Bawer Dersim: Kürtler arası diyalogdan yanayız

Halk Savunma Merkez Karargah (HSM) Komutanlarından Bawer Dersim, KDP'yi "doğru tutuma" davet ederek, sorunları diyalogla çözmeye çağırdı. Dersim, "Kimse yanlış hesap yapmamalıdır" diye uyardı.

HSM Komutanlarından Bawer Dersim, Perşembe akşamı Medya Haber TV'deki yayınlanan özel bir programda Güney Kürdistan'daki gerilimi değerlendirdi.

"Bütün halkımızın şunu çok iyi bilmesi gerekiyor ki; hareketimize karşı bir tasfiye konsepti gündemdedir" vurgusunda bulunan Dersim,  "Biz, hareketimize karşı bazı Başûrlu güçlerin de ikna edildiklerini iyi biliyoruz" diye ekledi.

KDP'nin kendisini buna açık tutan politikaları ve "kraldan kralcı adımlar atmasının endişe verici" olduğunu belirten Dersim, KDP'yi ulusal tutuma davet etti.

Diyalogdan yana olduklarını ancak KDP'nin bundan kaçtığını söyleyen Dersim, "Sen masadan kaç, diyalogdan kaç, ısrarla tahrik et, provokasyon yap ve gerilim yarat sonra da bunu PKK’nin üstüne at. Bu, kabul edilemez" dedi.

Dersim, Kürtler arası olası bir savaşın Türk devletine hizmet edeceğini kaydederken şu uyarıyı yaptı: "Kimse PKK’yi teslim alacağını, zayıflatacağını, kuşatıp ondan taviz koparacağını düşünmemelidir, yanlış hesap içine girmemelidir!"

GERİLİMİN TEMEL NEDENİ KDP'NİN POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ

Dersim'in Medya Haber TV'deki değerlendirmeleri şöyle:

"Son günlerde KDP’nin yönlendirmesiyle harekete geçen çeşitli güçlerin yaratmış olduğu bir gerginlik durumu söz konusudur. Bu gerginliğin hem Başûrê Kurdistan’daki halkımıza hem de genel olarak bütün parçalardaki halkımıza büyük zararlar verdiği ortadadır. Aynı zamanda Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde etmiş olduğu kazanımları da tehlikeye attığı bir gerçektir. Bu gerilim ve çatışma zeminlerinin oluşmasında KDP’nin politika değişikliğinin rolü belirleyicidir. Bu durumdan hareket olarak biz sorumlu değiliz. Kesinlikle ne hareketimizin yönetimi ne de gerilla güçlerimiz böylesi bir gerilimi ve çatışmayı istememektedir. Büyük bir sabırla yine Kürt halkının ulusal kazanımlarını dikkate alarak çatışma durumlarının yaşanmaması için son derece titiz davranmaktayız. Buna rağmen özellikle KDP’nin yönlendirmesiyle KDP’ye yakın bazı basın yayın organlarında bu gerçeklik çarpıtılarak gerilimlerin sorumlusu olarak hareketimiz gösterilmektedir.

'HAREKETİMİZE KARŞI TASFİYE KONSEPTİ GÜNDEMDE '

Bütün halkımızın şunu çok iyi bilmesi gerekiyor ki; hareketimize karşı bir tasfiye konsepti gündemdedir. Kürt soykırımını gerçekleştirmek isteyen güçler bu planın başarıya ulaşması önünde en büyük engel olarak PKK’yi gördükleri için, PKK’nin mutlak surette tasfiye edilmesinde karar kılmışlardır. Özellikle Türk devleti 20 yüzyılın ilk çeyreğinde başaramadığı Kürt soykırımını bölgedeki savaş durumunun yaratmış olduğu fırsatlardan da yararlanarak tamamlamak istemektedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kemalist rejimin beyaz Türkçü anlayışının yaratmış olduğu tahribatlar ortadadır. Koçgıri’de Amed’de, Ağrı, Zilan ve Dersim’de halkımıza karşı işlenen suçlar bilinmektedir. Halkımız soykırıma uğratılmak suretiyle varlığı ortadan kaldırılarak yeni oluşan Türk ulus-devlet sistemine entegre edilmek istendi. Buna karşı büyük direnişler sergilendi, fakat sonuçta büyük acılar da yaşandı. Bu katliamlardan sonra Türk devleti kendi açısından ‘Kürt sorununu çözdü’ yanılgısına kapıldı.

Kürtleri katliamdan geçirerek kalanları da asimile ederek artık Türk egemen sisteminin bir parçası haline getirdiğine kendisini inandırdı. PKK’nin çıkışıyla birlikte ulusal çapta yaşanan büyük diriliş, bunun giderek ete kemiğe bürünmesi ve halkının adeta ölü toprağını üzerinden atarak yeniden filizlenip boy vererek güçlenmesi, Ortadoğu’yu kasıp kavurarak bütün dengeleri alt üst etmesi başta Türk devleti olmak üzere çeşitli güçleri ciddi anlamda rahatsız etmiş ve endişeye sevk etmiştir. PKK’nin bu büyük devrimci gelişmesini kendileri açısından bir “beka sorunu” olarak ele alıp yeni bir konsept devreye koymuşlardır. 1920’lerde beyaz Türkçü kliğin gerçekleştirmiş olduğu katliamların yarım kaldığını ve onun yetmediğini gören yeşil Türkçü anlayış, yeniden bir savaş rejimi olarak kendisini örgütleyerek Türk-İslam sentezi çerçevesinde yarım kalan Kürt soykırımını tamamlamak istemektedir. Bu konuda AKP ve MHP faşizmi oldukça pervasız bir biçimde saldırıya geçmiş durumdadır. Özellikle bölgedeki Üçüncü Dünya Savaşı koşullarının yaratmış olduğu altüst oluştan ve büyük çöküntüden de faydalanarak tekrardan misak-ı milli heveslerini canlandırmak istiyorlar. Yeni Osmanlıcılık hayallerini tekrar dirilterek farklı pozisyonlar içerisine girmek istiyorlar. Bu temelde, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırarak kendilerine göre Kürt sorununu çözmek yani aslında sorunu ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu konuda zaten bu rejimin faşist şefleri “Kürt sorunu diye bir şey yoktur, terör sorunu var; üzerine gidip onu da bitireceğiz” biçiminde açıklamalarda bulunmaktadırlar. Kısacası, Türk devleti sadece Bakur’da değil Kürdistan’ın bütün parçalarında kendisinin geleceği önünde engel olarak gördüğü Kürt kazanımlarını bertaraf etmek için pervasızca saldırıya geçmiş durumdadır. Çeşitli uluslararası güçler de PKK’nin tasfiyesi konusunda Türkiye’yi teşvik etmekte, her türlü siyasi ve askeri desteği vermektedirler.

'TASFİYE PLANI İÇİN BİR KÜRT AYAĞINA İHTİYAÇ DUYUYORLAR'

Bu tasfiye planı içerisinde bir Kürt ayağına da ihtiyaç duymaktadırlar. Bu komplonun Kürt ihaneti olmadan başarıya ulaşamayacağını çok iyi bildikleri için özellikle Kürt işbirlikçiliğini de bu büyük oyuna alet etmek, bunun bir parçası haline getirmek istiyorlar. Dolayısıyla, hareketimize karşı gerçekleştirilen bu komploda bir Kürt ayağının da olduğuna dair hiçbir kuşkumuz yoktur. Başûr’daki çeşitli bazı güçlerin durup dururken özellikle son 2 yılda harekete geçmesi kuşkularımızı oldukça arttırmaktadır. Özellikle bu yıl içerisinde yaşanan gelişmeler ve giderek hareketimize karşı artan saldırılar; kuşatma, daraltma ve hareketimiz üzerinde psikolojik özel savaş propagandasına hız verme çabaları kuşkularımızın doğruluğunu göstermektedir.

'KDP'NİN KRALDAN KRALCI ADIMLARI ENDİŞE VERİCİ'

Biz, hareketimize karşı bazı Başûrlu güçlerin de ikna edildiklerini iyi biliyoruz. Özellikle, KDP’nin kendisini buna açık tutan politikaları, bu konudaki iştahlı yaklaşımları kraldan daha fazla kralcı adımlar atması endişe vericidir. Bunlar, halkımıza ve onun kazanımlarına çok büyük zarar vermektedir. KDP’nin tamamı mı yoksa KDP’nin içerisindeki bir odağın mı bu komplonun içerisinde yer aldığını bilemiyoruz, fakat kesinlikle bu yönlü kuşkularımızı doğrulayan gelişmeler yaşanmaktadır. Umarız KDP böylesine büyük bir tarihsel yanlışın içine girmez ve hareketimize karşı düşman saflarında yer almaz. Bu, çok büyük bir yanlış olur, halkımıza karşı büyük bir haksızlık olur ve halkımızın kazanımlarının bertaraf edilmesi anlamına gelir.

'BAŞÛR'DAKİ HALKIMIZIN İRADESİYLE HERHANGİ BİR SIKINTIMIZ YOK'

Bu konuda halkımızın bütün gerçekleri bütün ayrıntılarıyla bilmesinde yarar vardır. Özellikle KDP’ye bağlı basın yayın organlarının yürütmüş olduğu yalan propagandalarına inanmamaları gerekiyor. Hareketimizin Kürt halkının kazanımları konusunda ne kadar duyarlı olduğu bilinmektedir. Bizim esas itibariyle Başûr’daki halkımızın iradesiyle herhangi bir sıkıntımız yoktur. Ya da Başûr’daki yönetimi tanımama gibi bir durumumuz söz konusu değildir. Ama bu basında bilinçli olarak dile getiriliyor ve PKK’ye saldırının zemini oluşturulmak isteniyor. Başûr’daki yönetimin iradesini tanımayan biz değiliz, Türk sömürgeciliğidir, Başûrê Kürdistan toprağını onlar işgal ediyor. Bizim böyle bir niyetimiz olsa DAİŞ 2014’de Hewler’e saldırdığında, Hewler’deki halkın yarısı arabalarını hazırlayıp kaçmaya hazırlanırken, yine Duhok’un yarısı kaçmaya hazırlanırken, imkanlar varken o zaman yani buradaki yönetimin en zayıf anında devreye girerdik. Biz onu yapmadığımız gibi tam tersine halkımızı Daiş saldırılarından korumak için Başûr'daki yönetimin zayıf iradesini daha fazla güçlendirmek için gerilla güçlerimizi seferber ettik. Duhok’un hemen yanı başına gerilla gücümüzü gönderdik, Laleş’e gerilla gücümüzü gönderdik, Maxmur’un ve Hewler’in savunmasını yapmak için gerilla gücümüzü gönderdik. Ve yine Kerkük, Süleymaniye hatlarına gerilla gücümüzü gönderdik. O dönemin mevcut Başûr yönetimi de bu durumdan “memnun olduğunu” kamuoyuna deklere etti, basın önünde dile getirdi. PKK’in gerçek tutumu budur. Hiç bir zaman Kürt halkının kazanımlarını zayıflatma gibi bir durumu söz konusu değildir.

'BAŞÛR İRADESİNİ TANIMAYAN TÜRK DEVLETİDİR'

Kürt halkının iradesini ve yine Başûr yönetiminin iradesini tanımayan; Türk devletidir. 2017 yılında Başûr’da gerçekleştirilen bağımsızlık referandumunda halkımız iradesini ortaya koydu, ama buna öfkelenen Erdoğan-Bahçeli rejimi ve Türk devleti oldu. Hemen akabinde Irak harekete geçti. Kürt halkının iradesini tanımadığını açık bir şekilde dile getirerek saldırıya geçti. Ve onun akabinde Başûr’daki kazanımların üçte biri kaybedildi. Bu Başûr’daki Kürt halkının kazanımlarının kaybedilmesi yani Kerkük’ün kaybedilmesi ve yine diğer kazanımların kaybedilmesinin sorumlusu biz miyiz yoksa Türk devleti midir, yine iradeyi tanımayan biz miyiz yoksa Türk devleti midir? Bu gerçeğin bilinmesi gerekiyor. Halkımız zaten bunu biliyor, fakat bunu çeşitli özel savaş propaganlarıyla çarpıtarak yansıtmanın hiç bir inandırıcılığı yoktur.

Bugün Başûr’daki halkımızın yaşamış olduğu sorunlar vardır. Bu sorunları yaratan Türk devletinin bizzat kendisidir. Eğer Başûr’daki bağımsızlık referandumundan sonra Türk devletinin saldırıları olmasaydı, Kürdistan’ın üçte biri kaybedilmeseydi, Kerkük kaybedilmeseydi ve Kürt halkının bütün değerleri kaybedilmeseydi bu ekonomik sorunlar yaşanmazdı. Dolayısıyla, bugün Başûr’da halkımız aç, perişan, maaş alamıyor ve halk rejime tepkili. Halk bu politikanın sorumlularına karşı tepkilidir. Aslında bu sorunları yaratan Türk devletinin uygulamalarıdır, politikalarıdır, biz değiliz.

'KDP'Yİ DOĞRU TUTUMA DAVET EDİYORUZ'

Dolayısıyla, biz KDP’yi doğru tutuma davet ediyoruz. Doğru tutum; PKK’yi sorunların kaynağı olarak göstermek değildir, doğru tutum; Kak Mesut Barzani’nin Daiş saldırıları olduğu süreçte bizzat Mexmur’daki gerilla mevziilerini ve komutanlarını ziyaret ederek onlarla dayanışma içerisinde olduğunu gösterdiği tutumdur. Doğru ulusal tutum budur. Biz o tutumu görmek istiyoruz. Kürt halkına kazandıran, Kürt halkını tehlikelerden koruyan, yaşatan o tutumdur. Yoksa PKK’yi suçlamak öküz altında buzağı arayarak durup dururken uydurma sorunlar yaratmak değildir. Yapay sorunlar yaratarak Türk devletini memnun etme tutumu Kürt halkının çıkarına değildir. İkide bir “PKK bizim irademizi tanımıyor” diye yalan söylemek değildir. Kaldı ki böyle bir şey söz konusu da değildir. En zayıf dönemde bile 2014’deki DAİŞ saldırıları gerçekleşirken bizim Başûr halkının iradesine saygı göstermemizin yanısıra destekleyerek zayıf iradeyi güçlendirdiğimiz biliniyor.

'TÜRK KONVOYLAR BİZZAT PEŞMERGE KONTROLÜNDE ÜS ALANLARINA GİDİYOR'

Böylesi bir tarihsel gerçeklik ve pratik ortadayken bize böylesi bir haksızlığın yapılmasını kabul etmiyoruz. Bu büyük bir tarihsel haksızlıktır, bu kendisini Başûr halkı için feda eden kahraman gerillalarımıza hakarettir. Bunu halkımızın çok iyi bilmesi gerekmektedir. Yine Türk devletinin Başûr’u işgal ettiği bilinçli bir şekilde gözden kaçırılmak istenmektedir. Bizzat KDP eliyle Başûr toprakları adeta Türklere peşkeş çekilmiştir, onlarca askeri nokta kurulmuştur. Türk devletinin konvoyları bizzat peşmerge kontrolünde, onun güvenliğiyle üs alanlarına getirilip götürülmektedir. Bu bir kölenin kendi efendisine hizmet etmekten başka anlama gelmez. Bu neyin nesidir? Türk devletinin Kürt halkına baskıdan, tehditten ve şantajdan başka ne tür bir faydası olmuştur? Bunlar görülmeyerek Türk devletini bu kadar aklamanın kime ne faydası vardır? Türk devleti gece gündüz operasyon yapıp Heftanin ve Xakurkê’yi işgal ederken her tarafı bombalayarak keşif ve savaş uçaklarıyla onlarca masum Kürt köylüsünü öldürürken bunların sorumlusu olarak PKK’yi görmek vicdansızlık değil de nedir? Bu hangi akla ve kime hizmet ediyor? İkide bir Türk devletinin katlettiği her bir insanımızdan dolayı PKK’yi sorumlu görmek; Türk devletinin saldırılarını teşvik etmek ve daha fazla cesaretlendirmek anlamına gelmiyor mu, Türk devletinin katliamlarına ortak olma anlamına gelmiyor mu? Yine ölen masum sivillerin ahını üzerine almak anlamına gelmiyor mu? Neden bu yanlış yapılıyor? Neden Türk devletinin bize saldırması gerekçe olarak gösteriliyor? Neden Türk devletinin sömürgeci soykırımcı faşist uygulamaları halkımızın ve kamuoyunun gözünden kaçırılarak gizlemek isteniyor? Gece gündüz PKK’ye saldırmanın anlamı ne? Tüm bunları anlamak mümkün değildir.

'PKK'YE BEŞ ELEŞTİRİ YAP AMA BİRİNİ DE TÜRK DEVLETİNE YAP'

Varsa PKK’nin yanlışlarını eleştirin, eleştirilebilir. PKK’ye beş eleştiri yap ama bir tane eleştiriyi de Türk devletine yap. PKK’ye beş itiraz yap ama Türk devletine de bir tane yap. Sömürgeci faşist Türk devleti “sivil masum insanlarımı vurma, beni rahatsız etme, köylerimi bombalama” de. Ama gayet bilinçli bir şekilde en ufak bir tepki yok, en ufak bir kınama yok, herkes kınarken onların sessiz kalıp suça ortak olma durumları var. Sonuçta da bu durumdan PKK’yi suçlama var. Bu, büyük bir adaletsizliktir, büyük bir hatadır. Böylesi bir mantık olabilir mi? Yani PKK Güney Kürdistan’dadır diye Türk devletinin sivilleri vurma hakkı var mıdır, bu meşru mudur? Hiçbir savaşın ahlakında kuralında böyle bir şey yoktur. Bunu onaylamak şu anlama geliyor; o zaman Halepçe’de de peşmerge vardı diye Halepçe katliamını Saddam Hüseyin yaptı ve meşru demektir, bu yaklaşım o anlama gelir. Enfal hareketini Saddam yaptı, niye çünkü KDP peşmgergeleri vardı, onlar onurlu bir direniş sergilediler, Irak hükümeti de bundan rahatsız oldu, katliamı yaptı ve bu meşrudur anlamına gelir. Ölen binlerce peşmergenin, Başûr’lu yurtseverlerin ve halkımızın kemikleri bu anlayıştan ötürü sızlamaz mı? Hiç mi vicdan yok, en ufak ahlaki ölçüde mi yok? Gerçekleri bu kadar çarpıtmak niye, bu kime hizmet eder? Türk sömürgeciliğine bu kadar hizmet etmek halkımıza hiç bir fayda sağlamaz. Bundan vazgeçmek gerek.

'İKİ KÜRT GENCİNE İDAM CEZASI UTANÇ VESİKASIDIR'

Hewler’de Başûr’daki saldırıları organize eden bir MİT mensubu iki Kürt yurtsever genci tarafından cezalandırıldı. Başta Helmet arkadaş olmak üzere Başûrlu bir arkadaşımızın şahadetine tepki olarak bu eylem yapıldı, hemen apar topar mahkemeleri bile yapılmayarak bu yurtsever gençlere idam cezası verildi. Aynı iki genç Türkiye’de eylem yapsalardı, Türkiye’nin bir bakanını ya da başbakanını öldürselerdi orada bile Türkiye’nin yasalarına göre en fazla ağırlaştırılmış müebbet cezası alacaklardı, idam cezası alamayacaklardı. Fakat Başûr’da hızlı ve telaşlı bir şekilde Türk devletini memnun etmek için o yurtsever gençlere idam cezası verildi, bu bir utanç vesikasıdır. O iki onurlu yurtsever Kürt gencine verilen idam cezası halkımızın onurunu rencide etmektir, halkımızı aşağılamak anlamına geliyor. O karar uygulanmasa bile o kararın düzeltilmemesi halinde tarihe geçmesi bile büyük bir utanç vesilesidir, büyük bir lekedir. Yarınki kuşaklar buna nasıl anlam vereceklerdir? Yani Türk devletini memnun etmek için Kürt gençleri bir Türk sömürgecisini cezalandırmış diye Kürt mahkemesi tarafından apar topar, hatta Türklerin veremeyeceği bir cezadan daha ağır bir ceza ile cezalandırılmışlardır diyecek ve bunun nedenini soracaklardır? Bunun izahını nasıl yapacaklar? Yani kölelik de olur sömürgeciliğe hizmet de olur ama bu kadarı oldukça fazladır, kabul edilemez. Halkımız bunları görüyor ve halkımız tepkilidir. Varsa senin bir gücün iraden sömürgeciliğe karşı göster. Varsa bir gücün bu halkın ihtiyaçlarını karşıla, bugün halkımız ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya çoğu açlık sınırında, her gün isyan halindedir, bunların sorunlarını çöz.

'KÜRT HALKININ KAZANIMLARINI NE DİYE PKK'YE KARŞI KULLANIYORSUN?'

Sen niye bu halkın imkanlarını, büyük bedeller ile elde ettiği kazanımları PKK’ye karşı kullanıyorsun? Ne değişti de güçlerini bu kadar harıl harıl şuraya buraya yolluyorsun? PKK ne yaptı? Heftanin’e güç gönder tepe tut, Boselê’yi tut, Metina’da Banka’ya yakın tepeleri tut, Brifka’ya yakın yerleri tut, şurada gerilla güçlerinin önünü kes, gerillaya giden erzak yollarını kes, alanlara giden yolları kes, Xakurkê’nin yakınına Türk devletini desteklemek için güç koy Kandil’in yanına güç koy... Bunların hiç bir izahı yoktur, bunlar halkımıza nasıl izah edilecektir? Bunlar halkımıza izah edilmelidir, tüm bunların nedeni nedir? Bu kadar ekonomik sorunlar varken, ortada hiç bir şey yokken, bunlar neyin nesidir? Bunlar izaha muhtaç şeylerdir. Bunların KDP yönetimi tarafından halkımıza gerçekçi bir şekilde izah edilmesi gerekiyor.

'PKK'NİN KDP'YE HİÇ BİR SAVAŞ HAZIRLIĞI YOK'

PKK’nin KDP’ye karşı hiç bir savaş hazırlığı yoktur, bu büyük bir yalandır. Bu nereden çıktı? PKK’nin böylesi bir savaştan hiç bir çıkarının olmadığını dünkü çocuk bile bilir. PKK soykırımcı faşist Türk devleti dururken niye silahını Başûr’daki kardeşlerine doğrultsun? Bugüne kadar böylesi bir şey görüldü mü? Tam tersine en zor zamanında saldırıya uğradığında yardımına koşmadı mı? PKK’ye haksızlık edilmiyor mu, vicdansızlık edilmiyor mu, tüm bunlar görülmüyor mu? Tarihi gerçekler bu kadar ortadayken algı operasyonu yapmanın kimseye faydası yoktur. KDP’nin eliyle büyük bir algı operasyonu yapılıyor, gerçekler ters yüz ediliyor. Sanki PKK savaşa hazırlanıyormuş, KDP güçlerine saldırıyormuş gibi bir algı var, halbuki tam tersine bize karşı bir saldırı var. İkide bir güçlerimizin önü kesiliyor.

İşte en son Amediye’de 14 Aralık’ta güçlerimiz yıllardır kullandığı alanlardan normal görevlerine giderken aniden gece 4 zırhlı araç ile gelip gücümüzün önü kesiliyor. Ona rağmen arkadaşlarımız olgun ve sağduyulu davranıyor. Bir çatışma çıkmasın, kardeş kanı dökülmesin diye gerçekten arkadaşlarımız sorumlu ve duyarlı yaklaşıyorlar. Arkadaşlarımız “tamam, madem yolu kapatmışsınız biz geri döneceğiz” diyor, ona rağmen “hayır, teslim olacaksınız” deniliyor. Arkadaşlarımız hiçbir şekilde silah kullanmadan arabayı geri çevirerek geri dönmek istedikleri esnada onlar arkadan arkadaşları vuruyor ve arkadaşlarımız ağır yaralanıyor. 3 gerillamız bu olayda ağır bir şekilde yaralandı. İlk ateşi onlar açtı daha sonra arkadaşların ağır yaralandığını duyan çevredeki başka bir gücümüz o yaralı arkadaşları çıkarmak için oraya müdahale ediyor ve sonuçta istenmeyen kayıplar yaşandı. Bunun sorumlusu biz değiliz. Bunun sorumlusu; o güçleri ölüme gönderen kişilerdir, anlayıştır.

'DİYALOGDAN KAÇIP, PKK'NİN ÜSTÜNE ATMAK KABUL EDİLEMEZ'

Adına Roj peşmergesi ya da Gulan peşmergesi denilen bazı özel güçler başka işleri güçleri yokmuş gibi ikide bir PKK’nin karşısına çıkartılıp çatışma ortamı yaratılmak isteniyor. Oysa hareketimizin bu konudaki tutumu nettir, kamuoyuna da bunu defalarca deklare etti. Çeşitli sivil toplum örgütleri, kurumlar, kişiler, sanatçı ve aydınlar çağrı yaptı, olası bir gerginliğin ve savaşın Kürt halkının çıkarlarına hizmet etmediğini defalarca belirtti. Biz de aynı kanaatteyiz. Hareketimizin yönetimi defalarca çözümleyici mesajlar verdi, diyalog çağrılarında bulundu. “Varsa sorunlar diyalogla çözelim, derdiniz varsa gelin oturalım masada çözelim, gerekirse başka taraflar da buna müdahil olsun, sorunları açık bir şekilde tartışalım, halledelim” denildi. Ama sen masadan kaç, diyalogdan kaç, ısrarla tahrik et, provokasyon yap ve gerilim yarat sonra da bunu PKK’nin üstüne at. Bu, kabul edilemez. Bunlar gerçekçi şeyler değildir.

4 Kasım’da Çemankê’ye bağlı Bêbadê hattında aynı oyun oynandı. Daha önce Zêbari ve Deşta Nehlê tarafında güç yığılarak tahrik ortamı yaratılmak istendi.

'KÜRTLER ARASI SAVAŞ TÜRK DEVLETİNE HİZMET EDER'

Gerçekten hareketimizin yönetiminin sağ duyulu yaklaşımları olmasa, Merkez Karargah Komutanlığımızın gerilla güçleri üzerindeki kontrolü ve hakimiyeti olmasa daha farklı istenmeyen olumsuz durumlar ve kayıplar ortaya çıkabilirdi. Biz, bu konuda son derece sağduyulu ve duyarlı yaklaşıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki; Kürtler arası bir savaşın Türk devletinin ekmeğine yağ sürmekten başka hiç bir faydası yoktur. Sadece Türk devletine hizmet eder. Zaten Türk devleti ısrarla böylesi bir teşvikte bulunuyor, bu oyuna gelinmemelidir. Türk devleti KDP eliyle ısrarla bir iç savaş, kardeş kavgası çıkarmak istiyor. Türk devletinin planlarına hizmet edilmemeli ve kimse bu oyunlara gelmemelidir.

Ama yok tüm bunlar bilerek yapılıyorsa o zaman durum daha da vahimdir. Eğer şöylesi bir yanılgı varsa; işte “Türk devleti PKK’ye karşı savaşıyor, PKK zayıfladı ya da uluslararası güçlerin desteğiyle bir konsept devrede, PKK tasfiye edilecek, biz de bu duyumu aldık, fırsat bu fırsat ben de PKK’nin üzerine gideyim, onu kendi önümde bir engel olmaktan çıkarayım” diye düşünülüyorsa bu büyük bir yanılgıdır. Bu defalarca denendi. PKK’nin tasfiye edilemeyeceği geçmiş süreçlerde defalarca net bir şekilde ortaya çıktı. 92’lerde, uluslararası komplo sürecinde, ondan sonraki süreçlerde ve tarihin çeşitli aşamalarında bu oyunlar denendi ve sonuç alınamadı. Şimdi de sonuç alamayacaklar. PKK’yi tasfiye etmek mümkün değildir. Çünkü PKK’nin dayanmış olduğu sağlam bir halk zemini var, halkın derinliklerine kök salmış durumda ve halkla bütünleşmiştir. PKK halktır, Kürt halkıdır, özgürlük iradesi ve özgürlük bilinci kazanmış Kürt halkıdır. Kürt halkı yok edilmeden PKK’yi yok edemezsiniz.

Kimse bu yanlışa düşmemesin, kimse yanlış hesap yapmasın! Kimse PKK’nin sabrını zorlamamalı, kimse PKK’nin gücünü test etmeye yeltenmemeli! Bizim kesinlikle hareket olarak KDP’ye karşı savaş kararımız yoktur; bunu halkımızın ve demokratik kamuoyunun tümünün çok iyi bilmesi lazım. Savaş ve gerilim olmasın diye gerçekten çok esnek yaklaşıyoruz. 20 yıldır KDP’nin gelmediği alanlara gelişine komplo, provokasyon olmasın diye sabırla yaklaşıyoruz. Bu sabrımızı kimse zayıflık olarak ele almamalıdır. Kimse PKK’yi teslim alacağını, zayıflatacağını, kuşatıp ondan taviz koparacağını düşünmemelidir, yanlış hesap içine girmemelidir!

'HERHANGİ BİR KÜRT GÜCÜNE KARŞI SAVAŞMA DURUMUMUZ OLAMAZ'

İşte görüyoruz, güçlerimiz kendi işlerinde iken önlerini kesip orada teslim almak istiyorlar, Garê’nin başka bir yerinde bakıyoruz yine arkadaşların önünü kesip teslim almak istiyorlar. Ayrıca halka da baskı uygulayıp PKK ile bağını koparmaya çalışıyorlar. Bütün bunlar neyin nesidir, niye böyle yapılıyor? PKK’nin üzerine niye geliniyor? Bunun Kürt halkına ne faydası var? Şimdi KDP Metina’da birçok nokta tutmuş, Heftanin’de, Garê’de, Kandil’de yer tutuyor. Halbuki 20 yıldır KDP bu alanlarda değildir. 20 yıl sonra ne değişti de buralara geliyorsun? Üzerimize geliyor sonra da diyor “PKK bize saldırıyor.” Olgular bu kadar ters yüz edilebilir mi, gerçekler bu kadar çarpıtılabilir mi? Bunlar tamamen yalandır, böyle bir şey yoktur. Israrla çatışma  ve gerilim yaratılıyor. Halkımızın bunu iyi bilmesi lazım; biz bundan sorumlu değiliz. Hareketimizin bir kararı vardır; Kürtler arası bir savaşa katılmama, taraf olmama kararı vardır. Bu konudaki kararımız kesindir. Herhangi bir Kürt gücüne karşı savaşma durumumuz yoktur, olamaz da. Bunun mantıklı bir gerekçesi de olamaz. Onun için kimseye savaş açmış değiliz, savaş kararımız yoktur ve bu nettir. Birinci kararımız budur.

İkinci kararımız ise şudur; üzerimize kim gelirse gelsin, gerekirse en sert bir şekilde yanıt da vereceğiz. Bu konuda kimseye taviz verecek halimiz yoktur. Eğer bugüne kadar yumuşak yaklaşılmışsa, çözümleyici yaklaşılmışsa, kimse bunu yanlış anlamamalı. Bu, bir zayıflık göstergesi değildir, tam tersine sorumlu ve duyarlı olmanın, Kürt ulusal birliği çıkarları konusundaki hassas yaklaşımların bir sonucudur. Bunu böyle algılamak lazım. Eğer HPG güçleri ile o gerilim anında daha fazla kayıplar yaşanmamışsa, çatışmalar büyümemişse ve saldırıların dozajı düşürülmüşse bu gerilla komutanlığımızın güçlerimiz üzerinde sağladığı kontrolden dolayıdır. Çatışmanın çıkmaması için sarf ettiği büyük çabadan dolayıdır. Aynı çabayı aynı duyarlılığı karşı taraftan da bekliyoruz.

'TELAFİSİ OLMAYACAK YANLIŞ TUTUMLAR İÇİNE GİRİLMEMELİ'

Kimse telafisi olmayacak yanlış tutumların içerisine girmemelidir. Hiç kimse alanlarımızın etrafına güç yığarak, adım adım kuşatarak Türk devletiyle birlikte olası bir operasyon vb. şeylere yeltenmemelidir. Biz böylesi bir niyetin ve hazırlığın olduğunu biliyoruz. Hareketimize karşı bu art niyetli planların olduğunu, buna maalesef Kürt ihanetçiliğinin ve işbirlikçiliğinin destek verdiğinden eminiz. Bu konudaki bütün gelişmeler ve bütün pratikler bizi doğruluyor. Bizim bu konuda geçmiş deneyimlerden de çıkardığımız dersler var. Onun için hazırlıksız değiliz. Güçlerimiz her zamankinden daha fazla hazırlıklı ve sağlam mevzilenmiştir. Bu, Türk devletinin olası bir işgal saldırısına karşıdır, kaldı ki biz kendi alanımızdayız. 40 yıldır buradayız ve 20 yıldır kimsenin gelmediği, bizde olan yerlere KDP’nin gelişine biz büyük bir sabırla yaklaşım göstermekteyiz.

'ISRAR EDİLİRSE, DURUM KONTROLDEN ÇIKABİLİR'

Ama bu tutumda ısrar edilirse, ikide bir gücümüzün önü kesilirse, bu durum ister istemez bazı şeyleri kontrolden çıkarabilir, istenmeyen çatışma durumları ortaya çıkabilir. Provokasyona kimse zemin hazırlamamalı, ikide bir güçlerimizin önüne çeşitli adlar altında örgütlendirilen güçler gönderilmemelidir. Biz genel olarak normal peşmergelerin bu durumdan rahatsız olduğunu biliyoruz, halkımızın bu durumdan rahatsız olduğunu da çok iyi biliyoruz. Ama özel olarak Kürt düşmanlığı konusunda ısrar eden, bunda karar kılmış ya da bu konuda tamamen Türk devletinin planlarını ısrarla uygulamak isteyen bazı kesimler var. Onlar da amaçlarına ulaşamayacaklardır. PKK’ye karşı öfkeniz de, düşmanlığınız da sonuç vermeyecektir.

Türk devletine sığınmanın da size bir faydası olmayacaktır. Türk devletinin kendi gücü olsa kendisini ayakta tutardı. Erdoğan ve Bahçeli’ye kimse bel bağlamamalı. Onların gemisi su almış durumdadır. İşte o gemiden Erdoğan’ın geçmişteki siyasi mücadele arkadaşları olan Davutoğlu terk etti, Ali Babacan terk etti. AKP’nin içerisinde bir kaçış var. Türkiye büyük bir çöküş süreci içerisinde. Erdoğan’ın size faydası olmaz, faydası olsa kendisine olurdu. Şu anda kendisi sıkışmış ve çökmek üzere, ha gitti ha gidecek. Böylesi bir durumda bile Erdoğan ve Bahçeli gibi Kürt halkını katliamdan geçirmek için gözü kan bürümüş ve her yere saldıran eli kanlı faşistlere kimse hizmet etmemelidir. AKP-MHP faşizmi sadece PKK’ye saldırmıyor ki! İşte referandumda Başûr'daki kazanımların üçte biri gitti, Kerkük gitti. Bugünkü sorunların esas yaratıcısı Türk devletidir. Rojava’ya saldırıyor, Şengal’e saldırıyor.

Aynı zihniyeti paralel bir şekilde KDP de devam ettirmek istiyor. Şengal’de 74 kez katliamdan geçmiş, fermana uğramış Êzidi halkımız orada öz savunmasını oluşturmuş ve kendilerini savunmak istiyor, ondan bile rahatsız olma durumu var. Onu bile PKK oradan çekilmiş olmasına rağmen PKK olarak lanse edip Şengal’i hedef haline getirme ve Türk devletine bombalatma yaklaşımı var. Bu yaklaşım sonucunda Türk devletinin saldırıları sonucunda birçok Êzidi gencimiz katledildi, bu hususta TC’ye yardım yataklık edildi. Daiş’in yapamadıklarını Türk devleti yapmak istedi.

Yine Başûrê Kurdistan’ın Irak ile sınırında Daiş’in gelebileceği muhtemel yerlerde bir sürü boşluk olmasına rağmen, her tarafı peşmerge gücü ile sağlama alması gerekirken gelip bu peşmerge gücünü gerillaya karşı konumlandırmak, dünya kadar masraf yapmak, mevzii kazma, ağır silahlar yerleştirmek gibi bir sürü askeri harcamalar yapmanın Kürt halkına ne faydası var? Her taraftan Kürtler arası sınırlara güç yerleştirmek, mesela Başûr ile Rojava arasına, Başûr ile Bakur arası gibi sınırlara güç yerleştirmek, yine Başûr’un kendi içinde bölgeler arasına özel güç yerleştirerek bağlantıları birbirinden koparmanın Türk devletine hizmet etmekten ya da onun planını uygulamaktan başka ne anlamı var? Bu kadar siyasi iradeden yoksunluk olabilir mi, bu kadar iradesini Türk devletine teslim etme kabul edilebilir mi? Bundan vazgeçilmelidir.

'OLASI BİR ÇATIŞMA METİNA, GARÊ VEYA XAKURKÊ İLE SINIRLI KALMAZ'

Herkes sorumlu yaklaşmalıdır, olası bir savaşın hiç kimseye faydası olmaz. En başta da Başûr halkımız zarar görecektir. Olası bir savaş ve çatışma yaşanırsa bunun sadece bir yerle sınırlı kalacağını kimse düşünmemeli. Yani sadece dağlık alanla, Metina, Garê veya Xakurkê ile sınırlı kalacağını kimse düşünmemeli. Olası bir savaş durumu Kürdistan’ın bütün parçalarını derinden etkileyecektir. Rojava’yı etkileyecektir, Hewler’i, Duhok’u etkileyecek ve oraya da yayılacaktır. En başta Başûr’un ekonomisini tahrip edecektir. Halkımızı zor bir durumu sokacak, farklı sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. İki gücün savaşı arasında kalan her şey yok olacaktır. Burayı yönetenlerin bile fayda gördüğü bir sürü şey savaş içerisinde tahrip olup gidecek, kendileri de kaybedecektir.

Bu kadar akıl tutulması olabilir mi, bu kadar öngörüsüz bir yaklaşım olabilir mi? Sadece PKK’nin tasfiye olacağına inandırılmışlık bu işler için yeterli olabilir mi? Anlaşılan bazı güçler KDP’yi “PKK’yi tasfiye edeceğiz, bize yardım et, sen de bu pastadan payını al” diye ikna etmişlerdir.

DİYALOGDAN YANAYIZ

Kimse yanlış hesap yapmamalıdır PKK’yi doğru ele almalıdır, onun gücünü doğru değerlendirip ona göre politikalarını belirlemelidir. Biz her zaman çözümden yanayız, her zaman Kürtler arası diyalogdan yanayız. Bundan sonra da yine sorunların diyalog ile çözülmesine davet ediyoruz. Kesinlikle en ufak bir çatışmanın yaşanmasını istemiyoruz. Biz aynı tutumumuzda ısrar ediyoruz. Kesinlikle bir gerilim ve çatışmanın olmaması için azami gayret gösteriyoruz. Fakat bu şu anlama gelmiyor; boğazımıza soykırım bıçağı dayatıldığında ya da teslimiyet dayatıldığında da bunun karşısında sessiz kalacağımızı kimse düşünmesin.

Bu konuda biz herkesi sağ duyulu olmaya çağırıyoruz. Halkımızın bu gerçeklikleri bilerek daha fazla tutum sahibi olmasını bekliyoruz. Bu temelde bütün halkımıza çağrıda bulunuyoruz.