Mücadelesini çığlığıyla sürdürdü

2014 yılında Kobanê’nin imdadına koşan Zarîn Amed, Kobanê zaferinin önünü açan direnişinin 25’inci gününde ağır yaralandı. Üç ay sonra gözlerini açan Zarîn, yaşama yeniden tutundu, şimdi arkadaşlarının moral kaynağı olmaya kaldığı yerden devam ediyor.

2004 yılında Özgürlük Hareketi’ne katılan Zarîn Amed, aslen Muş’lu ama Amed’de doğar ve büyür. Zarîn Amed, 2014 yılında bir grup yoldaşıyla beraber Amed’den Kobanê’ye gelir ve 29 Ekim 2014 tarihinde zifiri karanlıkta yaralanır.

Ne konuşabilen ne de yürüyebilen Zarîn’in hafızasına tekrardan kavuşabilmesi için doktorlar tanıdığı birini görmesini söyler. Ailesi gelir fayda etmez, YPJ-YPG bayrağı gösterilir Zarîn yine de refleks vermez ve o an Zarîn Önder Apo’nun fotoğrafını görür, çığlık atar. Çığlık ardından Zarîn yeniden yaşama tutunur.

ZARÎN GABAR’DA

2014’te Botan’dan Kobanê’ye geçen Sorxwîn Mako, Şehit Berçem’in grubunda olan Zarîn ile 2012 yılında Botan’da tanışır ve Botan’dan Gabar’a kadar Zarîn ve grubuna kuryelik yapar.

Sorxwîn Zarîn ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor:

“Botan’dan Amed’e gideceklerdi. Bir gün bizim yanımızda kaldılar. Zarîn ve grubuna Gabar’a kadar kuryelik yaptım. Zarîn’i gören herkesin ilk dikkatini çeken, yaşama olan bağlılığı, yoldaşlığı ve sıcakkanlı olmasıydı. İlkti ama yılları anımsattı. Sanki önceden tanışıyorduk ve bu buluşmamız bir ilk değildi.

Zarîn’in kendine olan güveni, yaşama karşı olan sorumluluğu ve yoldaşlarına olan bağlılığı ister istemez dikkatini çekiyor Sorxwîn’in.

‘AYAKLARI YARAYDI AMA BİR SANİYE DURMADI’

Yaşama karşı sorumlu yaklaşımı Sorxwîn’i çok etkiler. Şöyle dile getiriyor: “Ayakları hepsi yara olmuş ve su toplamıştı. Ama noktaya ulaştığında yaralarına ve yorgunluğuna aldırmadan grubun ihtiyacını karşılıyordu. Yemek hazırlıyorduk, bizimleydi. Kolektif bir ruha sahipti.”

KOBANÊ’YE SUİKASTÇI OLARAK GİTTİ

Gabar yolculuğundan sonra bu kez Kobanê’de bir araya gelirler. Zarîn, 2014 yılında Amed’den Kobanê’ye gider. Sorxwîn ve Zarîn uzun bir yolculuk ardından daha da zorlu ve uzun bir yola girer.

Zarîn, Kobanê’ye uzman suikastçı olarak gider. Sorxwîn, Zarîn’i ikinci görüşünü şöyle anlatıyor: “Amed’den Kobanê’ye gelmişti. Yine yorgundu ama tıpkı Gabar’daki gibi aldırmıyordu. Zarîn güçlü bir suikastçıydı ve suikast görevi için Kobanê’deydi.”

DAİŞ’Lİ SUİKASTÇILARI ETKİSİZLEŞTİRDİ

Zarîn ve grubunun Amed’den Kobanê’ye gelmesi Kobanê’nin kaderini değiştirir. Kobanê onlarla artık daha güçlüdür. Gündüzleri Kobanê’de hareketin zor olduğu süreçlerde Zarîn rolünü oynar ve DAİŞ’e büyük darbe vurur.

Sorxwîn, Zarîn’in Kobanê direnişindeki etkin rolünü şu sözlerle dile getiriyor: “Heval Zarîn ve grubu, Kaniya Kurda cephesindeydi. Kısa bir sürede DAİŞ’in suikastçılarını etkisiz kıldı. DAİŞ’in 3 suikastçısı sadece Kaniya Kurda’daki direnişçilere karşı savaşıyordu ama Zarîn kısa bir süre içerisinde 2 DAİŞ suikastçısını etkisiz kıldı.”

SAVAŞA RAĞMEN GÜLÜŞÜ

Kobanê, ki nefesin bile zor alındığı yerdir o zaman. Çatışmalar, şehadetler, yaralılar... Böyle bir ortamda Zarîn’in moraline, coşkusuna ve kendine olan güveninden taviz vermediğine işaret ediyor Sorxwîn: “Yoğun çatışma içinde bile şaka yapmaktan imtina etmezdi. Bir gün artık Zarîn’in mevzilerini belirlememiz gerekiyordu. Çünkü düşman artık Mürşitpınar’a yaklaşmıştı, Zarîn’e 3 mevzi gerekiyordu. Zarîn, ‘Mevzi yerlerini belirlemek benden, yapmak ise sizden’ diyerek güldü. Savaş yoğunluğu Zarîn’i etkilemiyordu, eskisi gibi şakacı ve moralliydi.”

YOLDAŞLARINA CESARET VERİR, ZAFERİN KAPISINI ARALAR

Zarîn, Kobanê’nin en stratejik yeri olan, geliş gidişlerin, yaralıların ve şehitlerin alandan uzaklaştırıldığı, cephane ve savaşçı takviyesi yapılan yolu DAİŞ’li suikastçılardan temizler ve büyük bir hamle başlar.  Sorxwîn o anları şöyle anlatıyor: “Sabah yoğun bir çatışma başladı. Çetelerin öndeki eve yerleştiğini fark etmemiştik. Hamlenin hazırlığını biz yapmıştık ama saldıran ilk onlar oldu. O esnada birçok şehit ve yaralı verdik. Heval Zarîn de Kaniya Kurda’daki bir çatıda mevzilenmişti. Biz hep bir duvarın önündeydik ve o geçiş aralığında DAİŞ’in suikastçıları vardı. Ne kadar hızlı hareket etsek de suikast ediyorlardı. Zarîn, oradaki DAİŞ suikastçılarını da imha etti. DAİŞ’lilerin etkisizleştirilmesi bize nefes verdi. Çünkü o yol hattından hem yaralıları, hem cephaneyi hem de şehitlerimizi götürüyorduk. Başlatılan hamle akşam saatlerine kadar çok başarılıydı. Bir arkadaş şehit düşmüş ve Zağros-1 DAİŞ’in eline geçmişti. O da uzun menzilliydi. Ardından DAİŞ’e büyük bir takviye geldi.”    

Takviye ardından çatışma şiddetlenir. Zarîn’in üç mevziden birine yerleşmesi gerekir. Zarîn ilk mevziyi seçer. Suikastı ile hem yoldaşlarına cesaret verir, Kobanê’yi zafere doğru götürür ancak DAİŞ çetelerinin de baş hedefi durumuna gelir. 

29 EKİM 2014

Zarîn ve Sorxwîn burada yaklaşık 25 gün birlikte kalır. Sorxwîn, o gün bir şeyler olacağını hisseder. Tarih 29 Ekim 2014’ü gösterir ve önce Kobanê’de ses getiren suikastçı Zarîn yaralanır, ardından komutan Gelhat şehit olur.

Mevzilerinin karşılıklı olduğunu söylüyor Sorxwîn: “O esnada Zarîn’in olduğu mevziye üç mermi atıldı. İlk ikisi isabet etmedi ama üçüncüsünde Zarîn’in saçı gözüktüğü için kafasına isabet ettirildi. Arkadaşların bağrışmaları arasında Zarîn’in yaralandığını anladım.

YOKLUĞU ÇOK ETKİLEDİ

Varlık yokluk savaşıydı. Tek kişi kalsak da DAİŞ’in hedefine ulaşmasına izin vermeyecektik. Biz özgürlüğe kilitlenmiş, düşmanın zafer elde etmesinin önüne geçiyorduk, onlar da Kobanê’yi ele geçirmede ısrarlıydı. İki güç karşı karşıyaydı. Özgürlükte ısrarlı olan Önder Apo militanları DAİŞ’in ilerlemesinin önüne geçti. Zarîn, buna öncülük yaptı. Zarîn ve yüzlercesi saldırıyı kırdı. Bu şekilde DAİŞ Kobanê’de büyük bir darbe aldı. Yaralanan Zarîn’in yokluğu bizi çok etkiledi, Kaniya Kurda cephesini de olumsuz etkiledi. Çünkü Kaniya Kurda cephesinde yürütülen savaş suikast savaşıydı.”

ZARÎN’İN ŞEHİT OLDUĞUNU SANIR

Zarîn yaralandıktan sonra tedavi için başka bir alana gidince Sorxwîn, uzun bir süre Zarîn’i göremez. Onun şehit olduğunu düşünen Sorxwîn, bir gün Zarîn’in yanında kalan bir arkadaşını görür. Yaralandıktan sonra Zarîn’den aldığı ilk haberdir.

Anlatmaya devam ediyor: “Yaklaşık üç ay bitkisel hayatta kalmış. Biraz kendine geldikten sonra doktorlar, ‘Tanıdığı ve sevdiği kişileri yanına getirin ki hafızasının yerine gelmesi için şok etkisi yaratsın’ demiş. Arkadaşlar önce ailesini getiriyor ama Zarîn eliyle işaret ederek onlardan çıkmalarını istiyor. Son çare olarak internetten YPG-YPJ bayrağı, Kobanê savaşı görüntüleri gösterilir ama Zarîn yine refleks vermez. Bir anda Önder Apo’nun fotoğrafını görüyor ve çığlık atmaya başlıyor. Ancak Başkan’ın fotoğrafı Zarîn’in hafızasını geri getirmeye yetti. Ardından Zarîn’e uzun bir süre daha Önder Apo’nun fotoğrafları gösteriliyor ve Zarîn yavaş yavaş kendisini toparlamaya başlıyor.”

Zarîn’in dünyasını anlamanın zor olmadığını kaydediyor Sorxwîn. “Zarîn konuşamıyor, yürüyemiyor ama Kobanê’de nasıl bir rol oynadıysa bugün de aynı rolü oynuyor” diyor Sorxwîn.

ÜÇÜNCÜ KARŞILAŞMA

Zarîn, tedavisini bitirdikten sonra yeniden Kobanê’ye döner ancak Kobanê’yi çok hatırlamaz. Neredeyim diye etrafına bakar durur. Ne doktorlar Zarîn’in adını bilir ne de Zarîn adını söyleyebilir; el işaretleri ile söyleyebildiği kadardır. Doktorlar adının Zêrîn olduğunu düşünür, ta ki Sorxwîn’le üçüncü kez karşılaşana kadar.

Sorxwîn 3’üncü buluşmayı şöyle aktarıyor: “Doktorlar Zêrîn diye bir arkadaşın geldiğini ve Kaniya Kurda cephesinde kaldığını, tanıyıp tanımadığımı sordu. Hastaneye doğru harekete geçtim ama Zarîn olduğunu tahmin etmemiştim. Hastaneye ulaştığımda Zarîn’i karşımda gördüm ve Zarîn yine çığlık attı. Beni tanımıştı. Doktorların kendisine Zêrîn demesine de çok alınmıştı. Adının Zarîn olduğunu işaretlerle teyit etmemi istedi.”

ETRAFI HEP KALABALIKTIR

Sorxwîn, Zarîn’in yaşama bağlılığını anlatarak sözlerine noktayı koyuyor: “Zarîn toplumsal bir kişilik. Kim olursa olsun, nereden gelmiş olursa olsun, Zarîn’i tanısın veya tanımasın; etrafında hep bir kalabalık vardır. Yaşami heyecanı, özgürlüğe olan aşkı çok farklı. Önder Apo’ya olan bağlılığını ifade etmez zor. Zarîn’i şu ana kadar ayakları üzerinde tutan, Önder Apo’ya olan sevgisi ve bağlılığıdır.”

AYNI KADERİ PAYLAŞAN NEWAL ANLATIYOR

Zarîn ile Kobanê’de tanışan ve beraber tedavi gören Newal Egîd Koçer ise başından aldığı darbe nedeniyle Zarîn’i tanıdığı kadar anlatamıyor ancak Zarîn’in onu ne kadar etkilediği heyecanından belli. Newal, “Savaşında çok cesurdu.  Güçlü bir suikastçıydı. Zarîn ile bir diyalogum olmadı ama cepheye giderken gülüşleri hiç aklımdan çıkmadı” diyor Zarîn için.

Zarîn ve Newal farklı cephelerde yer alır ama Zarîn’in adı tüm cephelere yayılır. Zarîn’in büyüsü, gizemi herkesi etkilediği gibi Newal’i de etkiler. Newal ile Zarîn’i yaraları bir araya getirir. İki savaşçı, iki Kobanê direnişçisi… İkisi de konuşamaz ve yürüyemez. Newal ve Zarîn birbirine bakar kalır. 

Tekrar Kobanê’de bir araya geldiği Zarîn’le geçirdiği günleri anlatıyor: “Birlikte 9 ay tedavi gördük. Her sabah birlikte fizyoterapiye gidiyorduk. İçimizde en moralli, coşkulu olan Zarîn’di; gücümüzü ondan alıyorduk. Var gücüyle moralini etrafa da saçıyordu. Ben de Zarîn gibi konuşamıyordum ama Zarîn çok farklıydı. Zarîn beni çok etkilemişti. Yaralanma durumumuz aynıydı ama Zarîn çok farklıydı. Morali ve coşkusu ile tanınıyordu. Yeniden konuşabilmek için çabasını anlatmak az kalır.”

YARALANANLARA ZARÎN ÖRNEK GÖSTERİLİR

2016 yılında Minbic hamlesinde yaralanan ve felç olan Mizgîn İdris, Zarîn ile 2017 yılında tanışır.

Zarîn’le tanışmadan önce adından çok söz edildiği için onu gıyaben iyi tanıdığını söylüyor. Nedenini ise “Yaralanan arkadaşlara ilk Heval Zarîn’den bahsedilirdi. Ağır yarasına rağmen en moralli, en coşkulu olan Zarîn’di çünkü. Yaralandıktan sonra hiç hareket edemezken enerjisini hiç kaybetmeden yaşama tutunmuştu” sözleriyle anlatıyor.

Mizgîn de yaralandığında ilk Zarîn’in adını duyar ama bir gün Zarîn’i göreceğini düşünmez. Yolları Qamişlo yaralılar evinde kesişir. Mizgîn o anı şöyle anlatıyor: “Zarîn Kobanê’deydi. Tedavi için Qamişlo’ya gelmesi ile hayalimdeki Zarîn ile tanıştım. Bana anlatılanlardan daha fazlasıydı. ”

ÇEKİM MERKEZİ GİBİ

5 yıldır beraber olduklarını söyleyen Mizgîn, "Zarîn’in yaşamı 24 saat Önder Apo ve şehitler yaşamakla geçiyor. Ağır yaralanmış olması onu etkilememiş, tersine daha da güç almış, büyük bir maneviyatla yaşama katılıyor. Gözleri ile bize bunu anlatıyordu” diyor.

Zarîn’le bir mimik hareketiyle bile anlaştıklarını ifade eden Mizgîn şöyle devam ediyor: “Zarîn’in yoldaşlığı herkesi etrafına topluyor, çekim merkezi gibi. Zarîn’in olduğu yerde toplumsallık var. Herkes Zarîn’in yaşamını bilmek, tanımak istiyor. Zarîn’in bir işaretini anlamak, Zarîn’i dinlemek hem bizi hem de Zarîn’i mutlu ediyor. Tecrübelerini arkadaşlara anlatmayı çok seviyor. İşaret yoluyla da olsa hep anlatır. Önceden bir kelime bile söyleyemeyen Zarîn, azim ve istekle şimdi isimlerimizi söylüyor. Zarîn’in bir gün oturabileceğine, bir kelime bile olsa söyleyebileceğine kimse inanmazdı. Bir mucize gibiydi Zarîn’in yaşaması. Zarîn’in direnişi, iradesi onu bugünlere getirdi.”

‘GÜNLÜĞÜNDE ÖNDER APO VE ŞEHİTLERDEN BAHSEDİYOR’

Mizgîn, Zarîn’in düzenli yaşantısıyla da örnek olduğunu söylüyor: “Hangi saatte ne yapacağı kesinlikle bellidir. Sabah kalkış saatinden uyuma saatine, gün içerisinde neler yapacağını bir gün öncesinden belirler. Zarîn’in bir günü bile boş geçmez, her zaman bir programı vardır. Baştan sona Önderlik ve şehitler üzerine düzenli bir şekilde yazdığı günlüğünü tutar.

Zarîn, neden yazmaya başladığını günlüğünde şöyle anlatıyor:

‘ÜSTELİK BEN YÜRÜYEREK GELDİM’

“Başkanım, buradan ta İmralı’ya sevgi ve selamlarımı size gönderiyorum. İlk şunları söylemek istiyorum. 4 yıldır yaralıyım, konuşamıyor ve çok da yazamıyorum. Kendimi ifade edemiyorum, edemiyordum. Ta ki sizi rüyamda görene kadar. Evet sizi yazmak cesaret ister ve ben de ilk defa cesaret ediyorum. Sizi rüyamda gördükten sonra bir şeylerin işaretiydi. 4 yıldır sizi ilk defa rüyamda gördüm. Ben, Cuma arkadaş, Abbas arkadaş ve Sozdar Avesta arkadaş sizi İmralı Cezaevi’nden kurtarmaya geldik. Üstelik ben yürüyerek geldim… Hislerimi söylemekte çok zorlanıyorum. Ama vazgeçmiyorum tıpkı size olan bağlılığım, inancım ve umudum gibi. Her ne kadar konuşamıyor kendimi ifade edemiyorsam da ruhum, kalbim, düşüncem, fikrim hep sizinle ve size olan umut ve inanç hiç tükenmeyecek. Özgür yarınlara…”