Bayık: Kürt halkının direnişi herkese umut oldu

Türk devletinin işgal saldırılarına karşı Kürt halkının geliştirdiği direnişe dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Kürtlerin direnişi herkese umut oldu. Dünya halkları bu direnişe ve devrime sahip çıktı" dedi.

3. Dünya Savaşı’nın yaşandığı 2019 yılında Kürt ve Kürdistanlılar bu savaşta direnen tarafta yer aldı. 2019 yılı nasıl geçti, hangi olaylar 2019 yılına damga vurdu, 2020 yılı nasıl olacak, Özgürlük Hareketi 2019 yılını nasıl değerlendiriyor, bugünü ve geleceği nasıl görüyor? KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, bütün bu konuları Stêrk TV'de yayınlanan Özel Program'a değerlendirdi.

Dünyada kapitalist moderniteye karşı halklar hoşnut değil. Şili'den tutalım Kürdistan'a ve Fransa'ya kadar halk alanlara çıkarak haklarını arıyor. Diğer taraftan da faşist yönetimler iktidara geliyor. Kadınlara, gençlere ve halklara yönelik bu saldırılar ne anlama geliyor? Bu direnişler nasıl gelişiyor?

Şu an Kapitalist modernite büyük bir kriz ve kaos içerisinde. Bu kriz devletleri kuran iktidarların yaşadığı bir krizdir. Çünkü bu sistem artık yürümüyor. Bu sistem halkların ve insanlığın sorunlarını çözemiyor. Çünkü bu sistem kendini sorun ve sıkıntılar üzerinden var ediyor. Sorun yaratanlar nasıl çözün üretecek ki? Bu mümkün değil. Dünya halkları zamanla bunu daha iyi anladı. Çünkü halklar artık bu sistemden memnun olmadığını dile getiriyor. Sovyetlerin yıkılmasının ardından halklara verilen fırsat da artık ellerinden alınıyor. Sovyet sistemi olduğu zaman tüm eksik ve yanlışlarına rağmen halklar üzerinde büyük bir etki yaratıyordu.

O dönem en büyük değer sosyalizmdi. Bütün esir ve yoksul halklar üzerinde büyük bir etki yaratıyordu. Halklar sosyalizmi esas almasın, sosyalist hareketler büyümesin, kapitalist modernite sistemi tehlikeye girmesin diye bazı fırsatlar veriliyordu. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra sosyalizm ideolojisine yönelik büyük saldırılar yapıldı. Güya sosyalizm artık çözüm değil ve kapitalist modernite halklar için tek çözümmüş. Kapitalist modernitenin büyük bir propagandasını yaptılar. Halkların elinde az da olsa var olan fırsatları ve hakları almaya başladılar.

Bugün halkları daha fazla teslim alıyorlar. Çünkü halklar gittikçe yoksullaşıyor, zengin ise daha da zenginleşiyor. Kapitalist modernite bu hak ve fırsatları büyük şirketlere vererek halkın hizmetine sokuyor. Halk bunları görüyor ve bu yüzden rahatsızlığını gösteriyor. Latin Amerika'dan, Ortadoğu'ya ve Avrupa'ya kadar bunu görebiliyoruz. Bazı hükümet ve iktidarlar yaptıkları açıklamalarda, halkın bazı isteklerini yerine getirmemize rağmen halk memnun değil diyorlar.

SOSYALİST HAREKETLER KRİZ VE KAOS ZAMANINDA ROLLERİNİ OYNAMALILAR

Halklar devlet ve iktidara karşı bir duruş sergiliyorlar. Bu iyi bir gelişme ama öncülük konusunda zayıflık var. Bu yüzden halk hareketleri iktidarlara karşı ne kadar direniş gösterseler de sonuç alamıyorlar. Kapitalist modernite sistemi bunu görüyor ve halkların haklarını daha da azaltıyor. Baskı ve şiddetle halkların üzerine gidiyor. Halk da bunları kabul etmiyor. Sovyetler dağıldıktan sonra sosyalizm kendini toparlayamıyordu. Halklar için alternatif olamıyordu. Zaten demokrat sosyalistler önceden sistemle ilişkilenmişti ve halklara verecekleri bir şey kalmamıştı. Liberaller de sistemin bir parçası olmuştu. Sovyetler yıkıldıktan sonra bunların gerçekliği daha iyi ortaya çıktı.

Kapitalizm ile ittifaklarını daha da güçlendirdiler. Sistem sahipleri sistemlerine sahip çıkıp sözde sorunları çözeceklerdi. Bu sözlerle halkları kandırdılar. İktidarlarını daha da güçlendirmek istediler. Bu yüzden dünyada muhafazakar ve faşistler iktidar oluyor. Bu kriz ve kaoslarda sosyalist hareketlerin rollerini yerine getirmeleri lazım. Fakat zayıflar ve alternatif olamıyorlar. Muhafazakarlar bundan güç alarak iktidar oluyorlar. Ama ne kadar isteseler de halkları kandıramazlar çünkü sosyalist hareketlerin temeli sağlamlaşıyor. İktidarlar artık zamanlarını doldurdular. İnsanlık şu an bir arayış içerisinde. Önder Apo da halkların döneminin başladığını söylemişti. Sosyalist hareketlerin bir an önce sorunlarını halletmeleri gerekiyor. İnsanlık için kapitalist moderniteye karşı bir alternatif geliştirmeliler.

3. Dünya Savaşı 2019 yılında nasıl bir düzeye geldi? 2019 yılında Kürt, Arap, Türkmen ve diğer halklar Rojava ve Suriye'de DAİŞ'in sonunu getirdiler. Türk devletinin işgali ile Suriye'deki savaş daha da derinleşti. 3. Dünya Savaşı’nda Suriye savaşı nereye doğru gidiyor?

Şu an devam eden 3. Dünya Savaşı daha da sürecek ve derinleşecektir. Devletler daha önce başka güçlerle bu savaşı yürütüyorlardı. Kendilerine bağlı gruplara yardım ediyorlardı. Fakat bu savaş neredeyse sona eriyordu. Fakat artık devletler sahaya indi ve savaşa girdiler. Artık devletler savaşı yürütüyor. 3. dünya savaşında böyle bir değişim oldu. Suriye'de DAİŞ'e karşı büyük bir direniş sergilendi. DAİŞ ağır darbeler yedi, işgal ettikleri yerler ellerinden alındı. Bu yüzden Türkiye artık kendisi savaşa girdi. Ortadoğu'da sorunlar demokratik bir şekilde çözülmediği için DAİŞ gibi örgütler ortaya çıkıyor.

DAİŞ'in bittiğini söylüyorlar bu doğru değil. Askeri anlamda da bitmedi. DAİŞ askeri, siyasi ve toplumsal olarak devam ediyor ve edecek de. Kapitalist modernite sistemi DAİŞ'i kurdu. Kapitalist modernite sistemi ve Ortadoğu'daki devletleri yok olmayana kadar bu tür örgütler her zaman çıkacaktır. Çünkü kapitalist modernitenin Ortadoğu'ya vereceği bir şey yok. İnsanlık ve Ortadoğu için büyük bir tehlike oluşturuyorlar. Ortadoğu'ya ve insanlığa büyük zararlar veriyorlar. Ortadoğu'da herkes çıkarları için savaşıyor bu yüzden bu savaş devam edecek.

Şimdi Amerika, Rusya Ortadoğu'da savaşı yürütenlerin başında yer alıyor. Her ikisi de çıkarlarını esas alıyorlar. Türkiye çıkarlarını esas alıyor. Hem çelişkilerden yararlanıyor hem de NATO'nun bir parçasıdır. AB ile de ilişkisi var. Şu an Türkiye Suriye'ye girdi, Efrîn'den tutun Serêkaniyê, Girê Spî'ye kadar. Buraları işgal etti ve çetelerini yerleştirerek Suriye savaşını daha da büyütmek istiyor. Çetelerin yetersiz kalması sonucu Türkiye artık kendisi savaşa girdi. Herkes biliyor Türkiye nereye girerse oraya sorun götürüyor. Türkiye'nin olduğu yerde huzur yok, savaş ve kaos vardır. Türkiye Suriye'ye girdikten sonra orada da sorunlar daha da derinleşti. Çünkü Türkiye Kürtlere ve demokrasiye karşıdır. Suriye'ye girmesinin sebebi Kürtlerin kazanımlarını yok etmek ve statü sahibi olmasını engellemektir.

Kürtler statü sahibi olursa Suriye'de demokratik bir durum ortaya çıkar. Bu da Türkiye'de büyük bir etki yaratır. AKP-MHP o zaman artık iktidar olamazlar. İktidarlarını sürdürmek, Kürtleri yok etmek, yeni Osmanlıyı yaratmak için Suriye'de Kürtlerin statü sahibi olmasını engelliyorlar. Hem halklara hem de Kürtlere karşı bu şekilde düşmanlık ediyorlar.

Suriye savaşında bir tarafta Rusya ve İran, Suriye rejimine destek oldu. Diğer tarafta ise Amerika ve koalisyon güçleri vardı. Özerk yönetim ise 3. çizgiyi temsil ediyordu. Bundan sonra bu güçler arasında nasıl bir mücadele esas alınacak?

Doğru bu güçlerin arasında bazı çelişkiler var. Fakat her konuda çelişki var diyemeyiz. İsteklerini ve çıkarlarını birbirlerine nasıl kabul ettirecekleri çerçevesinde mücadele ediyorlar. Bu şekilde sonuç almak istiyorlar. Yani Amerika ve Rusya arasındaki çelişkiler soğuk savaş dönemindeki gibi değil. Soğuk savaş döneminde taraflar vardı, kim hangi tarafta yer alıyorsa diğeri karşısında duruyordu. Aralarındaki çelişkiler çok fazlaydı, birbirlerini yok edecek bir savaşa gidiyordu. Sovyetler dağıldıktan sonra bu çelişkiler çok fazla kalmadı. Şu an da yaşanan çelişkiler nedir? Kim daha fazla gelişecektir? Kim Ortadoğu'da ve Suriye'de daha fazla kendine yer edinecek? Bu konularda çelişkiler yaşanıyor.

Rusya ve Amerika arasındaki en büyük çelişkiler bunlar. Suriye savaşının başından bu yana demokratik özerkliğe bağlı güçler ne Rusya ne de Amerika'nın yanında yer aldı. 3. siyasi çizgiyi yürütmek için iki güç ile de ilişkiye girerek mücadelelerini geliştirdiler. Bu mücadelede birçok sonuç alındı. Doğru olan da 3. çizgidir. Halklar bu çizgi ile kazanımlarını savunabilirler. Bu kaosta Türk devleti bir fırsat buldu ve soykırım politikasını hayata geçirmek için Kuzey-Doğu Suriye ve Rojava topraklarının tamamını işgal etmek istiyor. Zaten Erdoğan Irak'a kadar gitmek istediğini söyledi. Bu işgale karşı bir direniş ortaya çıktı. İşgal ve direniş bakalım Ortadoğu'da nasıl bir etki yaratacak.

Türkiye Suriye'ye girdi ama bunu kendi güçleri ile yapmadılar. Amerika ve Rusya işgale göz yumdular ve teşvik ettiler. Zaten Türkiye hem Kürtlerin statü sahibi olmaması için, hem de kazanımlarını yok etmek için, hem de Suriye'de Türkiye'yi etkileyecek demokratik sistemin oluşmasını engellemek için Suriye'ye girmek istiyordu. Diğer taraftan da Suriye'deki savaşta ağırlığını koymak istiyordu. Amaçları yeni bir Osmanlı yaratmak. Bu yüzden Suriye'ye girdiler. Elbette Amerika ve Rusya çıkarları gereği Türkiye'yi kullanıyorlar. Türkiye'nin Kürtleri zayıflatmasını ve kendi taraflarına çekmelerini istediler. Çünkü Kürtler olmadan Ortadoğu'da sonuç alamayacaklarını gördüler.

KÜRTLERİN TESLİM OLACAĞINI ZANNETTİLER

Kürtler artık Ortadoğu'da temel bir güçtür. Bu güç kimin yanındaysa o güç Ortadoğu'da sonuç alır. Kürtleri yanına almayanlar demokratik, ittifak veya zor kullanarak programını yürütemez. Hem Amerika hem Rusya bu yüzden Türkiye'yi Suriye'ye sokmak istediler. Bir taraftan da Türkiye'nin eliyle çıkarlarını gerçekleştirmek istediler. Orada devrim ve gerillalar var bu halka umut veriyor. Çözüm üretiyor, halklara bunu anlatıyor. Bunun önünü almak ve devrime darbe vurmak istediler. Bu şekilde çıkarlarına ve amaçlarına ulaşacaklardı. Amerika ve Rusya halklara ve sosyalizme karşı birlikte hareket ediyorlar. Türkiye denge siyaseti yürüterek Amerika ve Rusya arasındaki çelişkilerden faydalanıyor. NATO ve AB'yi de kendisi için kullanıyor. Onları kendisi için fırsat olarak görüyor ve hem Osmanlı amacına ulaşmak hem Kürtleri yok etmek hem de demokratik bir sistemin önünü almaya çalışıyor.

Serêkaniyê ve Girê Spî'de Kürtlerin, QSD'nin teslim olacağını düşündüler. Fakat büyük bir direniş sergilendi. Direniş karşısında tüm planları boşa çıktı. Kürtler ve diğer halklar için daha fazla sonuç alındı. Bu direniş hem Türkiye'yi zayıflattı hem de herkesin gerçekliğini ortaya çıkardı. Herkes Amerika, Rusya, Türkiye ve çetelerin gerçekliğini daha iyi gördü. Kürtlerin ve Rojava'nın gerçekliğini de gördüler. Bu yüzden Amerika ve Türkiye çok sıkıştı. Bu zayıf durumdan çıkmak için de ittifak kurdular. Tüm dünya halklarının destek verdiği Rojava direnişini zayıflatmak istediler. Rusya ve Türkiye de halklara, sosyalist hareketlere, Rojava'ya ve Kürtlere karşı bir ittifak kurdular.

Suriye rejimi ve demokratik özerk yönetim arasında görüşmeler yapılıyor, KCK'nin bu görüşmelere karşı tutumu nedir?

Özerk yönetim hiçbir zaman ayrı devlet kuracağını, Suriye'yi böleceklerini söylemediler. Her zaman Suriye'de demokratik bir şekilde sorunları çözelim, biz Suriye'nin bir parçasıyız dediler. Bu yüzden her zaman Suriye yönetimi ile görüşmek istediler. Sorunlarını Suriye yönetimi ile tartışıp, çözmek istediler. Doğru olan da bu çünkü Suriye'nin bir parçasılar. Ayrı bir devleti değil özgürlüğü esas alıyorlar. Özgür toplumu esas alıyorlar. Kendi iradeleri ile, kimlikleri ile, kültürleri ile, değerleri ile özgür bir şekilde yaşamak istiyorlar. Kürtler için en doğrusu bu. Görüşmeler ne esaslar üzerinden yapılıyor bilmiyoruz ama demokratik özerk yönetimi sorunlarını Suriye içinde halletmek istiyor. Biz de bu durumu doğru görüyoruz.

Bilindiği gibi daha önce 1 Kasım Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Bu yıl da Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgaline karşı 2 Kasım Dünya Rojava Günü ilan edildi. 2 Kasım dünya halklarının direnişi oldu. Bu yüzden Kuzey-Doğu Suriye'de gelişen direniş, dünya ve Ortadoğu halklarının direnişi oldu. Bu direniş hem Türkiye'nin gerçekliğini herkesin anlamasını sağladı, hem de Rusya ve Amerika'nın yaptıklarını ortaya çıkardı. Kürt halkının direniş gerçekliğinin nasıl geliştiği de anlaşıldı. Bu direnişle Kürtlerin özgürlüklerine ne kadar aşık olduğu, nasıl kardeşliği, demokratik yaşamı ve demokrasiyi esas aldıkları da görüldü. Herkes bu direnişin sadece Kürtler için olmadığını, bütün dünya halkları için olduğunu gördü. Yine bu direniş halklar arasındaki ilişkiyi daha da güçlendirdi.

Bu direniş Kürtler arasındaki birliği de güçlendirdi. Kürtleri, bölge halklarını, esir halkları, özgürlük ve demokrasi için direnen halkları da uyandırdı. Yine kapitalist sisteme karşı alternatif oluşturabileceklerini gösterdiler. Yani bu direniş kapitalist sistemin alternatifinin demokratik konfederalizm olduğunu gösterdi. Bu daha güçlü bir şekilde gelişebilir, daha büyük bir alternatif olabilir. Bu yüzden hem Kürt halkı hem de demokrasi ve özgürlük isteyen halklar bu direnişle büyük kazanımlar ve sonuçlar elde etti.

Devletler çıkarları için çok fazla diplomasi çalışması yürütüyorlar, bu dönemde halkların da diplomasi alanında başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Doğrudur. Eskiden Kürt halkını savunan kimse yoktu. Kimse Kürtleri tanımıyor, mücadelesini görmüyor, sahip çıkmıyor, yardım etmiyor. Fakat Kürt halkının direnişi dünyada Kürtlerin varlığını ortaya çıkardı. Bir umut oldular, halk bu direnişe sahip çıktı. Kürt halkına, devrime sahip çıktılar. Hatta bazı aydınlar, yazarlar, akademisyenler artık bu halkı sahipleniyoruz ve savunuyoruz diye açıklama yaptılar. Bu Kürt halkı için diplomasi alanında büyük bir kazanım sağladı. Bundan daha büyük bir kazanım olamaz. Tarihe baktığımızda dünyada hiçbir zaman bugünkü gibi Kürtlere sahip çıkılmamış, yardım edilmemiştir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik büyük bir tecrit vardı ve işkence düzeyine ulaştı bu tecrit. Buna karşı tepkiler ortaya çıkınca Erdoğan "Artık avukatların İmralı'ya gitmesine gerek yok" diye açıklama yaptı. 2018 yılında başlayan "Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan'ı özgürleştirelim" atılımı 2019 yılında da devam etti. Bu atılım askeri, siyasi ve toplumsal olarak bazı sonuçlar da aldı. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Faşist, soykırımcı Türk devletinin Kürtleri ortadan kaldırmak istediği herkes tarafından biliniyor. Kürtleri yok etmek için de önderlerini etkisiz hale getirmek istiyor. Çünkü bu halk ne kazandıysa Önder Apo ile kazandı. Halkın bütün kazanımlarını, Kürt ve Kürdistan adına ne varsa yok etmek istiyorlar. Önder Apo'yu yok ederek hedeflerine ulaşmak istiyorlar. Hedeflerine ulaşmak ve Kürtleri yok etmek için bütün imkanlarını kullandılar. Buna karşı Önder Apo, gerilla ve Kürt halkının duruşu ile büyük bir direniş gelişti. Kürt halkı bu direnişle Önder Apo'ya sahip çıktı. Önder Apo'ya sahip çıkmakla kendisine de sahip çıktı. Çünkü bu halk her şeyi Önder Apo ile kazandı, Önderlik bu halk için İmralı'ya girdi, Kürt halkı bunu çok iyi biliyor. Önder Apo üzerinde yürütülen bu siyasetin kendileri üzerinden yürütüldüğünü anladı. Bu yüzden bu politikayı kabul etmedi ve karşısında durdu.

Leyla Güven ve zindan direnişçileri öncülüğünde büyük tarihi bir direniş ortaya çıktı. Yüzlerce kişi bu direnişteki yerini aldı. Bu direnişte beyaz başörtülü anneler büyük bir rol oynadı. Bu vesile ile bir kez daha onları selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum ve kendilerini kutluyorum. Bu direniş başarıya ulaşmışsa bunda onların rolü çok büyük. Bu direnişte şahadetler de yaşandı. Bu şahadetler karşısında eğiliyorum ve şehitlere verdiğimiz sözü yineliyorum. Direnişte şehitlerin rolü de var. Halkımız, hareketimiz asla onları unutmayacaktır. Önder Apo'ya, PKK'ye, Kürt halkına, Kürtlerin özgürlüğüne ve geleceğine sahip çıkmak için 14 Temmuz 2012 yılında ortaya çıkan direniş ruhu ile mücadele edildi. Bu direniş İmralı'nın kapılarını açtı. Belik tecrit tamamen kalkmadı ama Erdoğan "artık Apo'yu unutacaksınız" diyordu. Bu direniş Erdoğan'ın konuşmasını da boşa çıkardı. Kapıları açtılar ve görüşmeler yapıldı.

Direniş Türkiye'deki seçimler üzerinde de büyük bir etki yarattı. AKP belediye seçimlerinde büyük bir darbe yediyse bu direnişin bir sonucudur. Direniş ve seçimlerin birlikte yürütülmesinin sonuç aldığı görüldü. Bazıları seçim için çalışamayız diyordu ama direnişin seçimler üzerinde büyük bir etkisi olduğu, demokrasi güçlerine kazandırdığı, AKP'ye kaybettirdiği görüldü. AKP İstanbul'da kaybettiyse bu direnişin sonucunda kaybetti. Çünkü demokrasi güçleri birlik oldu. Türkiye'de AKP ve MHP toplumda büyük bir korku yaratmışlardı. 3 kişi onlara karşı duramaz hale gelmişti. Kimsenin kendilerine karşı gelemeyeceği izlenimi yaratmışlardı. Fakat bu direnişle AKP ve MHP'nin aslında bu kadar güçlü olmadığı görüldü. AKP-MHP'nin iktidardan indirileceği anlaşıldı. Leyla Güven ve zindanlar öncülüğündeki direniş sayesinde böyle bir sonuç alındı.

Direniş zamanında ve sonrasında Öcalan'ın tutumu öne çıktı. Siz Sayın Öcalan'ın duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

O direniş birçok iyi sonuç sağladı. Önder Apo o dönem halklara ve Türkiye'ye karşı sorumlu bir şekilde yaklaştı. Önder Apo direnişle ortaya çıkan bu sonuçları Türkiye toplumunun hizmetine soktu. Yani Türkiye bu sıkıntıdan nasıl çıkabilir, AKP-MHP faşizminden kurtuluşun yolunu gösterdi. Bu yüzden Türkiye'nin sorunları için demokrasi ve çözüm programı geliştirdi. Bu şekilde Kürt sorununu bir kez daha gündeme soktu. Kürt ve Türk halklarının alternatifsiz olmadığını gösterdi. Bu programla demokrasi anlamında büyük bir etki yarattı. Dünyada da bazı kişiler bu programı tartıştılar. Bu da Türkiye'yi, Türkiye halklarını ve Türkiye'nin çıkarlarını savunduğunu gösterdi. Kim Türkiye'ye ve Türkiye halklarına karşı. AKP ve MHP'nin Türkiye'de düşmanlığı geliştirdiğini, Türkiye'yi parçaladığını ve ikiye ayırdığını gösterdi. Türkiye'de toplumu birbiri ile savaştırıyor. Türkiye hem içeride hem de dışarıda savaş halinde. Türkiye'yi yıkıyor, parçalıyor ve çürütüyor.

Yine Önder Apo'nun sunduğu program Türkiye halkları, demokrasi güçleri ve insanlık değerleri içindir. Sadece Türkiye'yi, Kürt halkını veya Türkiye halklarını düşünmüyor. Türkiye'yi demokratikleştirmek ve tüm halkların yaşadığı özgürlük bahçesine çevirmek istiyor. Bu yüzden AKP-MHP'ye destek verenler iyi bilsinler ki en büyük düşmanları AKP-MHP'dir. Halkı kandırmak için, "Apo, PKK ve Kürt halkı Türkiye'yi parçalamak istiyor" diyorlar. Halbuki Türkiye'yi parçalamak isteyenler onlar. Buna karşı duran ve halkların çıkarlarını savunan Apo, PKK ve Kürt halkıdır. Bunun için mücadele ediyor ve büyük bedeller ödüyorlar. Bu gerçekliğin çok iyi anlaşılması lazım.

Öcalan'ın tutumuna karşı AKP-MHP'nin cevabı ne oldu?

AKP/MHP savaş ve zulüm ile ayakta duruyor. Halklara, demokrasiye ve özgürlüğe karşıdır. Bunun dışında ayakta duramıyor. Önder Apo demokrasi ve özgürlüğü geliştirdi. Önder Apo'nun düşüncelerine karşı oldukları için düşman politikaları ile demokratik siyaseti yasakladılar. Belediyelere el koydular, eşbaşkanları tutukladılar. Katliam, işkence, tutuklama ve hakaretlere başvurdular. Demokrasi güçlerini tehdit edip parçaladılar. Aynı anda Rojava'ya saldırdılar ve işgal ettiler. Cevapları, "Türkiye'de demokrasi ve özgürlük istemiyoruz" oldu. İçeride ve dışarıda savaş başlattılar. Kürtlere yönelik saldırıları daha da derinleştirdiler. Verdikleri cevap bu oldu.

Artık Önder Apo'ya uygulanan tecridi devam ettiremeyecek hale geldiler. Tecrit ahlaki, vicdani, adaletli değildi. Bu herkes tarafından görüldü. Bu yüzden direniş karşısında çaresiz kaldılar. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, "Tecridi kaldırdık, Avukatlar görüşme yapabilirler" dedi. Hatta Devlet Bahçeli gibi büyük bir faşist bile, "Avukatlar Öcalan ile görüşmelidir" açıklamasını yaptı. Artık kendi siyasetlerine sahip çıkamayacak noktaya geldiler. Daha sonra Önder Apo şahsına yönelik tecridi daha da derinleştirdiler. Hatta kim Kürt halkı ile ilgileniyorsa onlar suçludur. Bu yüzden HDP'yi suçladılar. HDP'li belediyelere, üyelerine ve destekçilerine daha fazla saldırmaya başladılar. Verdikleri cevap bu oldu. Bu da Türkiye'de barış ve demokrasinin gelişmesini istemediklerini gösteriyor. İçeride ve dışarıda savaşın derinleşmesini istiyorlar.

Soykırım saldırılarına karşı gerillalar Bakur ve Başur'da direniyor. Bu direnişin siyasi anlamı ve etkisi nedir?

Soykırımcı Türk devletinin saldırılarına karşı Önder Apo, Kürt halkı ve gerilla bir direniş içerisinde. Bu direniş birçok değeri ve zorluğu getiriyor. Büyük bedeller de ödeniyor. Bu direniş sadece Kürt halkı için değil, bütün halklar ve insanlık içindir. Bu direniş Kürt halkını tüm alanlarda yaşatıyor. Faşizmin ve soykırımın önünü alıyor. Bu direniş Ortadoğu halklarına kendileri için direnme gücü veriyor. Şimdi bazıları, "PKK Güney'dedir o yüzden bunu bahane ederek Güney'e saldırıyor" diyor. Bu doğru değil. Türkiye PKK olmasa da bir bahane bulabilir zaten buluyor da. Güney'de referandum olduğunda bu referandumu PKK yapmadı. Güney yönetimi yaptı. Fakat herkes Türkiye'nin nasıl karşı çıktığını gördü.

Güney'i tehdit etti. "Nefesinizi keseriz, sizi öldürürüz" dediler. Bugün Libya'yı, Akdeniz'i tehdit ediyor. Oralarda PKK mi var. Bu yüzden o konuşmalar doğru değil. Hatta PKK olduğu için Başur kârlı çıkıyor. Çünkü PKK Başur'u da savunuyor. PKK üzerinden Başur bazı imkanlar da elde ediyor. Herkesin bunu da görmesi lazım. Bu yüzden PKK'nin geliştirdiği direniş sadece Bakur için değil, Kürdistan'ın tüm parçaları, Kürt halkı içindir. Türk devleti sadece PKK'ye düşman değil, tüm Kürt halkına düşmandır. Bunu saklamıyor. Kürtleri açık bir şekilde soykırımdan geçiremiyorsa sebebi PKK'dir. Çünkü PKK karşılarında duruyor, direnişi, mücadeleyi geliştiriyor. Hedeflerine ulaşmamaları için büyük bedeller ödüyor.

Direnişin Başur'da ortaya çıkan etkisinden bahsettiniz. Peki Bakur'da siyasi ve toplumsal nasıl bir etki yaratıyor?

Türk devleti Kürtler demokrasiyi geliştirdiği için içeride ve dışarıda savaşı geliştiriyor. Siyasetleri savaş üzerinden yürüyor. Savaşsız ve düşmansız bir gün ayakta kalamayacaklarını biliyorlar. O yüzden bütün imkanlarını savaşın hizmetine sokuyorlar. Bu da Türkiye'de siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunları beraberinde getiriyor. Açlık ve işsizliği yaratıyor. İnsanlar bunu dile getirdiklerinde Erdoğan, "Siz kurşunun, bombanın fiyatı ne kadar biliyor musunuz? Siz ne yemekten, pahalılıktan bahsediyorsunuz" cevabını verdi. Bu onların zihniyetini ortaya çıkarıyor. Bu zihniyet ülkeyi gün be gün yıkıma götürüyor. Halkın aç kalması onlar için önemli değil, onlar için iktidar daha önemli. İktidarları için her şeyi yapıyorlar. Yani halk ölmüş, aç kalmış, ekonomi batmış onlar için çok da önemli değil. Tek hesapları iktidar kalmak, halk umurlarında değil.