Karayılan gerilla adaylarıyla buluştu, önemli mesajlar verdi!

Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, yeni gerilla adaylarıyla buluştu ve gündeme ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu.

PKK’nin kırkıncı yıl kutlamasını yeni gerilla adaylarıyla kutlayan Karayılan, Kuzey Kürdistan’da devam eden savaş, AKP’nin yolsuzlukları, Efrin’e yönelik saldırı hazırlıkları, ABD-YPG ilişkileri ve önümüzdeki sürece ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Murat Karayılan, AKP’nin iddia ettiği PKK-ABD ilişkilerine ilişkin de önemli bilgiler paylaştı. Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, ‘Efrin’e saldıran el kesilecek’ dedi.

PKK’nin kırkıncı yılı vesilesiyle Medya Savunma Alanlarında Şehit Erdal Okulu, Yeni Savaşçı Eğitim devrelerinde tören, toplantı ve kutlama etkinlikleri yapıldı. Yapılan etkinliğe PKK Yürütme Komitesi Üyesi ve Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan’ın yanı sıra gerilla komutanlarından Raperin Engizek, Şiyar Semsur ve PKK saflarına gelen yüzlerce gerilla adayı yeni savaşçı katıldı. Etkinlik kutlamalarına gerilla adayları Koma Amara’nın şarkıları ile büyük bir coşku ile 40. Yıl kutlaması yaptılar.

‘TÜRK DEVLETİ GERİLLAYA KATILIMLARDAN KORKUYOR’

Askeri bir tören ile başlayan etkinlik Murat Karayılan’ın Kürdistan Özgürlük Şehitlerini anmasıyla başladı. PKK’nin 39. Yıldönümünü tüm yeni savaşçılara kutlayarak törene başlayan Karayılan, 40. Yılda tüm savaşçılara başarılar diledi. Törendeki konuşmaları arasında; Türk devlet yetkililerinin ayda sadece 5 kişinin PKK’ye katılmış olduğu açıklamalarına cevaben Karayılan, yeni savaşçılara hitaben, “sizler bir aylık katılmışsınız, sayınız 5 kişi midir” diye sordu ve devamında şunları dile getirdi; “Görüyorum ki sayınız onlarca ve yüzleri aşıyor. Sizin bu duruşunuz, yapılmış olan bu tören Türk devletinin ne kadar yalancı olduğunu ispatlıyor. Sizi bu duruşunuzdan dolayı ve mücadelemizin bu önemli aşamasına katılmış olmanızdan dolayı, takdir ediyor ve kutluyorum. Tam da 40. Yılda mücadelemize katılmış olmanız, 40. Yılı daha güçlü, daha etkili ve güçlü kılacaktır. Siz genç arkadaşların katılımı, hareketimize güç kattığı kesindir. Bunun için sömürgeci Türk devleti sizin katılımızdan korkuyor, tek tek hesaplıyor ve toplumu yanıltmak için de katılımın çok azalmış olduğunu iddia ediyor. Her katılım başarıya giden yolu daha fazla açıyor. Bu vesileyle ben burada tekrardan tüm Kürdistan gençliğine; Arap, Asuri, Süryan, Türk ve Fars gençliğine çağrı yapıyorum; Gelin, gelin bu halaya katılın, gelin özgürlük ve demokrasi halayına katılın, gelin birlikte demokratik konfederal ülkeler inşa etmek için Özgürlük yürüyüşüne katılın” diye çağrı yaparak 40. Yılda herkese başarılar dileyen Karayılan resmi töreni bitirip, ardından daha geniş değerlendirmelerin yapıldığı toplantıya geçti.

Gerilla adayları ile gerçekleştirdiği toplantıda Karayılan şunları dile getirdi;

KOBANÊ, ŞENGAL VE EN SON RAKKA ZAFERİ KÜRT KADINLARININ İNTİKAMI OLDU’

Bundan 13 yıl önce, bugün 29 Kasım’da bir grup arkadaş Musul’dan Şengal’e geçerken, (sonradan adı DAİŞ olan) çeteler yollarını tutup, silahsız olan arkadaşlarımızı; Şilan Kobanê, Fuat, Cemil, Zekeriya ve Ciwan’ı namert bir şekilde şehit düşürdüler. Şahadetlerinin yıldönümü vesilesiyle, Şilan Kobanê ve o grupta şehid düşen arkadaşların şahsında bütün Kürdistan şehitlerini anıyorum, onların kanı yerde kalmadı, intikamları alındı.

Bilindiği gibi bu faşist ve alçak çeteler Kürt Özgürlük Hareketine ve Kürt halkına karşı saldırılarını durdurmadılar. Çeşitli dönemlerde saldırılar yaptılar, en son saldırıları Şengal ile tırmandı ve sonrasında da Kobanê’ye saldırdılar. Bu şekilde Kürt halkı, Kürdistan Devrimi ile çeteler arasında yaşanan yoğun savaş, Kobanê’den Kerkük’e kadar yayıldı. Ama bu onların sonu oldu. Şilan yoldaşın da doğup büyüdüğü yer olan Kobanê’de bu savaşın yaşandığı dönemde “Kobanê direnecek, düşmeyecek, Kobanê ev ev direnecek ve Stalingrad gibi olacak” demiştik. Yine “DAİŞ Kobanê’ye saldırmakla yanlış yaptı. DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısı bitişinin başlangıcı olacaktır” vurgusunu yapılmıştı. Kobanê’ye dönük saldırıların üzerinden geçen zaman belirttiklerimizi doğrulamış bulunuyor. Bu aynı zamanda Şehit Şilanların intikamı oldu. Kobanê zaferi, Şengal direnişi ve en son yaşanan Rakka zaferiyle Şehit Şilan şahsında Şengal’in tüm kadın ve kızlarının ve Kobanê şehitlerinin, Kürdistan’da bu çetelerin eliyle şehit düşen yoldaşların ve insanlarımızın intikamları alınmış oldu.

Yine 28 Kasım günü Tahir Elçi’nin şehit düşürüldüğü gündür. Tahir Elçi; Amed Baro Başkanı olarak her yönüyle İnsan Hakları çalışmalarını yürüten bir şahıstı. Ama CNN kanalında katıldığı bir paneldeki konuşmasında, bir Kürt, bir yurtsever ve aydın olarak kendi görüşlerini “PKK terörist bir hareket değil, toplumsal bir harekettir ve milyonlarca sempatizanı var. Milyonlarla anılan ve toplum tarafından kabul gören bir örgüt, terör örgütü olamaz” şeklinde dile getirmişti. Bundan dolayı Türk devleti onu hedef haline getirdi. Bu nedenle ona karşı siyasi linç geliştirdiler, karşıt açıklamalar yaparak saldırdılar. Ardından yargıyı devreye koyarak ona dava açtılar, gözaltına alarak ifadesini aldılar ve onu bu şekilde hedef haline getirdiler. En son 28 Kasım 2015 yılında Amed’in Sur ilçesinde bir kez daha Kürdistan geleneğinin yine insanlığın malı olan eserlerin savaştan zarar görmemesi için 4 Ayaklı Minare’nin altında basın toplantısı gerçekleştirdi. Ve o toplantıda “taraflar bu tür tarihi eserlere zarar vermemeli” yönünde açıklama yaparken, Türk devlet güçleri bir karışıklık yaratarak Tahir Elçi’yi şehit düşürdüler ve şimdiye kadar da bu olaydan kimseyi yargılamadılar. Çünkü devletin kendisi bunu yaptı. Aslında olayın yaşandığı an, kameralar tarafından kayda alınmış, ama olayın yaşandığı esnada çekilmiş olan görüntülerden 13 saniyelik kısmını kesmişler. Bununla işledikleri suçu ve kirli işlerinin açığa çıkmamasını amaçlıyorlar. Bu devlet öyle onursuz ve alçak ve de namert bir devlettir ki, hem kendi polisi, tank, top ve uçaklarıyla halkımıza saldırmakta, hem de bütün bunlarla yetinmeyip Tahir Elçi gibi sivil, silahsız insanlarımızı sokak ortasında kendi örgütlü tetikçileriyle şehit düşürmekte. Geçmişte Türkiye’de 17.528 faili meçhul işlenmiş cinayetler var ve bu cinayetlerin failleri meçhul değil, herkes tarafından açıkça bilinmektedir. Bunların failleri devletin kendisidir. Biz failleri biliyoruz ve açıklamışız. Ama sömürgeci devlet sistemi bunları açıklamıyor, hep gizliyor. Bu vesileyle biz devrimci ve değerli bir yurtsever olan Tahir Elçi’yi anıyoruz. Katillerini nefretle kınıyor ve nasıl ki Şehit Şilan Kobanêlerin kanı yerde kalmamışsa, Tahir Elçilerin de kanı yerde kalmamıştır ve kalmayacaktır.

‘TÜRK DEVLETİ KÜRT HALKINI BOĞMAK İSTİYOR’

Özellikle Türk sömürgeciliği Kürdistan’da hakim olan tüm devletleri de büyük Kürdistan’ı kurulma tehlikesi var diyerek diğer devletleri de kendisiyle birlikte Kürt halkına karşı harekete geçirmeye çalışmaktadır. Bunun için Tahran’a, Bağdat’a, Soçi ve Moskova gibi her yere gidiyor bu şekilde tüm dünya güçlerini Kürtlere karşı tutum almaları için dayatmada bulunuyor, aynı zamanda Kürdistan’da hakim olan tüm güçleri birleştirip, Kürt toplumundaki gelişmeleri boğuntuya getirmek istiyor. Onun için Türk devleti elinden ne geliyorsa onu yapıyor. Aynı zamanda içe dönük büyük bir propagandayla bunu gündeme koyuyor, “Büyük Kürdistan küçük Türkiye anlamına geliyor” diyerek, sözüm ona önüne geçmek için adeta tüm Türkiye’yi seferberliğe koymuş bulunuyor. Bugün Kürdistan toplumu Önder APO’nun fikir ve düşüncesiyle yenilenmiş ve Önder APO’nun fikir ve düşüncesini benimseyen herkes PKK’li değildir. Ancak Önder APO’nun düşüncesini eksen alıp, mücadelesini yürüten çeşitli örgütler doğmuş bulunuyor.

Hegemonik Uluslararası sermaye güçleri Ortadoğu’daki çıkarları için PKK’yi bir tehlike olarak gördüklerinden dolayı partimizi terör listesine aldılar. Çünkü PKK’nin mücadelesini kendileri için bir tehdit olarak görüyorlardı. Bu 22 yıl önce gerçekleşen bir durum, bazıları da 15 yıl önce bu listeye dahil ettiler. Doğru bu güçler PKK’yi kendileri için bir tehlike olarak görüyorlardı. Ama özellikle sömürgeci Türk devleti kendini pazarlığa sürüp, “ya PKK’yi terör listesine alırsınız, ya da size Ortadoğu’da çıkarlarınız temsil etmem ve size hizmet etmem” diyerek kendisini dayattı. Bu şekilde terör listesini gündeme koydu. Şimdi de Kürtler nerede bir adım atıp, seslerini yükseltse, sömürgeci Türk devleti, “bunlar da PKK’lidir” diyor. Türk devletine göre özgürlük isteyen herkes PKK’lidir. HDP’lilere, Türkiye’deki Sol Hareketlerin bazı kesimlerine, birçok Türkiye aydınına “bunlar PKK’li” diyorlar. Yani kimden korkuyorlarsa onlar için “bunlar PKK’li” diyorlar. Şimdi de Rojava Devrimi için “bunlar PKK’li ve hangi devletlerin terör listesinde PKK varsa, Rojava’daki devrim güçlerine karşı tavır diye dayatıyor. Bu şekilde Türk devleti çok açık bir biçimde Kürt karşıtlığı ve ırkçılığını yapıyor. Siyasetinde şu var, “bir Kürdün asla ne Suriye’de, ne Irak’ta, ne İran’da, hatta Afrika’da bile, hiç bir yerde hak sahibi olmamaları gerekiyor.” Biz bu konuyu vakti zamanında Güneyli siyasetçilerle de çok tartıştık ve bu gerçeği onlara da yansıtmaya çalıştık. Şimdi bu gerçeklik gün yüzüne çıktı ve herkes tarafından daha iyi görüldü. AKP ve MHP’nin stratejisi şu şekildedir; Kürtler hiçbir yerde hakim olmamalı, hak sahibi ve statü sahibi olmamalı. Bu şekilde siyasi soykırımı Kürdistan üzerinde yürütmek istiyorlar. Bu çerçevede çok yalan söylüyorlar.

‘ROJAVA’DA SURİYE HALKLARI DEVRİMİ OLDU’

Mesela bugün Rojava Devrimi bir düzeye ulaşmış durumda, yani artık Suriye Kuzey Devrimi olmuş. Çünkü birçok Arap katılmış ve halkların devrimi olmuş. Rojava Devrimi, Suriye halklarının devrimi olmuş. Bu devrim, yeni bir yöntemle, yani demokratik ulus yöntemiyle gelişmekte, Önder APO’nun fikir ve düşüncesinden ilham alıp, Önderliği kendilerine esas alıyorlar. Ama onlar PKK’li değil. Bu devrim aynı zamanda DAİŞ’in başkentini fethetmiş ve öncesinde El Nusra Selefi çetelerine karşı 4 yıldır savaş yürütüyorlar. Rojava Devrimi bu savaşla bütün insanlığın başına bela olan çetelerin önünü aldı, verdikleri ve verecekleri zararı en aza indirdi. Yani şu an Kuzey Suriye’de yapılan savaş, esasında sadece Kürt, Arap, Asuri ve Süryanilerin savaşı değil, bütün insanlığın savaşıdır, gerçekten bu savaşı başı dik ve alnı ak bir şekilde yürüttüler. Bütün dünya onları izleyip takdir ediyor.

‘TÜRK DEVLETİ TERÖRÜN BİTMESİNİ İSTEMİYOR’

Şimdi Erdoğan kalkıp şunu diyor, “ben bunu kabul etmiyorum, onlar terör listesindedirler.” Tamam, onlar nerede ve kime karşı eylem yapmışlar? Onlar dünyanın üzerindeki terör tehdidine karşı savaştı, onlara karşı silah kaldırdılar. Bunun dışında Kürdistan’da veya başka bir ülkede bu güçlerin herhangi bir silahlı faaliyetleri olmuş mudur? Hayır. Onlar uluslararası teröre, DAİŞ’e ve El Nusra çetelerinin vahşetine ve terörüne karşı savaşıyorlar. Bütün dünya biliyor ki, YPG-YPJ ve QSD güçleri, El Nusra ve DAİŞ çetelerinin terörüne karşı, kendilerini yapılandırmışlar ve bu şekilde büyümüşler. Şimdi Türk devleti YPG-YPJ ve QSD güçlerine saldırmak istiyor. Neden? Esasında terörün bitmesini istemiyor ve korumak istiyor da ondan. AKP’nin bütün derdi; Kobanê’de neden YPG DAİŞ’e karşı savaştı, neden Rakka’yı çetelerden alıp özgürleştirdiğidir! Türk devletinin Rojava Devrimine saldırmasının ve düşmanlığının esas nedeni budur.

‘TÜRK DEVLETİ ÇETELERE DESTEK VERİYOR’

Şimdi Türk Ordusu İdlıb’e gitmiş. Oraya gitmesinin nedeni El Nusra ve diğer Selefi çete gruplarını orada korumak istemesidir. Bazıları kendilerine “biz Özgür Suriye Ordusuyuz” diyorlar! Ne kadar özgür ordu, ya da farklı bir ordu oldukları belli değil. Türk devleti sözüm ona orada huzur yaratmak, El Nusra’yı tasfiye etmek için gitti! Ama orada ne yaptılar? Gittiler Efrin’in karşısına yerleştiler ve MİT orada bütün çetelerle toplantı yaptı. Önce aralarında çelişki vardı, hepsini barıştırdılar ve bu şekilde El Nusra’yı içlerinde gizlediler, değişik formatlar geliştirdiler destek verdiler, böylece onları güçlendirdiler, şimdi de El Nusra ve El-Kaide’nin izinde olan çeteleri hakim kıldılar. Böylece El Nusra’yı tasfiye olmaktan kurtardılar.

‘RUSYA, İRAN VE SURİYE MESELEYE NASIL BAKIYOR?’

Gerçekten insan şaşırıyor; Rusya bu meseleye nasıl bakıyor? İran ve Suriye Rejimi bu meseleye nasıl bakıyor? Türk devletinin güçlendirip, büyüttüğü çeteleri nasıl oradan çıkaracaklar? Türk devletinin İdlib’e neden gittiği çok açık. Birincisi, El Nusra’yı kurtarmak, yani Rusya’nın hedefi olmaması, DAİŞ’in tasfiye edildiği gibi Amerika ve YPG’nin El Nusra’yı tasfiye etmemesi. DAİŞ’i kurtarmak için Rakka’ya gitmek istedi, ama istediği fırsatı yakalayamadı. İdlib de Rakka gibi olmasın, çeteler orada tasfiye edilmesin diye oraya gittiler. Ama insan Rusya’nın buna göz yummasına şaşırıyor! Madem ki Suriye ve İran DAİŞ’e karşıdırlar, madem ki El Nusra’ya karşıdırlar, buna nasıl destek veriyorlar? Birleştikleri noktanın Kürt konusu olduğunu biliyoruz. Ama bu kadar da olmaz!

‘TÜRK DEVLETİ EFRİN’E SALDIRMAK İÇİN GEREKÇE ARIYOR’

Çok açık bir şekilde YPG, Kuzey Suriye’de DAİŞ, El Nusra ve diğer çetelere karşı olan bir güçtür. Ve Türkiye oraya gitmiş, çeteleri barıştırıp güçlendirmiş ve YPG’ye ve Efrin’e saldırmak istiyor. Bunun El Kaide çizgisi destekli olduğu çok iyi görülüyor. Erdoğan ve El Kaide akrabadırlar, bunların ideolojik akrabalığı vardır. Bunun için sahip çıkmak ve tasfiye olmaktan kurtarmak istiyorlar. Herkes İdlib’de ne kadar El Nusra çeteleri var biliyor; bir gün Türk askerinin onlardan birine bir mermi attıkları görüldü mü? Ama şimdi her gün Efrin’e mermi sıkıyor ve top atıyor. Yani resmi bir saldırı başlamadan önce her gün Efrin’de top ve mermi sesleri duyuluyor. Neden? Çetelerini gönderiyor mermi sıkıyorlar, kendileri de bazen top atıyorlar. Zorunlu olarak YPG de karşılık verince “işte Efrin’de bize karşı saldırı var” diyerek kendi saldırılarının zeminini oluşturmak istiyorlar. Böyle alçakça bir oyunu geliştiriyorlar.

‘ERDOĞAN’IN KENDİSİ TERÖRİSTTİR’

Ne zamana kadar böyle yapacaklar? Kürtler nerede örgütlenip kendilerine sahip çıkarlarsa, şoven ve ırkçı Türk devleti orada karşı çıkıp saldırganlaşıyor ve bütün dünya bunları izliyor. Dünya güçleri, uluslararası kamuoyu, Türk devletinin bu kirli-saldırganlığını sadece izlemekle yetinirlerse asla insanlık adına herhangi bir şeyi geliştiremezler. Türk devleti kirli amaçları uğruna orada kendi halinde yaşayan halkın huzurunu bozmak ve yok etmek istiyor. Orada sadece Kürt halkı yaşamıyor, DAİŞ’ten kaçan Arap halkıyla beraber bir milyondan fazla insan Efrin’de huzur içinde yaşıyorlar, şimdi Erdoğan kendi terörünü oraya götürmek istiyor. Türk devletinin kendisi terördür, Erdoğan’ın kendisi teröristtir. Bu ispatlanmış, ama maalesef ki bugün bütün dünyanın gözü önünde hiç utanmadan, arlanmadan bu gerçekliklerini sürdürüyorlar!

‘EFRİN’DEKİ SAVAŞ EFRİN’LE SINIRLI KALMAZ’

Yani yürüttükleri terörizmi devlet çatısı altında saklıyorlar. Devletsin, tank ve uçakların var, ama bu tank ve uçakları da terörizme hizmet ediyor, Kürt halkı üzerinde terör çalışmasını yürütüyorlar. Şimdi bunu bütün dünyanın gözü önünde Efrin’de de yürütmek istiyor. Ama “güneş balçıkla sıvanmaz!” Erdoğan ve Bahçeli şoven Türk devleti, hakikatin üzerini örtemez, gerçeklikleri açığa çıkacaktır. Eğer Efrin’e el uzatırsa, bu kirli el kesilir. Efrin’de bir savaş çıkarsa, bu savaş sadece Efrin’le sınırlı kalmaz, Kürdistan, Türkiye, Suriye ve Ortadoğu’nun çeşitli alanlarına yayılır. Kuzey Suriye halkı DAİŞ terörüne karşı zafer kazanmış bir halktır, bu halka saldırmak DAİŞ’in izinden gitmek ile eşdeğerdir. Böyle bir durumda bütün dünya Türk faşizminin hakikatini, AKP ve DAİŞ çetecilik gerçeğini daha fazla görecektir. Biz çok iyi biliyoruz ki; DAİŞ’i güç haline getiren, ona destek veren AKP’nin kendisidir.

‘TÜRK DEVLETİ EL NUSRA VE DAİŞ’E SİLAH VERDİ’

Şimdi AKP’nin basın organları ikide bir diyorlar ki; “Amerika yüzlerce TIR cephane YPG’ye gönderiyor.” Doğrudur, Amerika gönderiyor, ama resmi bir şekilde gönderiyor. Bunda gizli bir şey yok. Ancak kendisi yüzlerce tır cephane, El Nusra ve DAİŞ’e göndermiştir. Türkiye’de bazı demokrat gazeteciler fotoğraf çekip, gazetede yayınladılar; şimdi bunu yapan Cumhuriyet Gazetesinin bir kısım çalışanları cezaevlerinde ve o zamanki genel yayın yönetmeni olan Can Dündar şimdi sürgünde, ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştır. Türkiye’ye gelemiyor. Neden? Çünkü Erdoğan diyor ki, “sen bu konuyu açığa çıkardın. Neden bizim, El Nusra ve DAİŞ’e cephane dolu kamyonları göndermemizi deşifre ettin! Ve senin cezan ağır olacaktır” bunun için yargılamak istiyorlar. Ancak gerçeklik saklanamaz, çünkü tırlarla DAİŞ’e cephane gönderildiği bir hakikattir.

‘ERDOĞAN VE AKRABALARI HALKIN PARASINI ÇALIYOR'

Bugün ortaya çıkanlardan anlaşılıyor ki AKP’liler aralarında Reza Zarrab vb. bazı tüccar çetevari kişiliklerin Birleşmiş Milletlerin İran’a uyguladığı ambargoyu deldikleri, hırsızlık yaptıkları ve uluslararası kanunları yok saydıkları anlaşılıyor. Burada milyonlarca dolar rüşvet aldıkları anlaşılıyor. Yine dün açığa çıktı ki Erdoğan’ın kardeşi, oğlu, yakınları milyonlarca para Türkiye’den, kimsenin adını bile duymadığı bir adaya kaçırmışlardır. Adı Man olan bu adanın vergisi yoktur. Orada bir şirket kurup, bu şirkette paraları koyuyorlar. Yani hırsızlık yapıyorlar. Önceden de hırsızlık yapmışlardı, ortaya çıktı fakat üzerini kapattılar. Şimdi nasıl kapatacaklar bilemiyoruz! Öyle görünüyor ki bu sefer işleri çok zor. Hem yürütülen dava, hem de Erdoğan’ın ve yakınlarının devletten çalıp Man adasına kaçırdıkları paralar... Onlar hırsızdırlar. Erdoğan iktidara geldi, devletin bütün para ve pullarını kendi akrabalarına, arkadaşlarına peşkeş çekip, onlara imkan yarattı, bir sermaye oluşturdu. Bu sermaye nereden çıktı? Erdoğan ve kardeşleri bu kadar parayı nereden getirdiler? Çaldılar. Hem hırsızdırlar, hem de kan emiciler.

‘ERDOĞAN HIRSIZLIĞINI GİZLEMEK İÇİN ÇÖZÜM MASASINI DEVİRDİ’

Bu hırsızlıklarını saklamak için ve iktidarda kalmak için ne yaptılar? Önderliğin çalışması olan demokratik çözüm masasını devirdiler. Dolmabahçe mutabakatıyla tarihte ilk defa  Kürt halkı ve  Türk Devleti masaya oturup, kamuoyu önünde kağıt imzaladılar. Ama sonradan Erdoğan baktı ki, Kürtlerle anlaşırsa; Kürtler demokrasiyi geliştiriyorlar, Türkiye’yi demokratik bir ülke yapmak istiyorlar, o zaman da hırsızlığı ortaya çıkacak ve başkan olamayacak. Bu nedenle her şeyi değiştirip, kendi kirli amaçları ve iktidar çıkarları için MHP çizgisine geldi. Daha önceden de özünde MHP’lilik vardı, ama siyaset yapıyordu. MHP çizgisine geldi, demokratik çözüm sürecini yıkıp, Türkiye’de milliyetçilik dalgasını canlandırmak için, şovenizm damarını şahlandırmayı ve bu damarı kendisine alt yapı haline getirerek iktidarda kalmayı kesinleştirdi. Aslında bunun için böyle bir senaryo geliştirdiler.

Diğer büyük bir senaryo ise “PKK Amerika’yla anlaşmış, Kuzey ve Güney Kürdistan’dan Cizir ve Kobanê’ye kadar, ondan sonra Efrin’i de birleştirerek, Efrin’den sonra da İdlib’ı alarak, denizle birleştirecekler. Yani PKK ve Batılı güçler büyük bir koridor açıp, büyük Kürdistanı kuracaklar ve Türkiye’yi küçültecekler.” Bu senaryo çok büyük bir yalandır, böyle bir şey yok.

Erdoğan bu yalanla Türkiye’deki şoven dalgasını güçlendirmek, hırsızlığını gizlemek ve iktidarını devam ettirmek istiyor. Böyle bir şey yok, bu yalandır. Sadece kendine zemin yaratmak için, Türkiye’de toplumdan destek almak için yapıyor. “Doğrudur, işte Türkiye’ye karşı bir komplo var. Türkiye’yi parçalamak istiyorlar, Kırmanşan’dan denize kadar uzanan Kürdistan adında bir ülke yaratmak istiyorlar. Bu da Türkiye’ye bir karşıtlığın olduğu anlamına geliyor, o zaman bize Erdoğan gibi bir başkan lazım, hepimiz onun arkasındayız. Hırsızlık mı yapmış, ne yapmış o yaptıklarına da gözlerimizi yumarız” biçiminde toplumda bu algıyı yaratmaya çalışıyor. Erdoğan böyle bir tablo ve algıyı yaratmak için her yalanı uyduruyor. Kendine bir yalan sistemi oluşturmuş, onlarca televizyon kanalını ve gazeteleri emrine alıp, kimsenin konuşmasına izin vermiyor. Ve kim konuşursa onları pişman edip, üzerlerine gidiyor. Türkiye’de bu şekilde kaç tane gazeteci bugün tutuklu? Korku imparatorluğu yaratmış ve bu temelde herkesi susturuyor, hırsızlığını gizliyor ve yalanlarıyla sıradan, ülkesini seven Türkiye insanını, şovenist ve ırkçılık temelinde örgütlemek istiyor ve bu şekilde iktidarının altyapısını geliştirmek istiyor.

‘ABD’NİN PKK İLE BİR İLİŞKİSİ YOKTUR’

Ben burada bu Hareketin sorumlularından biri olarak, Özgürlük Hareketimizin bütün yönetimi adına şunu açıkça söyleyebilirim ki; Erdoğan’ın söylediği bu şeylerin hakikatle hiçbir alakası yok ve yalan söylüyor. Her şeyden önce PKK ve Amerika’nın birbiriyle ilişkileri yoktur. Ha, Amerika ve YPG’nin ilişkileri vardır, ama YPG farklı, PKK farklıdır. Amerika ve Koalisyon güçleri DAİŞ’e karşı olan savaş çerçevesinde çetelerin terörüne karşı YPG ve QSD‘yle çeşitli Suriye Devrimci güçleri ve Rojava’da ilişkileri var. Bu ilişkinin kamuoyuna açık ve neye dayanan bir ilişki olduğu bilinmektedir. Ve bu ilişkinin nereye kadar süreceği de pek belli değildir. Kaldı ki bu ilişkiyi YPG ile sürdüren ABD’li yetkililer aynı zamanda TC’nin PKK’ye karşı mücadelesini de desteklediklerini ifade etmektedirler. Burada doğru anlaşılması gereken YPG farklı bir olgu, PKK çok daha farklı bir olgudur.

Açık ki sözü edildiği gibi ABD’nin bizimle herhangi bir ilişkisi yoktur. Erdoğan’ın dile getirdiği proje diye bir şey de katiyen yok, zaten bunun herhangi bir zemini de söz konusu değildir. Böyle bir projenin olması için önce ilişkilerin olması lazım, şimdi ilişki diye bir şey ortada yoktur.

‘BİZ TÜRKİYE’Yİ PARÇALAMAK DEĞİL, DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUZ’

Gerçek şu ki, biz Türkiye’yi parçalamak istemiyoruz; Türkiye’yi değiştirmek istiyoruz. Biz Türkiye’yi faşizmin pençesinden çıkarmak ve Türkiye’yi demokratik bir ülke yapmak istiyoruz. Zaten bizim programsal amacımız demokratik bir Cumhuriyet yaratmaktır. Biz bunu istiyoruz. Ama onlar Türkiye’de köylü, fakir, Türk halkıyla oynamak ve yalanlarıyla onları etrafında toplamak istiyorlar. Bunun için senaryo oluşturuyorlar ve yalan söylüyorlar. Bu söyledikleri yalandır, böyle bir şey yoktur ve olamaz da.

‘PKK 40 YILDIR KENDİ YAĞINDA KAVRULDU’

Burada durup tekrar geriye dönüp bir şeyler söylemek gerekirse, PKK 40. yılına girdi. PKK bu 40 yıllık sürecinde, her zaman kendi yağında kavrulmuştur, kendi öz gücüyle güç olmuştur. Şimdiye kadar hiç bir zaman dışarıdan yardım almamıştır. Belki geçmiş dönemlerde zaman zaman küçük, basit ve sembolik bazı şeyler olmuştur, onun dışında eğer bugün PKK, PKK olmuşsa, bu PKK’ye katılan kahraman gençlerin ve yurtsever halkımızın sayesinde olmuştur. Dünyanın her tarafında olan yurtsever insanlar, katılanlar katıldı, katılamayanlar da para yardımıyla veya bütün ev ahalisi ile katılmışlardır. PKK öyle bir güçtür ki milyonların emeğiyle partileşmiş. PKK’de mevcut emek ve değer milyonların emeğiyle oluşmuş değerlerdir. Doğrudur, en büyük emekçi Önder APO’dur ve kahraman şehitlerimizdir. Biz onlara borçluyuz. Ama milyonlarca insan, evladını, çocuğunu vermiş, topraklarını vermiş, köy ve şehirlerini vermiş, yani her şeylerini PKK’nin güçlenmesi ve onları kurtarması ve özgürleştirmesi için vermişler. PKK’nin böyle bir toplumsal hakikati vardır. PKK’nin bu hakikatini göremeyenler PKK’yi asla doğru tanıyamazlar. PKK şimdiye kadar dıştan hiç kimseden yardım almamıştır. Özellikle de Erdoğan ve Türk devletinin dediği gibi PKK’nin Amerika’yla bir ilişkisi yoktur, herhangi bir yardım aldığı da yoktur. Bu da yalandır, hem de büyük bir yalandır.

‘ERDOĞAN’IN BAHSETTİĞİ SİLAHLAR YPG’DE YOK’

Erdoğan yine bununla bağlantılı “Amerika YPG’ye silah veriyor; PKK, YPG’nin amca çocuğudur, ya da PKK’nin kendisidir. YPG’nin eline ulaşan bir şey, PKK’ye ulaşıyor, bakın HPG bize karşı eylem yapıyor ve eylemlerde bu silahları kullandı!” diyor. İspat olarak gerillanın gerçekleştirdiği Türk ordusunun kaybının çok olduğu Çemane eylemini gösterip, “biz orada silah gördük, bu belge ispatlandı. Bu silahlar Amerika’nın YPG’ye verdiği silahlar. YPG de PKK ye vermiş” diyor. Belge olarak gösterdiği silah hangi silahtır? AT4 roketidir. Bu AT4 roketleri nedir ve kimindir? Doğrudur, bu silah Avrupa'da imal edilmiş ve İsveç malıdır. Amerika Birleşik Devletleri veya başka herhangi bir güç araştırdığımıza göre bunlardan bir tanesini bile YPG’ye vermemiştir. Amerika’nın YPG’ye verdiği silahlar resmidir ve bu roketlerden bir tanesi bile YPG de yok. Yani Amerika bu silahı YPG’ye vermemiş ve YPG’nin elinde de böyle bir silah yok.

‘PİYASADA SİLAH BULMAK KOLAY’

Peki biz nereden getirdik? Doğrudur, bizde var ve biz bunu silah piyasasından satın aldık ve orada çok var. Şimdi biz istediğimiz kadar AT4 roketi satın alabiliriz. Zaten silah piyasası var ve roketlerde o piyasada var. Eğer istiyorsan satın alabilirsin. Gerçekten de biz şimdiye kadar silah konusunda hiç bir zorlanma yaşamadık. Hangi silahı istemişsek, biz o silahı piyasada bulup satın almışız. Bizim, Amerika’nın YPG’ye verdiği silahlara ve bizim de YPG’den almamızı gerektirecek hiç bir ihtiyacımız yok. Bir Kürdistan örgütü olarak YPG bizden yardım istemesin, biz onlardan yardım istemiyoruz! Bu böyledir. Biz kendimize yetiyoruz. Gerillanın ihtiyacı olan silahlar, zaten elimizde var, piyasada da var. Hangi silah olursa olsun, biz o silahı temin edebiliriz.

‘HERKES TÜRK DEVLETİNİN YALAN SÖYLEDİĞİNİ BİLİYOR’

Ama Türk devleti yalan söylüyor. Şuna inanıyorum ki, bir yandan da onların söylediği yalanlar iyi oluyor. Nasıl iyi oluyor? Çünkü böylelikle herkes onların yalan söylediğini anlıyor. Mesela şimdi Amerika onların konuştuklarının hepsinin yalan olduğunu biliyor. Neden? Çünkü Amerika AT4 silahını YPG’ye vermemiş. Ve herkes biliyor ki bu silah YPG’nin elinde yoktur. Peki YPG, PKK’ye nasıl verecek! Yani böyle bir devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında bunlar dış ülkelerden ziyade Türkiye toplumuna konuşuyorlar.  Sadece bir amaçları var, o da şu; Türkiye halklarına “bakın PKK, Amerika silahları ile karakolumuzu vurdu.” Zaten onlar 9 askerin öldüğünü itiraf ettiler, ama esasta daha fazladır. Çünkü HPG savaşçıları 21 cenazenin üzerine gitmişler. Yani kesinlikle o eylemde kayıpları çoktur. Onun için “YPG’nin PKK’ye verdiği silahlar ile, gelip bizi vurdular” gibi söylemlerle Türkiye’deki şovenizm dalgasını büyütmek ve kendi toplumunda “Erdoğan doğru söylüyor, gerçekten de Erdoğan ve Türkiye üzerinde bir komplo var” algısını oluşturmak istiyor. Zaten Erdoğan, “Bize yönelik saldırı Türkiye’ye yapılmıştır” şeklinde konuşuyor, kendini ve Türkiye’yi bir tutuyor. Yani yalanlarını doğrulatmak ve insanları etkilemek için böyle yapıyor. Onun dışında dünya istihbaratları, bütün halk bu hakikati biliyor ki Erdoğan ve ekibi yalan söylüyor. Ama yine de onlar yalanlarında ısrar ediyorlar. Zaten Türk devletinin tarihten gelen bir özelliği var ki, onlar yalan söylüyor ve o kadar yalanlarını tekrarlıyorlar ki artık kendi yalanlarına inanacak dereceye geliyorlar, yani o kadar içselleştiriyorlar. Çok ilginç bir durum!

‘ARTIK SONLARI GELDİ’

Neden bu devlet yalanlarında bu kadar yüksek bir derece yapmış? Çünkü Kürdistan bölgede en kadim ülke olmasına rağmen yok saymış ve inkar ediyor etmiş bir devlettir. Bu yüzden de yalan söylemeyi ve bu yalanlarını doğruymuş gibi ele almalarını bir tarz haline getirmişlerdir. Gerçekten hakkını vermek gerekir ki bu konuda ustalaşmışlardır. Ama “kedinin kaçacağı yer, samanlığa kadardır” diyorlar. Artık onların sonu geldi. Nereye kadar yalan söyleyecekler, kirli ve kanlı ellerini saklayacaklar? Nereye kadar çağ dışı niyetlerini, ırkçılık ve şovenizmi gizleyecekler? Bunların hepsi açığa çıkacak. Zaten bütün korkuları budur. Şimdi korkularından bir tanesi de şudur; bütün yalanları, vahşet içeren faaliyetleri ve namertlikleri açığa çıkacak.

Türkiye’de neden Önder APO üzerinde dünyada örneği görülmemiş ağır bir tecrit ve psikolojik işkence sistemi uygulanıyor? Dünyanın hiç bir yerinde İmralı’dakine benzer bir uygulama sistemi yoktur. Çünkü Önderliğin onları deşifre edeceğinden korkuyorlar. Önder APO’nun düşüncelerinden korkuyorlar. Halkımızdan korkuyorlar. Devrimden korkuyorlar. Halkın, Önderliğimizin mesajlarından güç aldıklarını bildikleri için böylesi hiç bir kanun, hukuk ve hiç bir ahlaki değerde yeri bulunmayan bu tecridi uyguluyorlar. Her şeyden önce kendisinde insanlık, onur ve vicdan olan bir ülkenin başkanı, hiç bir zaman esir aldığı ve el altında tuttuğu bir şahsa böylesi bir zulüm ve işkence uygulamaz. Bir ülkenin başkanının veya başbakanının gerçek anlamda nasıl bir karaktere sahip olduğu, ne kadar insanlığa yakın olduğu, veya insanlıktan mahrum olduğu anlaşılmak isteniyorsa, o ülkenin cezaevlerinin durumuna bakmak gerekir. Türkiye’deki cezaevlerinde şuan varolan durum tam bir vahşettir. Doğru İmralı’da dünyada eşine rastlanmayan bir uygulama var ama tüm cezaevlerinde de aynı durum yani baskı ve şiddet yaşanmaktadır. Çünkü Erdoğan’da o kalite, o düzey ve kültür yoktur. Aklını bağlayan sadece çıkardır, kendi iktidarıdır ve kendisine karşı olan korkusudur. O bir gün deşifre olacağından korkuyor ve onu yönlendiren de bu korkudur. Bu nedenle böylesi hukuk ve ahlak dışı en vahşi uygulamaların altına imza atabilmektedir. Biz çok iyi biliyoruz ki, İmralı’daki sistemi günlük olarak yönlendiren Erdoğan’ın kendisidir. Bu nedenle Erdoğan mevcut durumdan sorumludur. Önderliğimizin başına ne gelirse, ona ne olursa Erdoğan ve ailesi sorumludur. Çünkü İmralı’daki her şey, onun sözüyle ve onun kararlarıyla yürütülmektedir.

‘KİRLİ BİR SİSTEMLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

Farklı güçler birbirleriyle savaşabilir, ancak savaşın da bir hukuku ve bir ahlakı vardır. Bu kadar ahlaksız, hukuksuz ve onursuz yapılmaz. İnsan düşmanlık yaptı mı, düşmanlığını da mertçe yapmalıdır. Onurlu insanlar böyle yaklaşır. Böyle namertçe olmaz. Maalesef Türk sömürgeciliği, AKP ve Erdoğan şahsında onur ve ahlak adına hiç bir şey yoktur. Sadece çıkarlarını esas alıyorlar. Maalesef biz böylesi kirli bir sistemle karşı karşıyayız.

Biz bu dönemde daha kalıcı adımlar atmak istiyoruz. Ulus olarak Kürdistan’ın her dört parçasında kendimizi toparlamalı ve Arap, Asur, Süryani, Türk, Fars ve daha bir çok komşu halklar ile daha çok birlik, dayanışma ve ortaklaşmayı geliştirmeliyiz. Bu yeni zihniyetimiz ile daha büyük adımlar atmalıyız.

Bu süreçte gençler “Seri Hilde” adı altında bir kampanya geliştiriyorlar, yani gençler baş kaldırıyor. Başkaldırma, kendine güvenmedir, isyandır. Ve gençler bu temelde kendilerine güvenmeliler.

Örgüt olarak saflarımızda mücadele vardır, ideolojik mücadele ve cins mücadelesi vardır. Biz erkek egemenliğine karşı özgür kadın mücadelesini, eşitlik mücadelesini veriyoruz. PKK’yi anlayan birisi, ister kadın ister erkek olsun bu mücadeleyi yürütmelidir. Bu mücadele sadece kadın mücadelesi değil, tüm PKK’lilerin mücadelesidir. Ancak kadın bunda öncülük yapıyor ve kadın herkesten önce bunu sahiplenmelidir. Erkeklerin klasik zihniyete karşı refleksleri zayıf olabilir, ama bu kabul edilemez. Biz cins mücadelesini ve ideolojik mücadeleyi birlikte yürütmeliyiz.

Eğer katılım bu temelde olursa Önder APO çizgisinde ve Önder APO felsefesiyle, kahraman şehitlerin izinde daha erken zafere yürüyen militanlar düzeyine ulaşacağınıza inanıyorum. Zaten PKK saflarına gelişiniz zafer yürüyüşünün militanları olmak içindir. Bunun imkanlarının olduğuna ve PKK’nin 40. Yılında bunun mümkün olduğuna inanıyorum. Bu temelde PKK’nin 40. Kuruluş yılında hepinize üstün başarılar diliyorum.’’

Karayılan’ın konuşmasının ardından gerilla adayları Koma Amara’nın söylediği şarkılar eşiğinde halaylar çekerek PKK’nin 40. Yılına girişini büyük bir coşku ile kutlamaya devam ettiler.