Tutsak kadın siyasetçiler İran’daki isyanı selamladı

Kobanê Davası’nda söz alan kadın siyasetçiler, İran ve Rojhilatê Kurdistan’daki kadın direnişini selamlarken, “İran’daki kadınların isyanı öfkesi bizim isyanımız ve öfkemizdir” dedi.

DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 17’nci duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.  

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından görülen davanın duruşmasında HDP’li milletvekilleri, avukatlar, tutuksuz yargılanan İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV) üyesi ve Ankara Barosu başkan adayı Sevinç Hocaoğulları hazır bulundu.

Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşmada hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.

Öğleden sonra duruşma Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata’nın beyanlarıyla devam etti.

‘SÜREÇ BAŞARIYA ULAŞANA KADAR SOKAKTA OLACAĞIZ’

2015’te İran’da istihbarat teşkilatı tarafından tecavüze maruz bırakıldıktan sonra katledilen İranlı Kürt kadın Ferinaz Xosrowani için KJA’nın sokağa çıkma çağrısı yaptığını ve o zamanda da insanların sokağa çıktığını ama kimsenin yaşamını yitirmediğini ifade eden Akat, “Kürt kadınları bir kez daha sokağa çıktı, her yerde basın açıklamaları yaptı. Kürt Kadın Hareketi İran Konsolosluğu’nun önüne gitmek istedi ama polisler engelledi. Bu süreci başarıya çıkarana kadar sokaklarda olacağız. 5 bin yıllık erkek egemenliğini bitirmek 5 yıllık bir süreç değil. Bu şiddete karşı duran, ‘savaş kaderimiz değildir’ diyen kadınların yüreğinden öpüyorum” dedi. 

‘ZULMÜN BİREBİR TARAFI OLARAK TÜRKİYE’DE YARGILANIYORUZ’

17 Eylül’de İran’da “ahlak polisleri” tarafından katledilen Jîna Emînî için dünyanın dört bir yanında kadınların sokakta olduğunu söyleyen Akat, sadece Kürt kadınların sokakta olmadığını belirtti. Akat, “İran’da gerçekleşen devrimden sonra kadınlara dönük kararlarda insanın kafasında kalan, kadınların kapatılması oldu. O dönemde kadınlar kaküllerini dışarıda bırakarak bir direniş gerçekleştirdi. Bugüne baktığımızda kadınlara getirilen tesettür zorunluluğu İran’ın en katı rejimi haline geldi. 22 yaşında öldürülen bir kadın gerçeği var. Bu ölümün ardından dans ederek başörtülerini yakan, direnen kadın gerçeği de var. Saçlarını kesen, baş örtüsünü yakan bütün kadınları selamlıyoruz. Biz de bu katı yönetime karşı sembol olarak hedef halindeyiz. Bugün bu salona baktığımızda erkek arkadaşlarımızın sayısına bakın, kadın sayısına bakın. Türkiye’de birileri düğmeye basıyor, olaylar yaşanıyor. O olayların sorumluluğu Kürt Kadın Hareketinin üzerine atılıyor. Biz de bu zulmün birebir tarafı olarak İran’da değil ama Türkiye’de yargılanan kadınlarız” diye belirtti. 

‘SİYASET YAPMA HAKKIM ENGELLENİYOR’

Telefon tapelerinin yanlış şekilde dosyaya eklendiğini belirten Akat, “Biz burada size ifade ediyoruz ama siz bizi dinlemiyorsunuz. Bu dinlemeler farklı bir amaç kapsamında yapılmıştır. Bu dinlemeler sonucunda bir tutuklanma olmadı ta ki darbe olana kadar. Tutuklanmamızın sebebi ‘Kürt sorunun demokratik yollarla çözülüyor’ olmasından kaynaklı alınan intikamdır. Bu başlıkların hepsi kamuoyunda gizli yapılmadı, açık açık yapıldı. Kürtler adına herkes bir araya geldi ve Kürdistan konferansında konuşuldu, Abdullah Öcalan’a özgürlük meselesi illegalize edildi. Biz Kürt sorunun çözümünü nasıl gizli yapabiliriz? Biz zaten ne olduysa o kapalı alanlarda yapıldı diyoruz. Siz bizi dinlememeye devam edin. Bu size ne getirecek? Siz bu mahkemenin heyetisiniz. İnsanların vicdanlarında bugün olduğu gibi yarın da yargılanacaksınız. Ben buradaki yargılanmayı ciddiye alıyorum, bu iddianamede bile benim siyaset yapma hakkım illegalize ediliyor. Sözümü kuracağım dedim, kurdum ama sözümü dinlemiyorsunuz. Siz bizi kararlarınızla yargılıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

‘SİSTEMİN DEĞİŞMESİ ANAYASAL HAKTIR?’

Anayasal vatandaşlığın hak olduğunu dile getiren Akat, şunları söyledi: “Radikal İslam’dan söz ediyoruz, niye farklı mezhepler arasındaki savaşlara Avrupa tanıklık etti? Taleplerimizden biri de laiklik talebiydi. Laiklik anlayışı AKP’den önce de sonrasında da yanlış kullanıldı. Statü talebimiz var. Halen söylüyorum, statü talebimiz var, statü verildikten sonra çözülen onca sorunu gördüm. Biz çözüm önermeyecek miyiz? Tek çözüm duyulan silah sesleri mi olacak? Bunları önerdiğimiz için bize ‘terörist’ deniliyor, yargı eliyle de bizi etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Gültan Kışanak, ‘gelsinler buraya hesaplaşalım’ dedi. Evet gelsinler, neden yargıyı araya koyuyorlar? Bu ülkede sistem değişikliği istemek suç mudur? Sistemin değişmesi anayasal haktır. Bu dosyanın sanıkları biz değiliz. Bütün itirafçıları getirip dinleyin ama bizi 6-8 Ekim suçlusu olarak bulamayacaksınız. Ben demokratik bir sistem arayışında olan bir Kürt kadınıyım. Benim için bu dava, politik bir davadır.”

HDP MYK eski üyesi Dilek Yağlı, dosyaya giren evraklara ilişkin cezaevi idaresinin evrakları mahkeme çıkışında ya da duruşmaya ara verilen Çarşamba günü incelemesi kararına değindi. Yağlı “Biz 8 gün boyunca burada olacağız, koştura koştura CD inceleyeceğiz. Dışarıda olsak, çalışan bir işçi olarak görseniz greve çıkmıştık. Cezaevi idaresi mahkemeden çıktığınızda ya da arada çıkabilirsiniz diyor. Biz ne zaman dinleneceğiz.  Talebim iki haftalık aramızda bizi mesai saatleri dışında çıkarmalarına dair yazı yazılmasıdır” dedi.

‘DEVLET BİZE BORÇLU’

Tutanakların çok geç geldiğini dile getiren Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, Hicran Ayverdi’nin beyanlarının kendisine gelmediğini aktardı. Tuncel, Malatya’nın kendisine sadece teşhis tutanağının gönderdiği söyledi. Abisini kaybeden Gültan Kışanak’a başsağlığı dileyen Tuncel, “Bir yandan özgürlükler kaybettik ama sevdiklerimizi kaybettik. Salgın süreci ölümü çok normalleştirse de bizim açımızdan normal değil. Bunun da hesabı nasıl verilecek? Bu konuda da devlet bize borçlu” ifadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE’DEKİ KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET AYNIDIR’

Kadınların var olma mücadelesinin çok zorlu olduğunu dile getiren Tuncel, İran’da katledilen Jîna Emînî’ye değinerek, şöyle devam etti: “Jîna Emînî’nin polis şiddetiyle katledilmesi ciddi bir sorun. TJA, Batman’da konferans düzenledi, buradan onları selamlıyorum. Zindanda da olsak, arkadaşlarımızın konferansı büyük bir güç verdi bize. İran’da kadın katledilmesine denk geliyor olması bize de bir mesaj. Mahsa Emînî İran’da bir isyanı ateşledi. Mahsa Emînî’nin ölümü isyana öncülük etti. Keşke böyle olmasaydı, İran toplumu tekçi otoriteye karşı itiraz etseydi. Dönem dönem itirazlar var ama bu itirazlar yeterli değildi. Ama oradaki kadın direnişini de selamlıyoruz.  Mahsa Emînî’nin saçları açık diye katledildiğini duyunca aklıma 6 Ocak 2016’da katledilen Seve Demir geldi. Sêvê Demir, kadın özgürlük mücadelesinde önemli bir yer alıyordu. 3 kadın arkadaşla birlikte yaşamını yitirdi.  Arkadaşlarımız Sêvê’yi saçlarından tanıdı.  O da hala yüzleşilmemiş bir mesele. Kadınlara yönelik katliam politiktir, kadınlara yönelik devlet şiddetin farkındayız. Jîna Mahsa Emînî’ye yönelik ve Türkiye’deki kadınlara yönelik şiddet aynıdır.

BİR KADIN DEVRİMİNE İHTİYAÇ OLDUĞU ORTADA

İran’daki olay sadece İran’daki toplumsal mesele değildir. Bu dava sürerken Deniz Poyraz katledildi, halen gerçekler açığa çıkarılmış değil. Bunların hepsi Kürt meselesi ile ilgili. Bu kadar örgütlü Kürt kadını yargılanıyor. Devlet örgütlü kadınları hedef almış. Örgütlü kadını sevmiyor. Örgüt deyince örgüte bağlamayın farklı bir şeyden söz ediyorum. Kürt kadınların kendi diline, kültürüne sahip çıkması özgürlük mücadelesinde en ön yerde durmasıyla alakalı. Kadın faaliyetlerimizin yargılanması konusu da budur. Kürtleri düşman gören devlet Kürtlere biat et derken kadınlara da bunu diyor. Mahsa Emînî için kadınlar bunun mücadelesini verirken, erkek şiddetine karşı milyonların itiraz etmesi gerekiyor. Orada çıkan isyan Kürt kadınların yaşadıkları sorunları açığa çıkardı.  İran’da bir karşı devrime dönüşür mü? Yaşayıp göreceğiz. Ama bir kadın devrimine ihtiyaç olduğu ortada. Sadece İran’da değil, dünyanın her yerinde ihtiyaç var. İran’daki kadınların direnişini selamlıyoruz. Kendi açımızdan da kadın özgürlük mücadelesini büyütüyoruz. 

KADINLARIN AÇTIĞI ÖZGÜRLÜK BAYRAĞI ÇOK ÖNEMLİ

Bütün dünya İran’ı kınadı ama Türkiye’den bir kınama gelmedi.  İstanbul Sözleşmesini kaldıran bir ülke kınayabilir mi? Kınamaz? Bu kadar ülkesinde kadın katliamı varken, her gün kadınlar tacize uğrarken kınar mı? Kınamaz? Kınaması için kendi ülkesine bakması lazım. Her eline silah alan erkek eşini katlediyor. Bu tam da bir iktidar kültürüdür. Erkek egemenlikli toplumda yapılan şey budur. Şiddet sadece evimizde değil her yere giriyor. Bu tam da kadın meselesi ile ilgili bir durum. Bu İranlık bir mesele değil. O zaman dön bir evine bak, niye bu kadar evinde kadın katlediliyor diye sorarlar. Diyanet şu an konserleri yasaklama bakanlığına dönüşmüş durumda. Bu gerçekliği görmediğimiz sürece Türkiye’de demokrasiden, özgürlükten söz etmek mümkün değil.  Kadın katillerine tahliye verenler sizin gibiler. Erkek egemen cinsiyetçi, milliyetçi tarz düzelmediği sürece kadınlar yaşam alanı bulamayacaklar. Bizde bunun için mücadele ediyoruz. Kadınlar özgür olmadan erkekler olmaz, diyoruz.

Kadın özgürlük meselesi çok ciddi bir mesele. Kadınlar özgür olsa dünya yerinde oynar, kadınların özgürlüğe ihtiyacı var. Kadınların özgür olması için kadınların bedeni, zihni üzerinden erkek egemen zihniyetin ortadan kaldırılması lazım. Erkek egemenlikli sistemin değişmesi lazım. Bunlar değişmediği sürece biz kadınlar ölüme, şiddete, köle olmaya devam edeceğiz. Kadınların bugün İran’da açtığı özgürlük bayrağı çok kıymetli. Kadınlar bunu daha önce Rojava’da açtı. Kadınlar sadece kendilerine değil herkese yaşam hakkı tanıyor. Bunları kendimize ve iktidarın kendine dert etmesi lazım. Türkiye’de kadınlar çok korumasız, bunlar hepimizin sorunu. İran’daki yaşanılanlar bize bunu hatırlatmalı.

KÜRT KADINLARININ YARGILANMASI BİZİM İÇİN ONUR

Kürt meselesi sadece Kürtlerin sorunu değil, bu gerçek çerçevesinde barış projesini hayata geçirmeye çalıştık. Bu barış projesi hayatın kendisidir. Türkiye seçimlere gidiyor, konuşulan temel konu ekonomi kriz. Bunun nedeni Kürt sorunu, Türkiye çünkü parasını silahlara veriyor. Barış meselesinin Türkiye’deki özgürlükleriyle çok alakası var. Hele de kadınlarla çok alakası var. Kadınlar savaşın en katmerlisini yaşıyor. Savaş dönemlerinde daha çok şiddete maruz kalıyorlar. Bizim dert edinmemiz önemli, sadece Kürt kadınlarının, sosyalist kadınlarının dert etmemesi gerekiyor. İran’daki kadınların isyanı, öfkesi bizim öfkemizdir. İran’da kadınlara karşı devlet şiddeti bizimde yaşadığımız bir durumdur. Kürt kadınların yargılanması bizim için bir onurdur ama devlet için bir ayıptır. Bir dönem meclis kürsüsünde olan kadınları siz burada yargılıyorsunuz. Mahsa Emînî için sokağa çıkan kadınlar büyük bir iş yapıyorlar. Ama bu da yetmez, kendilerini örgütlemeleri lazım. İran rejimini bu baskıcı, otoriter, tekçi kadın anlayışının değiştirileceği kalmayacağı, tüm dünya için değişim olmasını umuyorum.  Tam da bu zamanda TJA’nın bu toplantısı büyük bir cevap olacaktır.”

Tuncel’in konuşması ardından mahkeme heyeti duruşmaya yarına kadar ara verdi.