Demokratik Yerel Yönetimler Bulaşması 2. gününde

HDP'nin 'Demokratik Yerel Yönetimler Bulaşması'nda, AKP'nin her dönemden daha çok Kürtlere saldırdığına, işgal ve sömürgeci politikaları uyguladığına dikkat çekildi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından Batman’da düzenlenen 'Demokratik Yerel Yönetimler Bulaşması' 2. gününde devam ediyor. Batman Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen programa “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir” pankartı asıldı. Programa, HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, HDP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan, HDP milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri katıldı.

MIZRAKLI: İÇİ BOŞALTILMIŞ BİR BELEDİYE TESLİM ALDIK

Buluşmada görevi kayyumla gasp edilen ve tutuklanan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’nın mesajı okundu.
Mızraklı'nın mesajı şöyle:
“Yerel yönetimler kavramı, yerinden yönetim ilkesine göre kurulan ve işleyen yönetsel kuruluşları ve yönetim birimlerini anlatmak için kullanılmaktadır. Yerel yönetimler, yerel halkın ihtiyaçlarını etkin bir şekilde karşılamak üzere, yerel topluluğa kamu hizmeti sağlayan ve yerel halkın kendi seçtiği organlarca yönetilen, yönetsel, siyasal ve toplumsal bir kurumdur.
Bizler de bu bilinç ile yerel yönetimlere aday olup seçildik. Seçimler öncesinde ve sonrasında partimiz HDP’nin toplumsal belediyecilik anlayışıyla çalışmalarımızı yürüttük. 31 Mart sonrası halkın iradesi sonucu kazandığımız belediyelere gittiğimizde tahmin ettiğimiz gibi içi boşaltılmış bir belediye teslim aldık. Aslında ilk görünen hırsızlık yolsuzluklar sonucu kasası boşaltılan, arazileri ve binaları birilerine peşkeş çekilen içi boş binalar oldu ama bizim devraldığımız yerel yönetimler göründüğünden daha kötü durumdaydı.

'SOYKIRIM OPERASYONU'

Bizler maddi yaraları daha çabuk sarabiliriz. Ama burada yaşanılan belki 12 Eylül darbesinden de daha korkunç bir soykırım operasyonuydu. İki buçuk yıllık bir süreçte, kent kimliği, dil, kültür ve toplumsal yaşamımız kayyım atamaları sonrasında bir soykırım operasyonu ile yok edilmek istendi. Asimilasyoncu politikalar devreye sokuldu. İlk önce fiziki bir soykırım uygulandı. İnsanlarımız katledildi ve kentlerimiz yıkıldı, talan edildi. Sonrasında ise maneviyatımıza saldırılar başlatıldı. Tarihimize saldırılar yapıldı. Tarihimiz yok edilirse geçmişimizin de unutturulacağı düşüncesiyle bir kez daha köksüzleştirilmek istendik. Kadın kazanımları yok edilmek istendi. Çocuklarımıza yönelik asimilasyoncu politikalar devreye sokuldu. Ve bizler iki buçuk yıl boyunca topyekun saldırılar karşısında direnmeyi seçtik.
Seçim döneminde tüm devlet olanaklarını kullanarak bizleri geriletmek istediler. Buna rağmen başardık. Maddi ve manevi tüm zorlukları kentin yaşayanları ile birlikte çözdük. Bizleri yok etmek istedikleri yerden, köklerimizi yeniden yeşerterek boy verdik. Kısa bir sürede tahribatlarımızı onarmaya çalıştık. Klasik belediyecilik anlayışını aşarak toplumsal belediyecilik anlayışıyla, direngen geçmişimizden güç alarak, geleceğimizi şekillendirdik.

'BU HALK DÖRT DUVAR ARASINA HAPSEDİLEMEZ!'

İşte burada egemen güçler, soykırım uygulamalarını yeniden devreye sokarak kayyım uygulamalarını yeniden hayata geçirdiler. Onlar belediye binalarını ele geçirerek, bizleri o binalardan çıkartarak başarıya ulaşacaklarını sanıyorlar. Ama yanılıyorlar. Bu halk hiçbir zaman dört duvar arasına hapsedilemedi. Çünkü yerel yönetimler dört duvar ile sınırlı değildir. Yerel yönetimler memurluk değildir. Yerel yönetimler halkın yaşam alanlarıdır. Yerel yönetimler kentin caddeleri, sokakları ve geçmişidir. Yerel yönetimler direnişçi gelenek, mücadeleci bir gelecektir. Yani halktır. Bizler bunları bilerek yerelden bir yönetim anlayışı, hesap verebilirlik, katılımcı ve adil bir yönetim anlayışı, cinsiyet eşitlikçi, çok dilli ve kültürlü bir anlayış ile yerel yönetimler modelimizi hayata geçirmek tüm bedelleri göze aldık. 19 Ağustos sonrası belediye eş başkanlarımız, meclis üyelerimiz tutuklandı. Birçok belediyemize darbe yapıldı, kayyımlar atandı. Tüm bunlara rağmen şimdi burada yeniden hep birlikte isek bu da haklılığımızı, birlikteliğimizi ve gücümüzü göstermektedir.

'BİRLİKTE KAZANACAĞIZ'

Bizler hiçbir zaman geri adım atmayacağız. Her zaman haklılığımızı ve meşrululuğumuzdan aldığımız güç ile tüm zorlukların üstesinden geleceğiz. Bu inançla burada bulunan tüm arkadaşları selamlıyor ve haykırıyoruz: Kazanacağız. Birlikte kazanacağız!”

TÜRK: HİÇBİR DÖNEM BU KADAR SALDIRMADILAR

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk ise Kürtlerin kazanımlarının hedef alındığı bir dönem yaşadıklarını belirterek, şunları söyledi:
"Uzun yıllar siyasetin içinde yer alan biri olarak, devletin zulüm politikalarını iyi bilenlerdenim. Hiçbir dönem şimdi ki gibi Kürtlerin üzerine gelindiğini görmedim. Tamamen Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik ve Kürtlerin kazanımların fili olarak bitirmeye yönelik bir durumla karşı karşıyayız. Kürtlerin moralini bozmaya ve demokratik siyaseti dağıtmaya yönelik bir anlayışla yaklaştıklarını biliyoruz. Koşullar ne olursa olsun demokratik siyasette ısrarlı olacağız. Demokrasinin en önemli ayaklarından biri yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler olmadan demokrasiden söz etmek mümkün değil. Ancak bugün görüyoruz ki, sadece kayyum atanan belediyelerimiz değil görev başında olan belediye eşbaşkanlarımız da vesayet altındadır. Kaymakam ve valinin talimatları dışında bir şey yaptığı zaman, yine zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Bir bütün olarak yerel yönetimler devletin baskısı, hükümetin baskısı ile işlemez hale gelmiştir. Biz bütün kayyum atanan, atanmayan tüm belediyelerimizi dünya gündemine taşımak zorundayız. Patimiz bu süreçte halka bütünleşerek politikalar izlemesi, özgün siyaseti, bağımsız bir siyaset çizgisi ile bu siyaseti büyütmek durumundadır."
Ortadoğu’da yaşanan çatışma ve işgallere de dikkati çeken Türk, "Yabancı güçler çekilsin diyorsunuz, Efrîn'de ne işiniz var? Serêkaniyê’de ne işiniz var? Erbil’de Süleymaniye’de ne işiniz var? Telebyat’ta ne işiniz var" diye belirtti.

TEMELLİ: TEKÇİ BİR REJİM İNŞA ETTİLER

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ise özetle şu değerlendirmeleri yaptı:
"(...) Bugün açığa çıkmış o kayyumcu zihniyetin beslendiği kaynaklar, 1924 Anayasası’ndan sonra bir idari teşkilatmanın yansımasından başka bir şey değil. Bu teşkilatlanma, siyaseten tekçidir ve merkezi bir teşkilatlanmadır, mali olarak da merkezidir. Dolayısıyla hiçbir özerk alana yaşam hakkı tanımaz.
Bu faşizm dönemlerinde, dünya coğrafyasına da baktığımızda otoriterleşmiş faşizm dönemlerindeki gelişmelerle paralellik gösterir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de diktatoryal bir rejim vardır, adı Cumhuriyettir ama kayyum Cumhuriyeti. Adı Cumhuriyettir ama çoğulculuğu dışlayan tekçi bir anlayışla bir rejimi inşa etmiştir.
1980 darbesi, darbeye giden süreç, Fatsa’da yaşananlar, Kürdistan’da yaşananlar, '80 darbesi, rejim adına söylüyorum,  bir restorasyon gerçekleştirir. Tekrardan her şeyi merkezileştirir.
'90’ların kirli savaş ortamında bu konuların zaten tartışılması mümkün olmadı. 2000’lerde AKP iktidara gelirken en büyük vaatlerinden biri yerel yönetimler olur. Nitekim de 2005 yılında 5393 sayılı yasayı geçirir. Bu yasadan sonra büyükşehir yasaları hayata geçmiştir. Şimdi de bütün bu kayyum sürecinde gizli ajanlarında yerel yönetim anlayışını tümüyle tüketebilecek bir merkezi modeli tartıştıklarını biliyoruz. Bugün yaşadığımızı kayyum rejiminin bütün bu tarihsellik içinde okuduğumuzda, Cumhuriyetin demokratikleşmesiyle ne kadar alakalı olduğunu gösterir.
Burada iki seçenek var, biri merkeziyetçiliğin katılaştığı, bütün farklılıkların yok sayıldığı bir cumhuriyet modeli, kayyum cumhuriyeti modeli. Bu bugün içinde yaşadığımız siyasi iklimdir. AKP bunun temsilcisidir. Hatta artık AKP de diyemeyiz, buna Erdoğan rejimi bunun temsilcisidir. Bunun karşısındaki seçeneği biz yaratıyoruz. HDP yaratıyor. Demokratik Cumhuriyet dediğimiz mesele biz yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ve bunun sonuçlarında demokratik cumhuriyet diyoruz.
Yerel yönetim mücadelesi aslında özerk yapıların açığa çıkması, merkeze karşı güçlenmesidir. Merkez bütün bu çevreyi elinde tutabilmek için, elinde sadece savaş ve şiddet kalmıştır. Bunun dışında elinde hiçbir mekanizma kalmamıştır. Savaşa şiddete karşı çıkarak yerel demokrasi anlayışımızı tüm toplumla buluşturarak büyük dönüşüm açısından önemli bir hamledir.”