GÖRÜNTÜLÜ

Önder Apo’nun özgürlüğü sürecin ilerlemesinin garantisi rolünde

KJK Yürütme Konseyi Üyesi Çiğdem Doğu, Önder Apo’nun politika yapabilmesi için özgür olmasının şart olduğunu, PAJK Meclisi Üyesi Têkoşîn Ozan ise, yeni sürece en fazla kadınların öncülük etmesi gerektiğini söyledi.

ÇİĞDEM DOĞU - TEKOŞİN OZAN

KJK Yürütme Konseyi üyesi Çiğdem Doğu ve PAJK Meclis Üyesi Tekoşîn Ozan, Medya Haber TV’de yayınlanan özel bir programda Önder Apo’nun 27 Şubat tarihli çağrısı ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne dair değerlendirmelerde bulundu.

Önder Apo’nun 27 Şubat tarihli çağrısının bir manifesto niteliğinde olduğunu belirten Çiğdem Doğu, Hem Kürt tarihine, hem Türkiye tarihine hatta ötesinde Ortadoğu tarihine ve halklarına etki edecek, önümüzdeki yüzyıllara belki bin yıllara damgasını vuracak nitelikte bir manifesto. Tabii bu çağrıda, Önder Apo’nun ortaya koymuş olduğu hususların, belirlemelerin, tespitlerin tartışılması gerekiyor şüphesiz. Çok daha derinlikli anlaşılması ve anlaşıldıktan sonra yerine getirilmesi gereken görevler var. Bu anlamda gerçekten tarihi bir önemdedir bu çağrı.

Önder Apo’yu uzun bir zamandan sonra fiziki olarak fotoğrafıyla da görmüş olduk. Özlemlerimizi de tabii ki kısmi bir biçimde, bir fotoğrafla da olsa gidermiş olduk. Hem Önder Apo’yu selamlamak istiyorum hem de bu tarihi çağrıyı, yapmış olduğu tarihi çağrıyı ilk başta selamlıyorum” dedi.

Yapılan çağrının 50 yıllık bir mücadele tarihinin ürünü olduğunu kaydeden Çiğdem Doğu, bu alanda oluşan tecrübelere de dikkat çekerek Önder Apo’nun perspektiflerinin daha güçlü bir analiz ve sisteme dönüştüğünü anlattı.

ÇAĞRI ÖNDER APO’NUN ÖNÜMÜZE KOYDUĞU BİR GÖREVDİR

Önder Apo’nun çağrısının binlerce sayfalık bir anlam değeri ifade ettiğini de kaydeden Doğu, “Her kesimin anlaması gereken, Türkiye’deki halklar; Kürt halkından Lazlara, Türkmenlere, Çerkezlere, Ermenilere, Rumlara, Araplara, Ortadoğu halklarının her bir farklılığı açısından, her bir farklı halk, yine farklı din ve mezhep kimlikleri açısından, yani tüm kesimler açısından anlaşılmayı gerektiren bir manifesto niteliğinde. Biz de bunu böyle görüyoruz, böyle ele alıyoruz. “Kürt Kadın Hareketi olarak nasıl ele alıyorsunuz?” diye sordunuz. Böyle bir nitelikte ele alıyoruz ve elbette ki Önder Apo’nun önümüze koymuş olduğu bir görev olarak da değerlendiriyoruz. Bunu tartışmasız bir biçimde önümüzdeki süreçte nasıl hayata geçirebiliriz, nasıl başarıya götürebiliriz, biz Kadın Hareketi olarak da bu temelde ele alıyoruz” şeklinde konuştu.

Önder Apo’nun da daha özgür koşullarda politika yapabilmesi, çalışabilmesi, iletişim içinde olması, sağlıklı ve güvenli bir ortamda olması, özgür olması durumunun şart olduğunu ifade eden  Doğu, bunun sürecin ilerlemesinin garantisi rolünde olduğunu vurguladı.  

ÖZGÜRLÜK HAMLESİ YÜKSELTİLMELİ

“(Önder Apo’nun) Bu işin ehli konumunda olan bir önder olarak, devrimci sosyalist bir önder olarak, bu sürecin yürütülmesinde herkesle ilişki içinde olabilmesi, ikna edebilmesi, tartışabilmesi ve tabii yeni politikalar, gündemler belirleyebilmesi, mücadele arkadaşlarıyla, bizlerle iletişim içinde olması, bir kongre gündemi var, bu kongreyi doğrudan yürütebilmesi… Genel anlamda bu sürecin başarılı olabilmesi açısından Önder Apo’nun doğrudan iletişimde olması, doğrudan sürecin içinde olması ve tüm kesimlerle paylaşım içinde olması esas bir husus olarak görülmelidir” diyen Çiğdem Doğu, bu temelde Önder Apo’nun özgürlüğü için yürütülen hamlenin ilerletilerek devam ettirilmesi gerektiğini vurguladı.

Doğu devamla şunları söyledi: “Mutlaka bu hamleyi başarma temelinde, buna kilitlenme temelinde pratik içinde olmamız lazım. Gücümüzü tamamıyla buna seferber etme ve Önderliğin özgürleşmesiyle birlikte demokratik toplum projesinin, demokratik toplum perspektifinin, barış perspektifinin başarısı doğrultusunda daha fazla katılmak, eskisinden de güçlü katılmak, gücümüzü zorlayarak katılmak, bu sürecin en temel yaklaşımı olacak.

Ben bu temelde bu süreci aynı zamanda bu yönüyle de okuyarak, bu yönüne kilitlenerek katılmak gerektiğini vurgulamak istiyorum ve bu temelde çağrı da yapmak istiyorum. Hem Kürt halkına hem Türkiyeli halklara, hem Ortadoğu halklarına, devrimci-demokratik, sol-sosyalist, feminist, anarşist, ekolojist bütün kesimlere, dünyadaki tüm dostlarımıza, enternasyonal yoldaşlarımıza bu çağrıyı yinelemek istiyorum: Hepimiz, Önder Apo’nun özgürlüğü temelinde kilitlenerek ve mutlaka başarmak için en güçlü biçimde katılmalıyız.”

ÇAĞRI KADIN ÖNCÜLÜĞÜNDE BİR TOPLUMSAL YAŞAM MANİFESTOSU

PAJK Meclis Üyesi Tekoşîn Ozan ise bugünkü tarihi noktaya büyük bedellerle varıldığını belirterek, “Çok büyük emekler verildi mücadelenin bu aşamaya gelmesi için. Çok fazla bedel ödedik. Hareket olarak da, Önderliğin öncülük ettiği bu hareket bünyesinde çok büyük emekler verildi. Çok sayıda şehidimiz oldu. Ben şehitlerimizin anısına bağlı olacağımızı ve yeni mücadele sürecinde onlara layık bir pratik esas alacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum” dedi.

Önder Apo’nun mesajının her cümlesinin bir manifesto niteliğinde olduğunu vurgulayan Ozan, “Mesajda aslında, önümüzdeki süreçte ne yapılması gerektiği net biçimde dile getiriliyordu. Neden bu noktaya gelindiği, böyle bir çağrının neden yapıldığı da net olarak ortaya kondu. Tek tek cümleler biraz incelense, mücadele tarihimizin, ideolojik, siyasi, politik gelişiminin ve ulaştığı düzeyin izlerini bu cümlelerde görebiliriz. Bu bir taktik değişim değil; bu aslında paradigmal bir değişim. Yani yaşanan paradigmal değişimin en somut adımlarından biri. Önderlik, Demokratik Modernite Paradigması’nı geliştirdiği zaman zaten adını koymuştu. Mücadelenin demokratik yöntemlerle, demokratik mücadele araçlarıyla geliştirilmesi gerektiğini savunmalarda belirtmişti. Bunun siyasetinin, ilişki tarzının, kültürünün geliştirilmesi gerektiğini tarihsel boyutlarıyla birlikte çözümlemeler halinde sunmuştu. Karşısında durduğu yanlışları da tarihsel ve güncel boyutlarıyla kapsamlı biçimde analiz etmişti.

Bu “barış ve demokratik toplum” çağrısı olarak tanımlanan adım, sadece bir “siyasi dönem” çağrısı değil. Aynı zamanda, 21. yüzyılın siyasi-politik duruşu, toplumsal ilişki tarzı, yaşam biçimi, kadınların da öncülük edeceği bir toplumsal yaşam biçiminin manifestosudur” şeklinde konuştu.

Sosyalizmin gerçek manada toplumu savunması, toplumun kültürünü savunması, toplumsal ilişkileri demokratik anlamda farklılıkları, çeşitliliği özgürlük değerleri üzerinden geliştirmesi anlamına geldiğinin altını çizen Ozan, “Sosyalizmin esas anlamı da budur aslında. Büyük hatalar yapıldı, diyor Önderlik. Aynı zamanda bir öz eleştiri var burada. Manifesto, hem eleştiriyi hem öz eleştiriyi içeriyor.

Tabii manifestodan söz edince bizlerin de dönüp “Neyi aşmamız, neyin öz eleştirisini vermemiz gerek?” diye bakması gerekiyor. Bunu sadece biz “hareket” olarak değil, bir toplum gerçeği söz konusu ise toplum içindeki bütün kesimlerin siyasi, politik, ahlaki, inanç vs. “Nerede yanlış yaptık, nerede hâlâ yanlış yapıyoruz?” sorusunu sorması gerekiyor. Yanlışı bulup düzeltebilmek lazım” dedi.

KADIN TOPLUM KURUCU ANLAMDA DAHA YAPICI

Tekoşîn Ozan devamla şunları söyledi: “90’lardan sonra Önderlik, demokrasi kavramlarına, ateşkes kavramına, toplumsal özgürlük mücadelesine yoğunlaştı. Silahlı mücadelenin ötesinde, demokratik siyasetin önünü açmak gerektiğini hep belirtti. Yani yaşanan savaş sadece PKK ile Türk devleti ordusu arasında gelişen bir olay gibi yansısa da barış da sadece bu ikili güç arasındaki siyasi-askeri durumla sınırlandırılamaz. Bu, aslında yeni yaşam ve ilişki tarzının ne olacağıyla ilgilidir. Kadınla erkek arasındaki ilişki, Türk’le Kürt arasındaki ilişki, Arap’la Fars arasında, Arap’la Yahudi arasında, Türk’le diğer halklar arasındaki ilişki nasıl olacaktır?

Bunların tümüne dönük bir manifestodur bu. Kadınla erkek arasındaki ilişkileri özgürlük zeminine oturttuğunuzda, bütün bu etnik-dini-farklılık ikilemleri de yanlış taşlar üstüne kurulduğu için yeniden düzenlenmek zorunda kalıyor. Önderlik bunu tek bir “Kürt-Türk siyasi ve askeri süreci” olarak geliştirmiyor, bir “doğru yaşama, özgür yaşama, demokratik yaşama” perspektifi veriyor. Kürt sorunu da, Türk sorunu da, demokratikleşmeden çözülmez diyor.

Kadınlar niye çok önemli bu noktada? Çünkü bu dil, erkek egemen bir dil. Kadın, toplum kurucu olarak daha yapıcı bir gerçeğe sahiptir. Dili de daha yapıcıdır. Mesela komşuluk ahlakından örnek verirsek, aynı mahallede Kürt, Türk, Laz, Azeri, Ermeni insanlar birlikte yaşıyor ve kimse kimseye “Seni gömerim,” demiyor. Komşuluk ahlakı gereği daha saygılı bir üslup gelişiyor. Bunu en çok sağlayan kadınlardır, çünkü aralarındaki bağı kuran temel unsur kadındır. Bunu siyasal düzeye de taşımak, toplumda egemen kılmak lazım.

Kadınların rolü çok önemli. Demokrasi, gerçekten güçlü olanın başarabileceği bir şeydir. Kadınlar toplum kurucudur, o nedenle kapsayıcı bir dili vardır. Bu, mütevazılık ya da zayıflık değil, gücün farklı bir ifadesidir.

Öte yandan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor. Kadınlar bu yıl 8 Mart hazırlıklarına erken başladılar. Kürdistan’ın her yerinde, kendi koşullarına göre startlar verildi. Örneğin Batman’da “Kadın Kırımına İsyan Ediyoruz, Özgürlüğe Yürüyoruz” şiarı, Wan’da “Kayyuma Karşı Örgütlenerek Özgürlüğe Yürüyoruz,” Kuzey ve Doğu Suriye’de “Jin, Jiyan, Azadî ile Demokratik Suriye’ye Doğru,” yine Şengal’de “Jin, Jiyan, Azadî ile Kadın Devriminin Kazanımlarını Koruyoruz” şiarlarıyla başladı. Resmi olarak 8 Mart’ın 125. yılını kutluyoruz.”

KADINLAR TOPLUMUN KENDİSİDİR

Çiğdem Doğu ise, 8 Mart’ın sadece bir protesto veya kutlama günü değil, aynı zamanda “kadın devrimini kurumsallaştırma, örgütleme” günü olduğunu dile getirerek, “Dünya kadınları açısından da perspektif oluşturuyor. Sadece “8 Mart’ta toplanalım, protesto edelim, sonra dağılalım” gibi olmamalı. Evet protesto yapılacak ama aynı zamanda “Sürekli mücadeleyi nasıl vereceğiz? Hangi kurumlar üzerinden yürüteceğiz?” sorularını sormalıyız.

8 Mart'ı böyle anlamlandırmak lazım. Evet, sembolik olarak Şubat ortasından itibaren başlamış durumda, 8 Mart’a kadar devam ediyor. Aslında 365 günün hepsi kadın günü olsun diyoruz; yani yaşamın kadın eksenli, toplum eksenli olması. Zaten önderlik de 8 Mart 1998’de “Bütün günlerin kadın özgürlük günleri olması gerektiğini” söylemişti.

Kadınlar, toplumun kendisidir. Kadın eşittir toplum diyoruz. O yüzden kadına dair özgürleşme demek, çocuğa dair de, farklı halklara dair de özgürleşme demek. Bu nedenle eğer “Demokratik Toplum” diyorsak, bu kadının özgürlüğüdür. Kadınla erkeğin eşit olduğu bir ortamdır. Çocukların, gençlerin, farklı kimliklerin eşit ve özgür olduğu bir atmosferdir. Kadının rolü de burada büyük önem taşıyor.

Bunu sadece ideolojik-felsefi düzeyde de ele almıyoruz. Her günün kadınlara, dolayısıyla topluma, özgürleşmeye ait olması demek, bir “kadıncılık” yaklaşımı değil, toplumun bütünüyle özgürleşmesidir. Yani çocuklar, gençler, farklı halklar, herkes açısından kapsayıcıdır.

Burada sorulacak esas soru, “Kadınlar olarak ne yapacağız?” Hem 8 Mart vesilesiyle hem sonrasında, her günün özgürleşme günü hâline gelmesi için ne yapmak lazım? Öncelikle kadınlar eylem, etkinlik içinde olacak, konferanslar, çalıştaylar, mitingler, sanatsal-kültürel etkinlikler yapacak ve mutlaka bunu kalıcı kararlaşmaya dönüştürecek. Yani toplanıp dağılan bir yaklaşım değil, neler yapabiliriz, nasıl bir mücadele perspektifi çıkarabiliriz? Projeler geliştirip pratiğe dökmek, bunun emeklerini örgütlemek önemli” dedi.

KADINLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ ERKEKLERİN KURTULUŞUNA DA VESİLE OLUR

Tekoşîn Ozan Önder Apo’nun kadınlara yönelik çağrısına dikkat çekerek, şunları vurguladı: “Aslında Önderlik bu çağrıyı yapmış oldu. Bu çağrı, erkek egemenliğinin aşılmasına dönük bir çağrı olarak da görülebilir. Demokrasi, özgürlük dendiğinde en derinde yatan sorun kadın sorunudur. Dolayısıyla orada erkek egemenliğiyle yüzleşirsiniz.

Çağrı yapacaksak, önce kadınlara güçlü bir çağrımız var. Öte yandan erkeklere de bir çağrı olmalı. Kadınları özgürleştirmekten korkmamak gerekir. Önderlik, “Özgürleşen kadın, güneş gibi doğar,” demişti. Kadınlar özgürleştiğinde, erkeklerin de kurtuluşuna vesile olur.

PKK içindeki erkek kimliği de bu konuda büyük bir çaba verdi. Erkekliğini sorgulayan, bunu aşmaya çalışan, bitti mi bitmedi mi, onu bilemem, ama ciddi bir çaba var. Kadın yoldaşlara yazılan mektuplar var, kendi erkek kimliğini sorgulayan arkadaşlarımız var. Yani PKK, sadece silahlı mücadele değil; aynı zamanda kendi içinde erkekliğini sorgulayan bir geleneği de yarattı. Bu çok önemli bir deneyim.

Özgürlük arayışındaki erkek, “Ben bu egemenlikçi kimliği istemiyorum, ben toplumla özgür ilişki kurmak istiyorum, aile içinde eşimle nasıl ilişki kurmalıyım, kız arkadaşım, annem, kız kardeşimle… Hepsiyle eşit ve özgür ilişki nasıl olabilir?” diye soracak. Bu sorguyu yapan erkek, aslında “gerçek erkek” kimliğini buluyor. Egemenliğini kaybetmek, korkulacak bir şey değil; aksine özgürleşmenin önünü açıyor.”