Zerya: Jineolojîyle tıkanıklık aşılabilir

Hêja Zerya’nın kaleme aldığı ‘Demokratik Modernite İnşasında Feminizm’ kitabı, Feminist Hareket’in kadın kimliği ve politik özne olmasında yaşadığı tıkanıklığa işaret ederek, jineolojînin aşma yeteneğini anlatıyor.

Jineolojî Akademisi Üyesi Hêja Zerya’nın üç yıllık çalışmasının ürünü olan ‘Demokratik Modernite İnşasında Feminizm’ adlı kitap, Jîngeh Yayınevi tarafından Temmuz 2022’de okuyucalarla buluştu. Hêja Zerya, kitabına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.


Neden böyle bir kitaba ihtiyaç duyuldu, nasıl karar verdiniz?

Jineolojî olarak, feminizm konusu en çok tartışmalarımızda, araştırmalarımızda yer alan konulardan biri. Böyle bir kitap yazma ihtiyacı aslında jineolojînin temel dayanaklarından biri olan kadın mücadelesi içerisinde de önemli yeri olan bir hareket ve teorileşme süreci. Demokratik Modernite sürecindeyiz. Bu moderniteyi inşa etme mücadelesi içerisinde kadın öncülüğünün, kadın mücadelesinin, kadın özgürlüğünün önemli bir yeri var. Bu boyutuyla baktığımızda Kapitalist Modernite’nin gelişim sürecinde son 200 yıllık dönemin, feminist teori, hareket ve mücadele damgasını vurdu, diyebiliriz. Aynı zamanda jineolojînin dayandığı temel kaynaklardan biri de Dünya Kadın Devrim Mücadelesi. Kadın Devrimi, dünya kadın mücadeleleri ve bu mücadele içerisinde feminist mücadelenin önemli bir yeri var. Böyle bir hareket, 200 yılını, doğuş süreçlerinden bugüne nasıl geçirdi, bu süreç içerisinde genel toplumsal mücadeleler hangi aşamalardan geçiyordu, kadın özgürlük arayışı, kadının kimlik arayışı, mücadele arayışı kendi geleceğini kurma arayışı nasıl şekillendi, genel toplumsal mücadelelerden nasıl etkilendi, bu boyutlarıyla kadın mücadelesini, kadın tarihini aydınlatma çalışmalarımızın jineolojî olarak feminist mücadeleyi tanıma, anlama ve bu anlamda çıkarılacak dersler ve ışığında geleceği yorumlama açısından önemli bir yeri var. Feminist kuram, kavram ve mücadelenin yaratmış olduğu önemli bir birikim var. Bu birikimi doğru tahlil edebilme, günümüz Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin temel dayanağı haline getirebilme, yine günümüz açısından ele aldığımızda feminist mücadele tarihini incelediğimizde devrim süreçlerinden etkilenen, Fransız Devrimi sürecinde çıkan, giyotine gitmeyi göze alan daha sonra oy hakkı mücadelesi içerisinde yani kadının seçme seçilme hakkının olması, siyasette yer alması konusunda başlangıçtan itibaren günümüze kadar süren mücadelelerin içerisinde açlık grevlerinde, devletli ataerkil sistemin saldırılarına karşı ölümü göze alan bir mücadele deneyimi var. Günümüzde yaşanılan bir parçalılık var. Aslında Demokratik Modernite’yi bir kadın modernitesi, kadın özgürlük ve kadın devrimleri, 21. yüzyıl çağı olarak değerlendiriyoruz. Feminist Hareket’in doğru tahlili, yaşadığı parçalılığın hem teorik kuramsal anlamda hem eylemsel, örgütsel anlamda hem program ve mücadele anlamları açısından yaşanan tıkanıklığın, zorlanmanın, parçalılığın etkilerini görme ve çözümleme konusunda böyle bir kitaba, tartışmaya ihtiyaç vardı.

Belirttiğiniz hususlarda Jineolojî Akademisi’nin sorumlulukları nelerdir?

Jineolojî Akademisi, yaşanan sorunların kaynağını hem toplumsal hem tarihsel hem bilimsel, felsefi olarak çözümleme açısından oldukça önem taşıyor. Feminist Hareket, mücadeleyi hem kuramsal hem de eylemsel olarak Demokratik Modernite içerisinde önemli yeri olan ve bu yerini doldurması gereken radikal bir mücadele alanı olarak görüyoruz. Kadın Hareketi, kadın sorunu köklü bir sorun. Çözümü radikal demokrasi mücadelesini gerektiren bir sorun. Feminist Hareket’in içerisindeki yaşanan sürece baktığımızda bu radikallikten uzaklaşan parçalı, devletli, ataerkil, erkek egemen zihniyetli sistemin ideolojik etkilenmelerine, siyaseten saldırılarına açık örgütsel anlamda da parçalı duruşunu aşmaya dönük kendi içinde ve dışında da önemli tartışmalar var. Özellikle feminist özne konusu, yani kadın kimliği ve politik özne olma anlamında Feminist Hareket içerisinde yürütülen tartışmalarda yaşanan belli sorunlar da var. Aslında önemli tanımlama düzeyi de var. Jineolojî olarak bu arayışların doğru yön bulabilmesi konusunda bilimsel, tarihsel, toplumsal anlamda geliştireceğimiz değerlendirmelerin katkı sunacağını düşündük. Böyle bir sorumluluk ve ihtiyaçla bu çalışmayı yürüttük.

Kısaca kitabın içeriğine değinecek olursanız, öne çıkan başlıklar nelerdir?

Feminist mücadelenin sadece kadın eksenli yürümemesi, toplumsal kimliğin, kadın kimliğinin daha kapsamlı ele alınması konusunda bazı ele alışlar söz konusu. Diğer yanıyla baktığımızda bir kimliksizlik üzerinden tanımlanması, giderek bir tarihsizlik üzerinde yani kadının ortak mücadele alanlarının yok eden ya da geçmiş tarihini özellikle Neolotik toplum ve direniş tarihinin bugünkü mücadeleye kaynaklık eden boyutlarıyla ele alışta sorunlar olduğunu gördük. Kadın kimliği doğru tanımlanmazsa politik özne olarak kadının çoğul kimliklerini hem kadın olmaktan hem cins olmanın ötesinde bir toplumsal kimlik olarak kadını tanımlamak önemli. Sınıf, ırk, kültür ve inanç anlamında kadın kimliğinin farklı boyutlarını da gören, gözeten bir feminist mücadele arayışı, politik özne olarak kadını tanımlama arayışındaki çıkış noktaları önemli olmakla birlikte özellikle postmodern ideolojilerin ve aydınlanmacı aklın etkisinden tamamen kurtulamayan, iktidar ve devlet zihniyetinden tam çıkamayan teorik tespitlerin kadın gerçeğini aydınlatmada, kadın kimliğinin tanımlamada sorunlara yol açacağını görme durumu var. Özellikle 70’li yıllarda gelişen feminist mücadelenin toplumsal devrimler sürecinin etkilemesiyle birlikte yeni bir arayış dönemine girdiği bir süreçtir. Böyle ele aldığımızda bu arayış içerisinde kimlik tanımı önemli bir yer tutuyordu. Farklı yorumlar da vardı. Sosyalist feministler, ekolojik feministler, anarko feministler de vardı. Değişik feminizmler, ideolojik anlamda kadın ideolojisini ya da kadın kimliğini farklı toplumsal alanlarla bağ kurduran ya da tanımlamasına yer vermek isteyen feminist ideolojiyi, kuramı daha güçlü örmek ve kadın kimliğini toplumsal kimliği ile buluşturmak isteyen boyutlar vardı. 90’lı yıllardan sonra özellikle Queer teori ve Judith Butler ile başlayan süreç ve değişik feminist eğilimlerde bu sürecin içerisinde var olmakla birlikte damgasını vuranın bu yaklaşım olduğunu, kadının cins kimliğini tartışırken bir cinsiyetsizlik üzerinden giderek tanımsızlığa dönüştürme, kadın tarihini tartışırken giderek bir tarihsizlik köksüzlüğe dönüştürme, liberal ideolojinin kimliksizlik politikasına denk düşen mücadele alanlarını giderek tanımsızlaştıran, saldırıyı açık hale getiren ve kadın örgütlülüğünü, öncülüğünü, kadın mücadelesini giderek içini boşaltan bir boyut ve bir tehlike söz konusudur. Feminist özne tartışmaları ya da Feminist Hareket’in giderek antikapitalist, antisömürgeci, antifaşist olması konusundaki arayışlara aslında katkı sunma isteyen ve bu dönem açısında Demokratik Modernite’nin gelişim sürecinde feminizmin kendi içerisinde yaşadığı tıkanıklığı, parçalanmayı, farklı etkilere açık olma devlet ve iktidar zihniyetinin etki alanlarından, akademik alanlarda çizilen sınırlar ve çerçeve üzerinden arayışlara girme, tarih çözümlemeleri yapma, toplumsal değerlendirmeler yapmaya kalkma, kadını toplumsal, tarihsel ve doğasından giderek koparan bilimsel anlamda da ters olan aslında doğru olmayan, hakikati ters yüz eden değerlendirmelerle ele alan yaklaşımların aşılması konusunda önemli bir ihtiyaçtı. Kitabın içerisinde feminizm tarihi, tanımı ve özellikle 200 yıllık süreç, Fransız Devrimi öncesi ve sonrası o devrimli yıllara kadın öncülüğü ile kadının siyaset alanında yer alma ve kendini katma arayışı, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında başlayan sosyalist mücadeleleri, bu süreç içerisinde yürüyen feminist mücadelede giderek liberal, feminizm yorumlarını sosyalist feminizmle buluşturan arayışlar, 70’li yıllara gelindiğinde bir Bolşevik Devrimi’nin yaşanması ve dünya genelinde toplumsal devrim etkileri üzerinden feminizmin hem teori olarak kendini tamamlama ve yapılan tarihsel, arkeolojik araştırmalarla kadın tarihine ilişkin yeni bulgular, tanımlar ve tespitlerin, teorilerin gelişmesinde özellikle kadının erkek zihniyetini sorgulama, devletli zihniyeti sorgulama ve kadın tarihini aydınlatma, ideolojik olarak aydınlanmada önemli sonuçlar aldığı dönemlerdir. Bunun üzerinden 80-90’lı yıllara gelindiğinde giderek aslında Kapitalist Modernist, liberal düşüncenin etkisinin hem kuramsal hem de eylemsel anlamda önemli gelişmeler var. Hareket olarak döneme damgasını vuran arayışlar ve mücadeleler var. Aynı zamanda devleti sistemde, yasaları içerisinde toplumda bilinç yaratma anlamında önemli etkileri var ama tek yanlı, kadın eksenli ele almadan kaynaklı tüm toplumsal özgürlük mücadelesi ile buluşamayan liberalizm sınırlarında kalan ya da devlet ve iktidarı çok güçlü sorgulayan yanlarıyla ya da sorgulandığında sadece kadınların ayrıca kendine yaşam alanları kurması, toplumsal yaşam alanlarıyla bağını kurmak yerine erkeği dışlayan ve sadece kadınlara ait bir dünya, marjinal anlamda yorumlanan aslında kadının toplumsal kimliğinden koparan yorumlar ve değişik mücadele yönlerine kaydığını görmek mümkün. Bu boyutuyla bir bütünüyle Feminist Hareket ve kuramının gelişim sürecini günümüzde irdelemek gerekiyordu. Özellikle diğer kıtalarda gelişen toplumsal mücadeleler ve bu mücadeleler içerisinde yer alan kadın örgütlenmeleri var. Feminizmin diğer kıtalardaki gelişim biçimi, bu mücadele alanlarında kurulan bağlar, Ortadoğu’da kadının özgürlük arayışını nasıl etkilediği, bu arayışın nasıl şekillendiği, beyaz kadın ve orta sınıf eleştirisi üzerinden siyah kadınların ve özellikle kadının ırkçı zihniyetten kaynaklı saldırılardan dolayı yaşadığı sorunları ele alan siyah feminizm ya da daha çok batı eksenli olmasından kaynaklı İslamcı feminizm olarak doğu eksenli kendini yorumlama ihtiyacı ya da sadece batı merkezli modernist düşüncenin etkisini aşamamadan kaynaklı postkolonyal feminizm gibi ana akımlar olarak bu alanlarda Feminist Hareket içerisinde kafan yoran, düşünürü olan bu mücadelenin önemli bir parçası olan kadınların tahlilleri, mücadeleleri, arayışları ve örgütlenmeleri önemliydi. Bu boyutları inceleme, yapılan tespitlerin eksik ve yarım kalan yanlarını günümüzdeki feminist mücadeleyi nasıl eksik ve yarım bıraktığını görme ve gösterme açısından böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardı.

Bu üç yıllık kitabı yazma sürecinde karşılaştığınız sorunlar nelerdi?

Feminist Hareket’e dönük tahliller, farklı dönemlerde ele alışları genel bir değerlendirmeyi açığa çıkarma açısından kendi yorumumuz, düşüncemiz Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü paradigmayı, Demokratik Sosyalizmi savunanlar ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi eksenli kadın hareketlerinin genel durumu tahlil etme boyutuyla ele aldığımızda düşüncemiz vardı. Feminist Hareket’in içinde ve dışında bu 200 yıllık süreç içerisinde yapılan eleştiriler, değerlendirmeler, deneyim ve tecrübenin açığa çıkardığı sonuçları bugün kadın mücadelesinin güçlü hizmetine sunabilme, Kadın Devrimi’nin temeli haline getirebilme, eksik kalan yanları özellikle de radikal feminizm boyutuyla bütünlüklü gelişmesine katkı sunabilecek, toplumsal mücadele içerisinde Demokratik Modernite’nin inşasında yerini alabilme, etki olma anlamındaki tıkanıklık ve sorunların aşılmasında böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardı. Feminist Hareket’in akademi alanlarına kayma sürecinden sonra gelişen dil, korkunç bir dil. Anlaşılmaz bir dil. Eğer kadın özgürlük mücadelesine hizmet edecekse toplumsal bir dil olması gerekir. Yani akademik dilin sade, anlaşılır ve bu mücadeleyi yürüteceklerin eğitimlerinde anlayabileceği bir dil, kendi tarihini tanımlamada kavrayabileceği bir dil, kendini çözümlemede yardımcı olacak bir dil ve varlık, bilinçle kendi formunu yaratma, Xwebûn olma gerçeğini açığa çıkarmada değerlendireceği bir dil olması gerekirken devletli feminizm ya da akademik alanlarda daha çok soyut bir dil, sadece söylem üzerinden sorun tahlili ve giderek kadın gerçeğinden, eyleminden, mücadele alanlarından uzaklaşan, bunun kaygısını taşımayan bir dilin yaratılmış olması çok zorlayıcıydı. Aynı sayfayı defalarca okuma, anlamak için kafa yorma ihtiyacını duyan biz mücadele içerisindeki kişiler, toplum içerisinde daha sade ve anlaşılır bir dille mücadele içerisine akmak, bilinçlenmek isteyen kesimlere bunu nasıl verebilirsin gibi bir durum görmek çok zor ve mümkün değil. Toplumsal bir dil, kadın dili üzerinde yoğunlaşma sade, anlaşılır ve mütevazi bir dilin mücadele alanlarıyla buluşması, kültürün ve araştırmaların yapılması bu kaygıyı taşıması önemli olacaktır. Bahsettiğimiz hususlar Feminist Hareket’in önünde duran önemli bir engeldir. Belki bu araştırmalarda zorlanıyoruz ama mücadele alanı olarak bu temel bir zorlanmadır. Eylem, yaşamsal, toplumsal alanlarından, kadının kendini ifade etme biçiminden kopan bir akademik dilin bir mücadele sorunu olamaz, mücadele sorunlarını doğru tanımlayamaz. O mücadele alanları içerisine dönen ve anlaşılan bir dille, kendi yolunu gösteren bir teoriye, kurama dönüşemez. Sonuç olarak şunu belirtebilirim; Feminist Hareket önemli bir eşikte. Bu eşik kendi geçmişini, geleceğini, var olan toplumsal özgürlük mücadelesini, kadın özgürlük mücadelesini doğru tahlil edebilme, deneyim ve tecrübe doğru değerlendirildiğinde liberalizmin etki alanlarından uzaklaştığında toplumsal dili yakaladığında feminist özne tanımını kadının toplumsal kimliğiyle buluşturabildiği oranda çıkış yapabileceği ve bu konudaki son 10 yıllık arayışların önemli olduğunu görüyoruz.