100 yıllık ‘mezarsız bırakma’ siyaseti: Şêx Saîd’in mezarı nerede?

Şeyh Said Derneği'nin Şêx Saîd ve 46 arkadaşının mezar yerlerinin tespiti için açtığı dava, arşivlerde bilgi ve belge bulunmadığı için reddedildi. Şêx Saîd ile birlikte idam edilen Şêx Şemsettin’in cenazesi ise 1930 yılında ailesine verilmişti.

Şeyh Said Derneği’nin Şêx Saîd ve 46 arkadaşının mezar yerlerinin tespiti için açtığı dava, Türk İçişleri Bakanlığı’nın arşivlerinde bilgi ve belge bulunmadığı iddiasıyla reddedildi. Ancak 1925 yılında Şêx Saîd ile idam edilen Şêx Şemsettin’in cenazesi, 1930 yılında gömülen alandan çıkarılıp ailesine teslim edildi.

Cumhuriyet döneminin ilk kapsamlı Kürt ayaklanmasına öncülük eden Şêx Saîd ve 46 arkadaşının Amed’in Dağkapı meydanında idam edilmelerinin üzerinden 98 yıl geçti. 47 Kürt lideri, Dağkapı Meydan’ında açılan bir çukura gömüldü. Kemalist rejimin 1925 yılında Kurdistan’da yargısız infazlar, toplu katliamlar ve Kürt liderlerini ‘mezarsız bırakma’ politikası, yeni egemenlik anlayışının bir tezahürü olarak kendini gösterdi. Kürtlerin öncü şahsiyetlerine yönelik sistematik olarak uygulanan ‘mezarsız bırakma’ politikası, bir devlet politikası olarak Kurdistan’da uygulanmaya devam ediliyor.  Toplumun öncü kadrolarıyla manevi bağlarını koparma, sindirme ve yok etme esasına dayalı uygulanan ‘mezarsız bırakma’ politikaları, devletin Kürt toplumuna yönelik egemenlik anlayışının en acımasız sembolik bir uygulamasıdır.      

Halk, 29 Haziran 1925 yılında Dağkapı meydanında açılan bir kuyuya gömülen Kürt liderlerinin mezar yerlerinin kaybolmaması için büyük bir çaba gösterdi. 1930’a kadar Şêx Saîd ve arkadaşlarının defnedildiği yer halk tarafından korunuyordu, mezarların başına gizliden de olsa gidip Kur’an okuyordu. Bu durumun toplumsallaşmasından korkan Türk devleti, 1930’lardan sonra alanı tümden kapattı. Kürt değerlerini toplum nezdinde hiçleştirmek için önce alanda içki fabrikası kuruldu. Daha sonra bu fabrika yerine Sinema Salonu açıldı. En sonunda alanda askeri yapılar inşa edilerek, burası tümden işgalin bir sembolü haline getirildi.

BAZI CENAZELER RÜŞVET KARŞILIĞINDA ALINDI

İstiklal Mahkemesi’nin kararı ile idam edilen Şêx Saîd ve 46 arkadaşının nereye gömüldüğü gizemini korurken, infazda yer alan memurlar, görgü tanıkları ve idamı izleyen kişiler mezar yerini net olarak tarif etti. Bu tariflere göre 47 kişi, idam edildikten sonra Dağkapı Meydanı’nda yıkılan Yenişehir Sineması ve Astsubay Ordu evi ile Askeri Lojmanların bulunduğu alana gömüldü. Şeyh Sait Eğitim Kültür Derneği tarafından Türk İçişleri Bakanlığı’na yapılan müracaatta Şêx Saîd ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanması istendi. Bakanlık, konu hakkında arşivlerinde bir bilginin bulunmadığını iddia etti. Oysa 29 Haziran 1925 tarihinde idam edilen 47 kişi arasında bulunan Bismîlli Şêx Şemsettin Bukarkî’nin cenazesi, idam edilişinin 5’inci yılında ailesi tarafından alınmıştı. Aynı şekilde 1925 yılında Xarpêt’te idam edilen Şêx Şemsettin’in kardeşi Şêx Nurettin’in cenazesi de alınmıştı. Her iki cenaze de Türk İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi ve Amed Valiliği üzerinden organize edilerek Bismîl’e bağlı Kamışlı köyündeki aile mezarlığında defnedildi.

Bukarkî ailesi de 1925’te sürgüne gönderilir. 1928 yılında çıkarılan af kapsamında tekrar memleketine geri döner. Bukakrî ailesinden Rukiye Hanım, Amed ve Xarpêt’te idam edilen abileri Şêx Şemsettin ve Şêx Nurettin’in cenazelerini alabilmek için nüfuzlu aileleri devreye koyar. Rukiye Hanım aynı zamanda Bismîl ve Amed’de dönemin zengin ve nüfuzlu olan Hevedan ailesinin gelinidir. Hevedan ve Cemilpaşazadeler yakın akrabalardır. İki ailenin de bürokrasi üzerinde etkileri vardır. Rukiye Hanım’ın ısrarları sonucu iki aile de Şêx Şemsettin ve Şêx Nurettin’in cenazelerinin ailesine iadesi için devreye girerler. Diyarbakır Valiliği nezdinde yürütülen görüşmeler sonucunda cenazeler, Türk İçişleri Bakanlığı ve askeriyenin de bilgisi dahilinde yüksek miktarda para karşılığında ailesine teslim edilir. Diyarbakır Valiliği olayın gizli kalmasını ister. Zira iki kardeşin cenazesinin alınma işlemleri Amed Valiliği üzerinden yürütülür. Aile bireylerinden alınan bilgilere göre, sadece valiye bir küp altın rüşvet ödenirken, diğer yetkililere de ciddi miktarlarda rüşvet dağıtılmıştır.

Şêx Nurettin’in cenazesi Xarpêt’ten alınırken, Şêx Şemsettin’in cenazesi ise Dağ kapı mevkiinde oğlu Şêx Heybetullah tarafından alınır. Şêx Heybetullah, resmi yetkililerin refakatinde babasının cenazesini alırken yetkililere cenazenin rastgele verildiği yönünde itiraz eder. Yetkililer ellerindeki resmi kayıtlara göre işlemlerin yapıldığını belirtir. İkna olmayan Şêx Heybetullah cenazeyi teşhis eder. Orada bulunanlar Şêx Şemsettin’in yüzünün çürümediğini söyler. Bu söylenti kısa sürede kente yayılır. On binlerce insan, Dağkapı meydanına akın eder. Devletin gizli kalması istediği olay, kısa sürede gizemini yitirir. Binlerce insan Şêx Şemsettin’in cenazesini omuzlarda taşıyarak, köyüne doğru yola çıkar. Yine aynı şekilde Şêx Nurettin’in cenazesi de Xarpêt’ten alınıp köyüne getirilir. İki kardeş aynı gün Bukarkî ailesine ait Bismîl’in Kamışlı köyünde aile kabristanında defnedilir. O günden beri aile mezarlığı binlerce insan tarafından ziyaret edilir. Bu olaydan sonra aile Denizli, Kütahya ve Uşak gibi illere sürgüne gönderildi.

ŞÊX SAÎD’İN OĞLU: BABAMIN MEZARINI ZİYARET ETTİM

Şêx Saîd’in 2015 yılında vefat eden en küçük oğlu Ahmet Fırat, babasının mezarına çocukluk yıllarında annesi ile gittiğini söylemişti. Babasının idam edildiği dönemde 5 yaşında olduğunu ve tüm ailenin sürgüne gönderildiğini anlatarak, şunları eklemişti: “Bizi aile olarak akrabalarımızla birlikte sürgüne gönderdiler. 1928 yılında çıkarılan genel af ile memleketimize döndük. Annemle Dağkapı’da babamın mezarını ziyaret ettik. Ben çocuktum, orada bulunan ağacın altında oyun oynadım. Annem ise mezarların yanında Yasin-i Şerif’i okudu. Orası dümdüz olmuştu. İnsanlar üstündeki toprağı götürdükleri için biraz çukurlaşmıştı. İdamdan sonra orası zaten dümdüz yapılmıştı. Ancak insanlar mezar yerini muhafaza ederek, gidip ziyaret ediyorlardı. Bundan dolayı orada askeri alanlar, inşa ederek kaybettirdiler.”

97 YIL SONRA İLK DEFA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILDI

Aynı zamanda Şeyh Said Derneği’nin başkanı da olan Şêx Saîd’in torunu ve vasisi Kasım Fırat, 2022 yılında mezarların tespiti için Türk İçişleri Bakanlığı’na başvuru yaptı. Bakanlık, 30 günlük yasal süre içerisinde başvuruya cevap vermedi. Cevap vermemesi yasal olarak reddettiği anlamına geldiği için Şeyh Said Derneği ve Amed Barosu tarafından Türk İçişleri Bakanlığı aleyhinde Ankara 5. İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. 97 yıl sonra bu konuda ilk defa yargı yoluna başvuru yapılmış oldu.

Ankara 5. İdare Mahkemesi, 22 Haziran 2023 tarihinde görülen duruşmada Türk İçişleri Bakanlığı’nın “Arşiv kayıtlarında bu yönlü bir bilgi ve belge bulunmadı” beyanına dayanarak davanın reddine karar verdi. Şeyh Said Derneği Başkanı ve Amed Barosu yetkilileri istinaf mahkemesine başvuracaklarını söyledi.

Konu ile ilgili ANF’ye konuşan Kasım Fırat, mahkemelerden bir sonuç alacaklarına inanmadıklarını, bu nedenle davayı uluslararası mahkemelere taşıyacaklarını söyledi. Şêx Saîd, Seyit Rıza, Miralay Halit Bey gibi Kürt liderlerinin mezar yerlerinin açıklanması için bir siyasi iradenin devreye girmesi gerektiğini belirten Fırat, “Ancak şu anki siyasi iktidar ile yüz yıl önce Kürtleri inkar eden zihniyet aynı noktadadır. Yüz yıldır bu ülkede Kürtlerin inkârı değişmedi. Bütün iktidarlar birbirinin devamı olarak Kürtleri yok sayma siyasetini devam ettirdiler” dedi.

BAZILARI BU DEĞERLERİ KİŞİSEL MENFAAT VE KARİYERLERİ İÇİN  KULLANIYOR

AKP iktidarının bu konuda ikiyüzlü davrandığını ifade eden Fırat, yaşadığımız bu asırda insanların ölülerine kavuşmaması ve cenaze üzerinden intikam siyasetinin güdülmesinin insani olmadığını söyledi. 1925 yılında idam edilen Şêx Saîd ve 46 kişiden bazılarının çocuklarının uzun süre sistem partilerinde yer aldığını hatırlatan Fırat, “Bu şehit insanlardan bazılarının çocukları ve torunları, uzun süre iktidar partileri içinde yer aldı. Hatta bakanlık koltuklarında oturanlar da oldu. Kendi ailem dahil olmak üzere şehit edilen bu insanların aileleri uzun süre Türk meclisinde yer aldı, ancak mezar yerlerinin bulunması ile ilgili bugüne kadar tek bir girişimleri dahi olmadı. Bizim mezar yerlerinin bulunması için yürüttüğümüz mücadeleye, iktidar ve muhalefet partilerinde yer alan bu aileye mensup kişilerden destek alamıyoruz” diye konuştu.

Sistem partilerinde yer alan söz konusu kişilerin, bu değerleri kişisel menfaat ve kariyerleri için kullandığını savunan Fırat, şöyle konuştu: “Bu insanlar (Şêx Saîd ve arkadaşları) Kürt halkının haklarını savunmak için yola çıktılar. Bu insanlar, inançlarının yok edilmesini önlemek için kendilerini feda ettiler. Mazlum bir halkın yok edilişini önlemek insani ve İslami bir duruştur. Ancak bu değerli aileye mensup kişiler, maalesef bu değerleri sadece kişisel menfaat ve kariyerleri için kullanıyorlar. Şêx Saîd ve arkadaşları Kürt toplumuna mal olmuş değerlerdir. Kürt toplumunun öncüleridir. Bu aileye mensup siyasi şahsiyetler bu değerleri kişisel menfaatler için kullanmamalıdırlar. En azından mezar yerlerinin bulunması için mücadele etmeliler. Görevlerini yerine getirmelidirler. Kürt halkı kendi değerlerine sahip çıkmayan insanlara değer vermemelidir. Kürt halkına çağrım; sizin için kim mücadele ediyorsa onlar Şêx Saîd’in torunlarıdır. Şêx Saîd, Kürt toplumunun mücadelesinde bir semboldür. Sadece bir aileye mal edilemez. Kim bu Şêx Saîd’in değerlerini yaşatıyorsa onlar Şêx Saîd’i temsil eder.”