Bir askerin itirafları: Sınırda Kürt öldürmek serbestti

Van-İran sınırında askerlik yapan K, sınırda Kürt öldürmenin serbest olduğunu ve Kürtleri öldüren bir uzman çavuşun koruma altına alındığını itiraf etti.

Van-İran sınırında askerlik yapan K, sınırda Kürtlerin infazını, çocukların ellerinde patlayan patlayıcıları ve sınırdan rahatlıkla giriş yapan Afgan mültecileri anlattı. Van’ın İran’a sınır olan ilçeleri Özalp, Saray ve Başkale’de 2002 ve 2012 yılları arasında 180 Kürt köylüsü ‘Kaçakçı’ olduğu gerekçesiyle öldürüldü. Bu katliama rağmen tek bir kişi ceza almazken, açılan bütün soruşturmalar ‘Takipsizlik’ ile sonuçlandı. Askerliğini 2009 ve 2010 yıllarında Van-İran sınırında yapan K, yaşadığı tanıklıkları anlattı. Sınırda Kürt öldürmenin serbest olduğunu söyleyen K. Kürt öldüren bir uzman çavuşun koruma altına alındığını söyledi.

Türkiye’de güvenlik sorunu nedeniyle ismini veremeyeceğini belirten K, askerliğini 2009 ve 2010 yıllarında o dönemki adıyla Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası'nda yaptı. Kapıköy Sınır Karakolu'na gönderilen ve askerliğini orada yapan K, bir yıl içinde 3 sivilin ölümüne ve Özalp’ta 5 çocuğun bir patlayıcıdan dolayı yaşamını yitirmesi gibi olaylara tanıklık etti. Köylülerin elinden alınan atların sonra bir daha köylülere satıldığını söyleyen K, "Atlar dereye götürülüp kurşuna diziliyordu" dedi.

İsmini vermesi halinde Türkiye’de ‘Casusluk’ ya da ‘Hainlik’ gibi suçlamalarla karşılaşacağını, kendisine ya da ailesine mutlaka zarar verileceğini söyleyen K, isminin verilmemesi koşuluyla sorularımızı yanıtladı.

Siz ilk tabura gittiğinizde size Mustafa Muğlalı'nın kim olduğunu söylediler mi?

Evet, gittiğimizde zaten kapıda ismi, binanın girişinde onu kahraman olarak değerlendiren yazılar vardı. Birçok asker bilmez ve pek de önemsemez ama ben dikkatle bakardım. Muğlalı ismi ile amaç askerlere ‘Öldürebilirsiniz, arkanızdayız’ mesajı vermekti ve bence bunda da başarılı oldular. Üst komutanlar Muğlalı’yı birer kahraman olarak görürlerdi.

Siz oradayken kaç kişi öldürüldü?

Ben oradayken 3 kişinin öldürüldüğünü biliyorum. ‘Kaçakçılık’ diyorlardı ve kayıtlara da ‘Sınır ihlali’ diye geçiyorlardı. İran ve Türkiye arasında öldürülenler adeta kim vurduya gidiyordu. İran tarafı ‘Türkiye vurdu’, Türkiye tarafı da ‘İran vurdu’ diyerek olayın üstünü örtüyorlardı. Balistik inceleme yapılsa kimin vurduğu ortaya çıkardı ama balistik incelemeye götürülmüyordu. Herkes öldüğüyle kalıyordu.

Vur emrini veren belli değil mi?

Orada vur emri yoktu. Askerlerin vurma yetkisi vardı zaten. Askerde bin bir türlü insan var. İyileri de var ama kötü niyetliler de çoktu. Bunlarda vurup insanları öldürüyorlardı. Onlar da Kürt öldürmenin cezasız olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden ‘Dur’ ihtarı olmadan ateş edebiliyorlardı. Öldürülen insanlar masumdu. Günlük nafakalarını çıkarmak için bu iş yapmak zorundaydılar. Ama tankerlerle mazot götürenlere de ses çıkarılmıyordu.

Mazot işinden rant elde edenler var mıydı?

Vardı, organize işler vardı. Devriye ve nöbetleri ayarlayanlar komutanlar bu tür işlerde nöbetleri değiştiriyorlar ve bazen kendileri nöbete çıkıyorlardı. Komutanlar en çok atları istiyorlardı. Köylülere ateş edilince köylüler ya ölüyor ya da kaçıyorlardı. Ortada kalan atları ise askerler alıp getiriyordu. Karakol komutanları atları Jandarmaya teslim etmek yerine sahiplerine yeniden satıyorlardı. Bu olmayınca atları dereye götürüp öldürüyorlardı. Çünkü Atların bakımı oldukça zordu ve karakolda tutulmaları onlar için sıkıntı yaratıyordu.

Bir defasında nöbetteyken iki askerin kendi aralarında yaptığı konuşmaya kulak misafiri oldum. Askerler de tankerle mazot kaçırılmasına izin verildiğini ama köylülerin öldürülmesi konusunda tartışma yürütüyorlardı. Bir keresinde köylüler kalabalık bir grup halinde atları ve bidonlarıyla İran’a geçiş yaptılar, müdahale edilmedi ama dönüşlerinde müdahale edildi. Köylüler gözaltına alındı, atlarına, mazotlarına el konuldu. Roboski katliamında mesela o köylülerin sivil olduğu elbette biliniyordu. Sınırdan çıkar-girenin kim olduğu çok iyi bilinir.

İnsanların öldürülmesinden sonra ailelerin başvuruları oldu. Herhangi bir soruşturma başlatılmıyor muydu?

Ben oraya gittiğimde uzman çavuş 16-17 yaşlarında bir genci öldürmüştü. Aileler ateş eden uzman çavuşu arıyorlardı. Bize talimat geldi ve aile sorarsa ‘Uzman çavuşun ismini söylemeyeceksiniz, tayinin çıktığını ve buralardan gittiğini söyleyeceksiniz’ diye emir verildi. O aile günlerce geldi, gitti, telefon açtı ve herkes aileye uzman çavuşun tayininin başka bir ile çıktığını söyledi. Oysa uzman çavuş aynı bölgede başka bir karakola götürüldü ve koruma altına alındı. Siz gazeteciler bu olayı aydınlatmalısınız.

Siz orada olduğunuz yıl Özalp’ta 5 çocuk, tabur civarında bulunduğu el bombasının patlaması sonucu öldü. Siz bu olay hakkında neler duydunuz?

Tabi ben o ara oradaydım. Bize çocukların tel örgülerden içeri girdiğini ve yanlarında götürdükleri bir patlayıcının patlaması sonucu öldüğünü söylediler. Olay böylece kapatıldı zaten. Oysa bir silah kaybolsa ortalığı ayağa kaldıran askeri yetkililerin bin patlayıcı eksik olduğunda sessiz kalması da beklenemez. O çocuklar ya bir ihmalin ya da bilinçli bir durumun kurbanı oldular onu bilmiyorum.

Şu aralar Van’da İran sınırından giriş yapan Afganlar sıkça konuşuluyor. Siz oradayken nasıl oluyordu bu geçişler, engellenmesi mümkün değil miydi?

İstenirse engellenebilir ama içeride bazı askerler ve dışarıda bazı çeteler organize çalışırlar. İnsan kaçakçılığında çok para var. Kendi aralarında parayı bölüştürerek yaparlardı ama öyle bir yaparlardı ki bizim gibi askerlerin ruhu bile duymazdı. En çok da Harabe Kışlası vardı ve mültecileri oradan geçirirlerdi. Orada başka işler dönüyor o yüzden rahatlıkla giriyorlar.

Türkiye ve İran askeri yetkililerinin görüşmelerine tanıklık ettiniz mi?

Sık sık görüşürlerdi. Türkiye ve İran sınır konusunda anlaşmıştı ve yapılan her şey ortak yapılıyordu. Ama yapılan toplantıların içeriğini bilmiyorum.