Ağır tecrit işkencesi nedeniyle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan hiçbir haber alamadıklarını, ancak büyük direndiğini çok iyi bildiklerini belirten KJK Koordinasyon Üyesi Hêvî Nûda, “Ağırlaştırılmış tecrit, hücre içinde hücre cezaları, bize bunu çok açık biçimde göstermektedir. Rêber Apo’nun duygu, düşünce ve bedende yenilmezliğini, teslim olmazlığını anlatmaktadır. Gerillamız bundan güç alıyor ve düşmana karşı esasta bu büyük güç, ruh ve bilinçle savaşıyor” diye konuştu.
KJK Koordinasyon Üyesi Hêvî Nûda, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:
Türkiye’nin şu anda içinde debelendiği siyasi, ekonomik, toplumsal, sosyal krizin, AKP’yi bitirme noktasına ulaşması ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ve Kürt soykırımı politikasıyla arasında nasıl bir bağ var?
Sorunuza cevap vermeden önce, AKP-MHP faşist iktidarının soykırımcı saldırılarına karşı gerillamızın tarihi direnişine vurgu yapmak istiyorum. En genç yoldaşımızdan 30 yıllık yoldaşlarımıza kadar bu faşist rejime karşı görkemli bir direniş yaşanıyor, bu savaşta çok değerli yoldaşlarımız şehit düşüyor. Bu anlamda son süreçte şehit olan PAJK Meclis Üyemiz Bêrîvan Zîlan, Botan’da gerillayı fotoğraf karelerinde ölümsüzleştiren Jiyan Amargî ve tarihi Zap direnişinde ölümsüzleşen komutanlarımız Rojda, Karker ve Doğan arkadaşlar şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, her koşul altında anılarına bağlı yaşayacağımızın sözünü yineliyoruz. Aynı zamanda her gün direniş mevzilerinde düşmana kök söktüren, hiçbir insanlık ölçüsü kalmayan saldırılara karşı büyük insanlık ölçüsü ve ahlakı ile direnen tüm HPG ve YJA Star gerillalarını, komuta ve savaşçı yapısını selamlıyoruz. Şehit Bêrîvan Zîlan, 30 yılı aşan mücadele tarihinde kadın ordulaşmasından toplumsal, ideolojik ve siyasal çalışmalara kadar birçok alanda çalışma yürütmüş, yetkinleşmiş bir yoldaşımızdı. Kadın devrimimiz, örgütümüz aynı zamanda Bêrîvan arkadaşın varlığı, katılımı ve öncülüğüyle de anlam ve güç kazanmıştır. Anısına layık olmak, kadın devrimini yaygınlaştırmak ve devrimin süreklilik gücünü geliştirmek anlamına gelir. İzlerini takip ederek kadın gerillacılığını, komutanlaşmasını ve toplumsal devrimciliğini güçlendirecek ve zafer yolunda ilerleyeceğiz.
EZİLENLER AKP İLE AYNI GEMİDE DEĞİLDİR!
Çözümsüz bir Kürt sorunu, krizli ve çöküş yolunda ilerleyen bir devlet yönetimi ile çaresiz, gittikçe yoksullaşmış, çelişkisi daha yoğunlaşmış Türkiye halkları gerçeğidir. Devlet, özgürleşen Kürt gerçeği karşısında zayıflamayı kabul edemedikçe daha fazla şiddet politikası uygulamakta, daha fazla şiddet uyguladıkça da daha fazla zayıflama gibi bir kısır döngü içinde debelenmektedir. Üstelik faşist Erdoğan ve rejimi bir de “aynı gemideyiz” diyerek, Kürt halkı başta olmak üzere tüm Türkiyeli halkları, ezilen sınıfları ve özellikle de kadınları ve çocukları bu kısır döngüde kendisiyle birlikte boğmaya çalışmaktadır. Aynı yolun yolcusu olmadığımız gibi, aynı gemide de değiliz. AKP-MHP faşizminin gemisi, özel ve kirli savaş, milliyetçilik, dincilik, ahlaksızlık, yalan, komplo, tecavüz ve cehalet fareleriyle doludur. O geminin artık her tarafı delik-deşik hale gelmiştir. Ezilenler, halklar, kadınlar bu gemiye ait değildir, bu gemide yeri yoktur, ancak derinleşmiş özel savaş ile herkesin aynı gemide olduğu algısı yaratılmakta, bu algı ile toplumu da kendisiyle batırmak istemektedir.
MADDİ VE MANEVİ OLARAK FRENSİZ SALDIRIYOR
En son Dêrik’te Cengiz Holding’e ait frenleri patlamış TIR’ların yaptıkları, AKP-MHP faşist hükümetinin durumunu çok iyi anlatmaktadır. Nasıl ki bu iki TIR sokaktaki insanları ezip geçmişse AKP-MHP iktidarı da toplumu, değerleri, insanlığı, ahlakı, tüm güzellikleri silindir gibi ezip geçmektedir. Zaten bu olayın gelişim biçimine de bakıldığında, hiç de bir kaza gibi görünmemektedir. Kaza ya da tesadüf olmayacak kadar örgütlü görünmektedir. Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da, Amediyê’de sıkışan Türk devleti, giderek iktidar gücünü yitiriyor, bu nedenle önünde hiçbir engel görmek istemiyor. Nasıl ki Medya Savunma Alanları’nda büyük bir irade ile direnen gerillaya karşı hiçbir ahlaki ölçü-sınır tanımadan kimyasal, taktik nükleer silahlarla saldırıyorsa topluma da maddi ve manevi olarak frensiz saldırıyor. “Önümde durmayın, Cengiz Holding’in TIR’ları gibi sizi ezerim” demek istiyor. Kürdistan dağlarında frensiz, sınırsız, ölçüsüz güç ve silah kullanan AKP-MHP faşizmi, Kürdistan şehirlerinde de farklı yöntemlerle bunu uygulamaya çalışıyor. Bu vesileyle kaza süsü verilen bu saldırıda yaşamını yitiren insanlarımızın ailelerine baş sağlığı diliyor, yaralananlara şifalar diliyoruz. AKP’nin bu saldırının gümdemleşmesinin önünü alma, davayı kan parası vb. gibi kirli yöntemlerle kapatma kandırmalarına karşı halkımızı duyarlı olmaya ve katliamın hesabını sormaya çağırıyoruz.
SÜREBİLDİĞİ KADAR SÜRMEYE ÇALIŞACAK
Artık AKP-MHP faşist hükümetinin geliştirmek istediği hegemonya rüyaları, imparatorluk hayalleri kırmızı alarm vermeye başlamıştır. Sürekli savaş politikası, artık toplumun, ekonominin, hukukun, sağlığın, eğitimin, sosyal hayatın kaldıramayacağı bir boyuta ulaşmıştır. Nasıl ki freni olmayan bir TIR sonsuza kadar denetimsiz biçimde gidemeyecekse AKP-MHP hükümeti de artık ilerleyemeyecek hale gelmiştir. Rêber Apo’nun yıllar öncesinden söylediği gibi, bu tarz ilerleyişin ulaşacağı bir son, sonuç yoktur. İşte bugün Önderliğimizin öngördüğü biçimde AKP gerek Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne karşı saldırı politikalarının ve gerekse de bölgesel hegemonya hayallerinin ağır bedellerini ödemeye başladı. Ancak iktidar refleksi olarak durmanın da kendisi için yenilgi, kaybetme anlamına geldiğini çok iyi bildiği için savaş TIR’ını sürebildiği kadar sürmeye çalışıyor. Bu kanlı yolda öyle bir tarzda ilerledi ki bunun geri dönüşü de yok, o nedenle frensiz biçimde oraya buraya saldırmayı temel çare olarak görüyor. Savaş suçu, ahlaki suçlar, insani, maddi-manevi çok çok büyük suçları var ve artık bunları gizleyemez haldedirler. Dikkat edilirse, yıllardır etrafında birlikte çalıştığı kadroları değiştirmemektedir. MİT Başkanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na kadar hepsi aynı suç ortaklığı içinde olduğu için sonuna kadar bu suç ortaklığını birlikte götürme peşindedirler.
İMRALI’DA BAŞLAYAN POLİTİKA YAYILIYOR
Çok yönlü saldırılarla rejimini ayakta tutmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Bu çok yönlü saldırının ana kaynağı İmralı’da Rêber Apo’ya karşı uygulanan ağırlaştırılmış tecrit işkencesidir. Bu politika, buradan başlayıp sistemleştirilmekte; yaşama, politikalara, askeri strateji ve taktiklere uyarlanmaktadır. Rêber Apo, kendisiyle ya da bir aşiret, bir kesimle sınırlı bir birey olmadığı, tam tersine Kürt halkının ulusal önderliğini ve yine çağımız ezilen insanlığının sosyalist önderliğini temsil ettiği için her saldırı, Kürt’e ve dünya insanlığına karşı saldırı anlamına gelir. Tabii kadın özgürlük mücadelesindeki samimiyeti ve öncülüğünden dolayı aynı zamanda kadınlara karşı saldırı anlamına gelir. Nitekim Kürtlere, kadınlara, demokrat insanlara bu yönlü saldırıların ne kadar yoğunlaştığını herkes çok açık biçimde görmektedir. Bu ağır tecrit işkencesi nedeniyle Rêber Apo’dan hiçbir haber alamıyoruz, ancak büyük direndiğini çok iyi biliyoruz. Ağırlaştırılmış tecrit, hücre içinde hücre cezaları, bize bunu çok açık biçimde göstermektedir. Bu durumun bize anlattıkları vardır; Reber Apo’nun duygu, düşünce ve bedende yenilmezliğini, teslim olmazlığını anlatmaktadır. Gerillamız bundan güç alıyor ve düşmana karşı esasta bu büyük güçle, ruhla, bilinçle savaşıyor.
Bu soykırım politikasının kırılması, Kürdistan ve bölgemiz için çok önemlidir, belirleyicidir. Bu kırılma, soykırım politikasının ana kaynağında yani İmralı’da başlayacak ve Önderliğimizin fiziki özgürlüğü ile dalga dalga özgürlük ve çözüm olarak yayılacaktır. Bu nedenle Önderliğimizin fiziki özgürlüğüne kilitlenmek, çalışmalarımızı bu noktaya odaklamak, Önderlik paradigmasını alabildiğine yaymak, insanlığa tanıtmak, aynı zamanda 21. yüzyılın Kürtler açısından soykırım kıskacını parçalamak anlamına gelir.
Devam edecek…