Sozdar Dêrik: 4 Nisan bir başkaldırı günüdür

Önder Abdullah Öcalan’ın doğum günü ve YPJ’nin kuruluş yıl dönümünün aynı tarihte olmasının anlamlı olduğuna dikkat çeken YPJ Genel Komuntanlık Üyesi Sozdar Dêrîk, 4 Nisan’ın bir başkaldırı günü olduğunu belirtti.

Kürt halkının diline, kültürüne ve kimliğine dönük baskı ve inkar politikasının uygulandığına işaret eden Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) Komutanlık Üyesi Sozdar Dêrîk, “Ya köle olarak yaşayacağız, talan edileceğiz, topraklarımız işgal edilecek, kimliğimiz yasaklanacak, kadın olarak kimliğimiz yok edilecekti ya da buna karşı gelecektik” dedi.

4 Nisan’ın aynı zamanda Önder Abdullah Öcalan’ın doğum günü olduğunu kaydeden Sozdar Dêrîk, Önderliğin doğuşu bizim doğuşumuzdur. Önderliğin fiziki özgürlüğünün sağlanması inancı ve kararlılığıyla büyük mücadeleler vereceğiz” diye belirtti.

YPJ Genel Komutanlık Üyesi Sozdar Dêrîk, YPJ’nin 9’uncu kuruluş yıl dönümüne ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.

YPJ’nin ilanı öncesi Ortadoğu ve Suriye’de nasıl bir ortam hakimdi? YPJ’nin ilan edilmesi neleri tetikledi?

Ortadoğu’da 2011-2012 yılları ve öncesi de halklar arasında iktidarın manevi, maddi, siyasi, askeri vb. birçok boyutta baskı vardı. Çünkü hakim sistem despottu. Bunun için de Rojava ve Kürt halkı olarak diyebiliriz ki bu süreçlerde ulus gerçeğine özel bir yaklaşım vardı. Çünkü uzun bir süre mücadele yılı süregeldi.  Rojava’da Özgürlük Hareketinin etkisi vardı. Bizim de halk olarak birkaç esas gerekçemiz vardı. Birincisi ulusal boyuttaydı. Çünkü Kürt halkının kültürüne, diline ve halkın varlığına kimliğine dönük büyük baskı ve inkar politikası vardı. Hakim BAAS partisi, Suriye sisteminde de yürütülüyordu. Kadın olarak da mücadele gerekçelerimiz vardı. Kadın üzerine farz edilen sorunlar vardı.

Eğer ulusal boyuttan bahsedersek, geliştirilen bilinç, siyasi partiler vb. büyük emek ve çok fazla değer, kendisi ve Kürdistan’daki diğer partiler Kürdistan’da iktidara karşı mücadeleci partilerle kazanılan bir halk vardı. Özellikle PKK Özgürlük Hareketi, bu bilinç üzerinde var olan sisteme rıza göstermedi. Kürt’üz; kimlik, kültür ve dil sahibiyiz. Despota ihtiyacımız yok. Rejimler tarafından yapılan baskıya ihtiyacımız yok. Bu sadece Kürt halkı için değildi, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye içinde de birçok halkı kapsıyor. Bir mozaik gibidir. Birçok halk bu topraklarda yaşıyor.

Bunun için farz edilen şey de çok gerici, halkların kimliğini imha, oluşan değerleri inkar, daha kötü iktidar gerçekliği gözler önündeydi. Mevcut sistemde kabul etmiyoruz. Kabul edilecek bir sistem de değil.

Genel örgüt olarak önce YXK ardından YPG’de kadınlar da yerini aldı. Aslında Kürt kadınları öncülüğünde başladı. Kürt kadınlar böyle bir mücadeleye yabancı değildi. Çünkü daha çok ilhamını YJA-STAR vb. dağlarda savaşan kadınlardan alıyordu. Siyasi olarak var olan kadın katılımı, varlık bilincine vardı. Kölelik sistemiyle yaşayamayız, özgür yaşam felsefesiyle daha çok varlığını isteme hakimdi. Farz edilen ölçüler kabul edilecek gibi değildi. Çünkü toplum içerisinde kadının çok kutsal bir yeri var. Ancak toplumda çok önemli bir kimlik sahibi değildi. Bunun üzerine kadınlar olarak Rojava’ya kendilerini farz eden Cebhet El-Nusra, DAİŞ, ÖSO gibi bu çete gruplarına karşı toplumumuzda, özellikle Kürtlerde bir refleks oluşturdu. Bunu kabul edecek aşamada değildik. Yine bir kadın olarak eve hapsedilerek siyah çarşaflarla kapatılıp, kimliğimizin dilimizin toplumda siyasette yerimizin olmamasına karşı daha çok askeri mücadele geliştirildi.

YPJ’nin ilanı ile nasıl bir değişime gidildi, halklar arasındaki etkisi hangi düzeye ulaştı ve YPJ’nin misyonu nedir?

4 Nisan 2013’de YPJ olarak kuruluşumuzu ilan ettik. YPJ sadece Kürt kadınlarını temsil etmiyor. Belki yaşanan savaş, yapılan kahramanlıklar bütün bileşenlerin gözünü açtı, gerçeği gördü ve en doğru tercihi yaptı. Ya köle olarak yaşayacağız, talan edileceğiz, topraklarımız işgal edilecek, kimliğimiz yasaklanacak, kadın olarak kimliğimiz yok edilecekti ya da buna karşı gelecektik. Çok ciddi bir soykırım dayatılıyor. Kadınlar bunu gördü. Başta mahallelerimizde, şehirlerimizde, yaşadığımız yerlerde mücadele edildi. Özellikle Arap, Süryani, Asuri, Türkmen, Ermen kadınlar bunu gördü. YPJ, bu bilinç ve örgütlenmeyle gerçekten kendini halkların ve tüm kadınların savunma ordusu yaptı.

‘YPJ VARLIK SAVAŞIYDI’

Genç kadınların, bu çete gruplarına karşı mücadeleye yoğun ilgileri oldu. Her ulus, ulusu, inancı, fikriyle, özgürlük inancıyla kadın özgürlük çizgisine bağlandı. YPJ, gittikçe toplumsal, özgürlük ölçüsü, yaşadığı toprağı ve toplumun kendini savunma bilinci oldu. Esasında YPJ’yi şöyle tanımlayabiliriz; varlık savaşı, meşru savunma savaşıydı. Toplumunu ve kendini savunma savaşıydı. Bu iyi güzel bir şey olarak kabul edildi. Başta toplumda farklı farklı görüşler vardı. Çünkü Kürtler olarak diğer mücadelelere katılım olmuştu. Özgürlük Hareketi’nde hem kadın hem erkek olarak verilen şehitler vardı. Ama Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye olarak bu aşamada silahlı bir savaş yürütülmemişti. Binlerce Kürt, Arap, Süryani vb. genç ve kadınların birlikte savaşma durumu çok görülmemişti. Bu yeni bir şeydi. Çok taraflı bir devrimdi. YPJ’nin yaptığı devrim toplumun devrimiydi. Var olan zihniyet, oluşturulan kalıplar, insanların zihniyetinde oluşturan ‘Kadın namustur, şereftir, naziktir, korunmalıdır, kadınlar yapamaz, evde oturup hizmet yapsın çocuk yapsın vb. birçok anlayış hakimdi. Bunun için büyük bir adımdı. Aynı şekilde bu mücadele toplum içerisinde siyasi bir devrimdi. Çünkü en çok kadının uzak tutulduğu yabancı görüldüğü siyasi bir katılımdı. Kadınlar, toplumu için siyasete de katılabilir. Eğer toplumun geleceği onunla bağlantılıysa topluma hizmet edebiliyorsa siyasetini de yapabilir. Bunun için dil, bilinç, ifade etme, toplumun isteklerini dile getirme konusunda da mücadele eder. Halkımızın bu konudaki görüşü de değişti. En esası da askeri konuda da bir devrim yarattık. Dünyada, Suriye’de var olan ordular daha çok erkeklerden oluşuyor. Kadınların savaşta, cephede mücadelede görünümü yabancı bir şeydi. Kürt tarihinde bu çok ileride; her saldırı olduğunda bir karşı koyma olmuş. Ancak bunu gözle görme, binlerce kadının silah kaldırarak DAİŞ vb. gruplara karşı durması yabancı görülüyordu. Bu salt yabancılık yaratmıyor, bununla birlikte ilgilenme inanç oluşturuyordu. Daha çok insanların kadınlar da bu işe yapabilir noktasında gözü açılıyordu. Hatta cephelerde savunma savaşına dâhil olacak, moral verecek, cesaret kahramanlık noktasında arkadaşlarına örnek olabilecek büyük güç olabilir. Bu dünyada da görüldü. Sadece Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye değil tüm dünya bu gerçeği gördü. YPJ direnişin sembolü oldu.

YPJ’nin DAİŞ çetelerine dönük verilen mücadelede pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle 2014 sonrası DAİŞ’in halklara karşı savaşı daha da arttı. Ciddi endişe ve tehlike yarattı. DAİŞ’in bayraklarını gören kaçıyordu. Sadece öylesi büyük teknik ve sayıya bakıldığında değil adını duyduklarında bile şehirlerini bırakıp kaçıyorlardı. Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye’de bu durum aksine oldu. Ortaya çıkan tablo halklara neyi ifade etti? Eğer direnirsek, kendimize, halkımıza güvenirsek buna karşı durabiliriz. Var olan DAİŞ hayaletini yıktı. İnsanların önünde vahşet olarak görülen DAİŞ hayaleti YPJ eliyle yıkıldı. Çünkü güven sahibi olursan, ne için savaştığını bilirsen, ya da önünde olanlar nedir, düşmanın kimdir, ne yapmak istiyor, amacı nedir, ideolojik açıdan sana ne farz ediyor, senin inandığın ideoloji nedir gibi bir bilinç içerisindeysen bunun mücadelesini verebilirsin. Bugüne kadar da bu mücadele yürütüldü.

YPJ’nin dünya kadınlarına yansıması nasıl oldu, dünyada nasıl bir etki yarattı ve dünyaya ulaşabildi mi?

YPJ sadece Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye yaşayan kadınlar için umut olmadı. 2014-2015-2016’dan şimdiye kadarki katılımlar tüm kadınlara umudu oldu. Kadınlara dönük yapılan baskı, şiddetin farkına varıldı. Kadınlar kendini ifade etme rengini YPJ’de gördü. Özgür bir şekilde konuşmayı, gelişmeyi hatta savaşmayı YPJ’de gördü. İnsan mecbur kalmazsa savaşmak istemez, silah kaldırmak istemez. Kadın için de böyledir. Var olan sistemler ilk önce kadını vuruyor. İlk önce şiddeti ona karşı kullanıyor. Başta kadını inkar ediyor. Başta kadını öldürüyor.

ÖZGÜR EŞİT YAŞAM BİLİNCİNE YÖNELDİLER

Şimdi YPJ’de enternasyonal, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni ve Türkmen arkadaşlarımızı mücadele ederken yanımızda görmek bizim için mutluluk ve sevinç yeridir. Özellikle kadınlar buna inandı. Bu doğrultuda katılabiliriz, kendimizi koruyabiliriz, sadece başımızı eğmeyelim, baş eğme bizim için en kötü ölümdür dedi. Buna karşı durma, herkes kendi inancıyla, kendi rengiyle, kültürüyle, diliyle YPJ katıldı. İnsanlar sadece savaşmak için YPJ’ye yönelmedi. Özgür eşit yaşam bilincine yöneldi. Bu yolda şehit düşen çok değerli arkadaşlarımız oldu. Toprakları, ülkeleri üzerinde olmadıklarını biliyorlardı ancak özgürlüğün ne rengi, ulusu, cinsi var. Özgürlük fikir ve yaşam felsefesidir. Kendini bu felsefeye veriyor. Bu husus YPJ’ye katılımlardaki en önemli şeydi.

YPJ Devrimci Halk Savaşı’nda kendisini nasıl ele alıyor?

Şu an yoğun saldırılar ile karşı karşıyayız. Bunun için ileriye dönük kapsamlı tartışmalarımız var. Elde edilen değerleri nasıl koruyabiliriz derinlemesine ele alıyoruz. Bir taraftan DAİŞ yok edildi, bir taraftan DAİŞ’i yaşatmak isteyenlerin Rojava’daki işgal var. Buna dönük mücadelemiz sürecektir. YPJ olarak planlamalarımız, bilincimiz, eğitimlerimiz, hazırlıklarımız işgale karşı durmadır. Gerçekten şimdi halkımıza karşı yürütülen çok ciddi inkar ve soykırım politikası yürütülüyor. DAİŞ, kamplarda ve şehirlerde uyuyan hücrelerle yapıyor.

‘TOPRAKLARIMIZIN İŞGALİNE İZİN VERMEYECEĞİZ’

İşgal edilen topraklarımızda Türk devleti ve çeteleri, DAİŞ’liler, Türk devleti işgali altında olan topraklarda öldürüldü. Bu çok açık bir durumdur. İşgal edilen topraklarda yaşananlar katliam, soykırım ve tarifi çok zahmet bir terördür. Topraklarımıza, doğamıza, şehitlerimizin mezarlarına, analarımıza, kardeşlerimize, babalarımıza, bu toprağın çocuklarına saldırıdır. İşgal edilen topraklarımızın özgürleştirilmesi için ne gerekiyorsa yapacağız, bu konuda yapacağımız mücadele ve savaş olacaktır. YPJ olarak bu konuda üzerimize düşen borçlar vardır. Bunun için şimdi mücadele ediyoruz ve mücadelemizi sürdüreceğiz. Esas sözümüz buydu ve halen bu sözümüzün izindeyiz. İşgalin bu topraklarda yaşamasına izin vermeyeceğiz. Yaşamı onlara da haram edeceğiz. Çünkü orası onlara ait değildir. O toprak o halk, ağaç, doğa işgale ait değil. YPJ ve YPG olarak kazanmakta kararlıyız.

‘ÖNDERLİĞİN DOĞUŞU BİZİM DOĞUŞUMUZDUR’

Önder Abdullah Öcalan’ın doğum günü ve YPJ’nin kuruluş yıl dönümÜ aynı güne denk geliyor. YPJ olarAk nasıl değerlendiriyorsunuz?

4 Nisan aynı zamanda Kürt Halk Önderi Önder Abdullah Öcalan’ın doğum günüdür. Önderliğin doğuşu ve YPJ’nin kuruluşun aynı tarihte olması bizim için de yeni bir bilinç, özgür yaşama yönelme, yeniden yaşam, yeniden başkaldırma günüdür. Önderliğin doğuşu bizim doğuşumuzdur. Tüm Kürt halkı tüm dünya halkları, özgürlük isteyen halkların bu doğuşunu kutluyoruz. Önderliğin fiziki özgürlüğünün sağlanması inancı ve kararlılığıyla büyük mücadeleler vereceğiz. Bu uğurda çalışmalarımızı ve mücadelemizi daha da büyüteceğiz.

YPJ, halkını koruyan bir güç olarak meşru savunma çizgisinde, Devrimci Halk Savaşı mücadelesinde bunu devam ettirecek. Kadınları daha fazla örgütleyerek, hem toplumsal, hem siyasi açıdan yardımlarımız olacaktır hem de savunma açısından çalışmalarımızı daha fazla güçlendireceğiz. Çünkü her kadın nerede yaşarsa yaşasın bir örgütlülük içerisinde olmalıdır. Kendini savunacak güce sahip olmalıdır. Ne lazımsa yapacağız. Bu esasta bir kez daha tüm kadınların, tüm cephelerde savaşan arkadaşlarımızın, bütün mücadeleci kadınların 4 Nisanlarını kutluyorum. En büyük gücümüz özgürlüğümüzdedir, örgütlenmemizdedir.