Gerillanın kaleminden Roboskî Katliamı-1

YJA Star gerillası şehit Zîlan Roboskî’nin güncesinden: Roboskî'de biz Kürtler için yaşamın olmadığını, gerilla olmasak yaşamın bizlere haram olduğunu 28 Aralık gecesi 2011 tarihinde köyümüz bombalanınca anladım.

Televizyonlar ve gazeteler son dakika haberlerini üst üste veriyor: "Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü", "Cenazelerini traktörle taşıdılar", "Kaçakçılar militan sanılarak öldürüldü", "Türk hava saldırısı Kürtleri vurdu”, "Türk Hava Kuvvetleri Kürt köyünü bombaladı, 34 kişiyi öldürdü."

İşgalci Türk ordusu, 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’a bağlı Roboskî köyüne hava saldırısıyla bir katliam gerçekleştirdi. Saldırıda aralarında çocukların da bulunduğu 34 Kürt’ü katletti.

YJA Star gerillası şehit Zilan Roboskî (Saniye Encü), 11 Aralık 2012’de Roboskî Katliamı’nı güncesine şöyle yazmıştı:

"Roboskî… Köyümüz adeta bir doğa harikasıdır. Anlatımı yazı ile dile getirilecek gibi değil, yaşamak lazım. Oralarda koşup, oralarda büyümek lazım. Gözümde canlandırıyorum herşeyini. Etrafı dağlarla çevrili, dağlardan aşağı indikçe dar bir düzlük, düzlüklerde farklı farklı bahçeler, kurulu evler, evleri çevreleyen güzel ceviz ağaçları ve o mükemmel dereler…

Gözlerimi alamadığım şelaleler, mahalleleri bölen küçük akarsular, çocukken evcilik oynadığımız o görkemli mağaralar hep gözümün önünde.

Ve en çok da kendi kültürünü yaşayan bir halk gerçekliği… Dilini konuşan, geleneğini yaşayan, kültürünü yaşatan, canlı bir doğa armağanı.

Gözümün önündeki bu portreyi içime sine sine yaşadım, hala yaşıyorum. Küçüklüğü, doğallığı, tertemiz; adeta Kürdistan kokuyor.  

ÇOCUK OLMA HAKKIMIZ YOKTU

Okula gitmeler başladı; 7 yaşında anlamada zorlanmalar başlamıştı bile. Her Kürt çocuğunun yaşadığı kadar oldu zorlanmalar. Vicdan, sorgulama, hesaplaşmalar… O zamana kadar yaptığımız elma hırsızlığı, yumurta hırsızlığı için iken 7 yaşımda bu durum değişti. Neden Türkçe dilini öğreniyoruz, neden ille de Türkçe konuşmamız gerekiyor? Oyun oynamam gerekirken şimdi başka bir dili şiddetle öğretiyorlar bana. Bu sorular beynimde çalkalanıp duruyordu.

O zaman anlam verememiştim. Önümüze iki seçenek konulmuştu; ya öğrenecektik ya da evimizde oturacaktık. Yaşam için başka bir seçenek yoktu. Bu iki seçeneğin dışına çıkacak kadar büyümemiştik. Kürtçe dilinde yaşam yoktu. Bunu anlamak geç oldu.

Dağlara ulaştıktan sonra yaşamı hissettim. Ve Roboskî'de biz Kürtler için yaşamın olmadığını, gerilla olmasak yaşamın bizlere haram olduğunu 28 Aralık gecesi 2011 tarihinde köyümüz bombalanınca anladım. Bilal, Mehmet, Erhan, Savaş, Mahsun, Hüsnü… Hepsi dün gibi aklımda. Oynadığımız oyunlar, şakalar, birlikte okula gidişimiz, ailemize bakma derdimiz.

Çocuk olmak gibi bir hakkımız yoktu bizim, biz 10 yaşından sonra büyümüştük bile.

ROBOSKÎ'NİN İNTİKAMI İÇİN SAVAŞACAĞIM

Erhan Encü: Evin tek çocuğuydu, değerli, narin büyümüştü. Evi geçindirmek için saatlerce yürüyordu, saatlerce çalışıyordu. Küçücük kalbine dünyaları sığdırmıştı. O, tam bir mücadele aşığıydı. Yaşamak istediklerini yaşamadan canavarların ağına takıldı. Kan kusanların hedefi oldu.

Mehmet Encü: Hele Mehmet… Onun için ne desem, ne yazsam az olur. Kürt ve Kürdistan aşığıydı. Ulusal kıyafet giyiniyor, çok güzel Kürtçe konuşuyordu. Doğayla, hayvanlarıyla ilgileniyordu. Kendi dünyasını kendisi kurmuştu. İnsanları okur ve çabuk çözerdi. Okulun, kültürümüz için büyük bir tehdit olduğunu söyler ve hiç yanaşmazdı. Bütün hayatını mücadeleye “bir gün katılırım” iddiasıyla yaşıyordu ve “arkadaşları göreceğim” diye hep gidip gelirdi. Yine böylesi heyecan dolu bir günde hain bombardımanların hedefi oldu.

Bilal: Yüreği o kadar genişti ki, hiç kimse ondan rahatsızlık duymazdı, herkes severdi. Çok küçük yaşta babasını kaybetti diye ailesinin tüm geçim derdi ona yüklendi. Ve çocuk yaşına bakmadan birçok iş yaptı.

Savaş: Adının hakkını veriyordu. Kendi olma bilinci onda çok derindi. Mahalledeki çocukları toplar, onları örgütler, neden savaşmaları gerektiğini anlatırdı. Düşman ondaki bu örgütleme ve savaşma yeteneğini görmüştü. O çok sevdiği güzel köyünde yaşamını yitirdi.

Mahsun: Hayat doluydu. Coşkusu enerjisi harikaydı. Hayatın üstesinden gelebiliyordu. Çok cesur ve başarılıydı. Hayatla dalga geçiyor gibiydi. Hem çok ciddi hem de şakacıydı. Hayatında ilk kez akrabalarıyla yola çıktı ailesini geçindirmek için. O yol, mezarı oldu.

Hüsnü: Erkeğin birçok özelliğine yabancıydı. İktidara, tahakküme, baskıya, zorbalığa yabancıydı. Evliliğinde de böyleydi. Eşine o kadar saygılıydı ki herkes imreniyordu. O da çocuklarını, evini geçindirme peşindeydi.

Evet, 28 Aralık’ta soğuk bir gecede yaşamını yitirdiler. Üstelik devlet hiç utanmadan bunu meşrulaştırmak istiyor.

Sizin için savaşacağım, sizin intikamınızı almak için Türk devletinin ahlak bilmeyen ordusuyla savaşacağım."