Serhat: İran ve Rojhilat'ta direniş sürerse yepyeni dönem başlar

PAJK Meclis Üyesi Ronahi Serhat, "Direnişin sürdürülerek siyasal değişim programına yol açması halinde İran’da yepyeni bir dönem başlar" dedi.

 Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (PAJK) Meclis Üyesi Ronahi Serhat, İran ve Rojhilat'taki gelişmelere ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı...

Tüm dünyada erkek egemenlikli sistemlerin kadın düşmanlığı gittikçe tırmanıyor. Kadınlar dünyanın her yerinde erkek şiddetine, zulmüne, taciz, tecavüzüne maruz kalıyor. Soykırım ve işgal tehlikesi altında olan ve savaşın devam ettiği ülkelerde  bu gerçeklik çok daha vahşi bir şekilde karşımıza çıkıyor. Rojhilat Kurdistanlı Jîna Eminî ve Şiler Resuli'ye yönelik saldırılar son örnekler. Kadına karşı artan bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz, mevcut sistemsel gerçeklikle bağını kurmak gerekirse neler söyleyebilirsiniz?
Tüm karanlık ve şiddet karakterine rağmen 21. Yüzyıl için Kadın Özgürlük Yüzyılı  tespitini ortaya koyarak erkek egemen paradigmasına karşılık kadın özgürlük paradigmasıyla yeni bir tarihi çıkış yapan Rêber APO’yu selamlıyorum. Bu anlamda Rêber APO’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak kadınların ve halkların özgürlüğünü sağlamaktır. Dem Dema Azadiye ve Kadın Kırımı Toplum Kırımıdır, Kadını Savunma Hamlesine katılım cinsiyetçiliğe, şiddete, yoksulluğa, sömürüye, talana, kıyıma son vermektir. Demokratik-özgür sistemimizi yaratmaktır. Geliştirdiği Kadın Özgürlük İdeolojisiyle özgürlük çağını başlatan Rêber APO, demokratik toplum manifestosuyla direnen kadınlara, dünya halklarına, toplumsal tüm kesimlere özgürlük kaynağıdır.  Rêber APO’nun demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü paradigmasına dayalı demokratik ulus anlayışıyla demokratik konfedaralizmi inşa etmek yüzyılın sorunlarına çözümün gerçek projesidir. Bu bağlamda içinde olduğumuz dünya sistem gerçeği ve ulus-devlet iktidarlarının zihni ve yapısal gerçeğinden ayrı kadına yönelik cins kırımını ele alamayız. Kadın kırımı toplum kırımıdır. Kırım fiziki geliştiği gibi, ulus-devlet iktidarların ekonomik, politik, kültürel tüm araçlarıyla ve medya gücüyle, militarist örgütlenmeleriyle geliştirilmektedir. Kapitalist dünya sistem gerçeği demek cinsiyetçi, militarist, dinci ideoloji ve politikalarla bunu bilimsel açıklamalarla maskelemek demektir. İlk ezilen, sömürülen sınıf ve toplumsal hakikat olarak toplumsal özgürlük sorununun temelidir.

İçinde olduğumuz dünya sistem gerçeği, ataerkil, sınıflı devletli uygarlık olarak ulus-devlet rejimleri kadın karşıtı, kadın düşmanı olup özgürlük ve demokrasi düşmanıdır. Kadın sömürüsü üzerinden yükselen ataerkil dünya sistemi krize girdikçe temel korkusu kadının uyanışı, başkaldırarak özgürleşmesidir. Çünkü kadın özgürlüğü, insan hak ve özgürlüklerin temelini oluşturur. Yani toplumun, halkın demokrasi ve özgürlük sorununun temelini oluşturur. Bu gerçeklik ulus-devlet iktidarları tarafından bilindiğinden kadına sistematik baskı, zor ve şiddet uygulanarak sistem değişikliğin önü alınmak istenmektedir. Bu nedenle tüm kadın hareketlerinin politik eylemlerinde öne çıkan ‘kadın cinayetleri politiktir’’ tespiti ideolojik bir tespittir. Erkek egemen ideoloji tüm iktidarların zihniyeti ve politikasını belirler. Kendiliğinden ya da bir devletle, ülkeyle sınırlı bir durum değildir. Tüm kadın eylemlerinde egemen erkeklik-egemen ulus-devlet-tahakkümcü iktidar bütünlüğü içinde sorgulanmakta. Ve ataerkil sisteme başta kadınlar olmak üzere tüm ezilen toplumsal kesimlerin baş kaldırışı 2000'li yıllardan bu yana her geçen yıl giderek yükselme trendi içindedir. Yani ataerkil sistem ve sistem karşıtı olarak en radikal toplumsal değişim gücü olarak kadınlar temel öznedir. Kadınlar toplumsal güç olarak, düşünsel ve politik çizgilerinde sistemle radikal mücadele içindedir. Aynı zamanda kadın özgürlüğü, tüm toplumsal özgürlük sorunlarının temeli olduğundan toplumsal demokratik değişimi açığa çıkaracak bir kuvvettir. İşte erkek egemen iktidarlar, bu kuvvetten korkmaktadır. Dünyanın her yerinde kadına en acımasız saldırılar gelişmekte, bedeninin fuhuş ticaretiyle sömürülmesinden tutalım, taciz-tecavüz normalleştirilmiştir. Yine en ucuz iş gücü olarak emeği sömürülmekte. Kapitalist modernite kültüründe ve politikasıyla metalaştırılarak kullanılan en kârlı sektördür. Ortadoğu toplumlarında ise soy sürdürme ve namus anlayışıyla ataerkil iktidarcı sistemi ayakta tutan nesneye indirgenmiştir. Söz konusu bir de Kürt olunca, kadına şiddet sömürge ulus olarak Kürt halkına uygulanan soykırımın öncelikli hedefidir.

Demokratik uygarlığın hiç susmayan sesi olarak kadınlar, cinsiyetçi, militarist, dinci sistemi, yüzyılımızda da daha cesur çıkışlarla sorgulamakta ve karşı koymaktadır. Sadece eylemsel olarak karşı çıkışlarla sınırlı olmayıp aynı zamanda yeni bir toplumsal yaşam sistemini kurgulayan ve uğruna her bedeli göze alan düzey kazanmıştır. Kadınlar, salt talep eden değil, demokratik-özgürlükçü yeni bir sistemin yapıcıları olarak bilinç, örgütlülük ve eylem sahibidir. Kapitalist sistem krizinin 3. Dünya Savaşı gerçeği olarak dışa vurduğu bu kaos ortamında bir taraf olarak kadın özgürlük duruşu yükselmektedir. Kadınlar, değişimin başat aktörüdür. Kadınlar, ezilen halkların, toplumların en yalın ifadesi olup temsilcisi, dili, hakikati ve gerçeği olarak karşı çıkışları devrimcidir, değişimin müjdeleyenidir, umududur.  

'TÜM KADINLARA VE TOPLUMUN ONURUNA SALDIRIDIR'

Jîna Emînî 22 yaşında genç bir Kürt kadınıydı. 14 Eylül günü İran devletinin ahlak polisleri tarafından ‘saçları görünüyor’ diye gözaltına alındı, işkence edildi ve 19 Eylül günü yaşamını yitirdi. Yaşanan son örnekten de yola çıkarak İran özellikle kadınlar ve toplum üzerinde geliştirdiği bu baskıların kaynağı nedir?
Jîna Emînî’ye saldırı ve halkın öfkesine salt İran'la sınırlı bakılmamalı. Suriye, Türkiye, Irak açısından sorgulanmalıdır. Birkaç açıdan ele almaya ihtiyaç vardır. Tüm kadınlara ve kadın şahsında toplumun onuruna, varlığına yöneltilmiş saldırıdır. Başta Kürdistan olmak üzere her yerde kadın düşmanı, halk düşmanı rejimlere karşı eylemler geliştirmek ve süreklileştirmek önemlidir.

Mesele bir tek rejimin kadına kara çarşaf ve başörtü dayatması değildir.  İran rejimi, anayasaya dayalı tüm kanun ve uygulamalarıyla anti-demokratiktir, özgürlük karşıtıdır. En cinsiyetçi rejim olarak kadınlar açısından köhne ve zulüm rejimidir. Erkeklerin kadınlara uyguladığı vahşet, taciz, tecavüz rejimce caizdir. Anti-demokratik, şeriat rejimi olarak her yönüyle ne olduğu açıktır. İran rejimi artık ne teşhir ne de eleştiriyle köklü bir değişimi gerçekleştiremez. İnsanlık dışı bir rejimdir. Acil demokratikleşmeye ihtiyaç vardır. Hem İran toplumunun hak ve özgürlüğü açısından hem Doğu Kürdistanlı halkımızın gasp edilen hakları açısından köklü bir demokratikleşme sürecine girilmelidir. Artık kadınıyla genciyle, Fars, Kürt, Azeri, Beluc tüm toplumun giderek dayattığı rejimin değişimidir. Rejimin değişimini devletin yıkılması olarak algılamak iktidarın yarattığı bir aldatmacadır. İktidarın yıkılma korkusudur. Toplumlar, nasıl yaşayacağına kendisi karar vermelidir. Toplumları baskı ve zor rejimine dayalı yönetmenin zamanı geçmiştir. Rejimler yıkılabilir, ancak toplumlar kalıcıdır. İnsanlık tarihinde nice iktidarlar, rejimler toplumsal değişime direnç gösterdikçe ya yıkılmış tarihin çöp sepetine atılmıştır ya da siyasal yollarla değişerek daha acısız, kansız bir refah dönemine geçmiştir. Ortadoğu’nun en kadim kültürel-tarihi geçmişine sahip İran toplumu, gerici rejimi değiştirerek demokratik sisteme geçerek, Kürt halkının öz yönetimini, kolektif haklarını anayasal güvenceye alarak birlikte ortak yaşamını kurabilir. İktidar, İran toplumunu artık daha fazla kandıramaz. Kendi korkusunda boğulacaktır. Başta kadınlar, gençler olmak üzere İran toplumu demokrasi ve özgürlük istiyor. İşte, Jîna Êmînî’ye yapılan saldırının hızla tüm Doğu Kürdistan ve İran şehirlerine yayılması bu arzunun ifadesidir. İran devleti, toplumsal özlemin önünü daha fazla askeri şiddet, idam dahil siyasi baskı ve zorla alamaz. Kadınların, halkların bu rejimi kaldırma gücü kalmamıştır.

'BÜYÜK BİR TOPLUMSAL UYANMA VAR'

Jîna Emînî’nin yaşamını yitirmesinden sonra Rojhilat ve İran’ın kentlerine yayılan gösteriler oldu. Kürdistan’ın dört parçasında ve dünyada Jîna’nın ölümü büyük bir yankı uyandırdı, sahiplenme gelişti. Sokağa taşan kadınlar, gençler ve toplumun her kesiminden insanlar ‘Jin Jiyan Azadî’, ‘Diktatöre ölüm’ sloganları attı. Tabii daha birçok slogan atıldı ama en belirgin olanı ve gösterilerin ortak sloganları bunlardı. Jîna’dan sonra sokaklara dökülen halkın talepleri ve tepkileri için neler ifade etmek istersiniz?

Esas irdelenmesi gereken yön; kadına yönelik saldırıya karşı Tarhan, Meşhed, Rasht, Paveh, Bane, Bukan, Kamyaran, Dehgolan, Sinê, Saqiz, Gilan, Şino ve Kirmanşah, Urmiye, Mahabat, Bicar, Diwandere, İsfahan, Pİranşar, Nexedê başta olmak üzere tüm toplumun ayağa kalkarak ahlaki-politik tutum almasıdır. Bu gerçekten başta tüm Kürdistan parçaları olmak üzere Ortadoğu ve dünyada ders çıkarılması gereken çok öğretici, eğitici bir duruştur. İnsan olma, toplum olma ahlaki ve politik toplum olma özelliğini korumakla mümkündür. Rêber APO da savunmalarının temeline ahlaki politik toplumu almıştır. Kadın ahlaki-politik toplumun hem temeli hem öznesidir. Geçtiğimiz yıllarda benzer toplumsal tutumu, dünyanın başka yerlerinde de görebilmiştik. Bir toplum ahlaki-politik yönünü korudukça toplumsallığını sürdürebilir. Varlığını, etik değerlerine sahip çıktıkça koruyabilir, erdemli olabilir, ayakta kalabilir. Kapitalist sistem onun ulus-devlet iktidarları toplumu parçaladıkça, hücrelerine kadar böldükçe, birbirine yabancılaştırdıkça, bireyci, çıkarcı, bencil yaptıkça toplumları sürü durumuna getirir ve yönetir. Buna karşı toplumsallıkta ısrar, insan olmada ısrardır. Yaşamın kendisi olan kadın, toplumu, toplumsallığı dolayısıyla insani öz değerleri temsil eder.  Kadına yöneltilen saldırı, toplum olmaktan çıkmadır, yaşama ters düşmedir. İnsanlıktan çıkmadır. Bu anlamda İran’da tepkilerin yayıldığı tüm şehirlerde toplumun tek sesle JIN-JÎYAN-AZADÎ sloganını atması büyük bir toplumsal bilinç uyanmasıdır. Bu kendi başına bir zihniyet devrimidir. Toplumsal kültürel devrimdir. Harekete geçen toplumun, kadın, yaşam ve özgürlüğün birbiriyle kopmaz bağını derinden anladığını gösterir. Reber APO, kadın özgürlük mücadelesinin taşıdığı anlamı JIYAN-JÎYAN-AZADÎ sloganıyla ortaya koyarak en özlü tanımı yapmıştır. Bugün Kürdistan’dan dünyaya yayılan bu slogan, hakikatin en çarpıcı ifadesi olarak erkek egemen sisteme başkaldıran, harekete geçen tüm devrimci, eylemci, özgürlük isteyen kadınlara mal olarak evrenselleşmiştir.

Jîna Emînî ve gösterilerde hayatını kaybedenler demokrasi şehididir. Halk, saldırılara gereken karşılığı vermekte olup onurluca sahiplenmekte. Kadınların öncülüğünde bu denli büyük çaplı ve giderek yayılan toplumsal tutum, tek başına bir şiddet unsuruna tepkiyi aşan karakterdedir. Gerçek anlamda bir halk hareketi olup tüm İran rejiminin köklü sorgulanmasıdır. Toplumsal devrim olarak ayağa kalkmasıdır, isyan birikmesinin patlamasıdır. Özgürlük iradesinin açığa çıkmasıdır.

 

Bu gösterilere en güçlü öncülük eden kadınlardı. Kadınlar rejime karşı büyük bir öfkeyle sokaklardaydı. Başta Rojhilatlı kadınlar olmak üzere İranlı kadınlara bir çağrınız var mı?

İran’da ortaya çıkan bu toplumsal tepki sistem karşısında güçlü bir halk hareketidir. Nasıl sonuçlanacağına dair şimdilik bir şey belirtmek erken olacaktır. Direnişin sürdürülerek siyasal değişim programına yol açması halinde İran’da yepyeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Ortada bir gerçeklik var ki, her direniş toplumsal bellek oluşturur, kültür oluşturur, moral değerleri yüksek tutar, iradeyi keskinleştirir, öz güveni derinleştirir ve özgürlüğe bir adım daha yaklaştırır. İran’da kadınlar ve halklar artık kendi özgürlük baharını, bayramını kutlamak istiyor. Bunun zamanı gelmiştir. Bu rejim ya aşılarak değişecek ya yıkılarak gidecek. İktidarın okuması gereken tek gerçeklik köklü bir siyasal demokratik çizgiyle değişim programına yönelmesidir. Hem iç demokratikleşme açısından hem Kürt sorununun çözümü açısından gereklidir. Aksi taktirde, halk hareketi dalgaları giderek büyüyecektir. Belki yer yer kesintiye uğrayabilir ancak bu irade yılmayacak, bu direniş ta ki değişim oluncaya kadar bitmeyecektir. Bunun geri dönüşü yoktur. Ortaya çıkan irade, kadınlar ve halklar açısından direniş hafızasının harekete geçmesidir. Kölelik dışında kaybedilecek bir şey yoktur. Direnişleri, Ortadoğu’daki statükocu, gerici rejimlere cevap olup direnen tüm kadınlara ve halklara büyük moral ve güç vermekte. İran’daki halk serhildanları, statükocu rejimlerin aşılarak Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde ve Kürt sorununun çözümüne ivme kazandırıp tarihi yeni bir hamlesel sürece giriştir. Rejim ne kadar toplumu baskı altına almaya çalışsa da bu gerçeklikten kaçamaz. Bize düşen, bulunduğumuz her yerde özgürlük sesine ortak olarak erkek egemen iktidarlara, cinsiyetçiliğe, faşizme, milliyetçiliğe karşı özgürlük mücadelesini büyüterek kaderimizi belirlemektir.

'TÜRK DEVLETİNE KARŞI DEVRİMCİ HALK SAVAŞI BÜYÜTÜLMELİ'

İran’da bu durumlar yaşanırken Rojava ve Suriye’de DAİŞ’e saldırı ve tehdidiyle birlikte TC devletinin de işgal ve soykırım saldırıları sürüyor. Bu saldırılara karşı bir direniş var. Bu direniş ve kadınların özgürlük mücadelesinin taşıdığı anlama ilişkin neler söylenebilir?
Güncel olduğu kadar stratejik bir önemi olan Rojava’nın hem Türk devletine hem DAİŞ’e karşı direnişine dikkat çekmek ve insanlık için Ortadoğu halkları ve kadınları açısından taşıdığı değeri görmek gerekir. DAİŞ kelle keserek, kadınları pazarlarda mal gibi satarak, kara çarşafları silah zoruyla giydirirken, yaşamı cehenneme çevirirken ve daha özelde Êzidîleri, Kürtleri katlederken bunu  Kürdistan özgürlük savaşçıları durdurdu. Kürdistan özgürlük hareketimizin militanları Kürdistan dağlarından yönünü Rojava’ya vererek bu direnişte etkili rol oynadı. Binlerce yoldaşımız şehit düştü. Kadın-erkek yoldaşlarımız, yine Kürdistanlı yurtsever gençliğimiz dört bir yandan akın ederek ve yine dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar Rojava’ya gelerek savaştı. Hâlâ DAİŞ, Ortadoğu ve dünya halkları açısından büyük tehlike olarak varlığını koruyor. DAİŞ’in en büyük destekçisi Erdoğan’dır. Bu bilgi, belge ve verilerle tespittir. Suriye’de YPJ-YPG özgürlük savaşçılarının DAİŞ’e karşı zafer kazanması kadın devrimine, toplumsal devrime yol açmıştır. Erdoğan iktidarı, kadın devrimini boğmak istiyor. Binbir bahane uydurarak özgür toplum sistemi olarak demokratik özerkliği ortadan kaldırmak istiyor. DAİŞ’e her türlü desteği vermeyi sürdürerek ve bizzat örgütleyip harekete geçirerek yine Şam rejimiyle tekrardan Kürt düşmanlığı üzerinden bir araya gelmeye çalışıyor. Rusya ve ABD ise çıkarları uğruna her türlü tavizi AKP’ye vererek saldırıların önünü açmaktadır. Almanya başta olmak üzere Avrupa devletleri de siyasi-ekonomik çıkarları uğruna AKP’nin Kürt düşmanlığına, soykırımcı, imhacı saldırılarına göz yummakta. Rojava kazanımlarına saldırı salt AKP’nin Kürt düşmanlığı meselesi değildir. AKP, Ortadoğu’da faşist bir hegemonya peşindedir. Bu anlamda Rojava’yı savunmak insanlığın özgürlük umudunu savunmaktır, kadın özgürlüğünü, halkların barış içinde ortak demokratik yaşamını savunmaktır. Kapitalist hegemonyaya karşı tutum almaktır. Kadın özgürlüğünü, halkların demokratik ortak yaşamını savunmak ve faşizme tutum almaktır. Erdoğan iktidarını baskıcı bir siyasi parti olarak göremeyiz. AKP, ikinci bir Nazi çizgisidir. Erdoğan da Ortadoğu’nun Hitler'idir. Faşist, ırkçı, cinsiyetçi, milliyetçi kafa yapısına sahip olup dünya halkları için de büyük bir tehdittir. Üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyet rejimi, halklar mezalimidir. Rojava’ya dönük askeri işgal saldırılarına karşı Kürt-Arap-Ermeni, Süryani halklarımızın ortak savunmasını geliştirmesi, bu temelde Devrimci Halk Savaşı’nı yürütmesi gerekir.

Erdoğan Türkiye’de ise iktidar gücünü kullanarak faşist uygulamalarla rol modelini yarattığı gibi kendisi dışındaki herkesi düşman, ihanetçi, bölücü, İslam karşıtı  suçlamalarla topluma tam hakimiyet kurmak istemektedir. Bunun için öncelikle politik kimliği olan kadınları ve hareketleri hedeflemekte. Yine eğitim, medya, diyanet kurumlarıyla kadını geleneksel rol modeline yöneltmekte. Ataerkil aile modelini özendirdiği gibi kadına şiddeti ve baskıyı teşvik etmekte. Kadın karşıtı cinsiyetçi politikalarını ırkçılık olarak ele almak gerekir.  Cinsiyetçiliği faşizm düzeyinde uygulamaktadır. Bizzat kendisi katliamcı bir politika izlemekte. Erdoğan iktidarı dini etkili kullanarak ve milliyetçilik yaparak kadınlara, topluma terör uygulamakta. İç ve dış politikada tekçi, milliyetçi politikayla hukuku, ekonomiyi, siyaseti, sanat ve sporu askeri seferberlik ruhuyla kullanmaktadır. Tümüyle şoven milliyetçi, saldırgan bir bloğa dönüştü. AKP, 22 yıldır aşama aşama şeriatçı bir rejime geçişin alt yapısını döşemektedir. Türkiye’de kadınlara yönelik cinayetlerde artış, kadın hareketlerine ve mücadeleci tüm kadınlara yönelik baskı ve zor, daha özelde Kürt kadınlarına yönelik şiddetle toplumu baskı cenderesinde tutmaktadır.   Diyanet Bakanlığını en etkili toplum karşıtı kullanan AKP iktidarı olmuştur.

 Kürt kadınlarına, Kürt halkına imhacı, soykırımcı saldırıları uygulayan AKP-MHP iktidar blokunu ABD’nin başını çektiği NATO desteklemektedir. İngiltere-ABD, Almanya ve diğer güçler, diktatör Erdoğan’a destek vermekten vazgeçmelidir. Kürt sorununa demokratik çözüm çerçevesinde yaklaşıp toplumsal haklarıyla birlikte tanımalıdır.  

 
AKP-MHP iktidarının devam eden bu toplum kırım ve kadın kırımına karşı gelişen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de kadın cinayetleri, şiddet ve cinsiyetçi saldırılara karşı toplumsal tepkide zayıflama var. Kadınların süreklileşen bir eylem çizgisi var ancak toplumsal bir hareketliliğe dönüşmede ciddi zayıflık var. AKP-MHP iktidarı, faşizan bir otoriteyle topluma baskı uyguluyorsa da buna karşı direnişi büyütmek gerekir. İçinde devletin de yer aldığı fuhuş şebekeleri, çocuklara cinsel saldırı, sokak ortasında kadınların öldürülmesi, yine zindanlarda siyasi tutuklulara şiddet, kadın hareketlerine, direnen kesimlere ciddi bir saldırı yaşanırken, toplumsal tepkinin yetersiz kalması kabullenilemez. Kadına dönük saldırılara karşı tepkileri sadece kadın hareketlere, kadın sorunuyla ilgilenen dernek ve diğer kurum ve kuruluşlara havale etmek, toplumsal politikada geriye düşüştür. Kadınlar Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de de ciddi bir iradedir ve önemli bir toplumsal güçtür. Ancak her türlü saldırıda toplumun vicdanının ayaklanması gerekir. Türkiye toplumu, İran’daki gibi ahlaki ve politik tutumunu radikal ve güçlü ortaya koyabilmedir. Bu açıdan başta da belirttiğim gibi İran’daki halk gösterilerinden Türkiye ve Kuzey Kürdistan yine Başûrê Kurdistan ve Irak’ın da ciddi dersler çıkarması gerekir. İran’daki kadınlar, halk ne güzel diyor: ‘Jin Jiyan Azadi' ve 'Diktatörlere Ölüm!' Erdoğan iktidarının da sonu gelmiştir. Türkiye’de ana akım medya organları aynayı kendi içine tutmadan İran’da olup bitenleri veriyor. Diktatör Erdoğan’ın borazanlığını yapmaktan vazgeçmelidir. Kürt halkına uygulanan imhacı-soykırımcı çizgi, Türkiye toplumunun bugününü ve geleceğini de imha etmektedir. Erdoğan diktatörlüğü yıkılana kadar Türkiye toplumu nefes alamaz, esaretten kurtulamaz, demokratik hak ve özgürlüğüne sahip olamaz, Kürt sorunu çözülemez. Yeni bir demokratik Türkiye’nin inşası kadınların, Kürt ve Türk halkı başta olmak üzere halklarımızın ortak mücadelesiyle şekillenecektir.

Başûr'da günlük olarak kadın katliamları yaşanıyor. Kadınların yaşam hakkı güvence altında değil ve söz konusu  kadınlar olunca hukuk, adalet yok. Böylesi bir durumda kadınlar ne yapmalı? Nasıl örgütlenmeli ve mevcut örgütlenme için neler söyleyebilirsiniz?
Başûrê Kurdistan’da iktidar, halka ciddi baskı uygulamakta. KDP, tek particilikle tüm farklı alternatif çıkışlara zor ve şiddet uygulamakta, baskılamaktadır. Kürdistan Özgürlük Hareketine, gerillaya öfkesi özgürlük çizgisini temsil ettiği ve mücadele yürüttüğü içindir. KDP’nin, faşist statükocu AKP-MHP rejimiyle soykırım saldırılarını yürüttüğünü tüm kamuoyu bilmektedir. Durum böyleyken Mesut Barzani’nin, Jina Emini’nin ailesine taziyelerini iletmesi Kürtlere karşı işlediği suçunu örtbas etmedir. Hem özgürlük mücadelesi yürüten devrimcilere her türlü komplo ve ihanet içinde olup hem Güney Kürdistanlı kadınların, gençlerin, çeşitli kesimlerin tek bir siyasal gösterisine, örgütlenmesine izin vermeyip Kürtlüğe sahip çıktığını göstermesi aldatmacadır, riyakarlıktır.  Kürt halkı üzerinden siyasi rant devşirmektir. Barzani hanedanlığı, demokratikleşmenin ve Güney Kürdistan halkının toplumsal özgürlüğünün önünde en büyük engeldir. Güney Kürdistan halkının buna çok derin tepkisi vardır. YNK’nin de toplumu pasifize eden, kontrol altında tutan, bir basın açıklamasına bile müdahale eden tutumu kabullenilemez. En son Rêber APO’ya hukuki destek vermek amacıyla basın açıklaması yapmak isteyen avukatları engellemesi anti-demokratik bir tutumdur, kınıyorum. Kendilerine örnek aldıkları yanı başlarındaki egemen ulus-devlet iktidarlar taklit edilerek bir yere varılamaz. Bu iktidarların sonu ortadadır. Halk, fazlasıyla otokratik, diktatör, statükocu rejimlerden bıkmıştır. Bu kamburu sırtında taşımak istemiyor. Bunun görülerek demokratik özgürlükçü çizgiye evrilmesi gerekiyor.
Burada Başûrê Kurdistan kadın örgütlerini yeri gelmişken eleştirmek gerekir. Varlığı ve yokluğu belli değildir. Mevcut siyasi partilerin gölgesi bile denilemeyecek denli siliktir. Ne zaman mevcut siyasi parti başkanlarının özel bir talebi olursa o zaman kadınlar, kadın örgütü olarak rengini açığa vurmakta. Bunu belirtirken çok değerli kadın siyasetçileri, kadın duyarlılığı yüksek olan ve çalışma yürüten, emek veren şahıs ve kesimleri kastetmiyorum. Ancak Başûrê Kurdistan’da ciddi bir kadın hareketinin varlığından söz edilemez. Buna rağmen biraz daha varlık gösteren adını ve eylemini gördüğümüz RJAK ise ciddi baskılarla karşılaşsa da direnişi, örgütlenmesi ve eylem çizgisi Başûrê Kurdistan ve Irak açısından demokratikleştirici, özgürlük umudu taşıyan bir değerdedir. Başûrê Kurdistan’da kadın uyanışının, harekete geçmesinin zamanı gelmiştir. Başûrê Kurdistan ve Irak’ın demokratik geleceğinde söz sahibi, eylem sahibi olabilmelidir. Ataletten sıyrılıp kendisini Kürdistan’ın diğer alanlarında yaşanan kadın özgürlük mücadelesiyle birleştirebilmeli ve Ortadoğu kadın direnişiyle bütünleştirebilmeli, dünya kadın hareketleriyle ortaklaşmayı başarabilmelidir. Bunu belirtirken kendi görev ve sorumluluğumuz gereğince Başûrê Kurdistanlı kadınlara özeleştirimiz olarak belirtiyorum.  
Son olarak, şunu belirtmek istiyorum. İmralı tecrit sistemi, Rêber APO şahsında Kürt halkına imhacı, soykırımcı çizgide ısrardır. Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğüdür. Esareti, Kürt halkının esaretidir. Bu bilinçle Kürdistan özgürlük dağlarında savaşan YJA Star ve HPG gerillaları kadınların, halklarımızın onurunu, kimliğini, iradesini, varlığını savunmanın ve özgürlüğü kazanmanın direnişini vermektedir.  Kürdistan gerillasının direnişi aynı zamanda Ortadoğu halklarının demokrasi ve özgürlüğünü savunmadır.  Faşist AKP iktidarının kimyasal bombalar dahil her türlü askeri tekniği kullanarak yürüttüğü soykırım savaşına karşı gerillanın direnişi çağın özgürlük direnişidir. İmralı tecrit sistemi ortadan kaldırılıncaya dek tüm Kürdistan gençliğini, kadınları ve halkımızı özgürlük gerillasıyla omuz omuza direnişi büyütmeye çağırıyorum.