Özgür Kadın Hareketi (TJA), "Em li dijî faşîzmê bi biryar û di azadiyê de bi israr in (Faşizme karşı kararlı, özgürlükte ısrarcıyız)" şiarıyla gerçekleştirdiği 4'üncü Kadın Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı.
Bildirgenin Kürtçesini sanatçı Devrim Demir, Türkçesini ise Halkların Demokratik Partisi Muş Milletvekili Gülistan Koçyiğit okudu.
AYSEL DOĞAN’A ADANDI
Bildirgede, “Konferansımız, İran’da Jîna (Mehsa) Emînî’nin katledilmesini kınayıp İran kadın hareketi öncülüğünde açığa çıkan direnişi ve kadın isyanını selamlayarak dayanışma içerisinde olacağını vurgulamıştır. Aynı zamanda konferansımız, mücadelemizin öncüleşen değerlerinden olan ve sürgünde hayatını kaybeden Aysel Doğan şahsında ülke sevdasıyla yaşamını yitirenlere adanmıştır” denildi
Kadınların özgürlük mücadelesinin her zamankinden daha fazla haykırıldığı bir döneme girildiğinin altı çizilen bildirgede, “Dünya'da, Ortadoğu’da, Türkiye’de ve Kürdistan’da yükselerek esaret duvarlarını yerinden eden kadın özgürlük mücadelesi yeni bir direniş dönemi başlatmıştır. Bu süreç varlığı inkarla tehdit edilen ve yok edilmeyle yüz yüze kalan her oluşumun mücadelesini de kendi bağrında taşımaktadır” ifadeleri kullanıldı.
‘ERKEK EGEMEN SİSTEMİN SONU UZAK DEĞİL’
Erkek egemen zihniyetin kadın düşmanı politikalar yürüttüğüne işaret edilen bildirgede, “Bugün pratik olarak yüz yüze kaldığımız kadın düşmanı politikalar; kadınların psikolojik, ekonomik ve sosyal olarak şiddeti daha katmerli bir şekilde yaşamasına neden olmaktadır. Kadın olmanın ötekileştirilmiş gerçeğini değiştirmeye çalışırken yaşadığımız toprakların ötekileştirilmesi, kendisiyle beraber derin, kararlı ve de çoklu bir mücadele vermemizi gerektirmektedir. Ötekileştirilmenin yarattığı bir sonuç olarak verdiğimiz cins mücadelesi kendisiyle beraber ulus ve sınıf mücadelesini de dirilten bir gerçekliği açığa çıkarmıştır. Kürt kadınları olarak verdiğimiz tüm mücadeleler başta hak ve özgürlük iddiası üzerinden eşitlenmelidir. İçinden geçtiğimiz süreç, kadınların kazanımları açısından her türlü tehlikeyi kendinde taşısa da, esasta yarattığı durum kadın özgürlüğünün erkek egemen iktidarların sonunu getireceğidir ve bu son, hiç de uzakta değildir” diye kaydedildi.
Bugün bu konferansta bir arada olma nedenimiz kadınlığımız üzerindeki kırılmaysa, amacımız da mücadeleyi beraber örgütleyip varoluş hakikatimizi yani özgürlüğümüzü beraber inşa etmektir. Hayatlarımız hep kavgayla akarken kendisiyle beraber özgürlüğü de yaratacağı ortadadır.
‘HEDEF ABDULLAH ÖCALAN’IN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kırılıp fiziki özgürlüğünün hedeflendiği aktarılan bildirgede, şu ifadelere yer verildi: “Konferansımızın esas tartışmalarından biri de tecrit politikalarıdır. Bugün Türkiye ve Kürdistan’da içinde bulunduğumuz durum, derinleştirilen tecrit politikasından bağımsız değildir. Kavramın kendisi salt sözlük anlamını ifade etmediği gibi bu tanım esasında, kapitalist sistemin özgürlük eğilimini ve mücadelesini geliştiren her varlığa karşı uyguladığı sistematik bir işkence halidir. Tecrit, tarihsel olarak devletli uygarlıkların yani erkek egemenlikle sistemin; muhalif olana, iktidara, baskıya ve sömürüye boyun eğmeyene uyguladığı bir politikadır. Amaç, yalnızlığı derinleştirip yaşam, toplum ve insan arasındaki bağı koparmak, teslim olmayı dayatmak ve kişiyi özgürlük iddiasından koparmaktır. Bugün siyaset yapan, muhalif basın faaliyeti yürüten, sendikal haklarını savunan, anayasal haklarını kullanan, doğa talanına karşı mücadele eden muhalif kesimlerin birçoğu soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla yüz yüze kalmaktadır. Cezaevleri bir araç olmaktan çıkarılmış çağın ‘modern toplama kamplarına’ dönüştürülmüştür. Bunun yanında yüzlerce hasta tutsak, adeta cesaretin bedelini esaretle ödemeye zorlanmaktadır. Tarihsel ve güncel olarak bakıldığında tecrit politikasının toplumda yöneldiği ilk kesim kadınlardır. Kadının tecrit ile esareti, erkekliğin de cesaretinin dayanağı olmuştur. Bugün Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin de amacı geliştirdiği ideoloji ve paradigmaya yöneliktir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın inşasının toplumun özgürlüğünü yani hakikatini yaratacağı gün gibi ortadadır. Esasta geliştirilen tecridin amacı da bu paradigmayı geriletmek, kişiyi varoluş hakikatinden koparmaktır. Bu politika geliştikçe ve derinleştikçe ahlaki çöküntü büyüyerek yayılmaya devam edecektir. Her güne kadın cinayetiyle ve erkeğin “cinnetiyle” uyanmamızın temel nedeni budur. Bugün ekonomiden, eğitime, bilimden, sanata kadar tutarlı gerilikleri ve de çürümeyi ülke olarak yaşamamızın temel nedeni, tecrit çemberinin genişletilmesi ve bunun bir rejim olarak uygulanmasıdır. Konferansımız bütün bu tespitler ışığında tecride karşı mücadeleyi büyütme ve Kürt Halk Önderi üzerindeki tecridi kırıp fiziki özgürlüğünü gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.”
TOPLUMUN BÜTÜN DEĞERLERİ DEVLET GÜÇLERİ ELİYLE ÇÜRÜTÜLÜYOR
Kürt coğrafyasında yürütülen özel savaşın “kirli bir devlet politikası” olarak nitelendirildiği bildirgede, şunlar aktarıldı: “Bu açıdan devlet, tüm imkanlarını kullanarak özelde kadınları, gençleri ve çocukları hedefleyip düşürmek ister. Özellikle son 7 yıldır kesintisiz devam eden ve yoğunlaşan savaş gerçekliği Kürdistan’ın özel savaşın merkezine olduğunu daha net ortaya koymaktadır. Kayyumların özelde kadın kurumlarını hedef alıp kapatması, bunun yanında kolluk kuvvetlerinin tıpkı İpek Er olayında olduğu gibi genç kadınları hedef alması, yine gerici, tekçi, cinsiyetçi oluşumlar olan siyasal İslam’ın kurumlarının yoğun bir şekilde açılması ve toplumun ahlaki politik değerlerinin bunlar eliyle çürütülmesi özel savaşın Kürdistan'daki boyutunu gözler önüne sermektedir.”
‘BİRLEŞİK KADIN CEPHESİNİ GELİŞTİRMELİYİZ’
Mezarlıklara yönelik saldırılar, yoksulluk ve yoksulluğun kadına yansımaları, doğan talanının eleştirildiği bildirgede, şunlar belirtildi: “Hedefimiz çözüm gücü olacak bir örgütlenme hamlesidir. Konferansımız, örgütlenme sorunlarını ele alırken sistemsel krizin örgütlenme zeminlerini ve kadın özgürlük alanlarına vuran düzlemleri çözümlemeyi esas almıştır. Ulus-devlet sistemleri; toplumsal hakikati atomize eden, ayrıştıran, karşıtlaştıran ve buna göre yönetip eğitmeye çalışan anlayışa sahiptir. Bunun karşısında özeleştirel bir yaklaşımdan hareketle, kadının kendi toplumsallığı ile buluştuğu, temel zorlanma alanlarını eğitimden yoksulluğa, sosyal yaşam alanlarından kültürel sanatsal yaşam alanlarına kadar her zeminde çıkmazlarına çözüm gücü olacak bir örgütlenme hamlesini gündemine almıştır. İlk sömürge olan kadınların makûs tarihini değiştirecek olan da ortak irade ve ortak mücadele hattını beraber örmeleridir. Topyekûn bir kadın kırımına karşı topyekûn bir örgütlülük ve mücadele, dönemin temel rengi ve şiarı olmalıdır. Kadın kırımına karşı öz savunma bilincimizin temeline ‘beraber güçlüyüz’ü koyarak, erkek-devlet cephesine karşı birleşik kadın cephesini geliştirmeliyiz. Bu temelde işgal edilen, kadınsızlaştırılan tüm alanlara yeniden dâhil olma zamanıdır diyoruz. ‘Kadınlar birlikte güçlü’ slogan olmanın ötesinde, ortak yaşam etrafında demokratik modernitenin paradigmasal ifadesini oluşturmayı hedeflemelidir. Bu anlamda nerede olursak olalım mücadeleyi ortaklaştırmanın yol ve yöntemlerini hep birlikte belirleyeceğiz. Nitekim kadın hasta tutsaklar, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kadın siyasetçileri dönük baskı ve tutuklamalar, kadın yoksulluğuna ve kadın kırımına karşı ortak mücadele kararlılığının yol ve yöntemlerini çoğaltma kararlılığı açığa çıkmıştır.”
YENİ DÖNEM MÜCADELESİNİN ANA HATLARI
Bildirgede, yeni dönem mücadelesinin ana hatları şöyle belirlenerek açıklandı:
“*Tecride Karşı Mücadele
*Erkek-Devlet Anlayışı ve Şiddet Politikalarına Karşı Mücadele
*Kayyum, İşgal ve Sömürgecilik Siyasetine Karşı Mücadele
*Tutsak Kadınların Özgürlüğü
*Kadına Yönelik Özel Savaş
*Paradigmamız Çerçevesinde Ekoloji Mücadelesi
*Demokratik, Ekolojik ve Komünal Kadın Ekonomisi
*Kültür ve Anadil Çalışması
*Kadın Özgürlük Akademisi
*Enternasyonal Kadın Dayanışma Ağı ve Türkiye Kadın Hareketleri Hakkında
*Genç Kadınlar”