Tecridin kendisi bir zor rejimidir

Asrın Hukuk Bürosu’ndan Suzan Akipa, tecridin kendisinin bir zor rejimi; sorunları hukuk dışı yöntemlerle görmezden gelme, bastırma ve muhatabı görünmez kılmayı arzulama yöntemi olduğunu söyledi.

TJA’dan Güldem Doğan, Asrın Hukuk Bürosu’ndan Suzan Akipa ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, tecridi ve neden kaldırılması gerektiğini ANF’ye değerlendirdi.

Türkiye toplumunun öncelikle tecrit kavramını anlaması gerektiğini belirten TJA aktivisti Güldem Doğan, tecridin bir kişinin dışarıyla temasının kesilmesi olarak anlaşılmaması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “Bugün Türkiye’de kendisine ‘ben özgürüm, benim yaşamım tecrit altında değil’ diyecek tek bir kişi bile yok. Net bir şekilde yok diyorum, çünkü devlet, uyguladığı tecridi normalleştirmek için elindeki tüm imkânlarla toplumu manipüle edip algı operasyonları yürütüyor. Bunu eğitim sistemiyle, yasalarla, kanunlarla ve medya aracılığıyla yapıyor. Haliyle toplum, tecridi anlamadığı için bütünleşmede ve sorgulamada yetersiz kalıyor.

SÖMÜRÜLEN EMEĞİMİZİN SEBEBİ DE TECRİTTİR

Tam bir köreltme politikası yürütülüyor fakat biz tecridin şiddetini anlamlandıramıyoruz. Kadınlar toplumdan, siyasetten ve ekonomiden tecrit ediliyor. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların taleplerinin ve haklarının yok sayılmasının tecridin politikası olduğunu bilmiyorlar; evde ve iş yerinde sömürülen emeğimizin sebebinin tecrit olduğunu anlamak istemiyorlar. Şu an sadece siyaset ve kadın çalışması yürüttüğü için zindanlarda olan kadınların aslında siyasetten tecrit edildiklerini görmek istemiyorlar. Bu nedenle tecridi anlamak ve tecride karşı mücadele etmek, tüm insanlığın birinci sorumluluğudur. Özel savaş politikaları, erkek zihniyeti ve devlet aklıyla tecrit artık toplumsal bir soruna dönüştü ve hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Önümüzde 25 Kasım var; yıllardır Taksim’e çıkmamızı engelleyen devlet, aslında bizi Taksim Meydanı’ndan, o hafızadan tecrit etmeye çalışıyor. Bunu böyle görmek ve böyle okumak lazım. Kadınlar açısından hayatın merkezinde duruyor tecrit ve bizler de tüm gücümüzle tecridi kırmak için mücadele ediyoruz. Özgür, eşit ve adaletli bir yaşam için tecridin kaldırılması elzem. Kadın mücadelemize güveniyoruz ve normalleştirilmeye çalışılan tecrit zihniyetini yeneceğimize inanıyoruz.”

SAVAŞ POLİTİKALARINDA ISRARIN SONUCUDUR

Tecridin, kadın yoksulluğunun ve kadın cinayetlerinin artması anlamına da geldiğini belirten DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, tecrit politikalarında ısrarın, sömürgeci savaş politikalarında ısrarın bir sonucu olduğunu söyledi. Saki, şöyle devam etti: “Bütün her şeyden önce tecridin, hangi gerekçeyle olursa olsun, zaten hiçbir şekilde hiç kimseye uygulanmaması gerekiyor. Ceza hukuk sisteminde bile insanlık onurunu zedeleyen cezalandırma suç sayılmıştır. Biliyoruz ki; İmralı’da Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit, bir düşmanlık politikası olarak bir halkın lideri şahsında kocaman bir toplumu cezalandırma yöntemi olarak işletiliyor. Kürt sorununun eşit, adil ve demokratik yollarla bir çözüme kavuşmasında en önemli mihenk taşının tecridin kaldırılması olduğunu biliyoruz. Onurlu bir barış yapılabilmesinin yolu buradan geçiyor.

YAŞAMSAL VE TOPLUMSAL BİR MESELEDİR

DEM Parti Kadın Meclisimiz tarafından ‘Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz’ sloganıyla yaptığımız konferansın sonuç bildirgesinde vurguladığımız gibi, tecrit sadece bir insan hakkı meselesi değil, rejime faşist karakterini veren yaşamsal ve toplumsal bir meseledir. Savaş ve düşmanlık politikalarında ısrar, kadınlar için aynı zamanda patriyarkanın ve erkek egemenliğinin güçlenmesi demek. Bir bütün olarak toplumun militarize edilmesi, mafyalaşması ve çeteleşmesi demek. Kadın cinayetlerinin artması, erkek şiddetinin vahşileşmesi demek. Kadın yoksulluğunun artması, kadın emeğinin değersizleştirilmesi demek. Ayrıca, AKP iktidarının yoğunluklu olarak kadınlar üzerinde de bir tecrit rejimi inşa etmeye çalıştığının farkındayız. Tüm bunların karşısında, enternasyonel kadın mücadelesinin simgesi haline gelen ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganında cisimleşen bütünlüklü bir direniş hattını örgütlemenin sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz.”

TECRİDİN KENDİSİ BİR ZOR REJİMİDİR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin hukuki bir yanının olmadığını dile getiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Suzan Akipa ise tecridin neden kaldırılması gerektiğiyle ilgili soruya, “Bu sorunun cevabı, tıpkı Sayın Öcalan’ın Yol Haritası’nda da belirttiği gibi, ‘tarihin derin bir ilkesiyle ilgilidir; o da toplumsal sorunların zorla bastırılamayacağıdır” diyerek, şöyle konuştu: “Aslında baktığımızda, tecridin kendisi bir zor rejimidir. Sorunları hukuk dışı yöntemlerle görmezden gelme, bastırma ve muhatabı görünmez kılmayı arzulama yöntemidir. Tabii ki, Sayın Öcalan’a yönelik bu tecridin, tam da kendisinin politik-toplumsal konumu itibarıyla hukuki, politik, toplumsal, bölgesel ve küresel sebepleri var.

Tecrit rejimi; Türkiye’nin yasal, anayasal ve evrensel hukuk sistemini ne kadar tanımadığını, yetkililerin ne kadar keyfi davrandığını, siyasetin yargı üzerindeki etkisini ve uluslararası kurumların da bunu görmediğini veya çeşitli çıkar ilişkileri sebebiyle görmek istemediğini ortaya koyuyor. Çeyrek asırdır bütün bu sebeplerin birlikteliği söz konusu. Yine bu sebeplerin Türkiye halklarının başına getirdiği bir kriz söz konusu. Bu kriz, tecridin hem sebebi hem de sonucudur. Bu krizli halin en başat yönü de tabii ki Kürt sorunu. Sayın Öcalan’a yönelik tecridin Kürt sorunu ile bağı, kendisinin Kürt sorununun çözümündeki rolü ve Kürt halkındaki karşılığıdır.

TECRİDİN HUKUKİ BİR AÇIKLAMASI YOK

Tecrit kalkmalı, çünkü öncelikli olarak anayasasında bir hukuk devleti olduğunu ifade eden ve yine uluslararası sözleşmelere imza atan Türkiye’nin hukuka geri dönmesi, hukuk kurallarını tanıması ve tecrit sistemini bertaraf etmesi bir zorunluluktur. Hükümetin böylesi bir sorumluluğu var. Sayın Öcalan’a yönelik tecridin hiçbir hukuki açıklaması yok.

KRİZDEN ÇIKIŞIN TEMEL TAŞI OLACAKTIR

25 yıllık süreç içerisinde kendisine her fırsat verildiğinde veya toplumsal direniş sonucunda küçük de olsa bu tecrit kırıldığında, Öcalan’ın ifade ettiği bir hakikat var. Sorunları çözebilme gücü var. Demokratikleşme arayışı, çabası ve somut çözüm projeleri var. Dışarıda direnen bir akıl var ve bu akıl, Öcalan’ın iradesini tanıyor. Bu sebeple demokratikleşmenin en önemli muhatabı olan Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kırılması, yasal bütün haklarının tanınması, aile ve avukat görüşlerinin kesintisiz yapılması ve bu zora dayalı tecrit rejiminden vazgeçilmesi, krizden çıkışın temel bir taşı olacaktır.”