukuk, soruşturma, kovuşturma ile usul hukuku, koruma tedbirleri, göç ve iltica.
2018’de Türkiye’ye ilişkin hazırlanan raporda birçok eksik olduğu belirtildi. Bunlar öncelikle koruma hizmetlerinin başarısız olduğuna yönelikti. Raporda ısrarlı takip, zorla evlendirmeler, 15-18 yaş kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet suçlarına yönelik mevcut yasaların da yeterli olmadığına dairdi.
Özelikle savaş ve çatışmalarda yürürlükte olacak sözleşemeye rağmen ablukaların olduğu dönemde Kürt ilerindeki duruma da dikkat çeken raporda, çatışmaların Kürt kadınları açısından daha yüksek şiddet riski barındırdığını işaret ediyordu. Sokağa çıkma yasaklarının sağlık ve yaşamsal haklarına ulaşmakta büyük engel teşkil ettiği gibi görüşler de raporda yer aldı. Ayrıca Kürt kadınlarının bunun dışında da kültürel ayrımcılığa maruz kaldığı ve buna ilişkin sorunların çözümlenmediğine dikkat çekildi.
Rapor, ısrarlı takibin yasal suç olarak tanınması, kurumsal boşlukların giderilmesi, görevini yerine getirmeyen devlet görevlilerinin sorumlu tutulması gibi tavsiyeler de içeriyordu.
SÖZLEŞMEDEN ÇIKILACAK MI?
Medyaya yansıyan kulis haberlere göre AKP MYK toplantısında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yönünde konuşuldu. Çıkılamaması ama değişikliklere gidilmesi yönünde görüş bildiren bakanlar olduğu da ifade edildi. Özelikle tartışılan ve karşı çıkılan maddenin ise şu olduğu yine yansıyan bilgilerdendi:
“- Madde 4/3: Taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”
Bu maddede yer alan “Cinsel yönelim” kelimesinden rahatsız olunmasının AKP’den Diyanet’e LGBTİ+’larla başlayan kavganın da yansımaları olduğu dikkati çekiyor. Öte yandan Erdoğan’ın toplantıda Sözleşmeden çıkan Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’dan örnekler verdiği de gelen bilgiler arasında. Bir başka iddiaya göre ise Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ne dair kararını 5 Ağustos’taki MYK toplantısında karar verecek.