GÖRÜNTÜLÜ

Çiğdem Kılıçgün Uçar: Yarın Amed'de çözümün mümkün olduğunu göstereceğiz

DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Amed'de düzenlenecek Özgürlük Mitingine dikkat çekerek, "Mitingde ortak ses çıkaracak ve çözümün mümkün olduğunu göstereceğiz" dedi.

ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR

Amed’de yarın (13 Ekim) “Komploya karşı direniyoruz, özgürlük için Amed’de buluşuyoruz" şiarıyla düzenlenecek mitingin hazırlıkları sürüyor. Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde gerçekleştirilecek miting öncesi kapı kapı, sokak sokak çalışmalar yürütülüyor. Kitlesel geçen çalışmalarda, İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin topluma yansımalarına dikkat çekilerek, tecridin sonlandırılması için mitinge katılım çağrısı yapılıyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük komplo ve İmralı'da ağırlaşan tecride dair ANF'ye değerlendirmede bulunan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, şunları aktardı: "Uluslararası Komplo’nun 26 yılı geride kaldı. Belki en net tarifle söylenmesi gereken şey; komplo, Sayın Öcalan'ın Ortadoğu coğrafyasında bütün halkların ortak bir şekilde yaşayabileceğini ifade eden 'Demokratik Ortadoğu Perspektifi’ne bir müdahaledir. Özellikle '90'lı yılların ikinci yarısında Amerika öncülüğünde 'Büyük Ortadoğu Projesi' vardı. Bu projenin kendisi ise özellikle Ortadoğu coğrafyasında kapitalist modernitenin daha güçlü hayat bulması, oradaki halkların inançları ve birçok farklılığın, zenginliğin aslında yok olması üzerine kuruludur. 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayat bulması için de ona alternatif olarak açığa çıkan 'Demokratik Ortadoğu Perspektifi' ve onun öncülerinin ortaya koyduğu fikriyatın sonlandırılması gerekiyordu. Uluslararası Komplo’yu belki böyle tarif etmek gerekir. Bugün özellikle Uluslararası Komplo’yu gerçekleştiren Amerika ve İsrail eliyle Ortadoğu’nun nasıl bir savaş cenderesine sürüklendiğini de görüyoruz. Komployu üreten ve komployu gerçekleştiren güçler, bugün de Ortadoğu'da yeniden demokratik, halkçı, toplumsal olmayan bir dizaynı üzerinden varlıklarını savaşla meşrulaştırmaya çalışıyorlar."

‘ÖCALAN’IN FİKRİYATI TEK ÇÖZÜM YOLUDUR'

Uluslararası Komplo’yu planlayan küresel güçlerin hedeflerine ulaşamadığını belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, şöyle devam etti:

"Komployla ilgili en çok Sayın Öcalan’ın söylemi üzerinden gitmek gerekir. Kendisi, 'Bu komplo boşa çıkarılmıştır' diye ifade eder. Bu tanımlamasını dayandırdığı şey ise İmralı tecridi karşısında geliştirmiş olduğu barış direnişidir. Dolayısıyla o dönemde komployu gerçekleştiren güçler, özellikle Türkiye’de Türkler ve Kürtler arasında bir iç savaşın ateşleyici rolünü üstlenmek istediler. Yine Sayın Öcalan’ın kendi sözüdür; 'Türkiye'yi bir odunluk, beni de bir ateş topu olarak değerlendirip oraya attılar.' Sayın Öcalan, ilk günden bugüne barışla ilgili tartışmalarını yeni ifade etmiyor. Suriye’den çıktığı zaman diliminde de kendisi, 'Ya dağı tercih ederek savaşı derinleşmesi ve insanların ölümü tercih edilecekti ya da oradan çıkılarak aslında demokratik bir çözümün, onurlu bir barışın temelleri atılacaktı' demişti. İlk günden bu yana İmralı'da yeşertilen, korunan şey Ortadoğu başta olmak üzere aslında bütün dünyayı alternatif olarak açığa çıkan demokratik halkların birliği, halkların demokratik zeminde bir arada yaşayabilme zeminidir. Küresel güçlerin en çok korkutan şey de budur. Çünkü kapitalist sistem, uzun bir zamandır ciddi bir kriz içerisinde. Bu kriz karşısında tek çözüm önermesi Sayın Öcalan’ın fikriyatlarındadır. Yaklaşık bir yıldır süren 'Kürt Sorununa Demokratik Çözüm, Abdullah Öcalan'a Özgürlük' kampanyasının Avrupa'da yankılanması bu fikriyat üzerindedir.  Bu fikriyat, hem savaş konusunda hem de Ortadoğu’daki halkların geleceği konusunda neredeyse tek çözüm yolu ve tek çözüm önerisidir."

'TECRİT BİR DİZAYN ARACI OLARAK KULLANILMAKTA'

 Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılan mutlak tecride dikkat çeken Çiğdem Kılıçgün Uçar, "Tecrit aslında bir kuşatma. Daha çok Kürt demokratik siyaset üzerinden dinlendirilen bir başlık ama çok uzun bir zamandır yürütülen ve bugün Türkiye’de de bir rejim haline gelen hukuksuzluktan, adaletsizlikten bahsediyoruz. Tecritle ilgili mücadelede hukuk alanından tutun politik ve emek alanına kadar herkesin söz söylemesi gerekiyor. Çünkü tecritle açığa çıkan tablo şudur; Türkiye’de mevcut sistemin yürütücüsü olan iktidara karşı muhalefetini, sesini, sözünü ve eylemini gerçekleştiren herkese karşı İmralı'da yaşanan derin tecrit gösterilerek bir dizayn etme çabası var. Dolayısıyla görünürde olan Kürt halkının özgürlük talebi olsa bile bugün Türkiye’deki demokratik bütün güçlerin aslında tecritle karşı karşıya kaldığını ifade etmek mümkün. Tecrit, sadece hukuki başlık değil, aynı zamanda politik, sosyolojik bir başlık. Tecritle yapılmak istenen şeyi, iktidar eliyle Türkiye’de mümkün olan demokratik bir çözümün ve onurlu bir barışın hapsedilmesi olarak görüyoruz" şeklinde konuştu.

 'DEVLET DÖNÜŞMELİ'

Amed'de 13 Ekim Pazar günü yapılacak 'Özgürlük Mitingi’ne değinen Çiğdem Kılıçgün Uçar, konuşmasını şöyle sonlandırdı:
"13 Ekim'de 'Komploya karşı direniyoruz, Amed'de buluşuyoruz' şiarıyla bir miting gerçekleştireceğiz. Aslında ulus devletlerin uzun bir süredir yaşamış olduğu bir kriz var. Ulus devletlerin uzun bir süredir yaşamış olduğu bir kriz var. Belki 1900'lerin başında bir çözüm olarak sunulan ulus devletler, bugün aslında yüzyıllık süre içerisinde topluma, toplumun bütün değerlerine ne kadar zarar verdiğiyle karşı karşıya gelmiş durumda. Hem Ortadoğu'da ateşlenen büyük bir şeye dönüşecek olan 3’üncü Dünya Savaşının kendisi hem de neredeyse ulus-devlet paradigmasına sığınan bütün ülkelerin yaşamış olduğu zorluk aslında çözümü, barışı, demokrasiyi reddetmelerine çok çok bağlantılı bir durum. Biz de özellikle 9 Ekim 1998'den beri dayatılan ve yaşanılan sürecin kendisinin toplumun hak ettiği ya da toplumun mücadelesine denk bir tutum olmadığına karşı uzun zamandır gösterdiğimiz tavrı bugün bütün Türkiye olarak göstermek istiyoruz. Dolayısıyla bu miting sadece bir fiziki özgürlük mitingi değil, bu miting sadece hukuki anlamda bir şeylerin değişmesi değil, tam tersine bir dönüşümü, demokratik bir dönüşümü, toplumun bir arada yaşama iradesine dair verilen mücadelenin ortaklaşmasını ifade ediyor. Bizler 13 Ekim mitingimizde hem tecridin hukuksuzluğunu hem tecritle açığa çıkan politikaların ülkeyi nasıl kuşatma altına aldığını ve bunun çözümünün de mümkün olduğunu gösterecek bir ortak ses çıkarmak istiyoruz. Dönüşmesi gereken toplumun kendisi değil, dönüşmesi gereken bu devletin kendisidir."