Yüreği sağlam, duruşu dimdik Asya anamız

Asya Ana, Axîn’in davasından zerre şüphe etmediği için güzel ve umutlu hala. Bundandır; Axîn’in dağlara sığmayan bedenini, karton kutulara sığdırmaya çalışmış azılı düşman.

“Acımız taze iken neden vermediniz kızımın cenazesini?’’ diye başı dik soruyor Asya Ana. Direngen Koçer kültürünün yüzüne yansıyan her ayrıntısında 5 yıldır evladının cenazesini bekleyen bir ananın umuda dair iz düşümlerine tanık oluyorum. Büyük nimet, minnettar kalıyorum. Öpüp ellerini başıma koymak istiyorum. Axîn’i büyüten eller, ki şimdi bir şehit anasının elleri, bundan daha kutsal ne olabilir ki? Öpüp başına koymak yetmez varıp yanına yüreğini O’nunkine katmak gerek diye düşünüyorum.

Sonra Axîn’in umut dolu gözlerinin sonsuzlaştığı fotoğrafa bakıyorum uzun uzun. Umudun komünal karakterli olduğu, toplumsal hafızayla taşındığı bilgisini anımsıyorum aniden. Anneden kızına miras kalan umut, yüreğimdeki özgürlük tohumlarını besliyor kana kana. Bir evlat annesine benzemeli, diyorum kendi kendime. Bir evlat annesi gibi umutlu olmalı her zaman. Savaş ne kadar çirkin olursa olsun, düşman ne kadar suçlu olursa olsun yüreğindeki umut tohumlarını büyütmekten vazgeçmemelidir. Umutsuzluk kötü, umutsuzluk kıyıcı, umutsuzluk bencil, yoz ve çıkarcı. En güzel çağlarında ülkesinin özgür geleceği için dağlara çıkanlar güzel, umutlu, fedakar. Tıpkı Axîn ve binlercesi gibi.

AXÎNLER YARINLARA İNANDI

Şimdi Axîn’in yanında saf tutma zamanı, şimdi umutsuzluk tohumlarını Kurdistan’a serpmeye çalışan Türk faşizmine karşı durma zamanı. Axînler biliyor gelecek yakın, Axînler yarınlara inandıkları için canlarını bedel verdiler.

Asya Ana, Axîn’in davasından zerre şüphe etmediği için güzel ve umutlu hala. Özel savaşın tüm saldırılarını böyle boşa çıkarmış Asya Ana ve diğer şehit anaları. Umut etmekten hiç vazgeçmemişler. Bundandır; Axîn’in dağlara sığmayan bedenini, karton kutulara sığdırmaya çalışmış azılı düşman. Asya Ana’nın yüreğini parçalamak içindeki umudu çekip çıkarmak için. Umdukları gibi olmuyor işte Asya Ana çökmüyor. Başı dik, “Neden acımız taze iken vermediniz kızımın cenazesini” diye soruyor. Sonra “Yine de aldım kızımın cenazesini, kefenlere sardım, ona bir mezar yaptım’’ diye ekliyor intikam alırcasına. Axîn’in kutulara sığdırılmaya çalışılmış bedenini bir onur abidesi olarak karşılıyor Asya Ana.

YÜREĞİ SAĞLAM, DURUŞU DİMDİK

Şimdi sorarım; hangi düşman hukuku, hangi özel savaş yöntemi analarımızın ruhuna işleyebilir? Analarımız ki ülkemiz gibidir, parçalara da bölünse yürekleri kim çekip çıkarabilir yüreklerindeki çocuklarının davasına olan inancını. Mele ve seydalara sormaya ise hiç dilim varmıyor; dinde bunun yeri var mıdır diye, üstelik insanlık kitabında bunun yerinin hiç olmadığını bildiğim halde. Asya Ana ilk kez karşılaşmıyor düşman hukukuyla, ilk kez orantısız bu güç karşısında dimdik durmuyor. Axîn’in uğruna yola düştüğü davada onlarcasını vermiş, yüreği sağlam, o yüzden duruşu dimdik. Bu nedenledir Asya Ana gibiler düşman hukukunun hedefindedir. İnfazı yakılan tutsaklar, hasta olduğu halde tahliye edilmeyenler, Vanlı Xecê Ana gibi şehit evladına yaptırdığı mezarı bile elinden alınıp parçalananlar, hepsi de inadına yüreklerindeki umudu canlı kıldıkları için saldırıya uğruyorlar, acılara gark ediliyorlar. Hepsi de ülkelerine özden bağlı oldukları için cezalandırılıyorlar.

UMUDUN ÖZGÜRLEŞTİRİLDİĞİNİ BİLİYORUZ

Asya Ana gibilerinden yaşamı öğrenenler biliyoruz, umut sihirli kelimedir. Umut birleştirir. Umut örgütlü kılar. Umut güç verir. Umut savaştırır. Umuda kastedilen bu dünyada umut zafere götüren en güçlü silahtır. Bu yüzden umut özgürleştirir. Savaş hukuğunu dayatanlara karşı güneşi doğudan selamlayan analarımız karanlığın içindeki ışığı hep gördü. Kara kışların bağrında saklanan bahara inandı, biz o anaların ellerini bir kez değil bin kez öpsek azdır. Onlar ki evlatlarıyla gurur duyuyor, binlercesi de analarının dik duruşundan feyz alıp savaşıyor sarp dağ zirvelerinde. Ne karton kutular, ne kırılan mezar taşları, ne bodrumlarda yakılan cenazeler, ne kimsesizler mezarlığı, ne de yakılan infazların, savaşanın onurunu kırabilir. Savaşan zaten bunlara karşı savaşmıştır ve karton kutular savaşanın haklılığının ispatı olmuştur. Savaşan haklılığının ispatıyla bir kez daha onurlanmıştır. Kürt’ün ölüsüne de dirisine de tahamül edemeyenlerin tahamül edemediği bir gerçek de budur. Bu yüzden umudu hedef yapmışlardır. 

SALDIRGAN KARANLIK YOK OLACAK

Ne yaparlarsa yapsınlar Asya Anaların öpülesi elleri var olduğu müddetçe kutsallıklar güzel ülkemizin bağrından hiç eksik olmayacaktır. Kanla, kinle Kurdistan’a saldıran karanlıklar, Axîn gibilerin umut dolu gözlerinin ışığında yok olacaktır. Şimdi herkes Asya Anaların umut dolu ocaklarına koşmalı, bu kutsallıklardan nasiplenmeli, elllerini öpmeli, hayır dualarını almalıdır. Lanetin de, umutsuzluğun da dermanı o anaların ellerindedir. Haksızlığa uğramaktan kurtulmak, daha fazla sömürüye uğramamak, özgür bir ülkede yaşamak için o analar ziyaretgah, tapınılası mabetlerdir. Bu yüzden gidilmeli, yüz sürülmeli.

DÜŞMANI TANIMALI, ORGÖTLÜ OLMALI

Bu özel savaş düzeni yıkıldı, yıkılacak. En ahlaksız savaşı yürütmesi bundandır. Acıtarak, yaralayarak, inciterek şoka uğratarak, refleksleri dondurarak, işlevsiz kılarak ömrünü uzatmak istiyor. “Bu kadarı da mı olur’’, dedirterek toplumu felce uğratma, hareketsiz kılma niyetinde. Bu yüzden hiçbir zaman “bu kadarı da mı olur” denmemeli, “düşmandır’’ denip her şey beklenmeli, tüm yöntemlerine karşı uyanık olunmalı. Bunlar Osmanlı’nın torunları. Osmanlılar’ın kendilerinden olmayanların cenazelerine neler yaptıklarını tarihten bir bakıp okumak bile bunları anlamaya yeter de artar bile. Düşman iyi tanınmalıdır ki karşısında şok olunmasın. Örgütlü olunmalı ki refleksler donmasın. Eskiler derdi, düşmandır, düşmanlığını yapıyor, bize düşen savaşmak. Eskilerin bu sözlerini hiç unutmamak, dua gibi ezberlemek ise hepimizin en önemli görevi!