Dîgor katliamının üzerinden 30 yıl geçti

Dîgor katliamının üzerinden tam 30 yıl geçti ama acıları ve katliamın yarattığı öfke dünkü gibi taze. Yurtsever Dîgor halkı günümüzde de Türk devletine boyun eğmeyerek direnişini sürdürüyor.

Türk devletinin koruculuk dayatmaları, ev baskınları ve işkence politikalarına dur diyen binlerce köylü 14 Ağustos 1993 sabahı Nexşan (Kocaköy) köyünde bir araya geldi. İlçe merkezine doğru yürümek isteyen kitlenin önü Dîgor’a 2 kilometre kala kesildi. Burada kitlenin üzerine ateş açıldı ve 5’i çocuk 17 Kürt katledildi, 200’ün üzerinde kişi de yaralandı.

Gülcan Çağdavul (8 ), Selvi Çağdavul (14), Yeter Kerenciler (13), Necla Geçener (14), Zarife Boylu (15), Erdal Buğan (17), Zeynep Çağdavul (19), Hacer Hacıoğlu (20), Suna Çidemal (21), Fatma Parlak (22), Faruk Aydın (27), Cemil Özvarış (39), Gıyasettin Çalışçı (41), Hasan Çağdavul (43), Süleyman Taş (47), NurettinOrun (80) ve Tütiye Talan’ın (66) katledildiği olayın sorumluları hiçbir zaman mahkum edilmedi.

Katliam sonrası özel harekatçıların kullandığı silahlara ait boş kovanların dışında ne roketatar ne de silahın izine rastlandı. 2006 yılında çıkan kararda, polisler hakkında, "meşru müdafaa" yaptıkları iddiasıyla, beraat kararı verildi.

Toplam 11 yıl süren yargılamada mahkemeden bir karar çıkmaması üzerine davanın avukatı Tahir Elçi, 2004 yılında  “Uzun yargılama”, “Etkin soruşturma yürütülmemesi” ve “Yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle davayı doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.

AİHM’de davanın kabul edilmesi üzerine Türkiye 2006 yılında davayı karara bağlayarak sekiz polisi “Meşru müdafaa” gerekçesiyle beraat ettirdi. Mahkemeye yazılı savunma gönderen polisler sürekli kitle içerisinden kendilerine roketatarlarla ateş açıldığını iddia etti. Ancak katliam sonrası yapılan araştırmada olay yerinde roketatar saldırısı olduğunu dair hiçbir delil bulunmadı. 

Türkiye’nin beraat kararı vermesinin hemen ardından kararını açıklayan AİHM 2. Dairesi Türkiye'yi maddi manevi tazminata mahkum etti. 

Yürüyüşe katılan kadınlar ve çocuklar ‘sarı, kırmızı, yeşil’ renkten elbiseler ve flamamalar takmıştı. Kitlenin önünü kesen Türk ordusuna bağlı askerler özellikle kadınları ve gençleri hedef almıştı. Bu katliamda ölenlerin çoğu kadın ve çocuklardı.

Olayda katledilenlerden bazıları panzerlerin arkasına bağlanarak ilçe merkezine getirilmişti.   

Katliamdan sonra devlet, katlettiği köylüleri göçe zorlamasına rağmen Dîgor halkı, baskı, işkence ve gözaltı ve tutuklamalara rağmen köylerini terk etmedi.