Güney Kürdistan halkı güdülecek sürü değildir

Başurê Kurdîstan'da halk KDP ve YNK'nin halkı dikkate almayan, dediğim dedik politikasına isyan etmiştir. Kürt halkının sürü gibi güdülecek bir toplum olmadığını göstermiştir.

Eylemler esas olarak YNK’nin askeri, siyasi ve idari olarak hakim olduğu yerlerde olmaktadır. Aynı kaynama KDP alanlarında da bulunmaktadır. Hatta tepkinin büyüğü KDP’ye yöneliktir. Ancak KDP alanında baskı düzeni sistemli ve daha saldırgan olduğu için şimdilik oralarda fazla hareketlilik yok. Bu, KDP'nin halkın herhangi bir ayağa kalkışında katliam yapabileceği yargısı nedeniyle böyle olduğu gibi, YNK alanının daha aydın, bilinçli ve politik yapıya sahip olmasındandır da. Tarihsel olarak bu böyledir. Soran bölgesi Başurê Kurdîstan’ın sanat, edebiyat ve kültür alanıdır. Edebiyat, sanat esas olarak bu alanda gelişmiştir. Nitekim Başurê Kurdîstan'da Soranca’nın eğitim dili ve baskın olması bu nedenledir.

Halk hareketinin Süleymaniye, Koy Sancak, Ranya ve Çemçemal merkezli Soran Bölgesinde olmasının tarihsel nedenleri vardır. 20. Yüzyılın başında Mahmut Berzenci şahsında somutlaşan ayaklanmalar Süleymaniye merkezlidir. Başurê Kurdîstan'ın Irak'a mı bağlanacağı ya da Türkiye'ye mi bağlanacağı tartışmalarının yürütüldüğü 1920’li yıllarda Behdinan Bölgesi ve Barzan Alanı Türkiye'ye bağlanma eğilimi taşırken, Soran Bölgesi ne Irak, ne Türkiye, biz bağımsız olmak istiyoruz tavrını koymuştur. Hatta Türkiye Behdinan Alanının kendi sınırları içinde kalmasında ısrar ederken, buna en fazla Asuri-Süryaniler ve Êzidîler karşı çıkmışlardır. Başurê Kurdîstan'ın Türkiye'ye bağlanması böyle engellenmiştir.

Başurê Kurdîstan'da çeşitli zamanlarda gerçekleşen halk ayaklanmalarının merkezi de Soran Bölgesidir. Bu nedenle Ranya ve çevresine Raperin Bölgesi denilmiştir. Ranya her zaman halk ayaklanmasının, Raperin’in merkezi olmuştur. Nitekim en son halk hareketi de en yoğun biçimde Ranya’da gerçekleşmiştir. Ranya ayaklanması sırasında “Başurê Kurdîstan’a hakim olanlar Ranya ayaklanması ile gideceklerdir” sloganları atılmaktadır.

Şu bir gerçektir ki, Başurê Kurdîstan'da halkın zihniyetinde önemli değişiklikler yaşanmış, ancak yönetimlerde zihniyet değişimleri yaşanmamıştır. Irak, Suriye, İran, Türkiye ve tüm Ortadoğu'daki egemenlerde zihniyet ve yönetim anlayışı ne ise Başurê Kurdîstan'daki yönetimde de benzer bir anlayış vardır. Bu ülkelerde nasıl ki sorunlar ağırlaşıyor ve istikrarsızlık yaşanıyorsa Başur’da da bu tür yönetimlerin yarattığı sorunlar ve istikrarsızlıklar bulunmaktadır. İşte Kürt halkı bu yönetim zihniyeti ve bunun yarattığı sorunlara karşı ayağa kalkmıştır.

Şu anda KDP ve YNK’nin politikaları Kürtleri zayıf düşürmektedir. Tartışmalı bölgeler bu nedenle işgal edilmiştir. Bir yerde toplumla yönetim arasında bağ zayıflamışsa orada güçsüzlük vardır. Eğer bir toplum örgütlü değilse, demokratik toplum haline gelmemişse orada zayıflık vardır. Günümüzde demokrasiye dayanmayan, halkla bağını güçlendirmeyen yönetimler güçsüz olduğu gibi, toplum da güçsüzdür. Bu nedenle KDP ve YNK politikalarıyla Başurê Kurdîstan’ı güçsüz ve her türlü tehlikeye açık hale getirmişlerdir. Bu açıdan Başurê Kurdîstan'da halkın ayağa kalkması aynı zamanda Başurê Kurdîstan’ı da güçlendirme harekatıdır. Başur’un ayağa kalkmasıdır. Zaten Başurê Kurdîstan’ın bunun dışında güçlenmesi ve ayağa kalkması mümkün değildir.

Başurê Kurdîstan'da Kerkük’ün işgalinden sonra önceki hükümet dağıldı ve meşruiyeti kalmadı. Bu nedenle Mesut Barzani başkanlıktan çekildi. Ancak yönetim Neçirvan Barzani ve Kubat Talabani’ye bırakılarak sanki yeni bir yönetim oluşmuş gibi halk kandırılmaya çalışıldı. Neçirwan Barzani ve Kubat Talabani eskiye dönmeyi hedefleyen restorasyon yönetimidir. Yeniden eski otoriter, halkı dikkate almayan ve imkanları yakınlarına peşkeş çeken bir yönetim haline gelinmek istenmektedir. Halk ayağa kalkışıyla Neçirwan ve Kubat örtüsü altında eskinin devam ettirilmesine karşı çıkmıştır. Artık demokrasi ve demokratik yönetim istiyoruz demişlerdir.

Demokrasi ve demokratik yönetim olmadan başta ekonomik alan olmak üzere hiçbir alanda adalet, eşitlik, vicdan ve ahlak olmaz. Ekonomik talan devam eder. Başur’da “biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar” deyimi gerçekleşmiştir. Başur’da o kadar hoyratça bir ekonomik talan var ki, halkın buna tahammülü kalmamıştır. Başurê Kurdîstan gelirlerinin büyük çoğunluğu Başur’u sömürge yapan Türkiye'ye akarken, kalan da ağırlıklı olarak KDP'ye ait olmaktadır. KDP bunun birazını da YNK’ye koklatarak YNK’yi KDP iktidarının koltuk değneği yapmaktadır. KDP ve YNK arasındaki ittifakın temeli bu sömürü ve talan ilişkisidir.

Başurê Kurdîstan'da ya demokrasi ve demokratik yönetim gerçekleşecektir ya da halkın ayaklanması ve direnişi sürecektir. Bu durumda Başur’daki hükümete, yani Neçirwan Barzani ve Kubat Talabani’ye düşen görev, ya halkın taleplerine kulak vererek yönetimden çekilip yeni demokratik yönetimin önünü açmak olacaktır ya da bölgenin despotik ülkeleri gibi halka silah çekmek olacaktır. Şu anda Neçirwan ve Kubat’ın önünde böyle seçenekler bulunmaktadır. Belki yakın zamana kadar sömürge bir ülkenin siyasi gücü olarak silaha başvurma yerine, halkı dinleme ve tüm toplumsal kesimlerle demokratikleşme projesi etrafında bir araya gelirler. Umarız böylece kendilerini de kurtaracak demokratikleşmenin önünü açarlar. Ya da Ortadoğu despotik iktidarları gibi tarihin karanlık sayfalarına atılmaya mahkum olurlar. Tercih Neçirwan ve Kubat’ın arkasındaki KDP ve YNK’nindir.