Halepçe’den Heftanîn’e taşınan bellek

Bir halkın yeniden varoluşuna şahitlik eden yaşlı Kürdün gözlerinden acıları ve zaferi aynı anda gördük. Belleğinde Halepçe dururken Heftanîn’i yaşıyordu. Gerilla, diyordu ve korkmuyordu.

Heftanîn’in bir köyünde karşılaştım onunla. Birlikte oturup çay içiyorduk. Obüs ve havan sesleri geliyordu. İşgalciler bir alanı vuruyordu. “Hiç değişmedi Türk devleti” dedi. Eline bir sigara aldı, katran karası bir çay yudumladık birlikte ve o başladı anlatmaya. “Helepçe” dedi ve durdu. Geçmişle gelecek arasındaki tüm acıları biriktirmişti gözlerinde. Gözlerinde bin yılların birikmiş acılarını görürken, o benim meraklı bakışlarla dinlememe dalıp konuşuyordu. Sonra da “tu tedigihe?” diye sordu. Ben de “belê, tegihîştim” diyerek anladığımı ifade ettim. Doğrusu yarısını anlıyordum ama tümünü hissediyordum.

Halepçe’den söz ettiğinde onunla aynı yerde buldum kendimi. Halepçe’ye gidiyorduk. Birlikte bir sokağa giriyorduk. Bir çocuk kaldırıyorduk ölen annesinin kucağından. Sonra da yan yana dizilen erkekleri kaldırıyorduk teker teker. Vücudu yanmış kadınları topluyorduk tarlalardan. İp atlarken, top oynarken birden yere düşen çocukların cansız bedenlerini taşıyorduk.

Elma kokan sokakların duvarlarına, taşlarına, toprağına el sürüyorduk. Gitsin istemiyorduk bu koku ellerimizden. Gitmesin, hep burnumuzda saklı kalsın, diyorduk. Hep hatırlamak, bir daha asla unutmamak için temizliyorduk. Bir halkın sadece varlığı için neleri göze aldığını, kaç kez ölümlerden geçtiğini ve yine de yaşama yeminli olduğunu unutmamak için bu koku hep ellerimizde kalsın istiyorduk.

Onu dinlemek, annemin bizlere ilk anlattığı hikayeler gibiydi. “Nasıl bu kadar canlı hatırlıyorsun, hiç unutmadın mı?” diye sordum. “Değil ben, oğlumun oğlu da bugünü hatırlayacak. Unutursam yok oluruz!” dedi.

Şimdi de Tek saldırganlığı dayanmış kapılarına. “Heftanîn’de yaptıklarına, bize yaptıklarına bak. Köylere her gün havan, her gün obüs. Başûr’u da ele geçirmek için yapılıyor. Çocuklarımız, gerillanın bizim geleceğimiz olduğunu biliyor” diyerek bugüne geldi. Konuştukça konuşmak istiyordu ve ben de konuşsun istiyordum. Devam ediyor: “Heftanîn’de günlerdir savaş var. Buradaki gerillanın nasıl direndiğini, bize bir şey olmasın diye nasıl çabaladıklarını gördük. Artık köylerimize geri dönemiyoruz. Bağımıza, bahçemize gidemiyoruz, hayvanlarımız her gün hava saldırısında telef oluyor. Minine’nin yarısını boşalttılar, Şeranış’ı, Keşan köylerini boşalttılar. Biz varız diye boşaltıyorlar. Toprağımıza göz dikmişler. Toplarından, tanklarından korkmuyoruz.”

Bir halkın yeniden varoluşuna şahitlik eden bir adamın gözlerinden acıları ve zaferi aynı anda gördük. Bu da ben ve iki arkadaşımın izlenimiydi.