Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Dêrsim İl Örgütü 2’nci Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. “Özgürlük için örgütleniyoruz” şiarıyla gerçekleştirilen kongreye DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da katıldı.
Tuncer Bakırhan, Dêrsim’in "hakikat ve direnişin kenti" olduğunu söyledi. İktidarın baskı, gözaltı ve tutuklama politikalarına değinen Bakırhan, "100 yıldır aynı ezberleri tekrar ediyorlar. Seyit Rıza vaz mı geçti ki biz vazgeçelim? Sakine (Cansız) vaz mı geçti ki biz vazgeçelim? İşkence edilerek öldü diye mezarlığa bırakılan Aysel Doğan vaz mı geçti ki biz vazgeçelim? Bu direnişten, bu duruştan artık siz ders alın. Yüzyıllık inkar politikalarınızı bir kenara bırakın" dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Siz dağların kayıp anahtarını arayan Dêrsim halkının mücadelesine ket vurabilir misiniz? Yüzyıllık bu inkarcı politikalarınızdan vazgeçin. Biz mücadelen vazgeçmiyoruz, haklı bir mücadelenin sahipleri olarak çok değerli bedellerle oluşturulmuş, bize teslim edilmiş mirasın devamcıları olarak vazgeçemeyeceğimizi daha kaç defa size söyleyeceğiz.
Oligarşi yönetimler Kürt'ün, Alevinin, Hıristiyanın, Ermeninin, Êzidînin, kadının, gencin kimliğini tanısaydı, onlara eşit yurttaşlık hakkı tanısaydı böyle emperyalist müdahalelere açık bir hale gelmeyecekti. Bir suç emperyalistlerin, bir suç da onlara bu zemini açan antidemokratik iktidarların ve oligarşik iktidarlarındır. Dolayısıyla hem dünyadaki savaşlar hem Ortadoğu'daki, Suriye’deki son gelişmelerden herkes büyük dersler çıkarmalıdır. Demokratik olan, demokrasisini özgürlüklerini yerleştirmiş hiçbir ülke emin olun hiçbir hegemonik gücün saldırılarına maruz kalmaz. Demokrasisini sağlayan bir ülke güvenlik sorunu yaşamaz. Güvenlik sorunu ve kaygısı yaşayan ülkeler antidemokratik ülkelerdir.
SEYİT RIZALARIN TORUNLARI KANDIRILAMAZ
İşte tam da bu sebeple Türkiye’de 1 Ekim’de yeni bir tartışma süreci başladı. Siz de takip ediyorsunuz. Muhtemelen merak da ediyorsunuz. Bir tarafta Kürt sorunu konuşuluyor, bu tartışmaların bir barış sürecine evrilmesi tartışmaları var. Diğer taraftan dolu dizgin bir zulüm var, tutuklamalar var, gözaltılar var, kayyımlar var, bugüne kadar görmediğimiz vahşet politikaları hayata geçiriliyor. Haklı olarak 'ne oluyor?' diye soruyorsunuz. Ülkeyi yönetenler mevcut antidemokratik koşullardan beslenenler, bu antidemokratik uygulamalar üzerine kendisini inşa edenler demokrasiye kolay gelmezler. Barışı ve özgürlüğü kolayca kabul etmezler. Çünkü onların varlık gerekçeleri baskıdır, reddir, inkardır. Alevinin kimliğini yok saymaktır, Kürt'ü yok saymaktır. İşte tam da 1 Ekim’den sonra başlayan tartışmaların sebebi budur. Yüzyıllık politikalar sonuç almadı. Alevi, ‘Aleviyim, kimliğim onurumdur, her şeyimdir, eşit yurttaşlık istiyorum’ dedi vazgeçmedi. Kürtlere uygulanmayan zulüm kalmadı. İnanın Dersim’in her santimetrekaresi her ağacı zulüm yaşadı. Bu iktidarların Dersim üzerinde Kürtler Aleviler üzerinde yaşattığı vahşete tanıktır. Dolayısıyla yüzyıllık politikalar sonuç almadı. Ortadoğu'daki gelişmeler antidemokratik iktidarlar dışardan müdahaleye açık bir hale geldi. Bu gelişmelerden ders almak gerekiyor. 1 Ekim tartışmaları güçsüzlüğümüzden vazgeçmemizden, pes etmemizden dolayı değil, yüz yıldır zulüm politikalarının sonuç almamasından dolayı başlayan tartışmalardır. Merak etmeyin kimse Seyit Rızaların torunlarını kandıramaz. Munzur’un önüne onlarca set çektiler, Munzur’un akışı durdu mu? Dolayısıyla zulüm politikaları bizim akışımızı durduramaz, yolumuzu bulur yine devam eder gideriz.
BİZİM KİMSEDEN BEKLENTİMİZ YOK
1 Ekim sizin mücadelenizin, direnişinizin, duruşunuzun sonucudur. Bu tartışmalar devam ettikçe bir çözüm ve barış sürecine evrilecektir. Bizim kimseden bir beklentimiz yok. Biz kimseden aman dilemedik. Kimseye boynumuzu uzatmadık. ‘Aman ha buyurun artık takatımız kalmadı, gelin bu meseleyi çözelim’ demedik. Biz hakikati gösterdik. Biz Alevinin eşit yurttaş olması gerektiğini vazgeçmeden dile getirdik. Kürt’ün kimliğiyle diğer halkların kimliği ve inancıyla yaşayacakları bir zemini işaret ettik. Onun için korkması gereken tereddüt etmesi gereken bizler değiliz. Bizler olduğumuz yerdeyiz. Bizler Dersim halkının yerel yönetimlerde ortaya koymuş olduğu iradeyiz. İki dönem kayyım atanmasına rağmen 3 dönem de atandı. 14’te 14 yapan Wan’ız. Biz yerimizdeyiz. Onun için şundan lütfen varsa aklınızda bir kenara itin. Biz yerimizdeyiz oyalayan, kandırmaya çalışan kaybeder. Bu meseleyi çözmeyen iktidarını devam ettiremez. Kürt meselesi var oldukça bu ülkede ekonomi düzelmez.
CİDDİYET VE SAMİMİYETE DAVET EDİYORUM
Sayın Bakan, ‘Görüntülü mesaj mevzuata uygun değil’ diyor. Yüzyıllık sorun için değerli bir çağrı yapılacak. Sayın Bakan diyor ki; ‘Öcalan’ın anına Türkiye, Kürtlerle, Alevilerle buluşması mevzuata uygun değil.' Sanki İmralı’da mevzuat uygulanıyor. Hukuk mu, mevzuat mı bıraktınız. Orada gayri resmi hukuk uygulanıyor. Mevzuatın olmadığı bir yerde mevzuatı mı bize hatırlatıyorsunuz Sayın Bakan? Sayın Öcalan 4 yıldır ailesi, avukatlarıyla görüştürülmüyor. 4 yıldır kimsenin oradan haberi yok. Kuş bile uçurtmuyorlar. Kendi antidemokratik hukuklarında bile öyle mevzuat yok. Sayın Bakan yeni mevzuatı, hukuku hatırlamış. Siz mevzuatı İmralı’da Ada’ya gömdünüz. Şimdi yapılacak bu çağrı karşısında sizi ciddiyete, samimiyete davet ediyorum. Sayın Öcalan’ın çağrısını anına paylaşacak bir yol ve yöntem bulmanız gerekiyor. Sayın Bahçeli Meclis’e gelsin demişti, artık gerisini siz bulun Sayın Bakan. Sanki mevzuat, hukuk uyguluyorsunuz. Çağrı yapılacağı zaman mevzuat ve hukuku hatırlatıyorsunuz. Sayın Bakanı ciddiyete davet ediyorum.
İKTİDAR HDK TUTUKLAMALARI İLE SÜRECİ BALTALAMAK İSTİYOR
Biz samimiyiz. Öteden beridir barış elimizi uzatıyoruz. Uzatmaya devam ediyoruz. Bütün sopalarına, ele vurmalarına rağmen bu eller durmadı. Samimi olmayan iktidarın kendisidir. Türkiye çözümü ve barış konuşuyor, hükümet hiç oralı değil. Türkiye ‘Çözüm olsun, rahat nefes alalım. Bu topraklarda eşitçe yaşayalım’ diyor ama iktidar HDK tutuklamaları ile birlikte bu süreci baltalamak istiyor. HDK bütün halkların ve inançların çatısı altında özgürce bir araya geldiği, sömürü olmasın, İstanbul sözleşmesi tekrar gelsin, kadınlar katledilmesin, gördüğünüz her nehrin önüne bir baraj, her dağ bir AKP’li sermayedara peşkeş çekmeyin diye bir araya gelen, emekçini yoksulun haklının peşine düşen bir zemindir. HDK Kürt’tür, kadındır, Alevidir, sosyalisttir, devrimcidir, umudu çalınan gençtir. HDK ‘terör örgütü’ değildir. Son tutuklamalarda savcı bey 'HDK’ye girdiğiniz tespit edilmiş' diyor. HDK kaç yıldır devletin yasalarına göre kurulmuş bir kurum, tabi ki kapıdan gireceğim, camdan mı gireceğim.
DERSIM HAFIZADIR
Bu zihniyetle barış gelmez. Kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu zihniyetin barışa ikna olması lazım, çözüme ikna olması ve Sayın Öcalan’ı anlaması lazım. Bu zihniyetin Dersim’e bakması lazım. Her karışının katliam gördüğü bu coğrafyadan dersler alması lazım. Artık uygulanan politikaların sonuç almadığını görmesi gerekiyor. Dersim bölgenin hafızasıdır. Dersim’de Alevilik büyük bir inkar yaşadı. Ben bir Sünni Kürt olarak bir defa zulüm gördüysem, Dersim’in Alevileri iki defa zulüm gördü, yok sayıldı. Onun için Dersim hafızadır. Dersim ile barışmayan, iradesini tanımayan samimi değildir. Alevi’yi bu sürecin içinde görmeyen akıl bu meseleyi görmekten uzaktır.
YOL HARİTASI HAZIRLIYOR, ÇAĞRIYA HAZIRLANIYOR
Sayın Öcalan, bir çağrı yapacak. Sayın Öcalan 12 metrekarelik hücresinde 26 yıldır Türkiye'nin demokratikleşmesi için, halkların ve inançların demokratik bir zeminde yaşaması için, Alevilerin eşit yurttaş olması için, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için bir yol haritası hazırlıyor, bir çağrıya hazırlanıyor. Biz çağrımızda samimiyiz ama o çağrıdan sonra bu kayyumcu anlayışın, bu tutuklayan, bu cezaevlerine atan, bu işçi kıyımı yapan, bu sokaktaki canlara bile tahammül etmeyen bu anlayışın nerede durduğunu ne yapacağını somut adımlarla göreceğiz. Çağrı yapmak bizim mücadele yapmamızın son bulduğu anlamına gelmiyor. Aksine daha güçlü demokratik bir zeminde örgütlenerek, büyüyerek, mücadele edeceğiz. Bunların elindeki tırnak içerisinde o ‘beka’ ve ‘güvenlik’ sopalarını ellerinde alacağız. O zaman kimin samimi olup olmadığını göreceğiz. O zaman kimin çözümden yana olup olmadığını göreceğiz. O zaman kimin gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana kimin de bu mevcut politikalardan yana olduğunu hep birlikte göreceğiz. Sayın Öcalan bir görüşmesinde aynen şunları söylüyor: 'Dersim doğal toplumun son kalesiydi. Fakat Tertelle ile birlikte bu doğal kültür bitirilmek istendi.' İşte tam da Sayın Öcalan 12 metrekarelik hücresinde bu son doğal toplumun, bu son kalenin insanca, kardeşçe, eşitçe yaşamasının mücadelesini veriyor.
ABDULLAH ÖCALAN DAĞLARIN KAYBOLAN ANAHTARINI BULMAYA ÇALIŞIYOR
Dağların kaybolan anahtarını bulmaya çalışıyor Sayın Öcalan. Dağların kaybolan anahtarıyla barışın kapısını aralamaya çalışıyor. Onun için dağların kaybolan anahtarını bulmak için birlikte mücadele edeceğiz. O anahtarla bu antidemokratik uygulamaların, bu zor zulüm zemininin kapısını barışa, kardeşliğe, adil ve eşit yaşayacağımız bir Türkiye’ye yönlendirmek için hep birlikte mücadele edeceğiz. Merak etmeyin hiçbir iktidar bize durduğumuz yerde bir çözüm sunmaz. Bakın tartışmalar var, ama yüzlerce insan gözaltına alınıyor, 30 arkadaşımız tutuklandı. Bakın tartışmalar var heyet gidip geliyor, ama kayyımlar atanıyor. Bakın çözüm tartışmaları var ama işçilerin ekmeğiyle oynanıyor, sokak hayvanlarıyla uğraşıyorlar. O kendi kodlarıyla devam ediyorlar. Merak etmeyin o kilidi hep birlikte bulacağız. O kilidi bulmak için çok bedeller ödendi, çok canlar toprağa düştü, çok emek verdik, çok mahpus damlarında yattık. Tam da şimdi o anahtarı bulma, o kilidi açma zamanıdır. Bu konuda Dersim’e güveniyoruz. Dersim Türkiye’de Kürt barışının sağlanması için, adil ve eşit bir yaşamın sürmesi için, demokratik bir cumhuriyet olması için o anahtarı arayacak bulacak ve o kilidi açacaktır.
TOPLUMLA BULUŞMA KOŞULLARI OLUŞTURULSUN
Biz büyük barış diyoruz, çok önemli bir çağrı yapılacak diyoruz, ama hala Sayın Öcalan 12 metrekarelik bir hücrede. Allah aşkına bu kadar ciddi, bu kadar önemli bir konunun muhatabı 12 metrekarelik bir hücrede nasıl kendi rolünü oynayacak? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bir an önce o koşullarının, sağlık koşullarının, iletişim koşullarının, Türkiye toplumu ile buluşma koşullarının oluşturulması gerektiğini bir kez daha Dersim’den haykırıyoruz. Sayın Adalet Bakanı'nı, hükümeti barışın ciddiyetine uygun davranmaya davet ediyoruz. Bakın biz ciddi davranıyoruz. Emin olun gece gündüz demeden, sadece Kürdistan coğrafyasında değil Türkiye'nin dört bir yanında Çanakkale'den Antep’e, Tekirdağ’dan Hopa’ya Samsun’a kadar toplantılar ve buluşmalar yapıyoruz. Bugün Dersim’de olduğu gibi Türkiye emekçilerinin Türkiye halklarının rızasını almaya çalışıyoruz. Biz gecemizi gündüzümüze katıyoruz ama beyefendilerdeki rahatlığa bakar mısınız. Çağrı yapsın ama toplum onu görmesin. Tarihi bir çağrı yapsın ama toplumla yüz yüze gelmesin, kimse gitmesin gelmesin, görmesin. Bu ciddiyet değil. Sizi ciddiyete davet ediyorum. biz kadar ciddi olmayabilirsiniz, biz ömrünü ciddiyet için disiplin için halkı için adamış insanlar topluluğuyuz. Sizde evet bu ciddiyet olmayabilir. Yüzyıllık bir meselenin çözümü konusunda çağrı yapacak en önemli muhatabın, bütün örgütünün başmüzakereci dediği bir muhatabının bir an önce o hücreden çıkarılıp, sağlık ve iletişim koşullarının hazırlanması AKP hükümetinin boynunun borcudur. Bu sorumluluk onlar üzerindedir.
Kürt'ün masada olduğu bir yerde emin olun Alevi de vardır. Sayın Öcalan, Kürt sorununa sıkıştırılacak bir aktör değildir. Sayın Öcalan, Kürt sorununu da aşan, Türkiye’nin demokratikleşmesini Ortadoğu’nun demokratikleşmesini isteyen bir paradigmaya sahiptir. Sayın Öcalan, Kürt’tür, Alevidir, ezilendir, yoksuldur, katledilen kadındır, umudu çalınan gençliktir, yok edilmeye çalışılan doğadır. Sayın Öcalan’ın oturduğu masada Kürt olacak ve Alevi olmayacak, böyle bir şey olabilir mi? Bu konuda asla bir tereddüt olmasın. Bu konuda rahat olun orada bir masa varsa Kürt varsa Alevi de var emekçi de ezilende var. Orada bir masa varsa haksız yere cezaevini dolduran binlerce yoldaşımız da var ve böyle olacak.”