Genç ve asi bir yürektir Zîn. Doğup büyüdüği topraklar gibidir. Yüzündeki gülüşlerde saklıdır yaşamın saf ve sade anlamı. Genç yüreğini kapitalist sisteme değil, ana tanrıçanın mekânı olan dağlara armağan eden güneşin kızlarından biridir. Zîn, kısa yaşamına binlerce anlam ve güzellik sığdırırken, bir kez daha bizlere anlatır: Esas olan çok yaşamak değil, yaşam anlarına çok şey sığdırmaktır.
Zîn, bu toprakların kutsallığını taşıyan ve her doğan günle yüzünü güneşe dönerek dua eden kutsal bir ananın sütünü içerek Colemêrg topraklarında büyümüştür. Büyüdüğü toprağın tüm güzelliklerini sadece yüzüne değil, yüreğine de işlemiştir. Dağlı bir halkın evladı olmanın, toprağa bağlılık olduğunu ve dağlarla arasındaki kutsal bağın bilinciyle büyür. Dinlediği tüm türkülerde, destanlarda dağ, Kürt’ün kutsal kabesidir. Herkes ona sırtını dönmüş, gün gelmiş herkes onu terk etmiştir; ama dağlar Kürt’e hep sadık kalmış, korumuş, kollamıştır. Aralarındaki bağ, asırlara dayanan bir bağdır. Zîn de dağı kendinden, kendini dağdan bir parça olarak görür. Hayalleri de, sevdası da dağlaradır.
Güçlü yurtsever kökleriyle büyümüş olan Zîn, zulmün olduğu çağda çocukların çabuk büyüyüp, olgunlaştığını bilir. Dağlı bir halkın çocuğu olmanın diğer anlamı da, günü geldiğinde tereddüt etmeden yüzünü dağlara çevirmek ve zulme karşı savaşmaktır. Kendini ve halkını korumak, Kürt’ün onursal tarihine sahip çıkmasıdır. Zîn, zulme şahitlik ettikçe dağın zirvelerine bakarak onurlu geleceğin hayalini kurar.
DEVRİM COŞKUSUYLA DAĞLARA YOL ALIR
Devrimin yaşandığı, Kürt gençlerin onurlarına sahip çıkmak ve parçalanmış Kürdistan’ı kanları ve canlarıyla birleştirmek için akın akın Rojava Devrimi’ne yürüdüğü süreçlerdir. İnsanlık, Kürdistan’ın en küçük parçasında en büyük mücadeleyi verir. Kürt gençlerinin tarihi direnişleriyle, destansı mücadeleleriyle dünyayı kendilerine hayran bıraktığı süreçlerdir. Kürdistan ve Ortadoğu, Önder APO’nun ışığında karanlıktan aydınlığa doğru yol alır. Böylesi görkemli bir direniş karşısında dağların asi ve özgür ruhlu güzel kadınının durması imkansızdır. Başlayan devrim halayına o da 2014’te katılır.
Dağların eteklerinde büyüyen Zîn, dağların zirvelerine ulaştığında yüreği büyük bir heyecan içindedir. Çocukluk hayali olan dağlara kavuşmanın sevinci, gözlerinde geceyi aydınlatan bir ay gibi yansımaktadır. Dağa kavuşmanın ve dağların bağrında onurlu mücadele etmenin anlamını yalnız bu toprakların çocukları iyi bilir ve anlar. Aralarında kurdukları ilişki, herkesin anlayabileceği ve hakikatine ulaşabileceği bir gerçeklik değildir. Bu toprakların sesini, dağların direniş ve isyan çığlıklarını duyabilmek için yüreğini korkusuzca halkına feda edebilmek ve Nemrut’a karşı İbrahimi bir cesaretle durabilmek gerekir. İbrahimi geleneğin takipçileri tıpkı İbrahim gibi, Demirci Kawa gibi, Zerdüşt gibi çağın cellatlarına ve Ebu Cehiller’ine karşı aydınlığın ve kutsallığın savaşçısı ve koruyucusu olarak mücadele ederler. Dağın bile isyana durduğu bu çağda, Zîn de şimdi dağların isyanına kendi isyanını katarak, onun bağrında bir savaşçı olmuştur. Sırtını dayadığı dağlarla, güneşin çocuklarıyla birlikte İbrahimi cesaretten daha büyük bir cesaret ve kararlılıkla çağın Nemrutlarına karşı savaşacaktı. Güneşin aydınlatılıcılığından aldığı cesaretle dağ yürüyüşüne başladı.
KENDİNİ APOCU FELSEFEYLE YARATIR
Özgür mekanlardaki ilk durağı, Metina alanıdır. Metina’da gerilla yaşamına ilk adımları atan heval Zîn, burada gördüğü eğitimlerle gerilla ve parti yaşamını daha yakından tanır. Duygusal bağlarla bağlı olduğu Önderliğe ve partiye olan bağlarını daha da güçlendirir. Duygu ve bilinç düzeyini birleştirerek ve büyük anlamlar yükleyerek Önder Apo’yla arasında sarsılmaz bir bağ oluşturur. Gerilla yaşamına attığı bu ilk adımlarda zorlanmaz. Zaten dağların ezgisiyle büyüyen Zîn, dağlara ve onun bağrındaki yaşama yabancı değildir. Dağ, onun için var oluşun mekânı, yitirilen ana kucağıyla tekrar buluşmanın adıdır. Bu buluşmanın coşkusu ile yaşamı yeniden keşfeder. Yüreğindeki kavuşma coşkusu, halkı için savaşma ve mücadele etme heyecanı, yaşamdaki duruşuna ve temposuna yansır. Büyük bir tempo ve azimle kendini çabuk geliştirmek ister. Yaşama karşı tutkusu, içindeki öğrenme ve keşfetme heyecanını ve isteğini de yaratır. Kısa sürede katılımı ve duruşuyla tecrübeli bir gerilla olur. Kendini her zaman en zorlu koşullar için hazırlayan heval Zîn, APOCU kişiliğin zor koşullarda yaratıldığı bilinciyle hareket eder. APOCU olmak, bunun büyük savaşımını vermek için durmadan nasıl yaşamalı ve nasıl savaşmalı sorusunu kendine sorar. Sorduğu tüm sorular, onu büyük şehitler gerçeğine ve yaşamına ulaştırırken, her an kendini yaratmanın sonsuz mücadelesi yansır gözlerine. Yoldaşlığın sırrını keşfeden Zîn, yoldaşlarıyla arasında sarsılmaz bağlar oluşturur. Her yoldaşının gözlerinde özgür yaşam tutkusunu ve kutsallığını görür. Bu sevgi dolu gözlerde yüreğini arındırır. Candan önce nasıl canan gelirse, Zîn için de ondan önce yoldaşları gelir. Çünkü yoldaşları onun için canandır. Her bir yoldaşı, Önder APO’nun kutsallığını, ışığını taşıyandır.
HAYALLERİNE DOĞRU YÜRÜDÜ
Heval Zîn, pek çok insanın uzun arayışlardan sonra ulaştığı ya da bazılarının asla ulaşamadığı gerçekliğe, yaşamın sırrına ve güzelliğine erken ulaşanlardandır. O, yüreğini armağan ettiği bu yaşamda, yaşamın anlamına ulaşmış ve yaşamının her anına binlerce anlam yüklemişti. Soluksuzca yürümüş, sonsuz kahkahalar savurmuş, saçlarını dağların rüzgârı ile taramış, sevgi dolu gözlerde arınmış, düşmanın üzerine zılgıtlar çekerek yürümüştü. İnsana ait tüm duyguları, tüm güzellikleri PKK’de yaşamıştı. Önder APO’nun ışığıyla aydınlatmıştı saf ve sade yüreğini. Yaşamı sadece görmemiş, tüm hücrelerine kadar hissetmişti. Kürdistan’da anlatılan hikayelerin gerçekliğine tanık olmuş ve her biri masal kahramanı olan güzel insanlarla yaşarken, o da bir masal kahramanı, bir savaşçı kadın olmuştu.
2016’da yazılan bu destanı daha da büyütmek ve karanlıkla savaşmak için yürümüştü işgalci Türk ordusunun üzerine. Doğup büyüdüğü Çelê’de, o eşsiz dağ doruklarının güzelliğini bozan işgalcilerin mevzileri üzerine yürüdü. Daha çocukken o mevzileri yok etmenin hayalini kurar, dağın ve ülkesinin işgalsiz güzel günlerini hayal ederdi. O, hayaline doğru yürümüş, işgalcinin mevzilerine yol almıştı. Zap alanında, Tepe Koordine eyleminde aktif bir rol oynamış ve özgürlük zılgıtları eşliğinde işgalci Türk ordusuyla savaşmıştı. Gözlerinde bir çift değil, binlerce yıldız parlamıştı bu ceng meydanında. Ülkesinin ve halkının onuru için savaşmanın gururu vardı gülüşlerinde. Güneşin kızı, eylem güzeli Zîn, bu saldırıda katıldı ölümsüzler kervanına…