Yazılı bir açıklama yapan SYKP Avrupa Kadın Meclisi, şunları belirtti: “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü pandeminin gölgesinde, dünyanın birçok yerinde otoriter yönetimlerin tehdit edici baskısı altında karşılıyoruz. Yaklaşık 11 aydır devam eden pandemi süreci, kadının ev içinde yaşadığı “sistematik ve aralıksız şiddete maruz kalma” gerçeğini, daha da pekiştirdi. Dahası bu ülkelerden bazılarında neredeyse şiddetin faillerini değil, şiddete uğrayan mağdurları yargılayan mahkeme süreçlerinin yanı sıra, bu durumu protesto eden kadınlar da polis şiddetinin hedefi oldu. Yani kadına yönelik gerek faillerin cezasız kalmasıyla gerekse erkek devlet eliyle ve devlet emriyle düzenli hale getirildi. Tesadüf değil, zira artık kadınlar örgütlenme düzeyleri, dayanışma ağları ve eylemleriyle patriyarkal kapitalizmin temellerini sarsar nitelikte güçlüler. Feministlerin ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ sloganı erkek egemenliğine, erkek adaletine, erkek devlete karşı dünyanın bir ucundan diğer ucuna farklı biçimlerde kadınlarının dilinde dolaşıyor. Çünkü kadınlar her gün bedenlerini, emeklerini, arzularını, cinselliklerini kontrol etmeye çalışan erkeklere ve eril iktidarlara karşı mücadele ederek yaşamaya çalışıyor.
BM: HER GÜN 137 KADIN YAKIN İLİŞKİDE OLDUKLARI ERKEKLER TARAFINDAN KETLEDİLİYOR
Birleşmiş Milletler (BM) 2018 verilerine göre, günde 137 kadın partnerleri veya yakınları tarafından öldürülüyor. Partnerlerinden fiziksel ve cinsel şiddet gören kadınların oranı ise son 12 ayda yüzde 18 oldu. İstatistiklere bakıldığında, görülüyor ki bazı kadınlar için ev içi ‘cinayet mahali’ne dönüşmüş durumda.
Yine BM verilerine göre, her üç kadından biri hayatları süresince yakın ilişkide oldukları erkekler tarafından fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Dünya Bankası istatistiklerine göre, pandemi döneminde pek çok ülkede kadınlara ve çocuklara karşı fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddette yüzde 30 artış yaşandı. Bu sadece bu bireysel bir problem değil, kadına yönelik şiddet başka biçimlerde de karşımıza çıkıyor. Irkçılık ve militarizmden en fazla zarar gören yine kadınlar. Dünyadaki bütün insan kaçakçılığı faaliyetlerinin mağdurlarının %71’ini kadınlar oluşturuyor.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN KAYNAĞI SÖMÜRÜDÜR
Kadınların emeği, doğrudan erkeklerin ve devletin yararlandığı, dolaylı olarak da kapitalistlerin artı değeri artırdığı bir emek biçimidir. Kadınlar hem soyun hem de gündelik hayatın yeniden üretimini sağlamakla yükümlü görülüyor, dahası patriyarka-kapitalizm iş birliği içerisinde sömürünün hedefi haline geliyor.
Dünyadaki eğilim de liberal uygulamaların kamusal hizmetler içinde yaygınlık kazanması ile kadınlar aleyhine gelişiyor. Sosyal hizmetlerin devlet tarafından sağlanan hak olmaktan çıkmasıyla, kadınlar bu açığı kapatmaya mecbur kalıyor ve daha fazla zamanını karşılığı ödenmeyen ‘üstlerine yapışan’ işlere ayırmak zorunda kalıyor.
Kadınlar ve erkekler arasındaki gelir uçurumu, kadınların verimli çağlarında yükselir ve kadınlar için ‘zaman yoksulluğu’ anlamına gelir. Düşük gelirli ülkelerde ve kırsal topluluklarda, kadınlar günde 14 saatin üzerinde karşılığı ödenmeyen işler için zaman harcarlar, bu erkeklerin harcadığı zamanın 5 kat fazlasıdır. Dünyadaki her 100 kadından 42’si bu işleri yapmak zorunda olduğu için ücretli işlere talip olamazlar ve böylece ‘işçi’ bile sayılmazlar. Karşılığı ödenmeyen emeğin parasal değeri 2019 yılı için en az 10,8 trilyon dolar olarak hesaplanmış, bu meblağ bilişim endüstrisinin toplam cirosunun 3 katına denk düşüyor. Dünya üzerinde erkekler kadınlara göre %50 daha fazla refah içinde, dünya nüfusunun yarısını oluşturan ve toplam birikimin en yarısını üreten kadınlar için tablo maalesef böyle. Kadınlar ne dünyanın zenginliğinden pay alıyor ne de karar mekanizmalarına yer alıyor. Erkekler ile kadınlar arasındaki gelir uçurumu büyürken, politik temsiliyet açısından da hala kadınların görünmez bırakılıyor. Dünyadaki bakanların yüzde 18’i, dünyadaki parlamenterlerin yüzde 24’ü kadın. Sonuç olarak kadınlar karar alma süreçlerinden de dışlanıyor.
‘EVDE KAL’AN KADIN YALNIZLAŞIYOR VE TÜKENİYOR
Pandemi sürecinde ‘evde kal’maya zorlanan ve evde kalmaya motive edilen kadınlar, uzun bir zamanı başka kadınlarla görüşmeden geçirerek, sadece ev içindeki ‘huzuru sağlama’, çocuk ve yaşlı bakımı, uzaktan eğitimi olanaklı kılma, çocukların derslerine yardım etme, temizlik, ‘neşeli bir ortam sağlama’, beslenme ve temizlik hizmetleri, salça yapma ve ekmek pişirme gibi hem bütçeyi düşürme hem de sağlıklı beslenmeye dönük yeni işleri üstlenme, herkesi dinleme, psikolojik destek sunma, cinsel tatmin sağlama gibi çok yönlü ve bitmek tükenmek bilmeyen işleri üstlenmek zorunda kalmışlardır. Yani kadın yeri geldiğince aşçı, yeri geldiğinde temizlikçi, yeri geldiğinde psikolog, öğretmen, hemşire, terzi… olduğu halde çoğu zaman herhangi bir mesleksiz ve isimsiz kalan oluyor.
Tüm bunların üzerine, kadın izole halde yaşayarak, ulaşabildiği medya alanında manipülasyona uğrayarak, hijyen ve ‘en iyi ekmek pişirme yarışması’nın yalnızlığında, psikolojik sorunlarla da başa çıkmaya çalışmakta, derdine dermanı yine kendisi bulmak zorunda kalmaktadır. Günün belli saatlerinde de gelir getirici işlerde çalışan kadınlar için bu durumun yarattığı tükenmişlik katmerlenerek büyüyor. Kadınların bitmek tükenmek bilmeyen ev işi ve bakım hizmetlerinden kısarak, patronları için de çalışması kimi kadınlar için vicdani bir yük de yaratıyor. 7/ 24 tam performans çalışması beklenen kadın, ‘bir nefes alayım, başımı dinleyeyim’ itirazlarını yükselttiğinde evdeki erkin hedefi olup, şiddete de maruz kalıyor. Gerçi şiddete bahane için çoğu zaman itiraza da gerek yok ya…
ŞİDDETE KARŞI ACİL YARDIM HATLARINDA YIĞILMA
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, 9 Mart’tan bu yana acil yardım hatlarına 4 bin 735 kadının başvurduğuna dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler Kadın Komisyonu’nun raporuna göre, Dünya genelinde 15-49 yaş arası 243 milyon kadın ve kız çocuğunun son 12 ay içinde hem cinsel hem de fiziksel şiddete maruz kaldığı bilgisinin yer alıyor. Güvenlik, sağlık ve ekonomik alanlardaki kaygılar ve endişeler nedeniyle şiddetin daha da körüklendiği ifade ediliyor.
Pandemi süreci başladığından beri ortaya çıkan yeni verilere göre;
Fransa’da 17 Mart’tan itibaren fiziksel izolasyon ile beraber, ev içi şiddetin oranı yüzde 30 artmış durumda
Arjantin’de yine acil çağrı merkezlerine ev içi şiddetten kaynaklı olarak başvurularda 20 Mart’tan itibaren yüzde 25 artış söz konusu Kıbrıs ve Singapur’da acil yardım hatlarında yüzde 30-33 arası artış söz konusu
Kanada, Almanya, İspanya, Birleşik Krallık ve Amerika gibi ülkelerde de ev içi şiddetten kaynaklı yardım merkezlerinin aranma oranı da fazlasıyla artış gösteriyor İsviçre’de her iki haftada bir kadın partneri ya da eski partneri tarafından öldürülüyor. Günde 18 ev içi şiddet vakasının polise yansıdığı ülkede, gerçek sayıların daha yüksek olduğu tahmin ediliyor Çin’de pandemi ile birlikte artan kadınlara yönelik ev içi şiddet raporlandı ve yine Çin’de kadınlar tarafından istenen boşanma oranları yükseldi.
Bu tablo aslında kadınların hayatının her alanında bir varlık mücadelesi içinde olduğunun göstergesi. Tam da bugünden, geleceğimiz için mücadele etmemiz şart. Bu yüzden kendimizden taviz vermemeliyiz. ‘Sofraların neşesi’ymiş gibi sunulan cinsiyetçi şakalar ile kadın cinayetleri arasında sandığımız kadar büyük mesafeler yok. Bu yüzden varlığımıza saygı duyuluna kadar neşenizi kaçıracağız.
Buradan hareketle, SYKP Avrupa Kadın Meclisi, 25 Kasım günü için yayınladığı mesajı tüm dünyada birlikte yaşanan bu direniş ve kararlılık gününde Mirabel kardeşleri de anarak tekrarlıyoruz: “Hesap soracağız, taviz vermeyeceğiz, biat etmeyeceğiz!”