Türkiye KDP'yi kontra gücü olarak kullanmak istiyor!

PAJK Koordinasyonu Üyesi Raperin Munzur, Türkiye’nin savaşı peşinde olduğunu ifade ederek KDP’nin de bir kontra gücü olarak kullanılmak istendiğini belirtti. Munzur, böylesi bir durumun KDP’nin bitişi olacağı uyarısında bulundu.

ANF’ye konuşan Munzur, bir savaşın gelişmesi durumunda bunun brakuji olarak değerlendirilemeyeceğini, Kürtlerin katliamını dayatan saldırılara karşı bir öz savunma olacağını dile getirerek, KDP adına peşmergelik yapan onurlu insanları da kendini işbirlikçi politikalarda ayrıştırıp tutum koymaya çağırdı.

PKK’nin yurtsever duyguları olan, Kürtlerin özgürlüğü için çalışan hiçbir kesimle sorunu olmadığını dile getiren Munzur, PKK’ye yönelik saldırıların ne Başur’un ne de Irak’ın çıkarına olduğunu dile getirdi.

ÖNDERLİK ZİNDANDA OLDUKÇA DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK SORUNU DEVAM EDECEK

KCK ve KJK’nin başlattığı ‘Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ ve ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamleleri, zindan direnişleri temelinde 2021’e büyük bir direnişle giriyor. Hamlenin geldiği düzeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle özgürlüğü sağlama zamanı hamlesine katılan ve mücadele içinde olan tüm halkımızı, kadınları ve dostlarımızı selamlıyorum. Zindanlardan bu sürece katılan ve açlık grevi eyleminde olan tüm PKK-PAJK’lı tutsakları selamlıyor ve Kürdistan’ın her yerinde ve Avrupa’da yürüyen hamlenin başarıyı Önderliğimizin, kadınların ve halkımızın özgürlüğünü sağlayacağına olan inancımı belirtiyorum.

PKK ve PAJK’lı tutsakların açlık grevi eylemi, yine dışarda süren özgürlük hamlesi 2021 yılına da Kürt halkının ve kadınların direnişle gireceğini ve bu kararlılığından vazgeçmediğini gösteriyor. Hareketimiz ve halkımız yeni bir yılı daha faşizmin saldırıları ve imha politikaları karşısında direnmeye devam ederek karşılıyor. Bu yılı Kürt halkı ve kadınlar kazanacak. Kaybeden ise AKP-MHP faşist çete rejimi olacaktır. Biz hareket ve halk olarak mücadele ettiğimiz ve teslim olmadığımız için faşizmin gerçek yüzü böyle görünür hale gelmiştir. Öfkeleri ve gittikçe daha da zalimleşmeleri bundandır. Geri dönüşü olmayan bir yola girmişlerdir. Geri döndükleri, durdukları, yavaşladıkları zaman yıkılacaklardır. O yüzden her geçen gün baskının, saldırıların dozunu arttırıyorlar. Arttırdıkça da daha fazla tükenmeye yaklaşıyorlar.

Önderlik zindanda, tecrit altında tutulduğu sürece, inkarcı, imhacı özel savaş sistemi devam ettikçe kadın katliamları, Kürt soykırımı ve demokratikleşeme sorunlarının devam ettiği görülüyor. Önderliğimiz bu vahşi savaş ve katliam siyaset karşısında hem Kürt halkının, hem Türkiye toplumunun hem de Ortadoğu’nun tek şansıdır. Eğer demokratik ve özgür bir yaşam istiyorsak bu kesinlikle Önderliğimizin özgürlüğünden geçmektedir. Birbirine kesinlikle bağlıdır. Çünkü Önderlik şahsında özgürlük felsefesi, mücadelesine ve özgür yaşama bir saldırı dayatılmaktadır. Düşmanımız Kürt halkına, kadınlara, demokratik güçlere saldırmakta, katliamı dayatmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar azgınlaşmış saldırılarla bu toplum yüz yüze kalmadı. Tarihin hiçbir döneminde kadınlar bu kadar onursuzca uygulamalara, katliamlara, taciz, tecavüz ve saldırılara maruz kalmadı. Toplumun ahlakını, vicdanını, onurunu, kendine olan saygısını, aklını, her şeyini elinden almaya çalışıyorlar. Bu iktidar toplumla hem dalga geçen, hem açlıktan öldüren, hem kimliğinden, cinsiyetinden dolayı katleden bir iktidardır. Evet, tüm iktidarlar katliamcıdır, kadın, halk ve yaşam düşmanıdır ama bugün yaşananlar insanlık tarihinde örneği görülmeyen bir düzeydedir. Bir çocuk 27 asker-korucu-polis tarafından tecavüze uğruyorsa, kadınlar öldürülüp vücutları yakılıyorsa, parçalanıyorsa, bir baba eline iş-aş yazıp intihar ediyorsa orada insanlık ölmek üzeredir, can çekişiyordur. Bunun sorumlusu bu iktidar ve faşist-ırkçı-milliyetçi politikalardır. Bu utanç ise demokratik güçlerin, mücadele güçlerinin, muhalefetin utancıdır. Halkımızın da bu utancı, dayatılan saldırıları, onursuzca uygulamaları taşımakta zorlandığını biliyoruz.

Bu saldırılar karşısında toplumun sessiz kalması, boyun eğmesi, teslim olması mümkün değildir. Halkın öfkesi kaynamaktadır. Bir volkan gibi patlayacaktır. Ve bu iktidar bu volkanın altında kalacaktır. Baskılarla, tutuklama ve ölümle kimse susturulamamıştır. Belki bir süre önüne geçilebilir. Ama halkın öfkesi bir çığ gibidir, önüne geleni yıkıp geçecek gücü vardır. Tarihte böylesi sayısız örnek vardır. Bu nedenle gücüne, iktidarına dayanarak ve güvenerek kimsenin ayakta kalma hesapları yapması doğru değildir. Nitekim her yerde baskı var. Ama her yerde direniş de var. Teslim olmayan, direnen bir halk ve mücadele gerçeği var. KCK-KJKnin başlattığı özgürlük hamlesi de bu temelde büyüyerek yürüyor.

KADINLAR HER ALANDA KENDİ ÖZ SAVUNMALARINI YAPMALIDIR

AKP-MHP ve ulusalcılar ortak bir iktidar kurgusu içine girdiler, rejimi yeniden inşa ettiler. Fakat rejimin yeniden inşası ile kalınmadı, buna göre bir toplum da oluşturulmaya çalışılıyor. Her dönem olduğu gibi bu dönem de ilk hedef kadınlar ve çocuklar hedef alındı. Türkiye ve Kürdistan’da çok ciddi kadın kırımı gerçekleştiriliyor bu konuda bir kadın partisi olarak süreci nasıl ele aldınız?

Türkiye ve Kürdistan’da kadın katliamları, tecavüzleri, çocuklara karşı cinsel şiddet artık olaylar olarak yorumlayamayacağımız bir düzeye ulaştı. Bu sistematik kadın kırımı olarak tanımlıyoruz. Bu bir devlet politikasıdır. Aynı zamanda, faşizmle bağlıdır. Faşizmin uygulamaları, soykırım politikaları kadınları çok yoğun hedefliyor. Kürdistan’da toplumu yozlaştırma, bu tecavüzü erkek elinde kurumsallaştırıp bir kültüre dönüştürmeye çalışıyorlar. Kadınlar ve çocuklar üzerinden toplumun ahlakıyla, geleceğiyle, onuruyla oynamanın bu düzeyde çoğalması bilinçli bir savaş siyasetidir. Bunu sadece cezasızlık nedeniyle sınır tanımayan erkekliğin uygulamaları olarak görmek yetersiz olur. O da var elbet, ama en başta sistemin özel örgütlenmesidir. Türkiye’nin içişleri bakanının faşist, ırkçı, soysuz politikalarının özel uygulamasıdır. Bilinçli yapılmaktadır. Zaten Kürt halkının mücadelesinde kadınların özgürleşme düzeylerini, direnişçi gücünü, mücadelesini gördükleri için saldırıların dozunu arttırdılar.

Kadınların ve çocuklarımızın her yerde özgür ve güven içinde olması bu iktidarın gitmesine ve demokratikleşmeye bağlıdır. Milliyetçi ve kadın düşmanı söylemler, erkekliği kışkırtan ve toplumu çıldırtan uygulamalar, toplum üzerindeki baskı, gerilim, açlık, yoksulluk, her türlü yozlaştırma politikası topluma karşı operasyonlardır. Çok bilinçli yapılıyor. Artık yalanlarını saklama, bazı şeyleri gizliden yapma gereği bile duymuyorlar. Açıktan İstanbul sözleşmesini kaldıracağım diyor. Açıktan küçük bir kızı tecavüzcüsüyle evlendirmekten bahsediyor. AKP rejimi destek alacağım diye Kürt düşmanlığı ve katliamlarını en üst düzeye çıkardı. Erkekleri teskin edeceğim diye en çirkin erkek egemen ideolojiyi meşrulaştırdı, kadına saldırının önünü açtı. Kadınların özgürlüğü ve toplum için demokratik mücadele yürüten binlerce kadını zindanlara koydu. Devlet ve erkek aklı özgür kadını, mücadele eden kadını büyük tehdit görür, saldırır. Bunların hepsini yürütülen kirli savaş kapsamında ele almak gerek.

Tüm bu saldırılara karşı kadın eylemleri ve mücadelesiyse çok güçlü sürüyor. Kadınların direnişi, teslim olmayan duruşu, inadı, mücadelesini selamlıyoruz. Bu faşizme karşı önemli bir direniş ve duruştur. Kadınlar tüm eylemlerde ve çalışmalarda aktif ve öndeler. Gelişen kampanyalar önemlidir. Aktif katılım, tüm kesimleri kapsayan ve ortaklaşan bir mücadele gerekiyor. Faşizme karşı birleşik, direnişe dayalı ortak mücadele gerek. Kadınlar açısından en çok tartışmamız ve örgütlemesine ağırlık vermemiz gereken öz savunma konusudur. Çünkü çok yoğun bir saldırı, katliam, kadın cinayetleri söz konusu. Kadınlar kendi öz savunmalarını her alanda yapmalıdır.

Genel olarak Bakur’da, Türkiye’de bir toplumsal patlamanın zemini vardır. Ama bunu açığa çıkarmak, ortak mücadeleyi ve dayanışmayı geliştirmek gerek. Kadınların, halkların her anlamda dayanma gücü, sabrı kalmamıştır. Faşizme karşı şimdi en direnişçi kesim, susturulamayan kesim kadınlardır. Kadınların öfkesi dağları devirir. Sistemleri yıkar. Halk ayaklanmalarının önlerinde yürüyen kadınları asla unutmayın. Tarihten biraz ders çıkarmak ve insanlığın tarihine deneyimlerine saygılı olmak lazım. Baskıyla kim ne kadar susturulmuştur ki. Bu kadar baskı daha büyük patlamaların nedeni olur her zaman.

Zaten bu soykırımcı, katliamcı sistem olduğu için, faşizm olduğu için, özgürlük olmadığı için bizim mücadelemiz var. Egemenlik, diktatörlük karşısında boyun eğecek, teslim olacak değiliz. Faşizm olduğu, kadına karşı saldırılar sürdüğü sürece de bizlerin mücadelesi yükselerek, radikalleşerek devam edecektir.

PKK TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARILMALIDIR

Kürtlerin özgürlük mücadelesinin terörize edilmesi ve PKK’nin terör listesinden çıkarılmaması, buna dayanarak Kürtlerin tüm hak arayışlarına karşı saldırıların sürüyor. Bu saldırıları nasıl ele alıyor ve karşı mücadele yürütüyorsunuz?

Bize terörist diyebilirler. Ama biz resmiyete, egemen devlet tanımlamalarına değil, meşruiyete dayalı var olduk. Milyonların gönlünde kabul edilmişsen dünyanın bir ucundan başka halklardan insanlar bu mücadeleye katılıyorsa artık siz buna terör diyerek kimseyi kandıramazsınız. Bir halkın, kadınların davasıdır. Meşrudur, haklıdır.

Kapitalizmin gelişme döneminde kadınları sisteme entegre etmek için cadı avları düzenlediler. Bugün bize karşı yürütülen savaş ve kara propagandanın kadınları cadı ilan eden ve on binlercesini diri diri yakan ortaçağ gerçeğinden çok farkı yok. O zamanın teröristleri cadılar, heretik hareketlerdi. Sadece egemen inanç ve sisteme direndikleri, kendi toplumsal kültür ve inançlarını devam ettirmek istedikleri için bunları yaptılar. Şimdi de bu çağın teröristleri biz oluyoruz. Gittikçe bu teröristler listesi de artmakta. Artık kimi tasfiye etmek isteseler terörist diye yaftalayıp ya da terörizmi destekliyor diyerek tasfiye etmeye, korkutmaya, teslim almaya çalışıyorlar. Tarih kimin gerçek terörist olduğunu gösterecek demiyoruz, o zaten olacak. Ama geleceğe kalmadan bugün dünyanın yarısı bizim böyle olmadığımızı biliyor.

Bu nedenle PKK terör listesinden çıkarılmalıdır. PKK bir terör örgütü değil Kürt halkının, demokratik insanlığın ve kadınların özgürlük partisidir. İlerici ve bu sisteme karşı en radikal karşı duruşun, çözümün partisidir. Sosyalist ve özgürlükçü bir harekettir. Mücadelesiyle bir halkı diriltmiş ve umudunu yitirmiş demokratik insanlığa alternatif sistemin inşasının yolunu göstermiştir. Bu uğurda büyük bedeller ödemiştir. Halkın partisidir. Halkın gönüllü özgürlük gücüdür. Milyonlarca insanın yüreği PKK ile atmaktadır. Ne kadar karalamaya çalışırlarsa çalışsınlar bu gerçeği karartma başarısı gösteremeyeceklerdir.

SALDIRGAN GÜÇLER PEŞMERGE DEĞİL KONTRALAR

Güney Kürdistan’da siyasal-askeri saldırılar yoğunlaştı. Özellikle KDP’nin saldırıları arttı. Neden böylesi bir süreçte KDP saldırıları gelişiyor?

Gerilla alanlarına dönük yığınak ve kuşatma saldırıları yoğunlaştı. TC işgalinin önünü açma ve partimizin Güney Kürdistan’daki meşru varlığını ortadan kaldırmaya dönük saldırılardır bunlar. Hareketimizin tüm sağduyulu ve sabırlı yaklaşımlarına rağmen politikalarında ısrar ettikleri görülüyor. Bu da kendilerine verilen bir görev olduğunu ve bir konsept çerçevesinde hareket ettiklerini göstermektedir. Dünya siyaseti de genelde savaş üzerinden, Önder Apo’nun özgürlük çizgisini Ortadoğu’da tasfiye etme üzerinden yürüdüğü için bu plana yattılar. TC. zaten her yerde olduğu gibi PKK’yi gerekçe göstererek işgali, yayılma siyasetini geliştirmeye uğraşıyor. Uluslararası güçlerin ve TC faşizminin Kürt soykırımı ve hareketimizi tasfiye planlarının yerel işbirlikçi ayağı olarak KDP de bu uluslararası konjektürden ve savaş ortamından faydalanarak saldırıya geçmiş durumda. Kürt düşmanları için PKK’yi Kürdistan, Ortadoğu’da tamamen silmek, Kürtlerin özgür olmaması temel bir hedeftir. Bu bir NATO planıdır. TC devleti ve KDP’nin de bu uluslararası politikalara yattığı ve görevlendirildikleri, önlerinin açıldığı görülmektedir. Destek alıyor, icazet alıyor ve öne sürülüyorlar. KDP kendince bu dengeler içinde yer bulmak ve çıkar sağlamak istiyor. Kirli ve sahiplenmekte çekindiği işleri özel güçlerine yaptırıyor. Gerilla alanlarına giden ve gerillaya saldıran güçleri istihbaratın özel kontra güçleridir. O nedenle bu güçleri peşmerge olarak görmek ve ifade etmek yanlıştır. Adlarını Roj, Gulan vb koymuşlar. Peşmergenin bu topraklarda bir tarihi, onuru ve ismi vardır. Bu nedenle peşmerge güçleri vb dememek lazım. Bunlar özel kontra güçleridir. TC savaşında bize karşı kullanılmış kontra, ajan örgütlerinden farkı yoktur. Kaldı ki gerilla alanlarına normal peşmergeyi gönderemediler. Onuru olan peşmerge buna karşı çıktı. Bu yüzden TC devletinin taktiklerini deniyorlar. Bu aklı TC’den, Erdoğan faşizminden alıyorlar.

Türk devleti savaş olsun, çatışmalar derinleşsin, Kürt gençleri ve insanı ölmeye devam etsin diye yeminli bir Kürt düşmanlığı yürütüyor. Hem de tüm parçalarda bunu yapıyor. Hem uluslararası alanda hem de bölgede yoğun bir kışkırtma, savaşı derinleştirme peşindedir. Diplomasileri, ekonomik anlaşmaları, siyasetleri, ideolojileri, her şeyleri Kürt düşmanlığı üzerinedir. Kürtlerin mücadelesini yok etmek için taviz vermedikleri güç, satmadıkları değer kalmadı. KDP’yi bir kontra gücü olarak kullanmaya çalışıyor. KDP kendini böyle kullandırtmamalıdır. Bu KDP’nin de bitişi olur ve Güney halkımızın, Kürtlerin çıkarına değildir.

KDP’NİN POZİSYONU İHANET VE İŞBİRLİKÇİLİĞİN TEMSİLİDİR

Olası bir savaşın gelişmemesi için çağrılar ve çabalar var buna ne diyorsunuz. Sizin yaklaşımınız nedir?

Kürt halkı ve siyasi güçleri, Kürt halkı arasında bir kardeş kavgası olmasın diye aylardır ayakta, sürekli bir çaba içinde. Parti olarak bizler tüm soğukkanlılığımız ve sorumlulukla KDP’nin saldırıları, girişimleri ve TC ile işbirliğine karşı sabır gösteriyoruz. Niye? Kürt halkı böyle bir çatışmadan zarar görmesin diye! Düşmanlarımız sevinmesin, bunu Kürt katliamı için bir fırsata çevirmesin diye. Ama sabrın da bir sınırı vardır her zaman. Sana karşı saldırı varsa kendini savunman en doğal bir reflekstir. Kaldı ki biz bir halkın savunma gücüyüz. 40 yıldır savaşıyoruz, gücümüz var. Tecrübemiz var. Ortadoğu’da 40 yıl mücadele yürüten bir hareketin siyasi ve askeri birikimini, gücünü hafife almak ahmaklık olur. Böyle yaklaşan ve bizi kolay bitireceğini, bu halkın direnişini tasfiye edeceğini sanan tüm iktidarlar gitti. Biz hala buradayız. Dimdik ayakta, her zamankinden daha güçlüyüz. Biz dünya siyasetinin, Ortadoğu siyasetinin nasıl döndüğünü iyi görüyoruz. KDP’nin ne yapmaya çalıştığını, kimlerle nasıl ilişkide olduğunu biliyoruz. Bu kadar çabalamamızın nedeni halkımızın çıkarları ve hareketimizin ideolojik, felsefik, ahlaki temelindendir. Yoksa salt siyasi ve askeri anlamda yaklaşsak on kez savaş çıkmıştı. KDP de bu sabrımızı ve sorumlu yaklaşımımızı bir zayıflık sanmamalı, bu hataya düşmemelidir.

Kürt halkı ve dostlarının çabası anlamlıdır. Ancak çağrı şöyle dile getiriliyor “birakuji” olmasın, Kürtler arası bir savaş gelişmesin. O zaman “bıra” kavramı üzerinde durmak lazım. “Bıra” Kürtçede erkek kardeş demek. Bir kavram olarak tüm kardeşlikleri tanımlamak için kalıplaşmış bir kelime. Bıratiya gellan derken halkların kardeşliği diyoruz. Özde bu ifade edilmek istense de kavramda erkek kardeşliği ifadesi var. Bunu düzeltmek Kürt dil araştırmacılarının işidir elbet. Mutlaka bizim de kullanıma koyacağımız, kardeşliği kadınları da kapsayan tarzda ifade eden kelimelerimiz vardır. Kadın özgürlükçü ve demokrasi eksenli mücadelemiz elbet bunun yeni zihniyetini oluşturdu. Gerisi bu zihniyete göre düşünen insanların kullanımını düzeltmesindedir. Bu anlamda “birati” iyi niyetli ifadelerine rağmen erkek egemen bir anlayışın ve üslubun aşılmaması sonucu hakim olmuştur. Çünkü egemen erkekliği Kürt toplumunda sorgulamak PKK öncesi gelişmeyen bir şeydir. PKK ile özgürlük kavramını kadın eksenli geliştirdik. Kadın özgürlüğü tüm özgürlüklerin temeli haline getirildi.

Biz diğer yandan birati kelimesinin ataerkil ve milliyetçi tanımına karşı çıkıyoruz. Bizim kardeşlik tanımımız sosyalistler, demokratlar, özgürlükçü kadın mücadelecileri, dünyadaki tüm ezilen halklar ve kadınlardır. Kardeşliğimiz onlarladır. Adı, milliyeti Kürt diye en gerici, düşmanca politikaları sergileyen, dayatan kesimleri kardeş görecek bir ırkçı yapımız yoktur. Kaldı ki AKP içinde hatta DAİŞ içinde bile Kürtler vardır. Bizler Rojava’da DAİŞ ve TC katliamlarına karşı Kürt halkıyla insanlık mücadelesi veren dünyanın her yerinden gelen devrimcilerle gerçek kardeşliği yaşıyoruz. Kürt halkının haklı özgürlük savaşımına destek veren halklarla kardeşlik, yoldaşlık yapıyoruz. Kadın özgürlük mücadelesine gönülden katılıp Kürt kadınlarının yaşadığı zulüm, katliam, soykırım, tecavüz ve her türlü faşizan uygulamaya karşı direnen, destek olan kadınlarla kardeşiz, yoldaşız. Bizlerin kardeşliği Kürt gençlerinin ve devrimcilerinin kanını döken, faşizmin maşası olan, işbirlikçi ve ihanet çizgisinden vazgeçmeyen ama kendine de Kürt diyenlerle olamaz. Böyle bir savaş da kardeş kavgası olmaz.

Buradan sözü kardeş kavgasına, brakujiye getirmek istiyorum. Brakuji; kardeş kavgası anlamında kullanılırken karşıda bir kardeşliğin olması ve bununla bir çatışmaya dönüşen bir ilişki olması gerekir. Brakuji olması için önce bir “bıralık” olması yani kardeşlik olması gerekir. KDP bu anlamda kardeşliğin gereklerini yerine getirmiş midir? KDP politikaları ve tutumlarıyla Kürt halkının çıkarlarından ve temsiliyetinden uzaklaşmıştır. PKK ise bu halkın partisidir. Yoksul halkın ve emekçinin kadınların partisidir. KDP’nin askeri güç olarak örgütlediği peşmergesi bile, KDP’yi destekleyen kesim bile PKK’ye karşı savaşmaya karşıyken, çatışma istemezken, PKK bölgelerine gitmeyi kabul etmezken hangi Kürtlükten bahsedilebilir? Bir Kürt partisinin meşruiyeti o partinin halkın çıkarları adına ve onun için mücadele etmesinden geçer. Eğer Kürtlüğe dair hiçbir çaban yoksa, Kürtlerin özgürlüğü için bir şey yapmıyorsan, Kürt halkının yaşadığı acıları, katliamları çoğaltıyor, Kürtlerin özgürleşme şansını ortadan kaldırmak için çalışıyorsan, her gün hükümeti olduğun ve denetimin altında olan Kürdistan topraklarına saldırılar olurken buna karşı durmuyor ve aksine Türk devletinin bu topraklara gelmesi için uğraşıyorsan, her gün sivil Kürt insanları Türk uçakları ve saldırıları ile öldürülürken sesini bile çıkarmıyorsan, bir Kürt örgütüne karşı gelişen saldırıda TC ile ortak hareket ediyorsan kendine nasıl Kürt diyebilirsin? Kürt bölgesinin meşru yönetimi, Kürt halkının meşru temsilcisi olabilir misin? Dış güçlerin desteği ile ayakta kalıp, Kürdistan’ın onca zenginliğini, petrolünü vb faşist rejime peşkeş çekip bunun rantını kendi cebine koyuyorsan, halk aç ve perişanken, onlara maaş bile vermiyorsan, eylem yaptıklarında öldürüyorsan, her gün Erdoğan’ın sarayını ziyaret ediyorsan bu nasıl bir meşruiyet olabilir? O yüzden KDP’nin bugünkü pozisyonu Kürtler içinde ihanetin ve işbirlikçiliğin temsili olmaktır.

Bir de kardeş kavgası olmasın deniyor ama zaten bir savaş var bize karşı. Biz karşılık vermiyoruz. Kurşun sıkmıyoruz. KDP’ye şunu demek gerek. PKK’ye savaş açmışsınız. Gerillaya savaş açmışsınız, her gün bu halkın en güzel çocuklarını vurduruyorsunuz, vuruyorsunuz. TC’ye lojistik, istihbarat, her türlü desteği veriyorsunuz. Karşı karşıya gelmiş iki ordunun savaşı gibi bir savaş olmasına gerek var mı? Zaten Türk devleti de bizimle ancak bu kadar savaşıyor. Sanki askeri, ordusu karadan bizim karşımıza çıkıyor mu? Bizimle bu şekilde savaşan bir ordu yoktur. Araziye girdikleri anda vuruluyorlar, çatışamıyorlar. Teknikle, uçakla vuruyor, istihbaratla vuruyor. Kahpece vuruyor, suikastler yapıyor. Yani savaşın karakteri de değişmiş durumda. Bu biçimiyle TC ile yürüttüğümüz savaşta, günümüzün savaş gerçeğinde açık bir taraf haline gelmişlerdir. Bize karşı bir savaş yürütüyorlar. Bundan kesinlikle vazgeçmelidirler. PKK’nin sabrını daha fazla sınamaya gerek yoktur.

ÇATIŞMA BAŞUR’UN ÇIKARINA DEĞİLDİR

Şimdiye kadar KDP Türk devletine istihbarat ve lojistik destek sunarken şimdi sahada yaşanan çatışma bilgileri de yansıdı. Konu hakkında Halk Savunma Merkezi’nin de bir açıklaması olmuştu. Güney Kürdistan halkına bu konuda nasıl bir çağrınız var?

Güney halkı tüm bunlara karşı Güney’e sahip çıkmalıdır. Bu ihaneti, işbirlikçi siyasete karşı durmalıdır. Bu kadar ihanet, işbirlikçilik, Kürt gençlerinin kanları pahasına hiçbir başarı, çıkar söz konusu olamaz. Bu halk Saddam’a boyun eğmedi. O kadar savaşa, açlığa, bugün ekonomik olarak, savaşların yükü, devlet siyasetlerinin ve egemenlikli politikaların sonucu olarak zorlanıyor ama bunlara da boyun eğmiyor. KDP bilmelidir ki yürüttüğü siyaset Güneyin, halkın bitişi anlamına gelir. Mesele sadece PKK’ye ve gerilla alanlarına saldırı değildir. TC, Güney’i işgal ediyor. Bunu KDP’ye dayanarak yapıyor. Kaç kilometre sınırdan içeri girmiş. Onlarca karakol kurmuş, her yerde MİT örgütlenmesini geliştirmiş. Pazarı ele geçirmiş. KDP yetkilileri ile petrolünden diğer şeylere bir sürü pazarlık yapmış. Bu nedenle Güney halkı kendi topraklarını savunmalı, sömürgeciliğe, işgale karşı durmalıdır. Gerilla ve hareket olarak bizim Başur’u koruma görevimiz var. Bunun için gerilla fedaice savaşıyor. Binlerce şehit verdik bu toprakların savunması için. TC devleti ve NATO, PKK’yi, gerillayı zayıflatarak bu savunmayı ortadan kaldırmak ve Güney’e rahat müdahale ortamı yaratmak istiyor. Bu nedenle PKK’ye dönük saldırılar Başur’un çıkarına, Irak’ın çıkarına değildir. Başur halkının çıkarına da değildir. KDP, belki öyle sanıyor ama onların da çıkarına değildir.

Bir savaş gelişirse de bu savaş birakuji olmaz. İhanete, işbirlikçiliğe, Kürtlerin katliamını dayatan bir saldırılara karşı öz savunma olur. KDP adına peşmergecilik yapan onurlu insanların da kendini bunlardan ayrıştırması, tutumunu koyması lazım. Kürtlük adına özlemleri, çabası, istemi, mücadelesi olanların tutumu net olmalıdır. Kürt halkı, Başur halkımız öz gerçeğine ve kendi öz çıkarları adına kendisi siyaset yapacak, yönetim olacak duruma gelmelidir. Bu konuda en büyük görev yurtsever Başur halkımıza düşmektedir. Bu ihanete, işbirlikçiliğe dur demek en başta onların görevidir. Başur Kürdistan’ın statüsünü ve kazanımlarının, zenginliklerinin dışarıya peşkeş çekilmesinin, bu toprakların işgale açılmasının önüne geçmeleri gerekir.

Yurtsever duyguları olan, Kürtlüğün özgürlüğü adına çalışan, mücadele eden hiçbir kesimle PKK’nin sorunu yoktur. Aksine bu kesimlerin Kürtlük adına güç olması için elinden geleni yapmaktadır. Nerede bir Kürt insanı ve siyasal gücü sıkışsa, saldırı ile karşı karşıya kalsa onun yanında olmuştur. Nerede halkımıza bir saldırı olmuşsa orada kan dökmüş, savunma içine girmiştir. Bundan sonra da bu çizgisinde ısrarlı olacak ve direnişini sürdürecektir.