Devlet Sur'da yenilginin intikamı peşinde

Sur'da bir avuç özgürlük sevdalısı gencin, 103 gün boyunca tüm teknik donanımları kuşanan devlet güçlerine karşı verdiği direniş ikinci yılını geride bıraktı.

Sur'da ağır bir darbe alan devlet, geçmişten hiçbir iz bırakmamak üzere yıkım ve yozlaştırma politikası güdüyor.

Güneşi kucaklayarak ülkenin dört bir yanına dağılan gençlerin 2015 yılında fitilini ateşlediği direniş tüm kentleri sardı. Öz yönetim ilanlarının ardından AKP/MHP çetelerinin tüm alanlara yönelmesiyle YPS ve YPS-Jin ilan edilerek halkın savunması alındı. Kimilerinin amansız direnişi nedeniyle Dımdım kalesi veya Stalingrad’la özdeşleştirdiği Sur’daki mevziler de 2015’in yaz aylarında oluşturuldu. Sur’un ve Amed’in çocuklarına Serhat’tan, Botan’dan, Xerzan’dan, Tolhıldan’dan gelen yoldaşları da el vermiş ve direniş halkası 6 bin yıllık surları çepeçevre sarmıştı. Baş eğmeme geleneğinin en son örneği olan Sur’da 2 Aralık 2015’te başlayan amansız savaş, güçler arasındaki eşitsizliğe rağmen tam 103 gün sürmüştü.

SUR’DA ÇUVALLADILAR

Önce yereldeki özel harekatçılarla Sur’a girmeye yeltenen devlet, sert direniş ile karşılaşınca, kentteki birliklerden asker, korucu ve tank takviyesi yapmıştı. Sayısı 100 kadar YPS/YPS-Jin savaşçısı karşısında bir sokak dahi ilerleyemeden onlarca kayıp veren devlet güçleri, çareyi dışardan takviyede bulmuştu. Sözde en seçkin özel harekat polisleri, bordo bereli denilen Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan askerler, SAT komandoları peşi sıra kente gelmiş, ancak onlar da savaş dışı kalmaktan kurtulamamıştı. En son tekniği Sur’da deneyen devlet, ellerinde ferdi silahlardan başka imkan olmayan gençler karşısında çuvallamış, kendi rakamlarına göre 53 asker, 17 polis ve 1 korucu olmak üzere toplam 71 kayıp vermiş, 392'si asker, 128'i polis, 3'ü korucu olmak üzere toplam 523 yaralı vermişti.

Oysa çatışmalardan yaralı kurtulan bir subay daha sonra yazdığı bir mektupta, Sur’da 4 tabur askeri gücün devre dışı kaldığını yazmıştı. Yani yüzlerce AKP/MHP çetesinin öldürüldüğünü bizzat bir subay tarafından itiraf edilmişti.

ÇİYAGER... ROZA... REBER...

Tüm tekniğini Sur’a yığarak iletişimi koparan devlet güçlerine karşı tarihi direniş veren bu gençlerin kim olduğu ise hep merak edildi. Yokluklar, eksikler, zorluklara rağmen 24 saat boyunca sokak sokak, ev ev direnen gençler büyük umut oldu. Cephenin en önünde efsanevi komutan “Şehir savaşlarının Egid’i” Çiyager geliyordu. Her günün altın değerinde olduğu direnişe öncülük etmesi, moral dağıtması, en ön cephede savaşması büyük güç veriyordu. "Sonuç ne olursa olsun muhteşem olacaktır” sözü motivasyon kaynaklarına işaret ediyor, kahramanlıkları dilden dile yayılıyordu.

Yine devletin kara propaganda ile “Sırp Kanasçı” diye haberlerini yaptırdığı Nucan Malatya (Roza) keskin nişancı silahıyla karşı cephedekilere nefes bile aldırmıyor, onun da adı tüm kesimlerce merak ediliyordu. Bordo bereliler, o yaşamını yitirdiğinde kof bir sevinç yaşamış, günlerce havuz medyasında haberler çıkmıştı.

Rêber Varto’nun o güleç yüzü, cesaret ve inanç dağıtan duruşu Sur’un sokaklarını sarmış, teslim etmemek üzerine ant içen savaşçılar, son mermilerine kadar öfkelerini kusmuştu. Teknik ve teknolojik anlamda şartlar eşit olsaydı belki de devlet güçlerinin karşılarına çıkmaya cesaret edemeyeceği bu gençler, özgürlük uğruna gözlerini kırpmadan canlarını verdiler. Direnişte 95 savaşçı yaşamını yitirdi. Cenazeleri üzerinden aileleri cezalandırılmak istense de mücadeleleriyle çocuklarının naaşına kavuşan anne babaları, “Çocuğumuz Kürdistan’ın şehididir” diyerek, dik bir duruş sergiledi.

YASAK HALEN SÜRÜYOR

Çatışmaların sona erdiği 9 Mart 2016’dan sonra bu kez de yıkım başladı. Tank ve toplarla ağır hasar alan yapıların yanı sıra hiçbir zarar görmemiş evler de bir bir yıkılmaya başlandı. Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerine tam 730 gündür girilemiyor. Bu mahallelere giden tüm sokakların başlarına beton blokların yanı sıra polis kulübeleri dikilmişti. Havadan çekilen uydu görüntülerinde aslında bu mahallelerin tümden yok edildiği ortaya çıkmıştı.

GEÇMİŞE AİT İZ BIRAKMADILAR

“Sur’u Toledo gibi yapacağız” diyen AKP ve kayyumun ortaklığında 6 bin yıllık tarihi mirası sokak taşlarına kadar bağrında taşıyan ilçe talan edildi. Bu 2 yılda “kentsel dönüşüm” ve restorasyon adı altında en az 40 tescilli tarihi yapı yıkıldı. Yine çoğunluğu tarihi yapıdaki en az 2 bin ev yerle bir edildi. Tüm ilçenin “acele kamulaştırma” adı altında gasp edilmesinin verdiği cesaretle, hiç çatışma çıkmamış mahallelere de dadanan AKP’nin müteahhitleri, ev sahiplerini borçlandırarak yapılarını ellerinden aldı. Buralarda ilçenin tarihi dokusuyla bağdaşmayan özünde betonarme, dış kaplaması tarihi ev görünümündeki ucubeler peşi sıra dikilmeye başlandı. Geçmişe ait hiçbir izin kalmadığı, Roma döneminden kalma dar sokakların yerine geniş sokakların yapıldığı Sur’a 6 adet devasa karakol da inşa ediliyor.

YIKIM VE DİRENİŞ SÜRÜYOR

Şu anda yarısının yasak altında diğer yarısının ise yıkımla cebelleştiği ilçede hiçbir şeyin tadı kalmamış durumda. Eskiden sokaklarında kadınların sohbet ettiği, çocukların oynadığı ilçe dev bir şantiye alanına dönüşmüş durumda. Kamyon ve kepçeler peşi sıra sokaklara girip çıkıyor. Gündüzleri iş merkezlerinden kaynaklı oluşan yoğunluktan, akşam karanlığı çöktüğünde eser kalmıyor. TOKİ tarafından ucube konutların yapıldığı Alipaşa Mahallesi’nde inşaat sesleri dinmezken, bir taraftan da yıkıma karşı direniş var. Evlerinden borçlandırılarak çıkarılmak istenen halk, son ana kadar tüm çabayı gösteriyor.

YOZLAŞTIRMA POLİTİKASI TAM HIZ

Benliğinden koparılmak istenen ilçede son dönemlerde uyuşturucu çeteleri kol geziyor. YDG-H ve YPS/YPS-Jin üyelerinin aylar süren mücadelesi ile ilçeden çıkarılan bu çeteler şimdi onca ablukaya rağmen rahat biçimde hareket ediyor.

Uyuşturucu kullanım yaşının 10’a kadar düştüğü ilçede, her köşe başını satıcılar tutuyor. Oldukça rahat görünen uyuşturucu satıcıları, esrar, kokain, kristal, hap ve flakka adı verilen maddeyi sokak başlarında satıyor. Bu durumdan oldukça kaygılı olan ilçe halkı, polislerin mahallelerindeki uyuşturucu trafiğinden haberdar olduğunu ve göz yumulan bu kişilerin korunduğunu vurguluyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla şehri açık bir hapishaneye çeviren polisin neredeyse her sokağın başına bir kontrol noktası kurmuş olmasına rağmen uyuşturucu satıcılarının cirit atması ise dikkat çekiyor.