Dersim: İmralı tecridine karşı aktif direnişte yer alalım

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, "İmralı tecridine karşı aktif direnişte yer almaya ve zindan direnişi etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz. İmkânları direnişe çevirmeyi bilelim" dedi.

ANF’nin sorularını yanıtlayan PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, "Eskiyi aşan tasfiye saldırılarıyla karşı karşıya kalacağımız zorlu ama başarma imkânlarının daha fazla olduğu bir sürece girdiğimiz bilinmelidir. Çünkü karşımızda her açıdan zayıflayan, yenilen bir iktidar var. Yeter ki bu imkânları örgütlülüğe ve direnişe çevirmeyi bilelim" dedi.

Dersim, İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı aktif direnişte yer almaya ve zindan direnişi etrafında kenetlenerek faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

AKP-MHP-Hizbul-Kontra ittifakı seçimi kazandı ve Türkiye yeni bir sürece girdi. Bu yeni süreci nasıl ele almak gerekiyor?

Her şeyden önce Türkiye’de gerçekleşen 14-28 Mayıs seçimlerinin meşru seçimler olmadığı, dolayısıyla sonucunun da meşru kabul edilmemesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı adıyla bir araya gelen demokrasi karşıtı güçler, her türlü seçim hilesine başvurarak böyle bir sonucu açığa çıkardılar. Yani ortaya çıkan sonucu halkın iradesinin tecelli etmesi olarak okumamak gerekiyor. Tam tersine halkın iradesine yapılan bir darbe ve operasyon olmaktadır. Ancak böyle de olsa sonuçta bu iktidar 5 yıl daha ömrünü uzatacak bir sonucu ortaya çıkardı ve bunu tüm Türkiye kamuoyuna ve kendini muhalif olarak tanımlayan kesimlere kabul ettirdi.  

Her şeyden önce bu süreç aslında eskinin bir devamı olacak, eskide yapılamayanların tamamlanmasını amaçlayacaktır. Çöktürme Planıyla eskiden uyguladıkları Kürt soykırım politikasıydı. Önderliğimizin, gerillanın, halkımızın, zindandaki yoldaşlarımızın ve demokratik siyaset alanının direnişiyle bu politika sonuç almadı. Seçimle kendini yenileyen faşist iktidar öncelikli olarak Kürt Soykırım politikasını sonuca götürmek ve mücadelemizi tasfiye etmeyi amaçlayacaktır. Zaten AKP’nin oluşumu da bu temeldedir. Uluslararası Komplo sonrası mücadelemizin tasfiye edilmesi ve bu temelde BOP projesiyle Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesi amacıyla AKP ılımlı İslam adıyla bir proje olarak ortaya çıkarıldı. Bugün de uluslararası hegemonik güçler, en temelde Ortadoğu’da Özgürlük Mücadelesini kendileri için baş tehlike görmekte ve tasfiye edilmesi işini yine AKP’ye havale etmişlerdir. Seçim sürecinde bu güçlerin Erdoğan’a karşı ciddi bir tepki ve söylem geliştirmemeleri ve daha seçim sonucu netleşmeden kutlama sırasına girmeleri bundandır. Dolayısıyla eskiyi aşan tasfiye saldırılarıyla karşı karşıya kalacağımız zorlu ama başarma imkanlarının daha fazla olduğu bir sürece girdiğimiz bilinmelidir. Çünkü karşımızda her açıdan zayıflayan, yenilen bir iktidar var. Halkımız kararlı tutumunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye toplumunun da yarısı bu iktidara karşıdır. O nedenle mücadele imkanları daha da fazladır. Yeter ki bu imkanları örgütlülüğe ve direnişe çevirmeyi bilelim. O nedenle karamsarlıktan çok, zorlukları ile birlikte mücadele imkan ve olanaklarının da dolayısıyla başarma imkanının da daha fazla olduğu bir direniş sürecine girmiş bulunuyoruz.

Tabii bu süreç için eskinin devamı olacak desek de kendi içinde yenilikler de olacak. AKP-MHP faşizmi 8 yıldır kesintisiz yürüttüğü Kürt Soykırımı politikasından istediği sonucu alamadı. Bundan sonuçlar çıkarma temelinde yeni sürece yaklaşacak. Kürt işbirlikçiliği ve ihanetini daha fazla devreye koyacak. Hizbul-Kontra eliyle hem provokasyon ve katliamlar geliştirmeyi hedefleyecek hem de bu yapıya tüm devlet imkânları sunularak Kuzey Kurdistan’da KDP etkisinde bir toplumsal kesim yaratılmak istenecektir. Yine KDP ihaneti daha da aktif hale getirilecektir. Rusya ve İran üzerinden Suriye rejimiyle geliştirilecek ilişkilerle Rojava’daki kazanımların tasfiyesi amaçlanacaktır. Diplomasi de gittikçe daha fazla önemli hale gelen jeostratejik konumunu Kürt soykırımında tavizler koparma temelinde sonuna kadar kullanacaktır. Bu anlamda genel politika olarak eskinin bir devamı, derinleştirilmesi ve sonuca götürülmeye çalışılması biçiminde bir süreç olurken, işbirlikçi ihanetin ve diplomasinin daha aktif temelde kullanılacağı bir süreci de ifade etmektedir.

ZİNDAN POLİTİKASI

Bu süreçte faşist Türk devletinin zindanlara dönük politikası nasıl şekillenecek?

Tabii genel için belirttiğimiz durum zindanlar için de geçerliliğini korumaktadır. Bildiğiniz gibi her dönem TC bize karşı geliştirdiği konsept paralelinde zindan politikalarını da belirleyip hayata geçirmektedir. Zindanların mücadelemizdeki önemi ve esas bir direniş mevzisi olması düşmanın da zindanlara özel politikalarla yönelmesini beraberinde getiriyor. Esasta ise zindandaki tutsakların örgütlülüğü hedefleniyor. Direnişi yaratan olgunun örgütlülük olduğunu iyi tahlil eden düşman örgütlü yapıyı dağıtarak, parçalayarak zindandaki yoldaşlarımızın zayıf düşmelerini ve bu temelde her türlü özel savaş politikasıyla sonuç almaya açık hale gelmelerini sağlamak istiyor. Tabii bunu yaparken 45 yıllık zindan direniş geleneğine sahip PKK’nin militan ve kadrolarının kişiliklerinde yarattıkları örgütsel temsil düzeyini yeterince hesaba katmadıkları için politikalarında istediği sonucu alamamaktadırlar.

Daha önce koğuşlarda arkadaşlarımız toplu halde bulunuyordu, düşman önce koğuşları odaya çevirip kısmen tecridi geliştirerek tutsakların örgütlülüğünü dağıtmayı amaçladı ama bunda başarılı olamadı. Kısa sürede düşman politikaları direniş temelinde boşa çıkarıldı. F tipleri böylesi bir ortamda gündeme getirildi ve 2003 yılından itibaren arkadaş yapımızın büyük kısmı önce F, daha sonra da F ve T tiplerine alınarak örgütlü yapı dağıtılmak istendi. Ancak bununla da sonuç almadığını görünce günümüzde S Tipi ve Yüksek Güvenlikli Cezaevleri denilen tek kişilik hücre sistemine dayalı modeller geliştirildi. Bir yandan dışarıyla paralel şiddet ve baskı en üst noktaya çıkarıldı, diğer yandan yasalarında yaptığı değişimlerle her türlü direngen tutum ve davranışlar suç kabul edilerek cezalandırma ve baskıyı daha da artırma gerekçesi haline getirildi. Ama esasta ise süreklileşen sevk ve sürgünlerle tutsakların örgütlü iradeleri dağıtılmak, zayıflatılmak istendi. S ve Yüksek Güvenlikli zindan modelleri ile tutsaklar tek kişilik hücrelere alınarak tecrit ve izolasyon en üst düzeye çıkarılmak, böylece tutsaklar yalnızlaştırılmak ve bu yolla sonuç alınmak istenmektedir. 

S ve Yüksek Güvenlikli Cezaevi modelleri ile uygulamaya çalıştıkları tek kişilik hücreler, faşizmin baskı ve işkencelerini zindanlarda zirveleştirmesini ifade ediyor. Tek kişilik hücreye alınan tutsak dış dünyadan ve içerideki tüm yoldaşlarından koparılarak, mutlak tecride alınarak yalnızlaştırılmak ve bu yolla zayıf hale getirilmek isteniyor. Her türlü fiziki ve psikolojik baskı ve işkenceyle tutsağın pişman ettirilmesi amaçlanıyor. Zaten içerideki tüm uygulamalar yasal olarak da bu amaca göre yapılandırılmış durumda. ‘’İyileştirme programı’’ adıyla zindanlarda her türlü yaşamsal hak ve davranışlar puanlama sistemine tabi tutulmakta, bireyin itaat etmesi hedeflenmekte, itaat edilmediğinde ise her türlü hak gasbı yasal olarak olanaklı hale getirilmiş durumdadır. Buna göre her türlü faşist kural ve dayatmayı reddetmek eksi puan olmakta, bu yolla tutsaklara cezalar verilmekte, infazları yakılmakta, tahliyesi gelen tutsaklar bırakılmamakta, hasta tutsaklar tedavi edilmemekte ve ölüme terk edilmektedir. Dışarıda Çöktürme Planı ne ise ve nasıl ki her türlü hukuk ve insanlık dışı yol ve yöntemle sonuca götürülmek isteniyorsa, zindanlarda da 'İyileştirme Programı' aynı şeyi ifade etmekte ve her türlü baskı, şiddet ve saldırılarla pratikleştirilmek istenmektedir. Pişmanlığı ve teslim almayı amaçlayan bu program dahilinde tüm zindan politikaları belirlenip hayata geçirilmektedir. Buna zindan yönetim ve personellerinin hepsinin AKP-MHP’li faşist çetelerinden oluşturulması eklenince; zindanlar işkence, baskı ve her türlü insanlık dışı uygulamanın pervasızca hayata geçirildiği mekanlar haline gelmiş durumdadırlar.

'İMRALI DİRENİŞİ ESAS ALINMALI'

Türk devletinin zindan politikalarına karşı siyasi tutsakların duruşu ve direnişi nasıl olmalı?

Şu anda S Tipi ve Yüksek Güvenlikli cezaevlerinde tek kişilik hücrelere alınan epey arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımız bir süredir bu hücrelerde her türlü düşman dayatmalarına ve baskılarına karşı kararlıca direnmektedirler. Aslında bu politika daha başında tutsakların kararlı direnişiyle boşa çıkarılmıştır. PKK’li tutsaklar 45 yıllık zindan direniş geleneğine sahiptirler. Yine Önder Apo 25 yıllık eşsiz İmralı Direnişi ile bugün zindan direnişçiliğinin her bakımdan öncülüğünü yapmaktadır. “Manevi Direniş” dedi Önderlik buna. Yine Onur Savaşçılığı olarak niteledi İmralı direnişini. Dolayısıyla düşman nasıl ki yeni dönemde zindanlara dönük politikasını İmralı tecrit ve işkence sisteminin genelleştirilmesi anlamına gelen tek kişilik hücre sistemi olarak belirleyip hayata geçirmek istiyorsa, buna karşı zindandaki yoldaşlarımız da İmralı Direnişini esas almalı, manevi direniş anlayışı temelinde onur savaşçılığını layıkıyla temsil etmeyi temel amaç edinmelidirler. Bunun için de İmralı Direnişinin doğru ve yetkin anlaşılması gerekmektedir.  

Bu 25 yıllık süreç içerisinde hiçbir zaman Önderliğin koşullarından ve imkânsızlıklardan yakındığını görmedik. Ağır tecrit koşullarında, 25 yldır tek başına, tek kişilik hücresinde Demokratik Uygarlık Paradigmasını teorik-felsefik-sosyolojik ve uygulanabilir model olarak ortaya çıkardı. Özgürlük Hareketini ve Kürt toplumunu bu yeni paradigma ekseninde dönüşüme uğrattı. Bu dönüşüm sürecinde, içten tasfiyecilerin, dıştan kapitalist modernite güçlerinin tüm saldırılarıyla mücadele edip bunları etkisizleştirdi, fikirleriyle ilerici insanlığın, projeleriyle Ortadoğu halklarının gündemini oluşturdu ve siyasetin en aktif aktörlerinden biri olmayı başardı. Oysa çok iyi biliyoruz ki Türk devleti ve kapitalist modernite güçleri komployla tam tersini hedeflemiş, Önderliği etkisizleştirmeyi, mücadeleyi başsız bırakarak parçalamayı ve tasfiye etmeyi düşünmüşlerdi. İşte manevi direniş budur. Bu büyük oyunu görme, bu oyunu tezgâhlayanların heveslerini kursaklarında bırakarak İmralı’da da Devrim Önderliğini sürdürmektir.
Bu konuda önemli olan zindan koşulları ve düşman yönelimleri değildir. İnsan büyük amaçlara bağlanmışsa bu uğurda her türlü zorluğu ve imkânsızlığı aşacak gücü ve iradeyi kendisinde yaratabilir. Önderlik zindan yaşamına dair değerlendirmelerde bulunurken direniş anlayışının esasını şöyle ifade etmektedir: "Aslında dış koşullar, devlet, cezaevi idaresi ve cezaevinin kendisi saraylara özgü bir donanımda olsa dahi, bana özgü tecride nasıl dayandığımı açıklamaya yetmez. Temel etkenler koşullarda ve devletin yaklaşımlarında aranmamalıdır. Belirleyici olan benim kendimi tecrit koşullarına ikna etmemdir. Öyle büyük gerekçelerim olmalıydı ki tecride dayanabileyim, tecritte de olsa büyük bir yaşamın sergilenebileceğini kanıtlayayım." Dolayısıyla düşmanın yeni dönemde geliştirmeyi hedeflediği tek kişilik hücre sistemine karşı direnişin temelini insanın büyük amaçları ve direniş gerekçeleri oluşturmaktadır. Bu amaçların başarısına kilitlenme, dışarıda yürütülen mücadele ile bütünleşme, fiziki direnişin yanında esasta anlamda derinleşme ve düşünsel derinliği yakalama, mevcut hücre koşullarını ve yalnızlığı buna zemin yapma, her türlü bağımlılık ilişkisinden ve anlayışından kurtulma, bu anlamda özel savaş politikalarından etkilenmeyecek bir düzey ve anlam derinliğini kendinde yaratma, toplumsal özgürlük anlayışını özümseme Önderliğin tanımını yaptığı Manevi Direnişin temel parametreleri olmaktadır. Dolayısıyla düşmanın yeni dönem zindan politikalarına karşı direnişin esaslarını da bu temel hususlar oluşturmaktadır. Zindanlardaki yoldaşlarımızın Önderliğimizin İmralı Direnişi öncülüğünde, manevi direnişi esas alarak, örgütü ve partileşme düzeyini kendimizde somutlaştırarak her türlü düşman konseptini boşa çıkaracaklarına inancımız tamdır.

'TECRİDE VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM'

Zindan direnişini sahiplenmek için dışarıda yapılması gerekenler nelerdir?

Zindan direnişinin her zaman iki yönü olmuştur. Birinci yönü içerideki tutsak yoldaşlarımızın direnişi olurken, ikinci yönü ise bu direnişe destek amaçlı dışarıda tutsak ailelerimizin, yurtsever halkımızın geliştirmiş olduğu direniş olmuştur. Pek çok düşman politikası ve dayatmaları bu iki yönlü direnişin birlikte yürütülmesi ile boşa çıkarılmıştır. Bugün zindanlarda baskılar daha da artmış, had safhaya ulaşmıştır. Dolayısıyla zindanlardaki yoldaşlarımızın direnişi de her zamankinden daha büyük ve kapsamlı olmaktadır. Yani bu konuda zindandaki tutsak yoldaşlarımızın direnişine yönelik olumsuz bir şey belirtmemiz mümkün değildir. Yoldaşlarımız mücadelemizin ve halkımızın onurunu layığıyla temsil etmekte, düşmana karşı boyun eğmemekte ve geri adım atmamaktadırlar. 
Bu konuda son yıllarda dışarıda zindanlardaki direnişe destek amaçlı yürütülen mücadelede bir zayıflığın olduğunu belirtmek gerekiyor. Birbirinden bekleyen, öncülük etmeyen, daha çok yakınan ve şikayet eden bir tarz öne çıkıyor. Bunlar doğru değildir. Başta tutuklu aileleri ve hukuk kurumları olmak üzere, tüm yurtsever halkımızın ve yurtsever kurum ve siyasi oluşumların tecride karşı mücadeleyi asli bir dönem görevi olarak görmeleri ve bu noktada direnişi geliştirip mücadeleyi büyüterek sonuç almayı esas almaları gerekiyor. İmralı tecrit ve işkence sistemine karşı mücadelemiz istenilen düzeye gelmediği için hâlâ Önderlik üzerindeki tecrit devam etmekte ve düşman bu tecrit sistemini tek kişilik hücre sistemi olarak tüm cezaevlerinde yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır. O nedenle direnişimizin esası da İmralı tecrit ve işkence sistemi ve bu paralelde bu sistemin yaygınlaştırılma haline karşı olmalıdır. Bu konuda birbirinden bekleme yerine herkes, her kurum ve yapı öncülüğü esas almalı, kendinden başlatmayı dönemsel görev ve sorumluluk olarak ele alabilmelidir. Yine aynı şekilde aydın, yazar, sanatçı yani toplumun vicdanı olarak bilinen tüm kesim ve çevrelerin de bu direnişe katılmaları, güç vermeleri ve öncülük etmeleri gerekmektedir. Faşizme karşı direnişte yer alma düzeyimiz ve tarzımız bizim yurtsever, aydın, yazar, demokrat olma düzeyimizin de göstergesi olmaktadır. O nedenle buradan başta tutsak aileleri, hukuk kurumları, yurtsever yapı ve oluşumlar ve tüm halkımızı, İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı aktif direniş içinde yer almaya ve zindan direnişi etrafında kenetlenerek faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Tecridi kıracağımıza, faşizmi yıkacağımıza olan inancımı belirterek saygılarımı sunuyorum.