Korucu değil, yolcu olduk!
Hamdiye Ana, 24 yıl önce koruculuğu reddedip 'yolcu' olmayı seçince çıkarıldığı köyüne devlete rağmen gidip geliyor. "Sanki benim burayı özlediğim gibi, burası da beni özlüyor" diyor.
Hamdiye Ana, 24 yıl önce koruculuğu reddedip 'yolcu' olmayı seçince çıkarıldığı köyüne devlete rağmen gidip geliyor. "Sanki benim burayı özlediğim gibi, burası da beni özlüyor" diyor.
24 yıl önce zorla çıkarıldıkları köye meyvelerini toplamaya giden Hamdiye Ana, baktıkça içinin yandığını söylüyor ama yine de "Kendimizi satmadık" diye şükrediyor. Hamdiye Ana, köyüne, toprağına temelli geleceği günü bekliyor.
Yıllar sonra köyüne bin bir zahmetle girip biraz incir, biraz üzüm biraz da taze köy domatesi için 04.00'te yola koyuluyor Hamdiye İvedi. Köyü Bertir'ı çocuklarına anlatırken, hep “Gabar Dağı'nın eteklerinde yemyeşil bir cenneti anımsatır” diye tanımlıyor. Çocuklarını ve gelinlerini de yanına alıp heyecanla bahçelerinin yolunu tutan Hamdiye Ana, Gabar’ın tatlı rüzgârıyla yolculuk boyunca ezgilerini mırıldanıyor.
Bazı çocukları daha önce bir seferliğine de olsa getirmiş Hamdiye Ana, ama gelini ve köyünü görmemiş olan iki kızının da elinden tutup soluğu Gabar’da alıyor. Yolda gençliğinde geçtiği patika yolları, şelaleyi, Kaniya Meli ve daha birçok duraklarını anlatıyor, orada geçirdiği güzel anıları canlanıyor gözünde. Bir yandan mutluluk ve canlılık, diğer yanında hüzün ve özlem var Hamdiye Ana'nın. Orada olmanın mutluluğu ve saatler sonra oradan ayrılması gerektiğinin bilinci...
BERTİR’DE YÜKSELEN SESLER
Sabah Cizre’den Altunköy’e bir saat, oradan keskin ve zor yollardan geçilen bir saatlik yürüyüşün sonunda varılıyor bağ ve bahçelere. Önce hangi sebze meyvenin toplamına başlanacağı konuşuluyor. Kimisi incirlere, kimisi üzüm bağlarına, kimisi de yıllardır bakımı yapılmadığı halde artık kendi kendine yetişen doğal domateslere yöneliyor. Bahçelerde kadınların şarkı ve kahkaha sesleri ise zaten iyice ısınan havayı daha da sıcak hale getiriyor.
ASLINDA ÇOK ÜZGÜN
Toplanılan sepet sepet meyvenin ardından sıra dinlenmeye geldiğinde yaşadığı hüznü dile getiriyor Hamidiye Ana: “Yıllar önce dövülerek, işkence ve tehditle köyümüzden edildik. 25 yılımı bu cennet gibi yerde geçirdim. Yol boyunca çocuklarım köyümüzün güzelliğine olan hayranlıklarını dile getirip durdu. Halbuki ben ne kadar üzgünüm. Sularımıza bakıyorum; devlet borulardan geçirerek kendi tekeline almış. Bağlarıma bahçelerime bakıyorum; hepsi yabancı otlar içinde kaybolmuş. Ağaçlarımız bağlarımız budanmamaktan bakımsızlıktan kurumuş. Bugün gördüğünüz güzellik eskinin yanında nedir ki. Bu görünen bahçeler büyük bir köyü doyurmaya yeterdi. Şimdi ise ilgisizlikten ne kadar az hasat verir olmuş.”
ŞEREFİMİZİ SATMADIK
Kendi bağ ve bahçelerinden köyde kalan korucuların beslendiğini söylerken öfkeleniyor Hamdiye Ana, “Bize o zaman da asker, 'ya korucu olacaksınız ya da yolcu!’ dedi. Biz yolcu olduk. Onlar da namuslarını satıp koruculuğu seçti. Biz kendi cennetimizden kovulmayı göze aldık ama şerefimizi satmadık. Bugün incirin kilosu 8 lira. Tadı desen bir şeye de benzemiyor. Burada ise incir ağaçlarımız kuruyor. Buraların da canı var, ruhu var. Kendim için geldiğim kadar buralar için de geliyorum” şeklinde konuşuyor.
SANKİ O DA BENİ ÖZLEMİŞ
“Sanki benim burayı özlediğim gibi, burası da beni özlüyor” derken utangaç bir gülümseme yolluyor Hamdiye Ana. Anlatmaya da devam ediyor: "Bakma güldüğüme. İçim yanıyor baktıkça. Kendimizi satmadık çok şükür. Köyüme, toprağıma temelli geleceğim günü bekliyorum. Bu davadan vazgeçmeyiz.”
Güneş batmadan bu sefer sırtlarda ağır yüklerle dönüş yolculuğuna başlanıyor.