Uluslararası bir komplo çerçevesinde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkarılmasıyla başlatılan süreç 26’ncı yılını doldurdu. 27 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli Ada Hapishanesi’nde ağır işkence koşulları altında tutulan Abdullah Öcalan’dan, 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan’la yaptığı kesintili bir telefon görüşmesinden bu yana hiçbir haber alınamıyor. Türk devleti, hem kendi iç yasalarını hem de imzacısı olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerini ihlal ederek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın şahsında İmralı’da bir tecrit rejimi inşa etmiş durumda.
Tam 43 aydır aile ve avukat görüş hakkının gasp edildiği İmralı Hapishanesi’nde uygulanan bu işkence ve soykırım rejimi, tüm ulusal ve uluslararası tepkilere rağmen, Türk devleti tarafından daha da derinleştirilmeye çalışılıyor. Hukuk uzmanları ve insan hakları savunucuları İmralı’daki bu durumu “dünyada eşi benzeri görülmemiş hukuksuzluk” olarak tanımlasa da yetkili kurumlar tecrit karşısındaki sessizliğini sürdürüyor.
KOMPLOYA KARŞI FİKİR SAVAŞI
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bir barış ve müzakere süreci geliştirmek için Suriye’den ayrıldığı 9 Ekim 1998’den, Nairobi’de tutsak alındığı 15 Şubat 1999 tarihine kadar yaşanan siyasi panoramayı “çarmıh komplosu” olarak nitelendirerek, bu komplonun uluslararası ayağına dikkat çekiyordu.
Kendisinin ve Kürt halkının geleceğini şekillendiren İmralı sürecini ise “üçüncü doğuş” olarak adlandıran Abdullah Öcalan, içinde bulunduğu ağır tecrit koşullarına rağmen ortaya koyduğu direnişle adete düşünsel bir mücadele başlatmıştı. İmralı’da kendisini esarete sürükleyenlere karşı açtığı bu “fikir savaşı”, sadece Kürt halkı için değil, aynı zamanda barış ve demokrasi mücadelesi yürüten halklar için de önemli bir sembol haline geldi.
İmralı’da yaşanan hukuksuzluklar ve Kürt Halk Önderi’nin İmralı direnişi, aynı zamanda uluslararası toplumu insan hakları, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlere bağlılık konusunda ciddi bir sınavdan geçirdi. Bu bağlamda, 10 Ekim 2023’te, dünyanın 74 merkezinde yapılan ortak açıklamalarla küresel çapta “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyasının startı verildi.
ÖNDER APO'NUN FİKİRLERİ DAHA GÖRÜNÜR KILINDI
Küresel çapta İmralı tecrit koşullarının kırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanmasını esas alarak yürütülen hukuksal, politik ve diplomatik mücadele beraberinde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği fikirleri daha görünür kıldı. Özgürlük kampanyası çerçevesinde düzenlenen eylem ve etkinlikler serisinde, İmralı esaret sisteminde ortaya konan fikirler, farklı toplumsal kesimler arasında modern dünyayı tehdit eden kapitalist sistemin krizlerine alternatif bir yol haritası olarak ele alınıp değerlendirildi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm paradigması, sadece Kürt sorununun çözümü için değil, aynı zamanda küresel ölçekte sosyal, siyasal ve ekolojik krizlere bir yanıt olarak da şekillendi. Demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir toplum modeli, kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikler, savaşlar ve ekolojik yıkım gibi sorunlara karşı bir çözüm yöntemi olarak ele alındı. Kampanya sürecinde daha çok görünür kılınan Kürt Halk Önderi’nin fikirleri, halklar arasında barış, adalet ve eşitlik mücadelesi veren birçok farklı kesimin yakından ilgisini çekti. Bu fikirler, başta sol sosyalist hareketler olmak üzere kapitalist sisteme karşı mücadele yürütenler arasında temel alternatif bir çözüm modeli olarak tartışılmaya başlandı.
DEVLET ŞİDDETİNE KARŞI UMUT KAYNAĞI OLDU
Yine kampanya sürecinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın devlet ve ulus odaklı bir özgürlük mücadelesinden ziyade, yerel yönetimlere ve halkın doğrudan katılımına dayanan, merkezi olmayan bir siyası yapıyı savunmasına yönelik fikirleri büyük bir ilgi gördü. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu fikirleri, özellikle Ortadoğu başta olmak üzere dünyada yaşanan etnik ve dini çatışmaların çözümünde temel bir model olarak görüldü ve aynı zamanda dünyada artan otoriterleşme ile devlet şiddetine karşı da bir umut kaynağı oldu.
Dünyanda her kesimden insanın destek verdiği Abdullah Öcalan’a özgürlük kampanyasını en çok sahiplenenler ise kadınlar oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğüne verdiği merkezi rol ve ataerkil yapılara dönük yaptığı derin eleştiriler, özgürlük kampanyası sürecinde kadın hareketleri arasında daha çok tartışılır ve sahiplenir hale geldi.
Sonuç olarak, uluslararası bir komplo sonucunda esir alınan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki direnişi ve geliştirdiği fikirler, yalnızca Kürt halkının özgürlük arayışını değil, aynı zamanda küresel ölçekte adalet, demokrasi ve özgürlük mücadelesini temsil eden evrensel bir sembole dönüştü. 10 Ekim 2023’te, küresel çapta başlatılan ve birinci yılını geride bırakan “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” hamlesi kapsamında, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için verilen mücadele, yalnızca bireysel bir adalet talebi değil, aynı zamanda kapitalist modernitenin yarattığı krizlere karşı alternatif bir dünya düzeni arayışının da ifadesine dönüştü. Bir yıllık hamle çerçevesinde açığa çıkanlar göz önüne alındığında, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyanın, küresel barış, adalet, ekolojik denge ve toplumsal eşitlik mücadelesinin önemli bir parçası haline geldiğini gösteriyor.
Birinci yılını geride bırakan ve gün geçtikçe küresel çapta yayılarak devam eden “Abdullah Öcalan’a özgürlük” kampanyası ve ortaya koyduğu fikirlerin önemini, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın birçok kitabını İtalyancaya çeviren Punto Rosso Kültür Derneği ve Punto Rosso Yayınevi Editörü Roberto Mapelli ile konuştuk.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın aralarında Bir Halkı Savunmak, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Kapitalist Uygarlık ve Özgürlük Sosyolojisi’nin de olduğu 7 kitabını İtalyanca’ya çevirerek okuyucuyla buluşturdunuz. İtalya halkının Abdullah Öcalan’ın kitaplarına yönelik ilgisi nasıl oldu?
Evet, Abdullah Öcalan’ın 7 kitabını İtalyanca’ya cevirdik. Bu kitapların çok sayıda baskısını gerçekleştirdik. İtalya’nın birçok bölgesinde düzenlenen etkinliklerde bu kitapların tanıtımı yapıldı. Abdullah Öcalan’ın kitapları, toplum içerisinde büyük bir karşılık buldu. Kürt halkının DAİŞ’e karşı verdiği mücadele ve özellikle Öcalan’ın özgürlüğüne dönük yürütülen kampanyayla birlikte bu kitaplara olan ilgi daha çok artmaya başladı. Zamanla Öcalan’ın fikirleri, bütün İtalyan toplumu içerisinde tartışılır hale geldi. En önemlisi, Öcalan’ın fikirleri üniversitelerde de tartışılmaya başlandı. Bu, bizim açımızdan çok önemli.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu fikirlerin toplumda bir karşılık bulduğuna ve büyük bir ilgi gördüğüne dikkat çektiniz. Cezaevinin zor koşullarında geliştirdiği paradigma sizce neden önemli veya neden toplumlarda bir karşılık buluyor?
Öncelikle belirtmem gerekir ki, Abdullah Öcalan’ın savunduğu fikirler bizE çok şey kattı. Abdullah Öcalan’ın kitaplarının yanı sıra, özellikle son dönemde Avrupa’da yeniden canlanan savaş ve milliyetçiliğe bir yanıt olarak, Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Konfederalizm paradigmasının temel noktalarına ilişkin bir etkinlik ve girişim düzenledik. Bu çok önemliydi çünkü Avrupa’dan olmayan birinin, çıkmaza girmiş gibi görünen Avrupa’ya bir yol gösterici ve değer olabileceği örneğini ortaya koymuş olduk. Milliyetçilik, faşizm ve Nazizm en çok zarar verdiği ve 2’nci Dünya Savaşı’nda katliama yol açtığı Avrupa’da yeniden canlanıyor.
Abdullah Öcalan ise, ortaya koyduğu paradigmada milliyetçiliğin halkların özgürlüğü için bir çözüm olmadığını derinlemesine vurguluyor. Bu, Avrupa için büyük önem taşıyan bir mesaj, çünkü barış için bir alternatif sunuyor. Oysa bugün Avrupa’da kendi içimize kapanmış durumdayız. Herkes kendi ulusunu savunuyor ve bu da sonuç olarak bir savaşa yol açıyor.
Örneğin, Ukrayna ve Rusya gibi iki ulus savaş içinde ve Avrupa’nın her yerinde faşizm ve milliyetçilik uyanıyor. Abdullah Öcalan’ın paradigması bu anlamda olağanüstü, çünkü bize başka bir yolun mümkün olduğunu gösteriyor. Kürtler Rojava’da bu yolun mümkün olduğunu hayata geçirdiler, bu da bizler için istisnai bir durum.Abdullah Öcalan’ın direnişi sayesinde İtalya halkı, faşizme karşı verdiği direnişi yeniden hatırlıyor. Bu bizler için büyük bir deneyim.
Bildiğiniz gibi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uluslararası bir komplo sonucunda esir alındı. Bu komploya ortak olan güçler bugün Kürt Halk Önderi’nin içinde bulunduğu ağır tecrit koşulları karşısında da sessizler. Başta Avrupa olmak üzere uluslararası güçlerin İmralı tecridine dönük tutumunu nasıl değerlendirmek gerekir?
Avrupa, demokrasi ve özgürlüğü dayatacak siyasi yeteneğini kaybetmiş durumda ve ticari ile ekonomik çıkarlarının kölesi haline gelmiş durumda. Türkiye ile olan devasa ekonomik ve politik çıkarlar, aşağılık bir duruma neden oluyor. Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullar, bütün değerler adına bir utanç.
Avrupa, muğlak bir insan hakları argümanına dayanarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine izin vermiyor; ama Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu işkence koşulları hakkında da tek kelime etmiyor. Bu durum özellikle İtalya içib utanç verici çünkü İtalya’nın Abdullah Öcalan gibi cezaevinden faşizme karşı mücadele Antonio Gramsci gibi bir babası vardı. Gramsci de Abdullah Öcalan ile benzer durumdaydı. Faşizm onu mahkûm etti ve bu tutsaklık onu ölüme götürdü. Bu nedenle İtalyan hükümetinin Abdullah Öcalan sessizliği, aynı deneyimi yaşamış İtalya için utanç vericidir. Utanç vericidir diyorum çünkü Abdullah Öcalan, Gramsci ile aynı kaderi paylaşmaktadır.
Ama Gramsci nasıl ki cezaevinden İtalyan demokrasi yasalarını yazdıysa, Abdullah Öcalan da dünyanın barış, adalet ve demokrasi yasalarını cezaevinden yazıyor ve bunları dünyaya armağan edecek.
Devam edecek…