PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Küba devriminin liderlerinden Arjantinli Ernesto Che Guevara’nın katledilişinin 55’inci, 9 Ekim Uluslararası Komplosunun 25. yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Che Guevara’nın Latin Amerika başta olmak üzere devrimci mücadele için önemine değinen Cemal Şerik, Che Guevara’nın öncülük ettiği enternasyonal mücadelenin Kurdistan’da temsilini bulduğunu ve geliştiğini söyledi. PKK şahsında gelişen enternasyonal mücadelenin Önder APO’ya karşı geliştirilen Uluslararası Komploya da cevap olduğunun altını çizdi.
Enternasyonal fikirler Özgürlük mücadelelerinde nasıl kök saldı?
Öncelikle 9 Ekim, Önder APO’ya karşı gelişen Uluslararası Komplosunun 25’inci yılına giriyoruz. Bugün vesilesi ile 25 yıldır dünyada tarihi görülmemiş bir direnişi yaşayan Önder APO’yu selamlıyorum. Yine Uluslararası Komploya karşı bedenlerini çıralaştırarak önümüzü aydınlatan güneşimizi karartamazsın sloganı ile direniş ateşini daha da gürleştiren yoldaşlarımızın şahsında tüm şehitlerimizi burada yine bir kez daha saygı ve minnet ile anıyor anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Uluslararası komplo Önder APO’nun şahsında gerçekleşmişti. Bu, Kurdistan halkına, PKK’ ye karşı geliştirilen bir komploydu. Ama sadece Önder APO’ya, PKK’ye, Kurdistan halkına karşı belirlenen bir saldırı olma boyutlarını da aşıyordu. Bu yönüyle de uluslararası bir özelliğe sahipti. Sadece komployu gerçekleştirenler uluslararası güçler olması boyutuyla değil, aynı zamanda uluslararası güçlerin de Önder Apo şahsında uygulamaya konulan Uluslararası Komplo ile uluslararası hedeflerinin olması boyutuyla böyle bir anlama sahipti. O nedenledir ki Uluslararası Komplo aynı zamanda Ortadoğu halklarına, dünya halklarına karşı; ezilenlere, sömürülenlere, mazlumlara, kadınlara karşı da bir komplo olma özelliğine sahiptir. Böylesi bir gerçeklikten hareketle Uluslararası Komplo’yu bir bütün olarak ele almak, ona göre bir yaklaşım ve tutum içerisinde olmak gerekiyor. Uluslararası Komplo üzerinde Önder Apo çok geniş değerlendirmelerde bulunmuştur. Ve yapmış olduğu değerlendirmeler Uluslararası Komplo'nun boyutlarını, hedeflerini; böyle bir komploda bir araya gelmiş olan uluslararası güçleri ve onların işbirlikçisi olan güçlerin rolünü çok açık ve net olarak gözler önüne sermişti. Bunlarla birlikte yaşamış olduğumuz yetersizliklere ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulunmuştu. Yine parti yönetimimizin Uluslararası Komploya dair yaptığı değerlendirme, açıklamalar ve Uluslararası Komploya karşı nasıl bir mücadele içerisinde olmak gerektiği yönünde önümüze konan mücadele görevleri var. Tabii bunlar bizler açısından temel olan, esas alınan değerlendirmelerdir. O nedenledir ki yapılan bu değerlendirmelerin dışında ne farklı bir şey söylemek ne de bir değerlendirmede bulunmak mümkün değil; doğru da olmaz. Ki günümüzde fazla bir anlam da ifade etmez. Çünkü değerlendirmeler yapılmıştır, görüşler ortaya konmuştur. Yapılması gerekenler belirlenmiştir. Bu nedenle de halen devam etmekte olan Uluslararası Komplo’ya karşı mücadele görevleri bugün önümüzdeki duran en asli görevdir. Ve asıl yapmamız gerekenler ve söylememiz gerekenler de tamamıyla bu temelde yükselmelidir.
Önder APO Uluslararası Komplonun yaşanmasında yetersiz yoldaşlığa önemle dikkat çekmiştir. O nedenledir ki, mevcut görevlerimizin başında da yetersiz yoldaşlar olma konumundan kendimizi hızla çıkartmak gelmektedir. Bunun yolunun ne olduğunu da bugün Zap’ta, Avaşîn’de ve Metîna’da direnen ve yaptığı karşı hamlelerle düşmana ölümcül darbeler vuran kahraman Kurdistan Özgürlük Gerillası gösteriyor. Bu yaşanan direniş ve kahramanca yürütülen devrimci savaş aynı zamanda Uluslararası Komplo’ya karşı nasıl mücadele edilmesi, yetersiz yoldaşlığın hangi temelde aşabileceğinin de bir göstergesidir. O açıdan, Uluslararası Komplo’nun yeni yıldönümüne girerken bu görev ve sorumlulukları yerine getirme yaklaşımı içerisinde olmak önümüzde duran en temel görev olmaktadır. Bu vesile ile de yetersiz yoldaşlığın aşılmasında nasıl mücadele edilmesi gerektiğini gösteren; öncülerimiz, komutanlarımız olan Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da şehit düşen yoldaşlarımızı burada saygıyla minnet ile anıyor anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
9 EKİM AYNI ZAMANDA CHE GUEVARA’NIN ŞEHADET YIL DÖNÜMÜ
Uluslararası Komplo’ya karşı mücadele, aynı zamanda uluslararası hedefleri olan bir mücadelenin de sahibi olmak anlamına gelmektedir. Bugün Önder APO, PKK ve Kurdistan halkı direniyor. Kahraman özgürlük gerillası direniyor. Ama bu direnişlerin kapsamının, boyutunun daha da genişlemesi stratejik ittifaklarını da içerisine almasını ve onlarla stratejik bir mücadelede ortaklaşmasını/buluşmasını gerekli kılıyor. Uluslararası komplocu güçlerin hala birlikte komplodaki ısrarları, saldırılarına devam emekte olmaları da bunun önemini gösteriyor. Zap’ta, Avaşîn’de ve Metîna’da Kurdistan Özgürlük Gerillasına karşı bu güçler birlikte saldırıyorlar. Saldırıların doğrudan MİT’in Kurdistan masası haline gelmiş olan işbirlikçi Barzani ailesinin, güçlerin desteği ve sağladığı imkanlara dayanan soykırımcı, sömürgeci TC eliyle yürütülmekte olması da böyle bir gerçekliği gizlemeye yetmiyor. Soykırımcı TC devleti, bu güçlerden almış olduğu kimyasal silahlarla, Taktik nükleer silahlarla Kurdistan Özgürlük Gerillasına saldırıyor. Katliamlar yapıyor. Doğayı bir daha üzerinde yaşamın filizlenmemecesine kırımdan geçiriyor. Uluslararası komplocu güçlerin soykırımcı TC devleti ile suç ortaklıkları bunlarla da sınırlı kalmıyor. Her fırsatta soykırımcı, faşist TC’ye; Kurdistan Özgürlük Gerillasına, PKK’ye ve Önder APO’ya karşı yürütmüş olduğu özel-kirli savaş saldırılarında her yönüyle en yoğun desteği vermeye devam ediyor.
Bu gerçeklik aynı zamanda Kurdistan’da yürütülen soykırımcı özel-kirli savaşın ve ona karşı yürütülen meşru, devrimci halk savaşının karakterini de gösteriyor. Bu yönleriyle de Uluslararası Komplocu güçlere karşı mücadele, uluslararası alanda da yükseltilmesi gereken bir mücadele ile kendisini somutlaştırmış olmaktadır. Bu da önümüzde, yerine getirmemiz gereken en temel görevlerden biri olarak durmaktadır. Ki içerisinde olduğumuz 9 Ekim’in merkezinde yer aldığı günlerin içerik olarak yüklendiği anlam ve Che’nin enternasyonalizminin Uluslararası Komploya karşı mücadelede yaşıyor olması da bunu gerekli kılmaktadır
9 Ekim aynı zamanda Che Guevara’nın katledildiği gündür. Bu yönüyle de Che Guevara’nın katledilişinin 56. yılına da girilmiş olmaktadır.
HALKLARIN KURTULUŞU ONUN ESAS TUTKUSUDUR
Che Guevara Arjantinlidir. Ama Arjantin ile kendisini sınırlı tutan bir devrimci değildir. Aynı zamanda Che Guevara Güney Amerika devrimcisidir. Kıta Güney Amerika’sının özgürlüğü, halkların demokrasiye olan özlemleri için; otokratik, oligarşik, faşist diktatörlüklere karşı biriken öfkesinin en somutlaşmış hali ve bilinçli, örgütlü, devrimci isyanıdır. Fidel Castro ve yoldaşlarıyla Küba’ya doğru 1956 yılında hareket etmeden önce, bilinen motosikletiyle yaptığı o büyük Güney Amerika turunda devrimci, sosyalist düşüncede daha da derinleşerek, hiçbir ülke ayrımı göstermeden Güney Amerika halklarının sorunlarına devrimci çözüm arayışına girmiş ve onların yürüttükleri devrim, özgürlük, demokrasi mücadelesinde yerini almıştır. Bu temelde o günün koşullarında Guatemala’da halkın toplumsal ve siyasal sorunlarını çözme doğrultusunda yürüttüğü meşru demokratik, toplumsal hareketlerine katılmıştır. Buradaki mücadele tamamen Küba’daki silahlı devrim temelinde yürütülen bir mücadele gibi değildi. Che Guevara, Guatemala’dan ayrıldıktan sonra gittiği Meksika halklarının özgürlük, demokrasi istemlerinin de yanında yer alarak devrimci tutumundaki ısrarlı yaklaşımın sahibi olmuştur. Bu yönüyle de Simon Bolivar gibi Güney Amerika halklarının ortak vatan, özgürlük tutkusunu o güne kadar en yoğun bir haliyle yaşayanı olarak tarihe adını yazmıştır. Bir ülkede gelişen mücadeleyle, yine o ülkenin sınırları ile kendisini sınırlı tutmamıştır. Diğer Güney Amerika ülkelerinin özgürlükleriyle de buluşmayı hedeflemiştir. Bu niteliği nedeniyledir ki Che Guevara’nın devrim ve mücadele anlayışı bir ülke ile sınırlı değildir. Ülkeleri içerisine alan, sınırları tanımayan, dünyayı gökyüzü altında yaşayan tüm insanların vatanı olarak kabul eden, özgürlük arayışlarını savunan bir mücadele gerçekliğini anlatmaktadır. Güney Amerika halklarının özgürlüğü dünya halklarını kurtuluşu onun için esastır. Bu anlamda kendisini sınırlandırmıyor; Küba devrimine katılıyor. Küba devriminin içinde en etkin bir şekilde yer alıyor. Komutan oluyor; savaşta öncülük yapıyor. Büyük bedeller ödemeyi her zaman göze alıyor.
Asıl hedefi devrimi gerçekleştirmektir. Kişiselmiş gibi görünenlerin hiçbir şekilde devrim önünde bir engel haline gelmesine müsaade etmiyor. Onun tek hedefi devrimin gerçekleşmesi, insanların özgürlüğüne kavuşmasıdır. Onun içindir ki Küba devriminde en büyük rol oynayan öncü kişilikler arasında yer alıyor. Küba Devrimin kurumsal bir yapıya kavuşturularak, sistem inşa çalışmalarına aktif olarak katılıyor. Öncülük düzeyinde rol oynuyor. Küba devrimini uluslararası alanda temsil etme gibi görev ve sorumlulukları yerine getireni oluyor. Ama şu gerçeği de iyi görüyor. Devrim Küba da başarıldı. Fakat Küba’daki devrimin başarısı ve devrimin korunması Küba’nın sınırları içerisinde kalınarak sağlanamaz. Ancak Güney Amerika ülkelerinin, Dünya halklarının devrimleri ile Küba devrimi güçlendirilerek korunabilir, geliştirilerek yaşatılabilir. Onun içindir ki, diğer ülkelerin özgürlük, demokrasi, sosyalizm mücadelesinde yer almanın aktif savunucusu olarak hareket ediyor ve bu temelde de Küba’dan sessiz ve sedasız bir şekilde ayrılıyor.”
ÖNCE KONGO
Che’nin görülmemesi üzerine halkın baskısı ve yapılan spekülasyonlar karşısında Fidel Castro, halka okuduğu Che Guevara’nın kendisine bıraktığı mektupta, Che Guevara bu ayrılığın nedenini “Dünyadaki diğer uluslar benim basit emeğime çağrı yaptılar. … yeni savaş alanlarında” gerilla olarak savaşmak için karar verdiğini belirttiği sözleriyle ifade etmekteydi. Bu yönüyle O hep hedeflerini, ufkunu geniş tutan bir yaklaşımın sahibi olmuştur. “Gerçekçi ol ama imkansızı iste” sözü de böyle bir gerçekliği anlatmaktadır.
O koşullarda herkes Che Guevara’nın nerede olduğunu merak edip sorarken, çeşitli yorum ve değerlendirmelerde bulunurken nerede olabileceğine dair görüşler öne sürülmekten geri kalınmıyor, olasılıklar üzerinde duruluyor. Che Guevara ise böylesi bir süreçte Orta Afrika’da; Kongo’da yürütülen özgürlük mücadelesinde en aktif şekilde yer alıyor, büyük katkılar sunuyor. Daha sonra Che Guevara tekrar Küba’ya dönüyor. Ancak bu dönüş Küba’da kalış amaçlı değildir. O nedenledir ki hiç kimse Che Guevara’nın Küba’ya döndüğünü bilmiyor, sadece Fidel Castro yanında olan arkadaşları ve ailesi biliyor. Küba’ya olan bu dönüş, aynı zamanda Kongo ile başlayan o devrimci seferinin farklı ülkelere taşınmasını hedefliyor.
SONRA BOLİVYA
Küba’da kaldığı süreçte de Güney Amerika’nın mevcut durumunu değerlendiriyor ve devrime en yakın olarak gördüğü ülke olan Bolivya’ya gidiyor. Önceden yapılan hazırlıkları var. Gerek birlikte savaşabileceği gerek oradaki mücadeleyi geliştirmede yer alacak kesimler var. Onlar ile ilişkiler kuruluyor. Çünkü bir ülkeye gidilip orada mücadele etmenin koşullarının oluşturulması, en azından başlangıç için alt yapısının hazırlanması için bunları atılması gereken adımlar olarak görüyor. Fakat Bolivya’nın mevcut koşullarında özellikle Bolivya Komünist Partisi’nin ilk başta söz vermesine rağmen Che Guevara ile ortak hareket etmemesi, destek dahi sunmaması gibi faktörler, yine erken yaşanan ihanetler sonucunda Bolivya’daki varlığı deşifre oluyor. ABD müdahale ediyor. Kontrgerilla eğitimli özel güçlerini, danışmanları, CIA elemanlarını göndererek Bolivya’daki faşist askeri diktatörlüğün ordusunu donatarak, eğiterek, bizzat organize ederek ve içerisinde yer alarak Che Guevara ve yoldaşlarına yönelik saldırılar başlatıyor. Ve bu saldırılar sonucunda da katlediliyor.
Bu yönleriyle Che Guevara’nın Bolivya’daki varlığının ve şehadetinin anlamı çok açık bir şekilde kendini somut bir ifadeye kavuşturmuş olmaktadır. Che Guevara’yı Bolivya’da katleden, belki de kukla Bolivya ordusuna mensup askerler ama bu katliamın arkasındaki güç, ABD’den başkası değil. ABD Güney Amerika’da yeni Küba’ların olmasını/doğmasını, yeni devrim ateşlerinin dağlarda yanmasını engellemek için Che Guevara’nın katledilmesine ön ayak oluyor, bunun imkanı sağlıyor ve yer alıyor. Bu şekilde, Che Guevara ve yoldaşlarının başlattığı gerilla mücadelesi karşısında hiçbir şekilde başarı şansı olmayan eğitimsiz ve donanımsız olan kukla Bolivya ordusunun “başarılı” olması sağlanıyor. Bu bile kendi başına bir ülkede gelişen bir devrimin daha ilk andan itibaren enternasyonal bir özellik taşıdığı gerçeğini göstermiş oluyor.
O nedenle ne devrimler ve devrimi yürütenler kendisini uluslararası gerçeklerden uzak tutabilirler ne de uluslararası güçler gelişen devrimler karşısında ‘onlar iç işleridir’ diyerek seyirci kalabilirler. Böylesi bir gerçeklik vardır. O açıdan Che Guevara hem düşünce yapısı hem eylem yapısı hem de eylem anlayışı ile önüne koyduğu hedefler ile bir ülke, hatta Güney Amerika sınırlarını aşan bir dünya devrimcisi olma gibi bir özellik taşıyor.
Enternasyonal mücadele denildiğinde akıllara gelen ilk isim, Che Guevara’dır. Bu anlamda Che, devrimci mücadeleler için neyi ifade ediyor?
Che Guevara’nın şehadetinin üzerinden 1 yıl bile geçmeden Avrupa’da başlayan buna gençlik devrimi de diyebileceğimiz Avrupa gençlik hareketleri başlıyor. Ve bu devrimin temel sloganlarından biri “Che Guevara yaşıyor” sloganıdır. Bu bile kendi başına Che Guevara’nın devrimci mücadeleler için ifade ettiği anlamı gözler önüne sermektedir. “Che yaşıyor” dünya devriminde somut ifadesini bulan Che Guevara gerçeğinin 1968 Avrupa gençlik devriminde temsilini bulmasıdır. Burada Che Guevara kendisini ifadeye kavuşturmuştur. Che Guevara, 1967’nin 9 Ekim’inde katledilmiştir ama o ruhu, düşüncesi ve eylemi ile milyonlarca insan haline gelerek yaşamaya devam ediyor demektir. Şimdi dünyada herkes Che Guevara’yı tanıyor. Devrimci, sosyalist olanlar da olmayanlar da tanıyor. Fotoğrafları dünyanın her tarafında evlerde bulunmaktadır. Gençlik için bir idoldür. Onların ruhunda, düşüncesinde, eyleminde yaşamaktadır. Che Guevara bu anlamda bir efsanedir. Hedeflerine ulaşılması gereken bir çağrıdır. Öncüdür.
O nedenledir ki, Che Guevara denildiği zaman onun uluslararası alanda devrimci mücadelelerin ruhu, özellikle de gençlik mücadelesinin öncüsü olduğu gerçekliğiyle karşılaşılmış olunmaktadır. ‘68 Gençlik Devrimi bunun bir kanıtıdır. ‘68 gençlik devrimi sadece Avrupa ile de sınırlı kalmıştır. Türkiyeli ve Kurdistanlı öğrenci devrimci gençlik içerisinde de etkisini göstermiştir. Bu yönüyle de Che Guevara, Türkiyeli ve Kurdistanlı devrimci gençlik için de bir öncü olmaktadır. Onun içindir ki daha sonraki süreçte bile birçok devrimci hareket devrimci mücadele içerisinde yaşatma kararlığında olduklarını belirtme gereğini duymuşlardır. Che Guevara’yı düşünceleriyle, eylemleriyle, sloganlarıyla yaşatma arayışı ve çabası içerisinde olmuşlardır. Günümüzde de bu özelliğini korumaya devam etmektedir.
Özellikle de Önder Apo gerçekliği ve gelişen Kurdistan devrimi özgülünde buna en somut haliyle tanık olunmaktadır.
Güney Amerika’da Che Guevara’da bayraklaşan enternasyonalizmin Ortadoğu’ya, özelde de Kurdistan’a yansıması nasıl oldu?
Bu sorunun cevabı Kurdistan devrimi açısından günümüzde çok daha somut bir şekilde görülüyor. Aslında bu soruya şu şekilde cevap vermek de mümkün. Apocu Hareket, daha ilk çıkışıyla enternasyonal bir karaktere sahiptir. Önder APO gerçekliğinde de bunu çok somut olarak görmek gerekiyor. Önder APO Kurdistan halkının özgürlüğü ile Türkiye halkının demokratikleşme mücadelesini her zaman birlikte ele almıştır. Halklar arası ortak, birleşik mücadelesini savunmuştur. Önder APO’nun düşünce yapısının, gerçekleştirdiği devrimci çıkışın böyle bir özelliği vardır. Bu düşüncenin ve devrimci çıkışın gerçekleşmesinin zemin teşkil ettiği koşullarda böylesi bir duruşun, yaklaşımın sahibidir. Kurdistan ve Türkiye’deki halkların sorunlarına sahip çıkarak böyle bir düşünce yapısı ile ‘68 Devrimci Gençlik Hareketi içerisinde saf tutmuştur. Halkların özgünlüklerini görmüş ama bunu önceleyen bir yaklaşım içerisine girmemiştir. Birleşik mücadeleyi ret etmeyen bir yaklaşımı ifade eden bir duruşun sahibi olmuştur. Kurdistani özelliğini ret etmeden, Mahir Çayan’a yaklaşımı bu temelde benimsemiştir. Bunlardan birinden yana olarak, diğerini ret etmeden bütünlüklü ele alan bir yaklaşımın sahibi olmuştur. Ve bu yaklaşım 1970 sonrası süreçte de devam etmiştir.
THKP-C’nin önderi Mahir Çayan ve yoldaşlarının şehit düşmesi karşısında öğrenci gençlik içerisinde geliştirilen eylemlere yapmış olduğu öncülük nedeni ile alındığı zindanda Önder APO taşıdığı bu düşüncesini daha da derinleştiği gibi, belli bir sisteme kavuşturmuştur. Zindandan çıktıktan sonra da o düşünce temelinde; Kurdistan ve Türkiye halklarının birleşik devrimci mücadelesini örgütlendirme çalışmalarına başlamıştır. Bu mücadeleyi hem Kurdistan toplumu içerisinde çıkıp mücadeleyi yürütebilecek olarak gördükleri hem de tanışmış olduğu Türkiyeli devrimci gençlik hareketi içerisinde yer alanlar ile birlikte geliştirme arayışı içerisine girmiş, tartışmalar yürütmüştür. Bunları da bir yandan tartışmalar ile kendi geliştirdiği düşünce sistematiği etrafında bir araya getirmeye çalışırken, aynı zamanda da en geniş anlamda da öğrenci devrimci gençlik içerisindeki yer alan gençleri bir örgütlenme ve mücadelede bir araya getirmeyi hedeflemiştir. “Ben sadece bir grup oluşturayım, o grup içerisinde örgütlenme geliştireyim” dememiştir. Bir yanda o düşünceyi Kurdistan halkının özgürlük sorununu çözebileceği belli düzeyde geliştirirken diğer yandan da Türkiye devrimi ile bağlarını doğru kuran bir yaklaşımın sahibi olmuştur. Bu birlikteliğin Türkiyeli ve Kurdistanlı öğrenci gençliğin birleşik mücadele zemininde sağlanabileceğini görerek hareket etmiştir. Böylesi bir arayışa ve mücadeleye önderlik etmiştir.
PKK’de enternasyonal fikir ve mücadele nasıl başladı?
Önder Apo daha zindanda bir sisteme kavuşturarak formüle ettiği düşüncelerini, adımını zindandan dışarı attığı ilk andan itibaren pratikleştirmeye başladı. Ankara’da ki ADYÖD süreciyle de bunu daha da geniş bir alana yaymaya çalıştı. O dönemde devrimci öğrenci gençlik içerisinde yer alan herkes bunu bilmektedir. Böylesi bir mücadelede Önder Apo’ya ilk yoldaş olanlar da Anadolu halklarının yiğit, devrimci evlatları; Haki Karer ve Kemal Pir yoldaş oldu. Aslında Kemal Pir ve Haki Karer’in Önder Apo ile olan birlikteliği, Kurdistan ve Türkiye halklarının, Anadolu ve Mezopotamya halklarının birleşik mücadelesinin bir ifadesi ve temsili oldu. Ve sahibi oldukları bu düşünce birliğiyle de hem 1968’deki o devrimci mücadeleye öncülük eden Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın anılarına sahip çıktılar hem de bu anılara olan bağlılığın gereklerini yerine getirmiş oldular. Yerine getirdikleri bu görev ve sorumlulukla da 1968 devrimci gençlik hareketine ruh kazandıran Che Guevara’nın düşüncesini, eylemini savunan; ruhunu yaşatarak, temsil ettiler. Önder Apo’nun Haki Karer ve Kemal Pir’le başlattığı yol arkadaşlığında bu gerçekliği çok somut olarak görmek gerekmektedir.
Önder Apo, Haki Karer ve Kemal Pir yoldaşlığı, Türkiye ve Kurdistan halklarının özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelesinde atılan tarihsel bir adımdır. Türkiye’de sol, devrimci, demokratik hareketlerin, böyle bir mücadele içerisinde olanların ayağına vurulmuş olan prangaların parçalanmasıdır. Böyle bir gerçeklik nedeniyledir ki o koşullarda Kemal Pir ve Haki Karer, “Biz Türkiye halkının özgürlüğünü Kurdistan halkının özgürlüğünde görüyoruz” demişlerdir. Bunun bir sonucu olarak da herkesten önce Kurdistan’a gitmişlerdir. Kurdistan’da Apocu Hareketin gelişmesine öncülük yapmışlardır.”
CHE GUEVARA, HAKİ KARER VE KEMAL PİR
“Nasıl Che Guevara, Fidel Castro ve arkadaşları ile Meksika’ dan yola çıkıp Küba’ya ulaşmış Küba devriminin başlatıcıları arasında yerini almışlarsa; Kemal Pir ve Haki Karer de böyle bir rolü oynamıştır. Böyle bir görev ve sorumluluğu yerine getirmişlerdir. Mücadele içerisinde de bir an bile durmamışlardır. Şehadetlerine kadar da hep o devrimci mücadelenin öncüleri olarak rollerini oynamışlardır. Haki Karer’in, Kemal Pir’in yaşamını bilenler; Che’nin yaşamını bilenler bunların hepsinin de nasıl bir ortak noktada buluştuklarını göreceklerdir. Che’nin devrim, sosyalizm, özgürlük, dünya devrimi mücadelesine adımını ilk attığı andan son nefesini verene kadar nasıl bir öncü olarak rolünü oynamış ve yaşamının her anını buna adamışsa Kemal Pir ve Hâkî Karer de böyle bir mücadelenin sahibi olmuştur. Oldukları her yerde örgütlenme, araştırma, incelenme, eğitim, bilinçlenme, devrimcilik, propaganda ve eylem vardır. Yaşamlarının her anını böyle yaşamışlardır. Uykularını bile böyle bir mücadeleyi daha güçlü sürdürebilmenin, güç toparlama anı olarak değerlendirmişlerdir. Ve böyle bir mücadeleyi geliştirirken de gerekli olan imkanları etle tırnakla kuyu kazarcasına; emekleriyle, terleri ile yaratmışlardır. Bu imkanlara hiçbir zaman kolay ulaşma arayışında olmamışlardır. Gerektiğinde inşaatlarda amelelik, hamallık yapmışlardır. Fabrikalarda çalışılmıştır. O imkana ulaşmak için ne gerekiyorsa onu yapmışlardır. Ulaşılan o imkanların en küçük bir parçasının, kırıntısının, boşa gitmesine, basit alışkanlıklarla heder olmasına müsaade etmemişlerdir. Tamamen devrime adamışlardır. O alın teri ile yaratılan imkanlara dayanarak mücadeleyi yükseltmişlerdir. Onun için PKK emeğiyle var olma hareketi olarak doğmuş, gelişmiş ve bugünlere kadar gelerek geleceği temsil eden bir parti olarak anlam kazanmıştır. Önder Apo, Haki Karer ve Kemal Pir yoldaşlığı böyle bir devrimci mücadele ve partiyi ortaya çıkarmıştır.
Haki Karer görev ve sorumluluklarını yerine getirirken bir komplo sonucunda katledilmiştir. Ancak Haki Karer’i katledenler, bunu hesabını vermişlerdir. Yoldaşları onun intikamını gerektiği şekilde almışlardır. O anlamda Apocu hareket bir hesap sorma hareketi olarak da anlam kazanmıştır. Kemal Pir’in yaşamı da Haki Karer’den farksızdır. O da yaşamın her anını devrim için yaşayarak, dolu ve anlamlı kılmıştır. Tam bir gençlik önderi olarak hareketli yaşamıştır. Onu olduğu yerde hiçbir güç tutamamıştır. Bir gencin hayallerinde olan yaşamı yaşamıştır. Nerede bir eylem varsa orada Kemal Pir vardır. Kemal Pir’in olduğu yerde her zaman eylem, mücadele, devrimci tutum, yaşam, canlılık, hareket vardır. Ve mücadele ederken tutsak düştüğünde bile onu tutamamışlardır. Yakalanmış ama polisin elinden kaçmıştır. Yakalanmış ama zindandan kaçmıştır. Her koşul altında bunu başaran olmuştur. Zindan direnişinde öncü olmuştur. Şehadete bir öncü olarak ölüm orucunda ulaşmıştır.
Bu yönleriyle Che Guevara çok somut olarak; Haki Karer ve Kemal Pir’de yaşamış ve temsile kavuşmuştur. Nasıl Che Guevara döneminin öncüsü, gençliğinin ruhu olmuşsa Haki Karer ve Kemal Pir de onu yaşayarak yaşatanlar olarak dönemlerinin öncüsü ve gençliğin ruhudurlar. Gençliğin devrimci ruhunu bayraklaştırarak dalgalandırarak, onurlu bir şekilde yeni genç nesillere devredenlerdir. Bu yönleriyle de günümüz devrimci gençliğinin öncüleridirler.”
Önder Apo’nun fikirleri etrafında 21’inci yüzyılda gelişen devrimci mücadele enternasyonalizme ne gibi katkılar sundu? Rojava Devrimi ile birlikte başlayan süreç, enternasyonal mücadele için nasıl bir yol açtı?
“Şunu çok rahat söyleyebiliriz; bugün Che Guevara olma, Deniz Gezmiş, Haki Karer, Kemal Pir olma zamanıdır. Ve bu devrimci önderler, öncüler gençliğin kendisine örnek alması gerekenlerdir. Günümüzde onlar gibi olmak, rüzgar olup esmek, mücadele etmek, zaferden zafere koşmak gerekmektedir. Onlar gibi gerektiğinde bedel ödemeyi de göze alarak mücadele etmek gerekmektedir. Şimdi tam da onlar gibi; Che Guevara, Deniz Gezmiş, Haki Karer ve Kemal Pir gibi olma zamanıdır. Bu yönleriyle Kurdistan devriminde yaşamaya devam etmektedirler.
Che Guevara, Deniz Gezmiş, Haki Karer ve Kemal Pir gibi devrimci önderlerde, öncülerde temsilini bulan devrimci ruh, enternasyonal özelliğiyle Kurdistan devriminde temsil edilerek yaşatılmaktadır. Uluslararası komplonun karakteri gereği, ona karşı yükseltilen mücadelenin de enternasyonal bir karaktere sahip olduğunu belirtmiştik. Bu yön günümüzde çok daha belirgin bir şekilde görülmektedir. Aslında bunu şu şekilde de özetlemek de mümkündür. Önder Apo, “Ankara’dan çıktık partileştik, Ortadoğu’ya açıldık ordulaştık” belirlemesinde bulunmuştu. Uluslararası komployla da ‘üçüncü doğuşu gerçekleştirdik’ belirlenmesi de aynı şekilde ve önemde yaşanan tarihsel bir dönüm noktasına girildiğini anlatmaktadır. Bu gerçeklikte, Önder Apo’nun, Kurdistan devriminin, PKK’nin ulusal ve bölgesel olmanın ötesine taşınması evrensel düzeyde görev ve sorumlulukların sahibi haline geldiğini anlamına gelmektedir. Bu, Üçüncü Doğuş’la paradigmasal olarak da Önder Apo’nun evrensel bir önderlik haline geldiği gerçeğini de ortaya koymaktadır. O nedenledir ki Uluslararası Komplo’dan sonraki süreçte Kurdistan halkının özgürlük mücadelesi, PKK sadece Kurdistan ile sınırlı değildir. Yine en yakından, doğrudan etkileri Türkiye, Anadolu halkları ile sınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda Ortadoğu’yu olduğu kadar dünyayı da içine almaktadır. Zaten o süreçten sonra hem Önder Apo’ya, hem PKK’ye hem de Kurdistan halkına karşı yürütülen saldırıların uluslararası niteliği de böyle bir gerçekliğe işaret etmektedir. Artık Uluslararası Komplo ile birlikte uluslararası güçler sadece TC’nin destekçisi değil, bizzat saldırıların içerisinde yer alarak yürütücüleridirler. İşbirlikçi hain güçler de o andan itibaren saldırıların bir parçası haline gelmiştir.
ROJAVA DEVRİMİ SOSYALİZMİN YENİDEN YÜKSELİŞİDİR
İşbirlikçilere, ihanete ve emperyalizme karşı mücadelede Kurdistan’da gelişen özgürlük mücadelesinin en temel karakteristik özellikleri arasında yerini almaktadır. Rojava Devrimiyle birlikte bu kendisini çok somut bir şekilde ifadeye kavuşturmuştur. Rojava’da yaşanan devrim, Rojava halkının mevcut koşulları doğru değerlendirerek başlatmış olduğu bir ayaklanmayı ifade eder. Ama bu ayaklanmanın ifade ettiği mücadele gerçeği, aynı zamanda küresel sermaye güçlerinin Ortadoğu’ya vermeye çalıştığı biçimlenişe, “düzene” karşı Önder Apo’nun “üçüncü çizgi” dediği o devrimci çıkışı ifade ederken aynı zamanda Ortadoğu halklarını temsil etmektedir. Küresel sermaye güçlerine karşı bu yönüyle Ortadoğulu, dünyalı olma gerçekliğini anlatmaktadır. Böyle bir mücadeleye karşı saldıranlar da uluslararası küresel sermaye güçleri tarafından önceden hazırlanılarak kullanılanlardır. Bu güçlerin başlangıçta hedefleri başkaydı. Ama Rojava Devrimi yaşandığı zaman Rojava Devrimine yöneldiler. O nedenle de Rojava Devrimi bir yandan var olan koşullarda kendi özgürlüğünü ifade eden bir arayışı ortaya koyarken, aynı zamanda bunlara karşı da bir mücadele içerisinde gelişti. Kısa bir süre sonra tüm dünya halklarının dikkatini üzerinde topladı. Reel sosyalizmin çözülmesinden sonra ivme düşüşü yaşayan sosyalist devrimci hareketlerin yeniden bir yükselişe geçmesine yol açtı. Moral, coşku, heyecan kazandırdı. Dünyadaki devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların kendilerini Rojava Devriminde ifade etmelerine olanak tanıdı. O temelde de akın akın dünyanın birçok yerinden Rojava Devrimine katılımlar yaşandı. Yine dünyanın birçok yerinde Rojava Devriminin yanında olan büyük gösteriler gerçekleşti. “Dünya Kobanê Günü”, “Rojava Devrim Günü “ilan edildi. Tüm bunlar Rojava Devrimi’nin uluslararası alanda sahiplenmesi ve devrimin uluslararası alanda neden olduğu etkilenmenin birer dışavurumudur. Aynı zamanda uluslararası alanda devrimci mücadelede görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde bir ısrar ve iddiadır. Bu yönleriyle Rojava Devrimi, dünya insanlığının devrimi olma özelliği taşımaktadır; etkisi de Rojava ile sınırlı değildir.
Bu özellik kaynağını Önder Apo gerçekliğinden almaktadır. PKK’de ifadeye kavuşmaktadır. Kurdistan’ın dört parçası ve yurtdışında yürütülen mücadelede temsilini bulmaktadır. Onun içindir ki Rojava devriminin tüm dünya insanlarının, halklarının sahiplenmesi bir bütün olarak Kurdistan devriminin yanında yer alınması anlamına gelmektedir.
GERİLLANIN DİRENİŞİ DÜNYA HALKLARININ ÖZGÜRLÜK ARAYIŞININ BİR PARÇASIDIR
Tüm bunlar bir bütün olarak Önderlik çizgisinin sahiplenilmesini, PKK’nin yürütmüş olduğu özgürlük mücadelesinden yana saf belirlemeyi ifade ediyor. Böylesine bir bütünlük içerisinden hem Uluslararası Komplo’nun yıl dönümünde hem de Che Guevara’nın şahadet yıl dönümünde bir karşılık verilmiş olmaktadır. Ve bu da yeni görev ve sorumluluk sahibi haline gelindiğinin verilen işareti anlamına gelmektedir.
Kurdistan’da özgürlük ve Türkiye’de demokrasi mücadelesi Kurdistan özgürlük gerillası omuzları üzerinde yükselmektedir. Kurdistan özgürlük gerillası bu uğurda büyük bedeller ödeme pahasına da olsa kahramanca direnişi ve hamleleriyle sömürgeci faşist, soykırımcı TC devletini darbeleyerek büyük kazanımların önünü açmaktadır. Uluslararası küresel sermaye güçlerinin TC’ye sunmuş olduğu her türlü desteğe rağmen bunu başarmaktadır.
Kurdistan Özgürlük Gerillasının bu direnişi ve mücadelesi sadece bir meşru savunma değil, aynı zamanda dünya halklarının özgürlük arayışlarının da bir parçasıdır. Soykırımcı TC. Devleti, işbirlikçi ihanetçiler ve küresel sermaye güçleri de bu gerçekliği görmekte ve birlikte her türlü imkanları kullanarak saldırmaktalar. Öyleyse tüm bu saldırılar karşısında yapılması gereken de Kurdistan’da yükselen mücadelenin uluslararası alanda tüm dünya ezilenleri, sömürülenleri, devrimcileri ve sosyalistleri tarafından desteklenerek; görev ve sorumluluklarını yerine getirilmesi olmaktadır.
KURDİSTAN’DAKİ SAVAŞ ANADOLU HALKLARINI DA ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR
Bugün bu doğrultuda uluslararası alanda atılan adımlar var. Önder Apo sahipleniliyor. Gösteriler, kampanyalar, konferanslar düzenleniyor ve girişimlerde bulunuluyor, çağrılar yapılıyor. Meşru demokratik haklar kullanılıyor. Elbette bunlar Kurdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesine sunulan en anlamlı cevaplardır. Ama yeterli de değildir; daha fazlasına ihtiyaç var. Bu her yönüyle Kurdistan Özgürlük Mücadelesinin desteklenmesi ve yanında yer almasını gerekli kılmaktadır. Bu mücadelede tüm dünya halkları görev ve sorumluluk sahibi olmak ile birlikte en başta da Anadolu’da yaşayan halkların, gençlerin, devrimcilerin, ezilenlerin ve sömürülenlerin önünde de yerine getirilmesi gereken bir görev olarak durmaktadır. İlk başta Türkiye ve Anadolu’daki halkların, ezilenlerin, sömürülenlerin Kurdistan’da yükselen mücadelenin kendi mücadeleleri olduğu gerçekliği de bunu gerekli kılmaktadır. Unutulmamalı ki Kurdistan halkının soykırımı, Türkiye toplumunun da bir bütün olarak kırımdan geçirilmesidir. Türkiye’de bugün açlık, yoksulluk, işsizlik diz boyu ise, salgın hastalıkların kuşatması altında ölümle pençeleşiliyorsa, insanlar onurunu satma pahasına yaşamını sürdürme arayışı içerisine girebiliyorsa, doğa katliamları yaşanıyorsa, kadın cinayetleri, fuhuş, uyuşturucu kullanımı bu kadar yaygınlaşmışsa buna neden olanlarla, Kurdistan’da soykırım saldırılarını yürütenler, insanlık ve savaş suçlarını işleyenler aynı güçlerdir; soykırımcı TC. Devleti’dir. Kurdistan’daki özgürlük mücadelesi Türkiye halklarını bu duruma düşürenlere karşı yürütülen bir mücadeledir. Bugünkü iktidar güçleridir. Bu yürüttükleri özel, kirli savaş ile halkı iliklerine kadar sömürüyorlar. Bunlara karşı mücadele ortaktır. Bu en başta da Türkiyeli sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların önünde duran en temel bir görev olarak durmaktadır. Bu hiçbir zaman unutulmamalı ve bunun bilinciyle hareket edilmesi, Kurdistan özgürlük mücadelesinin aynı zamanda kendi özgürlüklerini de sağlayacak olan bir mücadele olduğunu içlerinde hala görmemiş, görmüş olsa da üzerlerine düşen görevleri yerine getirmede kendilerini geri de tutanların bu gerçekliği görmeleri gerekiyor. Bu nedenledir ki aynı zamanda kendi ayaklarına da takılı bir pranga olan Türkiye halkını; milliyetçiliğin, din istismarcılığının ağır etkisinden kurtarılmasında üzerlerine düşen rolü oynayarak; Kurdistan halkının özgürlük mücadelesinden yana saflarını, tutumunu belirlemesi; bugün olmazsa hiçbir zaman töhmeti altından kalkılamayacak olan bir sorumluluk ve görev olarak önlerinde durmaktadır. Esas olarak da Haki Karer ve Kemal Pir’in ‘Kurdistan devriminde, Türkiye halkının özgürlüğünü görüyorum’ belirlemesini kendileri için esas bir ilke olarak kabul ederek, üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmek olmaktadır.”
DÜŞMAN ORTAK, HEDEF DE ORTAKTIR
Bu sadece Türkiye halkı için değil dünyanın birçok ülkesinde böyle olmuştur. O nedenledir ki dünya sosyalistleri ‘bir ulusu ezen bir başka ulus özgür olamaz’ belirlemesini kendilerine esas bir ilke olarak kabul etmişlerdir. O açıdandır ki Türkiye’de de emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin; kendilerine sosyalistim, devrimciyim, aydınım, demokratım demesine rağmen, hala bu temel ilkenin gereklerini yerine getirmeyenlerin ve bunun bilincinde olmayan herkesin bugün Türkiye’de, Kurdistan’da yaşanan tüm sorunların kaynağının sömürgeci TC devleti olduğu gerçeğini bilerek hareket etmeleri gerekiyor.
Düşman ortaktır, ortak olan düşmana karşı birlikte mücadele de ortaktır. Bunun bilinci ile hareket etmek de o kadar bir zorunluluktur. 9 Ekim’in yeni yıl dönümüne de ancak bu şekilde zorunlu hale gelmiş olan bu görev ve sorumluluklar yerine getirilerek yanıt verilmiş olacaktır. Katledilmesinin yeni bir yıl dönümünde Che Guevara’nın anısı ve Uluslararası Komploya karşı mücadele de bunu gerekli kılmaktadır.
Bugün vesilesi ile bir kez daha Uluslararası Komplonun 25’inci yılına girerken, komplocu güçlere karşı tarihte eşi görülmemiş bir direniş sergileyen Önder Apo’yu selamlıyor, mücadelesiyle yolumuza ışık tutmaya devam eden dünya devrimcisi Che Guevara’yı katledilişinin 55’inci yılında saygı ve minnet ile anıyorum. Başta Zap, Avaşîn ve Metîna olmak üzere Xakurkê’de, Haftanîn’de, Botan’da Dersim’de, Amed’den Garzan’a, Serhat’a, Amanoslara, Karadeniz’e varıncaya kadar sömürgeci, soykırımcı TC’ye karşı mücadelede büyük bedeller ödeyerek direnen kahraman Kurdistan Özgürlük Gerillasını, kentlerde AKP-MHP faşist diktatörlüğünü eylemleriyle darbeleyen yoldaşları selamlıyor; özgürlük mücadelemizde şehit düşen tüm yoldaşları minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.