Kalkan: 15 Ağustos gerillası dimdik ayakta

“15 Ağustos 1984’de nasıl bir cesaret ve fedakarlıkla faşizmin üzerine yürüdüysek, şimdi fedailiği zirveleştirerek yürüyoruz” diyerek gelinen düzeyi aktaran Duran Kalkan, 40. yılda bütün 39 yıla bedel bir mücadelenin gelişebileceğine işaret etti.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “HPG ve YJA Star gerillası komuta ve savaşçısı 15 Ağustos atılım ve zafer ruhunu temsil ediyor, geliştirerek sürdürüyor. Zafer çizgisinde yürüyor. Fedailiği ileri düzeye getirdi, bütün saldırıları kırdı, bütün imha operasyonlarını boşa çıkardı. Kaç defa bu tür operasyonlar gündeme geldi; Bakur’da yaptılar, Başûr’da yaptılar. Yüzlerce, binlerce, on binlerce defa hepsini kırdı, yenilmezliğini ortaya koydu” dedi.

Ortaya çıkan “yeni Süleyman Soylular”ın da Hareket’i bitirecekleri yönünde aynı teraneyi sürdürmeye çalıştıklarına dikkat çeken Kalkan, “Saldıracaklar besbelli ki. Çatışma sürecek. Saldırı sürüyorsa ona karşı direniş de sürecek. Gelişerek sürecek, yayılarak sürecek. 40’ıncı yıl daha büyük bir mücadele yılı olacak. Bütün 39 yıla bedel bir mücadelede gelişebilir. 40’ıncı yıl, bakarsın büyük gelişmelere de sahne olur; askeri, siyasi gelişmelere. O konuda da hep umutlu olmak lazım. Umutla, inançla, gücü yettiği kadar herkesin mücadeleye katılması lazım” diye konuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın tecrit, 15 Ağustos Atılımı, Şengal direnişi, ekolojik mücadele ile ilgili Medya Haber Tv’de yayınlanan konuşması şöyle:

Öncelikle İmralı direnişini ve Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. İmralı'da tecrit sürüyor. O konuda herhangi bir gelişme yok. İmralı sisteminin kendisi tecrit zaten. Tecrit, işkence ve soykırım sistemi. Onu doğru anlamamız gerekli. Mevcut durumda bir değişiklik de beklememek lazım. Çünkü mevcut yöneticiler yalan söylediler. Kamuoyuna açıklama yaptılar. Adalet Bakanı olarak hatta Cumhurbaşkanı olarak hukuki bir sorun yok dediler. Ama şimdi hukuku işletmiyorlar. Hukuka hile yapıyorlar. Disiplin cezaları adı altındaki uygulamaların hepsi uydurmadır, hile yapmak üzeredir. Amaçlarını belirttik. Görüşmeyi engelliyorlar. Önder Apo'nun 25. yılda Avrupa hukuku işletilerek yeniden durumunun değerlendirilip özgür kalmasının, fiziki olarak özgür kalmasının önünü almak istiyorlar. O cezalarla, sözde disiplin cezalarıyla yapılmak istenen de bu. Bunların hepsi hukuki diyorlar. Bu hiledir, hukuka hile yapmaktır.

Orada sorumlu diğer güçler de sessizdir. Kör, sağır ve dilsizdirler. CPT, Avrupa Konseyi ve diğer güçler sessizdir.  İmralı sistemini oluşturan ve ondan sorumlu olan uluslararası kurumlar tam bir sessizlik içerisinde. Bu sessizlik de tabii ki bir anlaşmayı gösteriyor. AKP-MHP faşizminin İmralı'daki uygulamalarını bu kurumların da desteklediğini ortaya koyuyor. Bir destek var, ortak yönetiyorlar. Bu işin bir yanı.

İNSANLIK ÖNDER APO’NUN SESİNİ DUYMAK İSTİYOR

Diğer yandan Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için tecride karşı İmralı, işkence ve soykırım sistemine karşı mücadele her alanda gelişiyor. Son dönemlerde özellikle yurt dışında önemli eylemler oldu. 26 Temmuz'daki Brüksel'de yapılan basın açıklaması mesela. Sendikaların, aydınların ve belediyelerin ortak düzenledikleri Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için eylem çağrısı ve özgür bırakılması çağrısı önemliydi.

Daha sonra Kolombiya'da konferans oldu. Avrupa'daki gençliğin ve enternasyonalist dostlarının iki defa aktif eylemleri oldu; hem geçen hafta sonu hem de birkaç gün önce. İtalya'da konser oldu. İtalyan, İskoç sendikaların açıklamaları var. Yurt dışının her tarafında Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için çağrılar var, çalışmalar var. Biz daha önce diyorduk ki, insanlık Önder Apo'nun sesini duymak istiyor. Çok fazla dikkate alınmadı. Bütün bunlar açıkça gösteriyor ki, dünyanın dört bir yanındaki insanlığın, demokrat çevrelerin, aydınların, siyasetçilerin hatta felsefecilerin, kadınların, gençlerin, Önder Apo'nun düşüncelerine ihtiyaçları var. Bunu açıktan söylüyorlar. “Biz sesini duymak, yeni fikirlerini öğrenmek istiyoruz” diyorlar. Çünkü Önder Apo'nun fikirleri başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere bütün sorunların çözümüne gerçekten açıklık getiriyor. Demokratik ulus çizgisi, demokratik konfederalizm sistemi, aslında demokratik öz yönetime dayalı olarak geliştirilmesi öngörülen bu sistemler; iktidar ve devlet sistemi, esas olarak da kapitalist modernitenin ulus devletinin ortaya çıkardığı sorunların hepsine çözüm üretme gücüne sahip. Önder Apo'nun geliştirdiği paradigma çözüm paradigmasıdır. Toplumsal sorunları çözme paradigmasıdır Toplumu eğitme ve örgütleme, örgütlü toplumu ortaya çıkartma paradigmasıdır. Şimdi bunlar temelinde bir çağrı var. Herkes görüyor demek ki ve öyle bizim sözlerimiz öyle boş, rast gele sözler değildi. Gerçekten de pratikte ortaya çıkıyor. Pratikte de kanıtlandı.

Kurdistan'ın her tarafında zaten belli eylemlilikler var. Bu yönlü Rojava halkımız sürekli ayaktadır, duyarlıdır. Zaman zaman büyük kitlesel eylemler ortaya koyuyorlar. Bakur’da çeşitli etkinlikler bu yönlü yapılıyor. Başûr’da bazen oluyor. Rojhilat bir dönem serhildana kalktı, şimdi baskılar nedeniyle biraz zayıflamış durumda. Ama Kürt halkının tutumunun yüzde 90 oranında ne olduğunun bilinmeyen bir yanı yok.

Bu bakımdan şu ortaya çıkıyor. Büyük bir tutum var. Kurdistan'ın dört parçasında ve yurt dışında Kürtlerin, kadınların, gençlerin, aydın ve sanatçıların, siyasetçilerin, dünyanın dört bir yanında birliği var. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı çıkıyorlar. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü istiyorlar. Bu temelde Kürt sorunun çözümünü, Kürtlere özgürlük ve demokrasi haklarının verilmesini, buna ek olarak da demokratik bir Ortadoğu'yu, insanlığın daha özgür olmasını, her alanda kadın özgürlük devriminin daha da gelişmesini, kadın özgürlüğü temelinde özgür yaşamın daha da her yere yayılmasını talep ediyorlar. Bu etkiyi görüyorlar.

HER ŞEY KÜRT SORUNUNDA, KÜRT SORUNU DA İMRALI REJİMİNDE KİLİTLENMİŞ

Her şey gelmiş Kürt sorununda kilitlenmiş. Birinci Dünya Savaşı, bu sistemi ortaya çıkardı. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yapılan anlaşmalar; Mondros Mütarekesi, Sevr uygulanamadı. Sonuç anlaşması Lozan’dı. Bir de 1926 İngiltere Ankara Anlaşması'yla TC-Irak sınırını çizdi. Şu açık; mevcut TC'nin kuruluşu Kürt soykırımı temelinde, Kürt düşmanlığı temelindedir.  Bu durum her tarafa etki yapıyor. Ortadoğu'nun demokratikleşmesini engelliyor, insanlığı faşist terörle tehdit ediyor. Biz şunu söyledik, iddia da ediyoruz. Böyle bir cumhuriyetin kuruluşu ya da Kürt düşmanlığı temelinde soykırımı kabul edecek şekilde Lozan Antlaşması olmasaydı belki Hitler, Mussolini olmazdı, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı yaşanmazdı, insanlık bu kadar katliamdan geçmezdi. Durum bu kadar önemlidir. Yani her şey gelmiş aslında Kürt sorununda kilitlenmiş. Kürt sorunu da tabii ki İmralı'daki soykırım rejiminde kilitlenmiş. Çünkü Kürt halkının iradesi İmralı’dadır. Önder Apo’dur. Kürt sorununun çözüm gücü Önder Apo’dur. Biz bunu her zaman söyledik.

29 aydır hiç haber alınamıyor. O halde ne yapmalıyız? Gerçekleri haykırmaya devam etmeliyiz. Değerlendirmelerimizi, çözümlemelerimizi geliştirmeliyiz. Mücadeleyi daha da büyütmeli, her alana yaymalıyız. Mücadeleden çekilmemek lazım, durmamak gerekli. Avrupa'daki gençler; Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü sağlanmadan durmayacağız, oturmayacak, uyumayacağız, dedi. Doğru tutum budur. Aslında şimdiye kadar da böyle olmalıydı. Ama bundan sonra daha çok böyle olmalı. Başka yaşamın neyi var ki? Var olana yaşam mı denebilir? Ancak bu temelde yaşamın önü açılabilir. Özgür yaşamın demokratik ilkeler ölçüleriyle bir demokratik yönetim ortaya çıkabilir. Başka türlü çıkmayacağı çok açık. Bu da gösteriyor ki, İmralı'daki  bu mutlak iletişimsizlik, soykırım rejiminin var olması Türkiye'de faşist diktatörlüğü getirdiği gibi Ortadoğu'da da demokratikleşmeyi engelliyor. Bütün insanlığı bu faşist çetelerin tehdidi altında tutuyor. Bir de insanlık tabii ki Önderlikten öğrenmek istiyor, onu duyamıyorlar. Bunu ancak mücadeleyle sağlayabiliriz. Ben yürütülen mücadeleleri, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için yapılan çağrıların hepsini anlamlı buluyorum, selamlıyorum. Partimiz adına tüm halkımızı, kadınları, gençleri, dostlarımızı, herkesi de bulunduğu her yerde bu kutsal mücadeleye, temel demokrasi mücadelesine daha çok katılmaya, yeni yaratıcı yöntemlerle mücadeleyi büyütmeye çağırıyorum.

KDP DAİŞ’LE ANLAŞTIĞI İÇİN ŞENGAL’DEN KAÇTI

Şengal’deki Êzidî Kürt toplumu 9 yıl boyunca çok ciddi değişimler yaşadı özgürlük ve demokrasi çizgisinde. Başlangıçta da zaten soykırım saldırılarına karşı durmaları vardı. Soykırımcı DAİŞ çetelerinin önü kesildikten, HPG gerillaları, YPG ve YPJ’nin desteğiyle saldırgan soykırımcılar yenilgiye uğratıldıktan sonra Şengal toplumunda, kadınlarında gençlerinde büyük bir bilinçlenme, örgütlenme, direnişçi tutum gelişti. Ben bu direnişi selamlıyorum. Bu kutsal mücadelenin bütün kahraman şehitlerini Mam Zeki yoldaş şahsında saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Onlar gerçekten özgürlüğün şehidi oldular, demokrasinin şehidi oldular, insanlığın şehidi oldular, dayanışmanın şehidi oldular. Her zaman da böyle kalacaklar.

9 yıl tamamlandı, onuncu yılına girildi. Bu soykırımcı saldırının ve ona karşı direnişin 9'uncu yıl dönümünde etkinlikler önemliydi. Êzidî Kürt toplumu net tutum koydu açıklamalarıyla ve yürüyüşüyle, eylemiyle. Kurumları, demokratik kurumları net tutum koydular. Bunlar da oldukça önemli ve anlamlıydı. Bırakalım geri adım atmayı, bu özgürleşme ve demokratikleşme mücadelesini sonuna kadar sürdüreceklerini ifade ettiler.

Bu temelde Bağdat’ta da bir konferans oldu. Sadece Êzidî Kürtler de değil, diğer halk toplulukları da, Irak'ta azınlık diye görülen halk topluluklarının da katılımıyla gerçekleşti. O konferans da önemliydi, önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Yıl dönümü vesilesiyle net kararlar aldı, taleplerini duyurdu. Êzidî Kürt toplumunun da, Irak'taki diğer azınlık görülen toplumların da taleplerini net ortaya koydu. Öz yönetime dayalı demokratikleşme gelişsin, aslında Irak Anayasası bütün ayrıntılarıyla uygulansın, uygulansın istiyorlar. Bazı yerlere uyguluyorlar, bazı yerlere uygulamıyorlar, bu da sorun yaratıyor. Aslında Irak yönetiminin bu durumu değerlendireceğini düşünüyoruz biz. Öyle olması gerekli.

İhanete karşı tavır aldılar, bu da önemli tabii. KDP'nin yargılanmasını istediler. Önemli bir taleptir. Gerçekten de DAİŞ’in önünde Êzidî Kürtleri soykırıma bırakarak kaçışın yargılanması şart. Bu olmadan soykırımcılık suçu mahkum edilemez, giderilemez. Niye kaçtı? DAİŞ’le anlaşmıştı, o yüzden kaçtı. Daha önce de söyledik, 2014'ün Mayıs’ı ya da Nisan’ıydı. Suriye’ye komşu bir ülkenin başkentinde bir toplantı yapıldığı ifade ediliyor. DAİŞ saldırılarına karar veren ve başlatan bir toplantı. Bu toplantıda Mesut Barzani’nin de bulunduğu söyleniyor. Aslında bir söylenti gibi de değil, kesindir. Orada anlaşıyorlar DAİŞ’le. Bize yansıyan ne oldu? Mayıs ortasında Bakur Konferansı yapıyorduk. Dış ilişkiler üzerinden bilgiler geldi. Bir güç çıkmış, saldıracak. Irak'ı ve Suriye'yi üçe bölecek. Zaten 12 Haziran'da saldırdı DAİŞ Musul'a. Ağustos’ta da Şengal’e saldırdı. Sadece Şengal’e de değil Maxmur’a da saldırdı. Kerkûk'e saldırdı, arkasından Rojava'ya saldırdı. Kürtlere saldırı oldu. Şöyle dendi. Aslında o toplantıda anlaşma olmuş DAİŞ ile KDP arasında ve KDP bazı yerleri DAİŞ'e vermeyi kabul etmiş, sonra da ayak sürmüş, vermek istememiş. DAİŞ de onun üzerine tepki gösterip baskısını oluşturmak üzere saldırmış, dediler. KDP dikkat edilirse hiçbir şey göstermez. KDP hiçbir yerde savaşmadı. İnsanları aldatabilmek için, bazı destekleri alabilmek için sadece bazı yerlerde savaşıyor gibi göründü. 

DAİŞ'e karşı mücadeleye destek veriyordu Kürtler. En çok bu mücadeleyi Kürtler yürütüyorlardı. Kürtlere destek vermek isteyenler Kürt yönetimi diye KDP'yi gördüler. Bunları sağlayabilmek için sahte bir biçimde DAİŞ karşıtlığı yaptı. Bunun anlaşılması lazım. Bu temelde yargılama talebi, bunun böyle bir konferansla ortaya çıkması, Şengal toplumundan gelmesi önemli.

KJK’NİN KAMPANYASI KADINLARI CESARETLENDİRDİ

KJK’nin de bir kampanyası oldu 3-15 Ağustos arasında. Egemen erkek saldırılarına karşı Şengal ve Afgan kadınlarını destekleme, onlara yardımcı olma hedefiyle gerçekleştirildi. Bu Şengal'de de bir hareketlenmeye yol açtı. Kadınları daha çok cesaretlendirdi. Zaten bu değişimin öncüsü Şengal'de de kadınlar. Dolayısıyla onları etkili hale getirdi. Kampanya sürüyor. Birkaç gün sonra; 7'sinde Reqa'da forum yapacaklarını belirtiyorlar. Programları var. Afganistan da önemli, Şengal de önemli. Aslında bunlar uç noktalar kadın üzerindeki hegemon erkek saldırıları için. Ama her yerde var aslında. Buradakiler daha kaba, bazı yerlerde daha inceltilmiş bir biçimde kılıfına uydurularak yapılıyor. Aldatma ile, kandırma ile bu şeyler yapılmak isteniyor. Bunlara karşı her alanda bir kadın özgürlük mücadelesi var. Zaten bugün 5000 yıllık iktidar ve devlet sisteminin her türlü baskı ve sömürüsüne karşı kurtuluşu temsil eden, özgür yaşamın temellerini ortaya çıkartan kadın özgürlük ideolojisi, kadın özgürlük mücadelesi, kadın özgürlük devrimi. Bunu Önder Apo çok geniş bir değerlendirmeye, çözümlemeye tabi tuttu. En başta Kurdistan'daki gelişmeler de Kürt sorununun çözümü için yürütülen mücadelenin, Kürt özgürlük devriminin yenilmezliğinin ortaya çıkmasında da temel etken kadın özgürlük mücadelesi, kadın devriminin katılması, mücadelede kadın öncülüğünün her düzeyde yaratılmış olmasıdır. Bunlar da önemli.

DAİŞ’İNKİ ‘SOYKIRIM’ DA, AKP-MHP İLE KDP’NİN SALDIRILARI NEDİR?

Bazı devletler Şengal’de DAİŞ saldırısını soykırım ilan etti. 3 Ağustos vesilesiyle İngiltere de karar aldı. Almanya almıştı. Önce Amerika'nın aldığı söylendi. 13 devlet deniliyor. Bazıları 16 devlet. Soykırım diyenler ne yapıyor, biraz da ona bakmak lazım aslında. Madem ki soykırımdı DAİŞ'in saldırısı, Êzidîleri katlediyordu. Ondan sonra da bu saldırıları AKP-MHP ile KDP yürütüyor. Durmadan saldırıyor. Şimdi DAİŞ'in saldırısı soykırım ise acaba AKP-MHP'nin, KDP'nin saldırıları nedir? Bunlar da soykırım değil mi? Diğer yandan soykırım diyenler peki buna karşı Şengal toplumunun demokratik öz yönetiminin gelişmesini, özerkliğin sağlanmasını, güvenlik sisteminin oluşmasını destekliyorlar mı? Bunları vermeden soykırımı kabul ediyoruz demek bir şeyi ifade etmiyor. Belki de aldatma olabilir. Êzidî toplumumuz bence duyarlı olsun. Çünkü Almanya başta onu yapıyor. Durmadan Kurdistan'dan Avrupa'ya taşımaya çalışıyorlar. Êzidî toplumunun bilincini, örgütlülüğünü, öz yönetimini desteklemek yerine toplumu daha çok dağıtmak, dünyanın dört bir yanına darmadağın edip toplum olmaktan çıkarmakla uğraşıyorlar. Bu tür oyunlar var. Bunlara karşı duyarlı olmalı Êzidî Kürt toplumumuz. Kendi bilincini, örgütlülüğünü daha çok geliştirmeli, kendi öz gücüne güvenmeli. Bir de müttefiklerini doğru seçmeli tabii. Halkların özgür demokratik yaşamına güvenmeli, onlarla dostluk ilişkisi, ittifakı geliştirmeli. Öz gücü ve halklarla ittifakı aslında Êzidî Kürt toplumunu soykırımdan koruyacak, kurtaracak, soykırım tehlikelerine karşı önleyecek temel tutumdur. Başka yerde görmemek lazım. Onun için de eğitim ve örgütlenme, eğitim çalışması, bilinçlenme tam yediden yetmişe örgütlü bir toplum, öz savunmalı bir toplum olmak çok çok gerekli. Bunun için bilinç, örgütlenme her düzeyde olmalı. Ben başarılar diliyorum Êzidî Kürt toplumumuza.

VİETNAMLILAR ÜÇ DEVLETE KARŞI SAVAŞTI, KÜRTLER İSE BÜTÜN NATO’YA

Ben öncelikle. Kürt halkının, Önder Apo ve PKK öncülüğünde 39 yıl kesintisiz olarak sürdürdüğü kahramanca direnişi selamlıyorum. Gerçekten de bu direniş her zaman selamlamayı hak ediyor. Aslında böyle bir direniş başlatılmalı mı, tartışmalarının yapıldığı zaman Vietnam halkının mücadelesi çok gündemdeydi. Herkesi etkiliyordu. Şöyle deniliyordu; 15 yıldır kesintisiz savaşmış, Japonlara, Fransızlara, Amerika'ya karşı savaşmış. Bu ne biçim halk ki büyük böyle bir direnme gücünü gösterebilmiş? Kürtler 39 yıldır kesintisiz direniyorlar. Gerilla savaşı temelinde faşist soykırımcı rejime ağır darbeler vurdular. Bu savaş TC'nin faşist soykırımcı sömürgeciliğine karşı oluyor, tek devlete karşı bu savaş sürüyor denmemeli. Vietnamlılar Japon, Fransız, Amerika'ya karşı savaşmışlar. Kürtler bütün NATO'ya karşı savaşıyorlar. Çünkü 1985'ten bu yana savaşı NATO yürütüyor. Geçen ay da PKK'ye karşı, Kürtlere karşı savaşı koordine etmek üzere bir komutanlık oluşturdular. Aslında fiilen vardı. 38 yıldır sürüyordu bu. Şimdi bunu resmi hale getirdiler. Kürtler dünya gericiliğine karşı direniyor. Kürtler faşist, soykırımcı, sömürgeci zihniyet ve siyasete karşı direniyor. Bu direniş her zaman selamlanmayı hak ediyor. Öncelikle bunu selamlamak istiyorum. Yani 15 Ağustos'un 39’uncu yıl dönümünde başta Önderlik olmak üzere tüm partili yoldaşların, yurtsever halkımızın, dostlarımızın 15 Ağustos Diriliş ve Gerilla Bayramlarını kutluyorum. Özellikle HPG- YJA Star güçlerinin, bütün gerilla güçlerimizin, özgürlük için savaşan herkesin bu bayramını kutluyorum. Egîd ve Zîlan yoldaşlar şahsında 15 Ağustos Kahramanlık Atılımı’nın bütün kahraman şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.

39 YILLIK MÜCADELEDE ŞEHİTLERİMİZİN SAYISI 50 BİNE DAYANDI

Şehitlerimizin sayısı 50 bine dayandı. Bu 39 yıllık mücadele öyle kendiliğinden olmadı. Bedel istedi Kürtler verdi bu bedeli. Cesaret ve fedakarlık istedi; Kürt toplumu, başta Kürt kadınları ve gençleri olmak üzere hepsi bu cesaret ve fedakarlığı gösterdi. Her türlü dış güçten bir de Kürt işbirlikçiliğinden, ihanetinden destek alan faşist soykırımcı saldırıya karşı gerçekten de kahramanca direndiler. Önder Apo'yu dinlediler, anladılar, gerillaya güvendiler, umut bağladılar ve destek verdiler, gerillayı desteklediler. İşte böyle bir Kürt miladı ortaya çıktı. Aslında Kürt tarihinin bir miladı 15 Ağustos. Apocu çizgiyi harekete geçirdi.

1982 Büyük Zindan Direnişi kararlılığını örgüte ve eyleme dönüştürdü. Ama pratik kazanımlar, gelişmeler esas olarak 15 Ağustos katılımıyla ve gerilla savaşıyla oldu. Şimdi 39 yıllık Kurdistan'daki bütün özgürlükçü demokratik gelişmenin altında gerilla direnişi var. 15 Ağustos atılımı var.  Bu atılım temelinde yürütülen büyük mücadele var.

15 Ağustos atılımı neydi, tarihsel olarak ne anlam ifade etti, ne tür sonuçlar yarattı diye soranlar, anlamaya çalışanlar varsa bence şöyle bir mukayese yaparak sonuca gidebilirler.

15 AĞUSTOS ATILIMI OLMASAYDI NE OLURDU?

Farz edelim ki 15 Ağustos 1984 atılımı olmasaydı ne olurdu? Kurdistan'da ne olurdu, Türkiye'de ne olurdu, dünyada ne olurdu? Bunu görmek lazım. Demin belirttik; Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürt düşmanı siyaseti Ankara'da kabul ettiği için bu dünya faşizmle yüz yüze geldi. Şimdi de bu faşist rejime karşı böyle bir kahramanlık mücadelesi olmasaydı Avrupa'da neler gelişirdi, ırkçılık nereye giderdi, faşizm neler yapardı, dünya nasıl olurdu, belli bile değil. Sadece Kürtler açısından görmemek lazım. Türkiye bir yalan ülkesiydi. Çok iyi biliyoruz. “Herkes Türk’tür. Burada bütün sınırlar içerisindeki insanlar, Türk vatandaşı olan herkes Türk’tür. Kürt yoktur. Kürtler bir Türk boyudur, Kürt kavramı karda yürürken kart kurt ses çıkarmış, insanların ses çıkartanlara da Kürt demiş” diyorlardı. Böyle çok uyduruk, çok alçakça düşünceleri öne sürdüler, propoganda yaptılar, kitaplar yazdılar. Onlarca, yüzlerce... O saçı ağarmış, dökülmüş, kendini profesör, ordinaryus profesör, şu bu sayan, sanatçı gören bir sürü uyduruk insan... Türkiye insanına büyük bir yalan dayatılmıştı. Aydınlatıcı15 Ağustos mücadelesi oldu, Önder Apo'nun düşünceleri oldu, gerillanın savaşı oldu. Gerillayı böyle anlamak lazım. “O da savaş” diyerek, “biz her türlü savaşa karşıyız” biçimindeki uyduruk laflardan uzak durmak lazım. Ne demek her türlü savaşa karşısın sen? Sömürgeci savaş var, soykırımcı savaş var, haksız savaş var. Bunlara karşı da direniş var. Peki o zaman bakın DAİŞ'in Şengal'e saldırısına. Bu savaş soykırıma karşı direniş savaşıydı. Hem de bu gerilla savaştı. Karşı çık, bakalım ona ne olacak? O zaman sende insanlık diye bir şey kalır mı? Onun için herkes biraz şapkasını önüne koymalı, doğru düşünmeli, doğru anlamalı. Gerçekten de Kurdistan gericiliğin kalesiydi. 39 yıl önce 12 Eylül faşist askeri rejimi her tarafa saldırıyordu ve “artık bir daha dirilmemecesine yok edeceğiz” diyordu. “Zaten yok etmiştik de bazıları mezardan diriliyor, daha başlarını çıkarmadan postallarımızla da ezelim” diyorlardı. Böyle bir gericilik kalesi, şimdi özgürlük diyarı haline geldi. Özgürlük mekanı oldu, demokrasi mekanı oldu. Dünya özgürlük ve demokrasi mücadelesinin kalesi durumunda.

15 AĞUSTOS DİRENİŞÇİLİĞİ YAŞIYOR

Herkes buraya akmak istiyor. Bu mücadeleden ilham alıyor. Halkın mücadelesinden, kadının mücadelesinden, Kürt gençliğinin mücadelesinden. Bu büyük mücadeleyi  Önder Apo gibi bir önderlik yarattı. Bütün ezilenler için kurtuluş yolunu gösteren bir önderlik oldu. Ezilenlerin özgürlük mücadelelerinin yanlış araçlar nedeniyle başarılı olmaması ya da başarıldığı zaman bile uzun süreli olamamasını ortadan kaldırdı. Paradigma değişimini ise şimdi herkese hitap ediyor. Herkes aradığını Önder Apo'nun felsefesinde buluyor, paradigmasında buluyor, düşüncesinde buluyor. Onun için sesini duymak istiyorlar. Dünyanın dört bir yanında Önder Apo'nun düşüncelerini tartışıyorlar. TC devleti, faşist soykırımcılar İmralı duvarlarını kapatarak Önder Apo'yu etkisiz kıldıklarını sanıyorlar. Kolombiya'da tartışılıyor Önder Apo. Latin Amerika dadır, Afrika’dadır, Asya’dadır, Avrupa’dadır, her yerdedir. Bunu başardı, İmralı duvarlarını parçaladı. Bu 15 Ağustos gücüyle, mücadelenin gücüyle oldu. Üzerinde her türlü soykırım uygulanabileceği sanılan Kürt toplumu, gençleri, kadınları, Türk-Kürt emekçileri büyük bir bilinç, örgüt ve irade gücü haline geldiler. Öyle ki kimse Kürt’e eskisi gibi bakamaz. Herkes şimdi söylüyor Kürtler eski Kürtler değildir. Çok güzel ama bu nasıl değişti, kim değiştirdi? Eski neydi? Yeni ne oldu? Birçoğu değişeni görmüyor, değişimi incelemiyor. Ne değişmiş, ne kazanılmış görmüyor. Hatta bunlara karşı çıkıyor. Ondan sonra ortaya çıkartılmış olan kazanıma ise sahip çıkmaya çalışıyor. Bu hırsızlıktır. Halk mücadelesini sürdürüyor. 15 Ağustos çizgisi yaşıyor. 15 Ağustos direnişçiliği yaşıyor, gerilla yaşıyor. Dolayısıyla hırsızlığa fırsat vermez.

Gerilla direnişi, Medya Savunma Alanları, Zap, Avaşîn, Metîna, Xakurkê başta olmak üzere Kurdistan'ın her alanında sürüyor. 15 Ağustos gerillası dimdik ayakta. 15 Ağustos 1984’de nasıl bir cesaret ve fedakarlıkla faşizmin soykırımcılığın üzerine yürüdüysek, şimdi o cesaret ve fedakarlığı, fedailiği zirveleştirerek yürüyoruz. Bu düzeydedir. Bazıları bu gerillayı yok edeceklerini söylüyorlar. Bir Süleyman Soylu vardı; ayda bir takvim veriyordu, şimdi esamesi okunmaz hale geldi. Ama Kürt gerillası dimdik ayakta, her tarafta savaşıyor. Kürt halkı dimdik ayakta. Gençleri, kadınları mücadele ediyor, dünyanın dört bir yanını etkiliyorlar. Kürtler kendi mücadelelerini sürdürüyorlar ama yok edeceğini iddia eden, düşünen, söyleyenler yok olup gittiler. Ne kadar yönetici bu iddiada bulundu da gitti, ne kadar generalin apoletleri söküldü. Niye Türkiye'de bir tane böyle bu durumu gören insan çıkmıyor da bunları araştırmıyor? Kaç hükümet gitti? Bunu görmek lazım.

Bugün Zap, Avaşîn, Metîna merkezli olmak üzere her alanda direniş var. 15 Ağustos ruhu, çizgisi, onun yarattığı gerilla mücadelesi sürdürüyor. Sadece bu merkezlerde değil Mardin'den Amed’e, Botan’dan Serhad’a kadar, Garzan’a kadar her yerde savaş var. Neredeyse insanları evinden çıkmaz duruma getirdi Tayyip Erdoğan'ın yeni kurduğu faşist hükümet. Süleyman Soylu bitirmişti. Aslında bu ne perhiz ne lahana turşusu. Onlar nasıl yalancı, aldatıcı sözlerdi? Madem öyleydi, şimdi nerede?

Gerilla her alanda direniyor. Evet, bazı teknik gelişmelerle, dış güçlerin desteğiyle, yine Kürt işbirlikçi ihanetinin, KDP'nin desteğiyle ki onlar buna her türlü desteği veriyorlar. Bakur’un dağlık alanlarında 90'lı yılların yaygınlığında bir gerilla hareketi sürmüyor. Tarzı öyle değil. Açıkta değil, büyük birlikler halinde değil. Değiştirdi. Düşman o tür engeller çıkartınca onu boşa çıkartacak tarzlar geliştirdi, küçülttü, kendisini yeraltına koydu. Dağda olmuyorsa şehirlere taştı. Kurdistan'ın diğer parçalarına taştı. Şimdi daha çok alanlara yayılmış durumda. Potansiyeli eskiye göre daha güçlü. Sayısı eskiye göre çok iyi. Mücadelesinin etkisi daha fazla. Bunların hepsini görmemiz gerekli. Böyle bir savaş var, gerilla var.

ÖYLE KOLAY DEĞİL BU SAVAŞ

Temmuz ayı bilançosunu da açıkladı Merkez Karargah Komutanlığımız. Biraz anlamak isteyenler hiç olmazsa bilançolarına baksınlar. Böyle rakamlarla uğraşmak, savaşta şu kadar şeyi yaptık demek demokratik, özgür insan için çok uygun değil aslında ama anlamayanlara mecbur kalıyorsun. Bilançoyu gösteriyorsun. Bir ayda 130 eylem yapmış gerilla. Her gün neredeyse beş eylem ediyor. 70-80 işgalci öldürüldü diyor tespit edebildikleri. Çok değil, iki tane öldürülmüşse bile bu bir savaştır. Sayıyla ölçülmeli bu. 7 şehit verilmiş. Demek ki öyle kolay olmuyor bu savaş. Buna karşılık 6 sefer taktik nükleer bomba kullanılmış. Bilmem kaç sefer kimyasal silah, yasaklı silahlar kullanılmış. bin saldırı yapılmış uçakla, tankla, topla. Bunlar karşısında direnen bir gerilla var. Eskiden dedik ya kök söktürüyor, bazıları ne anlama geliyor dediler. Gerçekten o durumda şimdi. Kilitlenmiş durumda. Yeniden bazı yerleri işgal etmeye kalktı. Adım attıkça darbeyi yiyor. Bunu Merkez Karargah Komutanlığımız da açıkladı. Onlar gerçeklerin açıklanmasıydı. Onlar olduktan sonra gerçekten de daha fazla söz söylemeye gerek yok. Ama işte dinlemeyenler var, anlamayanlar var. Onun için tekrarlamak gerekiyor tekrar tekrar bu gerçekleri. İfade etmek durumunda kalıyoruz.

HPG VE YJA STAR GERİLLASI YENİLMEZLİĞİNİ ORTAYA KOYDU

Sonuç olarak HPG ve YJA Star gerillası komuta ve savaşçısı 15 Ağustos atılım ve zafer ruhunu temsil ediyor, geliştirerek sürdürüyor. Zafer çizgisinde yürüyor. Fedailiği ileri düzeye getirdi, bütün saldırıları kırdı, bütün imha operasyonlarını boşa çıkardı. Kaç defa bu tür operasyonlar gündeme geldi. Bakur’da yaptılar, Başûr’da yaptılar. Yüzlerce, binlerce, on binlerce defa. Hepsini kırdı, yenilmezliğini ortaya koydu.

Herkes kabul etmeli ki, 15 Ağustos Atılımı’nı yapan 200-250 gerillayı imha edemeyenler, şimdi 39 yıl sonra, yani bu kadar gelişmiş, her tarafa yayılmış gerillayı hala imha edeceklerini söylerlerse çok gerçekçi olmuyor. Bu söylediklerinde inandırıcı olmuyorlar. Gerçek durum bu. Bu temelde bütün alanlardaki gerilla direnişimizi selamlıyorum. HPG ve YJA Star’ın bütün komuta ve savaşçılarının 15 Ağustos bayramlarını bir daha kutluyorum. İnsanlığı etkileyen, dünyaya yayılan bir özgürlük ve demokratik gelişimin en zor görevini yürütüyorlar, temelini yürütüyorlar. Kuşkusuz şehadet temelinde temsil ediyorlar. İşte bugün şehadetler ilan edildi. Rojhat, Rojda ve Şoreş yoldaşlar. Bu yoldaşları ve onların şahsında, AKP-MHP faşist soykırımcı saldırılarına karşı Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da, Xakurkê’de, Garzan’da, Licê'de, Bagok’ta, savaşan ve kahramanca şehit düşen tüm yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.

40'ıncı yıl için ne denebilir? 40 rakamı toplum ahlakımızda önemli bir rakam. Önemli bir zaman kesitidir. 40’ıncı yıl insan yaşamı için de olgunlaşmayı ifade ediyor, bilinç ve güç kazanmayı ifade ediyor. 40’ıncı yıla böyle bir güçle, bilinçle giriyor partimiz, Kürt halkı, gerilla güçlerimiz, kadın ve gençlik hareketlerimiz. Ne olur denilirse de bunu aslında biz belirlemiyoruz. Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın faşist soykırımcı yönetimi belirliyor. Saldırıyor, saldırılarını artırıyor, artırmaya çalışıyor. Süleyman Soylu gitti ama yeni Süleyman Soylular çıkmış ortaya. Aynı iddiayı, aynı teraneyi sürdürmeye çalışıyorlar. Saldıracaklar besbelli ki. Çatışma sürecek. Saldırı sürüyorsa ona karşı direniş de sürecek. Gelişerek sürecek, yayılarak sürecek. 40’ıncı yıl daha büyük bir mücadele yılı olacak. Bütün 39 yıla bedel bir mücadelede gelişebilir. 40’ıncı yıl, bakarsın büyük gelişmelere de sahne olur; askeri, siyasi gelişmelere. O konuda da hep umutlu olmak lazım. Umutla, inançla, gücü yettiği kadar herkesin mücadeleye katılması lazım. Bunlar temelinde özgürlük ve demokrasi için mücadele eden herkese başarılar diliyorum.

SAVAŞ KARŞITLIĞI YOKTUR TÜRKİYE’DE

Doğaya yönelik saldırılar konusunda özellikle Türkiye'nin kadınları, gençleri, aydınları, siyasetçileri, sosyalistleri, devrimcileri için şunu ifade etmek isterim. Türk devleti bir savaş icerisinde. AKP-MHP faşizmi Kurdistan'da savaşıyor, Kuzey Kurdistan'da savaşıyor, Başûrê Kurdistan’ı işgal etmek için saldırılar yürütüyor, Rojava Kurdistan’ını işgal etmek için saldırı yürütüyor. İşte dün yine DAİŞ’i yenen YPG savaşçıları şehit düştü. DAİŞ’i korumaya çalıştığı açık. Bu temelde bir savaş yürütüyor. Herkes görsün bunu.

Savaşın olduğu yerde başka yaşam olur mu? Mesela hükümet-devlet bu savaşa böyle sahip çıkıyor, savaş için herşeyi yapıyor. Tayyip Erdoğan, savaş sanayisini geliştirdik diye her yerde övünüyor, her yerden de destek istiyor. İsveç'in NATO'ya girişini bile silah alma pazarlığına dönüştürdü. Silah satıyor. “Bir merminin fiyatı nedir biliyor musunuz” diye toplumu tehdit ediyor. Hükümetten ders çıkarsınlar. Hükumet, ben bunu yapıyorum, diyor. Kabul etsinler. Savaş karşıtlığı yoktur Türkiye'de. Barış talebi yok. Türkiye’de sömürgeci soykırımcı savaşa karşı çıkan, “kardeşim” denen Kürt’e silah sıkmasın, diyen yok. Çok az. Halbuki çok fazla olmalıydı. Bu kadar savaştan sonra 40’ıncı yılına giren bir savaştan sonra çok fazla olmalıydı. Her şeyin temelinde bu savaş var. Bunu herkes görebilmeli idi. Yoksa kardeşlik nasıl olacak? Yoksa AKP, MHP faşizminden nasıl kurtulunacak? Yoksa Türkiye'deki ekonomik kriz, bunalım, bilmem baskı, terör nasıl önlenecek? Asla önlenemez.

Aydınlara da bakıyoruz. Kurdistan'daki savaştan kopuk Türkiye analizi yapıyorlar. Ekonomik kriz analizi, bilmem sosyal analiz, hükümet analizi... Bu kadar da gerçeklere gözünü kapatma olmaz. Mesela CHP bundan dolayı kazanamadı seçimi. AKP'ye koltuk değneği olmaktan çıkamadı. Çünkü savaşa karşı çıkamadı. Çünkü barışı, demokrasiyi, Kürt sorunun çözümünü, Kürtlerin haklarını, Kürtlerle kardeşleşmeyi ön göremedi, savunamadı, açık söyleyemedi. AKP-MHP’den hiçbir farkı kalmadı. Bunu herkes görmeli.

ORMAN KATLİAMI SAVAŞIN BİR BİÇİMİ

Şimdi mesela doğayı yakıyorlar. Ne için söylüyorum? Kurdistan'da ormanlar yanıyor, diyorlar. Rojbaş! Yeni yanmıyor, yıllardır yanıyor. Yıllardır kesiyorlar Botan’ın,  Garzan’ın, Dersim'in bütün ormanlıklarını. Alçakça kesiyorlar. Orman katliamı yapıyorlar. Ulaşamadıklarını yakıyorlar. Yıllardır yakıyorlar. Ya bu nedir? Niçin? Savaş için… Savaşın bir biçimi.

Şimdi Akbelen’de orman kesiyorlar. Bugün haberlerde veriyordu; diyorlardı ki, bir haftada doksan futbol sahası büyüklüğünde yer ormansızlaştırıldı. Dümdüz kesildi. Peki niçin? İşte rant için şöyle bir teori uydurmuşlar. Kurdistan'daki orman kesimi yakma savaş nedeniyle, Türkiye'deki ise rant nedeniyle. Evet rant. Ama bu rant nereye gidiyor? Nerede kullanılıyor? Bazı soyguncular palazlanıyorlar, fakat o oradan kazanılan para nerede kullanılıyor? Kürt savaşında kullanılıyor. Kürtlere karşı mermi olarak kullanılıyor. Bunu görmek çok zor mudur? Görüp de kabul etmek gerçekten mi çok zor? Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum. Görüntülere aldanmamalı Türkiye toplumu, sosyalistleri, aydınları, kadın ve gençleri. Sonuca bakmalılar. Sonucu ortaya çıkaran nedene baksınlar.

Esas neden savaştır. Bu savaşın temeli de, Kürt’ü yok sayan, yok etmek isteyen zihniyet ve siyaset. Kürt düşmanı, Kürt karşıtı zihniyet ve siyaset. Bu çok açık değil mi? Dünyanın gözü önünde Kürt soykırımı uygulanıyor, fiziki soykırım uygulanıyor, kültürel soykırım uygulanıyor. Demografi yapı değiştiriliyor, insanlar sürülüyor. DAİŞ'in yaptığından ne farkı var? Hiçbir farkı yok. Bu durumlar önemli bu bakımdan.

Akbelen’de büyük bir direniş var. Selamlıyoruz. Ekolojiye sahip çıkılıyor. Karadeniz’de HES'ler yapmak istediler. Köylüler sahip çıktılar, direndiler. Önemli direnişlerden Gezi de ormanı, ağacı korumakla başladı.

Türkiye'de ekolojik sorun önemli. Çünkü bu iktidar yağmalıyor, talan ediyor, satıyor her şeyi. Karadeniz’i satmış diyorlar. Zaten İstanbul boğazını sattı, doğanın tümünü yok ediyor savaşa değer bulmak için. Bundan sonra çıkmış dünyayla pazarlık yapıyor. Bir Astana'ya gidiyor, bir Avrupa'ya gidiyor. Şimdi Ortadoğu'yu dolaşıyor, Arap şeyhlerinden dileniyor. Para için birkaç gün sonra Bağdat'a gideceği söyleniyor. Ne yapacak peki? Kime karşı? Başbakanın danışmanı açıkladı, PKK'ye karşı destek istemek için geliyorlar diye. Bu çok net. PKK’yi yok etmek için Irak'ı da PKK'ye karşı savaşa sokacak. Neyin karşılığında pazarlık yapıyor? Dicle ve Fırat'ın suları, Dicle ve Fırat kimin suyu? Kürt’ün suyu, Kurdistan'ın suyu. Şuna bak hele! Kurdistan’ın sularını satıyor, pazarlık konusu yapıyor. Kürt’ü öldürmek için ona oradan destek almaya çalışıyor. Kürt’ün suyunu pazarlayarak elde ettiğiyle Kürt’ü öldürmek istiyor. Irak yönetiminin çok bunlara alet olacağını sanmıyoruz, inanmıyoruz. Çünkü Irak'ın Türkiye gibi bir Kürt sorunu yoktur. Evet, Irak'ta sorunlar çok, Kurdistan'da da çok. Demokratikleşme sorunları, özgürlük sorunları, kadın özgürlüğü sorunları. Irak'ın sorunları yok demiyorum ama Irak, AKP-MHP gibi, TC gibi inkarcı değil, federe Kürt yönetimi oluşturmuş. İyi yürütemiyor belki ama en azından inkarcı değil, imhacı değil. Dolayısıyla, TC'nin çizgisine düşemez. Düşerse en tehlikeli konuma gelmiş olur.

KDP ÇOK UĞURSUZ BİR ROL OYNUYOR

Diğer yandan KDP'nin durumu var. Şunu söylememiz gerekli. Bütün bunları Türkiye'yi yağmalayarak Türkiye'nin bütün zenginliklerini, toplumun, devletin gücünü birleştirerek, zenginliklerini pazarlayarak, sağdan soldan para dilenerek yapıyor. Fakat KDP de gerçekten çok uğursuz bir rol oynuyor. Dünyada eşi benzeri görülmeyen bir işbirlikçilik ve ihanet var ortada. KDP ihaneti olmasa, KDP'nin desteği olmasa, diğer desteklerin hepsi birleşse mevcut yaptığının yarısını yapamaz AKP-MHP faşizmi. Bunu net söyleyebiliriz. Dolayısıyla onların yaptıklarından AKP-MHP kadar KDP de sorumludur.

Bir de şunu düşünelim. Lozan Antlaşmasının, Kürt soykırımı antlaşmasının 100'üncü yıl dönümünde dört parça Kurdistan'dan, yurt dışından bütün Kürt aydınları, yurtseverleri gittiler, Lozan'da bir araya geldiler, birleştiler Kürt’ün birliğini göstermek, Kürt sorununun çözümü hakkında karar almak, Kürt iradesini dünyaya tanıtmak için. Peki KDP neredeydi? Burada yoktu. O konferans olurken KDP ne yapıyordu? Xakurkê’de TC askerlerine kılavuzluk yapıyordu. Metîna’da TC askerlerine kılavuzluk yapıyordu. Şimdi diyorlar ki kuşatmaya çalışıyor. Bütün askeri saldırılarında KDP'yi kullanıyor AKP-MHP faşizmi. Bir de bu görülmeli.

SÖMÜRÜYE KARŞI MÜCADELEYİ KÜRT KARDEŞLEŞMESİYLE BİRLEŞTİRMEK LAZIM

Türkiye açısından da şunu ifade etmek isterim. Türkiye'nin bütün sorunları Kürt sorunundan kaynaklanıyor. Bunu görmeyen, böyle kabul etmeyen Türkiye'yi doğru anlayamaz. Bu sorun da bugün savaş olarak yaşanıyor. Her şey savaşın ihtiyacına göre. O kadar zam niye yapılıyor? Savaş için para gerekiyor. Kesiyor ağacı, çünkü para gerekiyor. Turizmi pazarlıyor, para almak için. Bütün bunları savaşta kullanıyor. Tabii bundan palazlanan bir burjuva topluluğu da var. Ama bütün bunların altında; zindanda, toplum üzerindeki bu kadar baskının, terörün altında savaş var. Bu görülmeli, savaşa karşı çıkılmalı. Bütün bu krize, orman yakmaya, rantçılığa, sömürüye karşı mücadeleyi Kürt özgürlüğüyle, Kürt kardeşleşmesiyle birleştirmek lazım. Bundan kopuk olmaz. Kürtler özgür olmadan Türkiye nasıl demokratik olacak? Nasıl AKP, MHP faşizmi önlenecek? Bu mümkün değil. Orman da korunmaz, zamlar da önlenemez. Zaten satılmış her taraf. Bu da engellenemez. Bunun için savaşa karşı çıkılmalı. Savaşı ortaya çıkaran neden olarak Kürt sorununun çözümü üzerinde herkes yoğunluğu yaşamalı. Bunun için de tabii ki mücadeleyi geliştirmeleri, yani daha çok elbirliği etmek lazım. İşte “isyan” dedi demokratik güçler, Birleşik Devrim Hareketimiz.

Bütün dostlarımıza çağrı yapıyorum. Bu dönemde tüm yöntemlerle mücadeleyi geliştirmeliyiz. Ama bu ekolojik mücadele çok önemli. Ekolojik devrim de önemli. Kapitalizmin iktidar ve devlet sisteminin saldırdığı iki alan var. Biri; toplum. Onun da merkezinde kadın var. Bir de doğa. Yok etmek istiyorlar. Özgürlüğü sağlamak, özgür yaşayacak bir alan bulmak için bu sisteme karşı, kapitalist modernite düzenine karşı çok yönlü mücadele etmemiz lazım. Türkiye'de ekolojik mücadele, çevre mücadelesi de önemli. Çünkü çok fazla tahribat oldu. Bunların geliştirilmesi gerekiyor. Kadınlar daha çok öncülük ettiler Karadeniz'de de. Toprağa bağlılar, özgür yaşama bağlılar. Akbelen’de de onu yapıyorlar. Bir kere daha selamlıyor, başarılar diliyorum.

BU MÜCADELEYE HERKESTEN ÖNCE GENÇLİK KATILACAK

Gençlik konferansı önemli kararlar aldı, açıklandı. Önemli bir konferans. Böyle bir süreçte selamlıyorum. Ben de böyle bir konferansı gerçekleştiren Gençlik Hareketimize başarılar diliyorum. Konferans kararlar aldı ama bu kararların etkili, aktif uygulanması lazım. Herkesi, tüm gençleri dört parça Kurdistan'da yurt dışında Kürt gençlerini, kızlarını ve oğullarını konferans sonuçları üzerinde yoğunlaşmaya, konferans kararlarını incelemeye ve planlı, örgütlü bir biçimde anı anına uygulamaya çağırıyorum.

Bir gençlik eylemliliği var, hamleler yapılıyor. İşte Avrupa gençliği. Bir kere daha selamlıyorum. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için başlattıkları tutum önemli. Bu giderek diğer alanlara da yayılacak gibi görülüyor. Mücadeleyi her yerde geliştirmek gerekli. Çağrı yaptık. Bilinmeli ki bu mücadeleye herkesten önce gençlik katılacak. Bu mücadele herkesten çok gençliğin mücadelesi. Buna gençlik öncülük edecek. Bu anlamda eylemi de geliştirecek, eylemi ortaya çıkartan örgütü de geliştirecek, eğitimi de yapacak. Hem kendini eğitecek, örgütleyecek, bilinçlendirecek hem de toplumu. Öncüdür çünkü. Her şeyden sorumlu, hepsinden sorumlu. Kendini sadece kendisinden değil, hepsinden sorumlu. Bunların geliştirilmesi lazim. PKK bir aydın gençlik partisi olarak doğdu, öyle bir hareket. Bugün de öyledir. Her alandaki parti biziz demek. İşte dağda, şehirde savaşan gerillamız var. Kadın örgütlülüğü, hareketi gelişti. Ama hepsini de yürüten, bunların hepsine de öncülük eden Kürt gençliğidir, gençlik hareketidir. PKK gençlik hareketi olmaya devam ediyor. Gençlik partisi olmaya devam ediyor. Her yerde parti çalışmaları gençlik tarafindan yürütülmek durumunda. Kendini böyle görecek, sorumlu görecek.

SADECE KAMPANYA İLAN EDEREK SONUÇ ALINMAZ

Deniliyor ki Bakur’da özel savaş uygulanıyor, fuhuş geliştiriliyor, bilmem eroin geliştiriliyor. Kürt gençliği genç olmaktan çıkartılıyor. Peki niye? Siirt'te bir olay yaşandığında Tayyip Erdoğan'ın bakanı ne demişti? “Dağa çıkacaklarına fahişe olsalar daha iyidir”. Karşımızda böyle bir düşman var. Bunu göreceğiz. O zaman yurtseverlik nedir? Bütün bunlara karşı çıkmaktır, bunlara karşı mücadele etmektir. Bunun için de Kürt özgürlük mücadelesine katılmaktır. Halk direnişini geliştirmektir. Böyle olması gerekli. Bu yönlü zayıflıklar var.

Ben Kürt ailelerini uyarıyorum. Açık söylüyorum. Mücadeleye katmak yerine çocuklarını mücadeleden uzak tutmaya çalışıyorlar. Öyle olur mu? Ondan sonra da diyorlar ki, şöyle bilmem uyuşturucu olmuş, kurtarın bunları. Nasıl kurtaracağız? Örgütlülük zayıf, çalışmalarımız zayıf. Gençliğin eğitimi, örgütlenmesi, bilinçlendirilmesi, katılması zayıf. Bakur’da bazı gençler toplanmışlar, özel savaşa karşı direnme kampanyası geliştiriyoruz. Başarılar diliyorum. Geçmişte de birçok kez böyle kampanyalar düzenlediler de hep yarıda kaldı, sonuca gitmedi. Uyarıyorum bu anlamda da. Bu sefer sonuca gitsin hiç olmazsa. Fakat o yoldaşlara şunu söylemek de istiyorum; özel savaşa karşı nasıl mücadele edilir? Devrimci savaşla, özgürlük savaşıyla edilir. Bunu herkes bilecek. Önce özgürlük mücadelesine bu temelde katılacak. Ya yitip gidecek, ya fedaileşecek, Apocu gençlik olacak. Böyle olmadan, böyle açıklama yaparak, sadece bir kampanya ilan ederek sonuç alınmıyor. Kendimizi kandırmayalım. O halde daha doğru, daha gerçekçi yaklaşalım.

MÜCADELE EDEN GENÇLİK SEVİLİR

Yalnız başlarına geziyorlar, yaşamak istiyorlar, haklarıdır. Ona bir şey demiyorum ama savaş var, soykırım var. Her gün şehitler veriyoruz. Bu durumu değiştirmeden yaşayacak yerimiz yok. Yaşama zamanımız yok. Buna imkan yok. Anlasın bunu gençler. Yaşamı yaratmak lazım, kazanmak lazım. Bunun için de Apocu çizgide fedaice mücadele etmek gerekli. Ama hiçbir tedbirleri yok. Bu savaşla ilgili olmadıkları için tedbirsiz oluyorlar. Ajanlık dayatıyor. Sen ne durumdaydın ki senden ajanlık istediler? Ne geziyorsun öyle kendi başına? Faşist çeteler, bakıyorsun dövüyorlar. Kabul edilecek durumlar değil bunlar. Tedbirlerini alacaklar, örgütlü olacaklar, bilinçli olacaklar, mücadele edecekler, birlikte olacaklar. Bu olumsuzlukları yaşayıp da yakınmak marifet değildir. Hiçbir biçimde kabul edilemez. Öyle Apocu gençlik olmaz. Ona kimse sahip de çıkmaz. Mücadele eden gençlik sevilir. Önder Apo ne dedi? Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir. Yani sevilmek istiyorlarsa gençlik olarak mücadele edecekler ki sevgimizin hepsi onlarla olsun. Kural bu. Apocu kural bu. Bunun gereklerine göre olacaklar. Bunları daha iyi anlayacaklar.

Elbette gençliğe karşı bizim sorumluluğumuz var. Parti özgürlüğümüzün sorumluluğu var. Bunları da yok saymıyorum. Bu belirttiklerim bir eleştiri ise aynı zamanda özeleştiridir. Kendi eksikliklerimiz olarak da ifade ediyorum. Bunları gidereceğiz. Bu temelde bir kere daha gençlik eylemlerini selamlıyor, bütün Kürt gençliğini Apoculaşarak özgürlük mücadelesini daha çok yükseltmeye çağırıyorum. Bunu başaracaklar, ona da inanıyorum.